Hayatınızda affedemediğiniz kişiler var mı? Bir zamanlar benim vardı. Öyle kırgın, kızgın ve öfkeliydim ki. Böyle hissetmemin sebebi, hayatımın farklı alanlarında ama aynı dönemde ardı ardına gerçekleşen iki deneyimdi. Bu aşırı yoğun öfkeyi o kadar uzun süre içimde taşıdım ki inanamazsınız. Neden sonra gittiğim check-up’ta safra kesemde iki tane kocaman taş olduğunu öğrenecek ve Louise Hay‘in “Düşünce gücüyle tedavi” kitabında safra taşının zihinsel sebebinin, acı ve lanetleme olduğunu okuduğumda hiç de şaşırmayacaktım.
İçimin rahat etmesi için tek çözüm vardı. Beni üzen herkes de aynı şekilde üzülmeli, zarara uğramalı, kalbi kırılmalı, bana yaptığı haksızlığı hatırlamalı, kahrolmalı ve bin bir defa pişman olmalıydı. Adalet ancak böyle tecelli edebilirdi:)
Ancak ruhlarımızın bu kadar yoğun bir öfkeyi taşımak için dizayn edilmemiş olduğunu hesaba katmamıştım. Dolayısıyla aradan geçen 1,5 yılın sonunda ruhum buna daha fazla dayanamadı. Öfkemden hiçbir şey eksilmemesine rağmen, artık bu öfkeyle yaşamaktan yorulmuştum. Bir şeyler yapmalıydım.
Bir arkadaşım, kendine şifa vermek için reiki uyguladığını ve fayda gördüğünü dsöylemişti. Ona faydalı olan her neyse bana da faydalı olabilirdi. Ben de reiki almaya karar verdim. Ve macera işte böyle başladı:)
Gittiğim yerdeki Reiki master, kalp çakramın çok küçüldüğünü ve özellikle kalp çakrama reiki vermemi önerdi. Dediği gibi yaptım. Hemen hergün düzenli bir şekilde kendime reiki verdim. Kendim için bir şeyler yapıyor olmanın verdiği huzur ile bir nebze olsa rahatlamıştım. Ama daha fazlasını istiyordum. Çünkü öfkenin acısı hafiflese de, kendisi hala daha tüm heybetiyle oradaydı.
Bir süre sonra Reiki masterının vermiş olduğu bir başka eğitime daha katıldım. Eğitimin henüz en başında bize “hayatınızda nefret ettiğiniz, affedemediğiniz kişiler var mı?” diye sordu. Ben ve benim gibi pek çok kişi ellerimizi kaldırarak soruyu cevapladık. Dedi ki; “Affedeceksiniz! Hayatınıza bolluk ve bereketi çekmek istiyorsanız affedeceksiniz. Bunun başka yolu yok!”.
Hepimiz tepki verdik. Ne yani, hem bütün üzüntüyü çek, hem bolluk ve bereketten mahrum kal, bu da yetmezmiş gibi bir de affetmek zorunda ol. Bu ne biçim bir adaletti. Asla ve asla kabul edilemezdi!
Dedi ki, “Nefret çok güçlü bir bağdır. Bu bağı koparmadıkça özgür kalamazsınız. Özgür kalmak istiyorsanız, affedeceksiniz.”
Peki, nasıl olacaktı?
Dedi ki, “Affetmek için tek yapmanız gereken kalpten samimi bir şekilde affetmeye niyet etmek” ve bize öğrettiği affetme meditasyonunu, %100 affettiğimizi hissedinceye kadar, her gün yapmamızı önerdi. İşin güzel tarafı, affettiğimizi karşı tarafa söylemek zorunda değildik. Ya da affettiğimiz kişiyle tekrar muhatap olmak ve hayatımıza dâhil etmek zorunda da değildik.
Gönülsüz de olsam, yapmaya karar verdim. Ben bu yolda adım attıkça, evren de benim için güzel sürprizler hazırlamıştı. Ve bu yolda arkama bile bakmadan ilerlemeye devam ettim.
Deneyimlerimden gözlemlediğim kadarıyla affetmenin aşamalarını şöyle sıralayabilirim:
- Yoğun öfke ve affetmeye karşı aşırı direnç göstermek
- Affetmeye niyet etmek
- Dilin affettiğini söylemesi
- Kalbin affettiğini söylemesi
- Affetsen bile geçmişin hala daha çok acı vermesi
- Geçmişin artık acı vermemesi
- Geçmişin verdiği ruhani deneyimin ve arkasındaki hayrın farkında olmak ve “iyi ki de öyle olmuş” demek
- Affettiğiniz kişiyle iletişiminiz devam ediyorsa ve size karşı suçluluk hissettiğini görüyorsanız, onu bile teselli edecek kadar geçmişle barışmak
- Yaşadığınız bu deneyimi rahatlıkla başkalarıyla da paylaşabilmek
- Bundan sonraki hayatınız için kayıtsız şartsız her zaman affedici olmaya niyet etmek
Çünkü başkaları tarafından haksızlığa uğradığımızda ve incindiğimizde aslında en çok kendimizi suçluyoruz ve başımıza gelenlerden dolayı kendimizi bir türlü affedemiyoruz. Diyoruz ki; “Nasıl bu kadar enayi olabildim? Nasıl buna izin verebildim? Neden engel olamadım? Neden baştan öngöremedim? Ben nerede hata yaptım?”
İşte bu yüzden, önce ve her şeyden önce kendimizi tamamen ve en derinden affetmeliyiz.
Esra GÜNAYDIN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder