Booking.com

Suçluyu hep dışarıda aramayın

sevgiliyi affetmek ile ilgili görsel sonucu
Genelde diğer insanları kendimizden ayrı görür, onların olumsuz davranışlarının bizi etkilemeyeceğini düşünürüz. Bu nedenle, kendi tutumumuzun da onlar üzerinde bir etkisi olmadığını, onların yardım çığlıklarının da bizimle bir ilgisi olmadığını düşünürüz. Ayrıca, onlar kötü bir iş yaptıklarında, bunun sonucuna yalnız kendilerinin katlanacaklarını ve onları suçlarından dolayı yargılarken, kendimizi bu yargı dairesi dışında görerek, huzur içinde yaşamımızı sürdürebileceğimizi düşünürüz. İyiliği hak etmeyen birisine merhamet edip, onu affedecek olursak, bunu empati duyduğumuzdan değil, kendimizi daha değerli olduğumuzu vurgulamak için yaparız. Bazı durumlarda af uygulasak da, çoğu zaman affetmekten kaçarız. Olsa olsa sempatik bir hayırseverlik ruh hali ile affeder, akabinde hareketimizin mantıksız olduğunu düşünürüz. Böyle olduğu için vicdan azabına duyarsız kalırız. Bu zihniyet, gerçek af'fın ne demek olduğunu anlamaz, bu algılama şekli huzura kavuşturamaz.


Dünyayı ve insanları değiştirme çabasının arkasında yatan yorum ve yargı, diğerlerine bir şey öğretebileceğimizi düşünmektir, bu da içinde bulunduğumuz en büyük yanılgıdır. Diğerlerinde gördüğümüz ve eleştirdiğimiz her şey, aslında kendimizizdir. Öğretmek istediğimiz her şeyi, kendimiz öğreniriz, çünkü öğrenmenin tek yolu budur. Sen şöylesin-böylesin, senin hakkında şunu, veya bunu düşünüyorum. Seni şöyle görüyorum, seni haklı, ya da haksız buluyorum. Bana bunu, veya şunu yaptın, senin yüzünden mutsuzum gibi tüm yorumların ve yargıların arkasında yatan tek bir gerçek vardır, tüm algıladıklarım ve düşündüklerimin hepsi ben'im. Diğerlerinde gördüğümü sandığım tüm nitelikler aslında kendimdedir. Dolayısıyla diğerlerinden bana karşı yapılan yorum ve yargıların aksine, benim diğerleri hakkında sahip olduğum düşünceler beni bana tanıtır, kendi ego mekanizmalarımı anlamamı sağlar.

İnsanın içinde olmayan bir şey, dışarıda var olamaz. Bunu hergün, yeniden hatırlamalıyız, çünkü içinde bulunduğumuz yaşam koşusu, bizi her an sarsabilir. En önemlisi de, her ne olursa olsun kendimizle dürüst olmalıyız. Hiçbir şeyin ne bir özürü, ne de mazareti vardır. Bunu tamamen kendimiz için kabul ettiğimizde, tüm dikenlere ve yokuşlara rağmen, Dünya yolu, daha iyi kat edilir hale gelir. Ve kendimizi suçlama gibi bir düşünceye de kapılmamalıyız.

Doğduğumuzda hepimiz makrokozmik bütünden ayrı olmadığımızın bilincindeydik. Hatta ilk zamanlar evrensel dille iletişim kurardık, sonra sosyal öğrenme süreçlerinde bir takım kalıplara sarıldık, kurallarla yoğrulduk. Önce ailemizden ve yakın çevremizden, sonra eğitim sistemi içinde öğretmenlerimizden "normal" olmayı öğrendik.

Tek olmayı, yani "ben" olmayı marifet saydık, yaşam ödevinin "bireysellik aracılığıyla, bütünselliğe doğru gelişme" olduğunu kavrayamadık. Bize öğretilen sözde doğruların, negatif kalıpların esiri olduk. Suçluyu hep dışarıda, içimizden çok uzakta aradık, takındığımız maskeleri kendimiz sandık. Tanrı, toprak, deniz, hava, güneş, bitki, hayvan alemi, kısaca her şey, bizden ayrı kalmaya yüz tuttu. Ben’lerimizi ünvanlarla, olanaklarla, mal ve mülkle süsledik. Paranın, başarının, gücün peşine düştük. Sonra bir de baktık ki, geride kocaman bir boşluk oluşmuş.


Alıntıdır.

Acılara yapışıp kalmaktan vazgeçin




İnsanların nefret ettikleri şeyleri sırtlarında taşıma ve bu duyguların devamlılığını sağlama gibi alışkanlıkları vardır. Yaralarına sürekli parmak basarlar, çünkü onların hayatları geçmişe bağlıdır. Farkındalık geçmiş ve gelecekte barınamaz, o tek bir zamana ihtiyaç duyar, o da şimdi'dir. Farkında olarak, şimdi'nin içinde olmanın huzurunu hissetmeye başladıkça, sürekli geçmişte takılıp kalınan acılar, artık kendiliğinden yok olmaya başlar, şimdiye kadar sımsıkı tutulanlar bırakılır. Geçmiş mevcut olmadığında, gelecek de yok olur. Çünkü gelecek, yalnız geçmişin bir yansımasıdır. Geçmiş ve gelecekten özgür olmak, derin bir iyi olma hali ortaya çıkarır, bu iyi olma hali, dönüşümün başlangıcıdır.
Geçmişi ve geleceği düşünmeyi bırakın

Bize tahrik eden bir insanla karşılaştığımızda öfkelenir, birisini affedecek olursak, yaptıklarının onun yanına kâr kalacağını zannederiz. İşte bu yüzden, olumsuz olayları hep zihnimizin bir kenarında tutmak isteriz. Bu bir savunma mekanizmasıdır. "Kendimi korumaya alayım ki, başıma aynı şey geldiğinde hatırlayayım," diye düşünürüz. İşte bu düşünce, ego'muzun (bencilliğimizin) bir oyunudur.

İnsanı alçaltan, onun doymak bilmeyen ben'liğidir. Her an bir yakınını kırmaya, ve bu hoş dünyada hem Allaha, hem de insanlara, kafa tutmaya hazırdır. Benliğini yok edince, ne düşmanı kalır, ne de özür dilemekten beli bükülür. (Mevlana)

Ego, yalnız zihnimize değil, bilinçaltımıza da hükmeder, bu sayede istesek de, geçmişimizi unutamayız. Onu sürekli bilinçaltımızda tutar, kendimizi daha güvenli hissederiz. Oysa bu doğru değildir, kötü anıları tuttukça, onlara duyduğumuz öfke, içimizde daha da büyür, daha tehlikeli bir hal alır. Bu kez tek bir kıvılcım, bir alev için yeterli gelir. Artık hemen öfkelenen birisi oluruz. Bunu, lüzumlu lüzumsuz herkese yansıtır, karşımızdaki kişinin egosunu kaşıdığımız ölçüde, onun da bize benzer bir sertlikle cevap vermesi olasılığı ortaya çıkar.

Eğer güzelliklerin hayatımıza girmesini istiyorsak, eski olumsuz olayların duygusal yükünü sırtımızda taşımaktan vazgeçmeliyiz. Karşımıza saldırgan birisi çıktığında, savaşmak yerine, merkezimizde sabırlı kalabilmemiz önemlidir. Karşı taraf saldırmak için kışkırtmaya devam etse de, bizden karşılık alamadığında, öfkesi ister istemez azalır. Onu kendi haline bırakıp, ilgimizi başka bir şeye yöneltebiliriz. Hatta onu yaptıklarından dolayı yargılamaktan sakınır, böylece huzurumuzu muhafaza etmiş oluruz.


ALINTIDIR.

Yanlış yargılar - Önyargı





Bir köyde tek başına yaşayan hamile bir kadın, (çocuğu doğmadan önce kocası ölmüş) kendisine arkadaş olması açısından dağda yaralı olarak bulduğu bir gelinciği evinde beslemeye başlar. Gelincik kadının yanından bir an bile ayrılmaz. Her ne kadar evcil bir hayvan olmasada, oldukça uysallaşır. Bir kaç ay sonra kadının çocuğu doğar. Tek başına tüm zorluklara göğüs germek ve yavrusuna bakmak zorundadır. Günler geçer ve kadın bir gün bir kaç dakikalığına da olsa evden ayrılmak zorunda kalır. Gelincik ile bebek evde yanlız kalmışlardır. Aradan biraz zaman geçer ve anne eve gelir. Eve geldiğinde gelinciği ve kanlı ağzını görür. Anne çıldırmışcasına gelinciğe saldırır ve onu oracıkta öldürür. Tam o sırada içerideki odadan bebek sesi duyulur. Anne odaya yönelir ve odada beşiği, beşiğin içinde bebeği ve bebeğin yanında parçalanmış olan yılanı görür.

Toplumumuzda yaşanan sorunların ana nedenlerinden biri, insanların yeterli bilgiye sahip olmadan olayları yorumlamasıdır. Başkalarının düşünce ve davranışları hakkında hüküm verirken, elimizdeki veriler çoğu zaman yeterli olmuyor. Davranışların nedenini bilmeden çok yanlış yargılara varabiliyoruz.

Önyargı, aşağıdaki gibi tarif edilebilir;

Bir kimseyle, veya herhangi bir şeyle ilgili olarak, belirli bir olaya, duruma, ya da görmeye dayanan, önceden edinilmiş kanıya varmak, veya bir kişinin herhangi bir konuda yeterli kanıta dayanmayan, olumlu ya da olumsuz yargısı."


Görsel bir önyargı örneği:

Ağağıdaki görüntüye bir bakın, yüz hatları kızgın gibi görünen kişi sol tarafta, sakin yüz hatlarına sahip kişi ise sağ tarafta olduğunu görüyorsunuz. Şimdi mümkünse yaklaşık 4 metre uzaklıktan bu resme bir bakın, farkı gördünüz mü?



Bu illuzyon, Glasgow Üniversitesinden Phillippe G. Schyns ve Aude Oliva tarafından hazırlanmıştır. Demek ki; "hayatta hiç bir şey göründüğü gibi olmayabilirmiş“, ne dersiniz?

Önyargısız olan kişiler, yaşama farklı gözle bakabilen kişilerdir. Ne zaman bir olaya önyargıyla yaklaşacak olursanız, bu yüz görüntüsü aklınıza gelsin, subjektif değil de, objektif olmayı tercih edin. Önyargısız ve yargısız infazlardan uzak bir dünya dileğiyle.


Öngörü - Önyargı

“Öngörü” kelimesinin, dilimize yeni yeni yerleştiğini ve tahmin, kestirme, önceden görme, keramet gösterme gibi anlamları taşıdığını düşünsek de, daha çok "tahmin" kavramında yoğunlaştığını görüyoruz. Örneğin, fikrinizi almak isteyen biri; “Bu konudaki öngörünüz nedir?” Ya da, bir maçın neticesini önceden bilmek isteyen muhabir, otoriteye yönelip; “Gelecek maç için öngörünüzü öğrenebilir miyiz?“ diye soruyor.

Önyargı ise, "öngörü"den çok farklı bir anlam taşımakta, şöyle ki; bir kimse, ya da şeyle ilgili olarak değişik olay, koşul, görüntü ve düşüncelere dayanarak, önceden oluşmuş, olumlu veya olumsuz düşünceler, önyargı adını alır. Bu anlayışın sonucunda, toplumsal değer yargıları doğrultusunda, bir dışlama ve aşırı tepki gösterme hali ortaya çıkmaktadır.

Yani, öngörüdeki saptamalar, bir bakıma önyargıdan daha mantıklı, daha temkinli. İnsani değerler açısından, özünde bireysel anlamlar yatsa bile, öngörü için en azından, ”at gözlüğü ile olaylara bakmama”nın getirisidir, diyebiliriz.

Önyargı için söylenebilecek şeyler ise çok açık ve nettir. Bu kavramın uzantısı olarak, dedikodu edercesine, hakkında olumsuz şekilde konuşulan kişi, veya konu, kısır tartışmalarla gündemi bir müddet işgal ettikten sonra unutulacak, ya da unutturulacak; ne elde edinilmişse edilecek, ve sözüm ona arkasından yepyeni beyaz bir sayfa düzenlenecektir.

Ortaya bir iddia atıldığında, “Ben de bu iddiayı duymuştum..” deyip, o düşünceye karşı çıkılamayacağını, önyargıyla kabul etmek ne derecede isabetli olabilir ki? Şayet, etik anlayışın çöktüğü bir toplumda ve bu değerleri etkileyen faktörler dikkâte alınmaksızın bir değerlendirilmeye gidiliyorsa, ortaya konan iddia nasıl kabul edilebilir?

Meseleyi tek yönlü tartışmak istemiyorum ama, maalesef burada garip bir tutumla, gözü kapalı karar verme, iyileri ortadan kaldırıp, kötüleri el üstünde taşımaya gayret gösterme becerisi ortaya konmaktadır. Ve önyargı ile konular, bir çıkmazdan çıkıp, başka çıkmazlara giriyor. Şimdi bana, önyargılı olmanın tek bir olumlu yanını söyleyebilir misiniz?

İster beğenin, ister beğenmeyin. Bence öngörülü olmak, önyargılı olmaktan çok daha iyi. Önyargı, toplum içinde yapay bir anlayış oluşturup, yapılacak eleştirilerin daha da ağırlaşmasına yol açmaktadır. Özüne dönük yaşayan bireyler, “doğru“ ile ilişkinin nasıl kurulacağını öğrenip, evrenselliğe ulaşma yolunu tercih ederken, önyargılı ve öngörülü olmak istemiyorlar.

Tarih boyunca süren önyargılar nedeniyle, nice insanın harcandığına tanık olmadayız. Örneğin, Galileo. Mistik tutkuların karaladığı bilim adamı Darwin. Bağnazlık, tutuculuk sembolü güçlerin canına kıydığı, İbni Arabi. Ve daha niceleri. Ne var ki, insanlığın en ileri safhasındaki toplumlarda bile, önyargılı olmak tutku haline dönüşmüş, doğru olan her şey bu nedenle “eğri“ kabul edilerek, böyle bir seviyeye getirilmiştir.

Önyargı, insanın kendi kendine taktığı, geniş düşünmeyi engelleyici bir kilittir.

Alıntıdır.

KABULE GEÇMEK


Herkesi olduğu gibi kabuldeyim...
Herkese geldiği gibi zihnimize elbette olumsuz düşünceler gelecek. Geldiği an da şunu söylüyoruz: KABULDEYİM.
Kabul edemediğimiz için peynir gibi rendeleniyoruz . Arkadaş kabuldeyim, kazık yedim ama kabuldeyim nokta. Kabuldeyim, dolandırıldım nokta. Kabuldeyim, emek ettim alamadım karşılığını nokta. Kabuldeyim, nokta.
Ego şimdi devreye girecek ve
Hayatta kabule geçmem
Hayatta affetmem
Yanlarına kar mı kalacak
Sürüm sürünsünler

İçinizi bir öfke sarmaya başladıysa, yolun başındasınız demektir.
Size bir şey sorayım. Son 10 gününüzü düşünün. 240 Saat yapar. Uykuyu at yaklaşık 160 saat yapar. Bu 160 saatin ne kadarı olumsuz düşünceydi, ne kadarı olumlu düşünceydi? Kafamıza gelen düşüncelerin % 99’u olumsuz düşünceler. Çünkü olumlu düşünceyi 10 dakika tutabiliyoruz kafamızda. Sonra hemen hak etmediğimize inanmaya başlıyoruz; mutlu olmayı hak etmediğimize, güzellikleri hak etmediğimize inanıyoruz ve hemen sonra olumsuza, arabeske sarıyoruz.
Kafana olumsuz düşünce geldiğinde burnundan 3-5 kez derin nefes alıp veriyorsun ve “şu an gelen olumsuz düşüncelerimi kabuldeyim” demeyi deneyin. Eğer kafanda seni kırmış yada hakkını yemiş bir şahıs varsa, o kişi aklına geldiği anda “sana da hakkımı helal ediyorum” deyin ve olumsuz düşüncelerin enerjinizden beslenmesine izin vermeyin. O olumsuz düşünce tekrar gelecek emin ol. Ama siz ısrarla olumsuz enerjileri kabule geçerek, sevgiye dönüştürmeye ve helal etmeye devam ederseniz, birkaç ay sonra gelmemeye başlayacak. Bu birkaç ay sürecek. Israrla bunu yapmaya devam edin.
Ben dersimi artık aldım. Bundan sonra kendimizden başlayarak insanlara yardım edeceğiz. Önce kendimizden başlayarak herkesi seveceğiz. Kendini sevmeyen biri başkası tarafından sevilemez. Kendini sevmeyen biri başkasını da sevemez.
Karşıma beni sinirlendirecek birisi geldiğinde, önce diyorum ki; "ben bunu neden çektim hayatıma?" ve ona teşekkür ediyorum bana böyle bir jest yaptığı için. Ve dönüp içime diyorum ki; "bir olay daha var, bir kırıntı daha var, onu da temizle!"
KABULDEYİM!
Beni sinirlendiren kişiler eskiden en yakınlarımdan olurdu genellikle. Ama ben değiştim, onlar da değişti. Hayatın birçok yerinde enerji vampiri muhakkak vardır. Sana çatacak ki enerjiyi senden birazcık alsın. Sen onu kabule geçtiğinde, senden enerji alamıyor. "Karşımdaki kişi ne yaparsa yapsın, hal ve davranışlarını kabuldeyim"
Onları kabule geçemezsem, enerjimden kullanıyorlar ve besleniyorlar. Onlar güçleniyor beni ise uyku sarıyor…

Herkesi olduğu gibi kabuldeyim…

Allah herkesin iyiliğini versin…

Bülent GARDİYAOĞLU

Değişimle Gelen Huzur İçimizde



Cevaplarınızı bulmak için uzaklara gitmenize gerek yok.
Hiç bir zaman birini veya doğru anı beklemenize gerek yok.
Sorun olarak tanımladığınız tüm şeylerin listesini yapın ve bunların çözümlerinin Cem Yılmaz’ın esprisini yaptığı gibi içimizde olduğu bilin. Hemen burada.
Bunu özümsedikten sonraki ikinci aşamada soracağınız soru şu: Değişimi ne kadar istiyorsunuz?
Bu değişim için seçimler yapmaya gönüllü müsünüz?
Byron Katie’nin “Olanı Sevmek” isimli ünlü kitabında detaylı bir şekilde anlatılan “Çalışma” ile başkalarına yönelttiğiniz eleştiriler, yargılar, hükümler tersine çevirme metotu ile size yansıdığında gerçeği fark etmeye hazır mısınız?
Siz değişmeye başladıkça çevrenizin de değişmeye başladığı görmek sizi şaşırtır mıydı?
Buda’nın dediği gibi: “İnsan bir mağaranın içinde bile aydınlansa, tüm insanlığa ve gezegene katkısı olur.”
Çaresiz olduğunuz fikrini bırakıp korku ve öfkenin içinizde eriyip gittiğine şahit olmak ister misiniz? 
Kapanmak yerine genişlemeyi seçer misiniz? 
Seçimlerinizin sonucunda ortaya çıkacak sonsuz olasılıklara hazır mısınız?

İşte tüm bunlar için bazı öneriler:

1. İlk adım, görmeyi umut ettiğiniz değişikliğin bizzat kendiniz olduğunu anlamaktır. Tüm maskeleri, yargılarınızı, inançlarınızı ve dışarıdan satın aldığınız duygu ve düşünceleri bırakırsanız ortaya saf kendiniz kalacaktır.

2. Herkes ve her olay sizin içindir. Bu sistemin içinde olduğunuzu kabul edin. Bunu bir fırsat olarak görün.

3. Işık olun. Gülümseyin. Olumlu enerji yayın.

4. Genişleyin. Derin bir nefes alın ve bedeniniz merkez olarak kalmak üzere genişlediğinizi hayal edin, gözünüzde canlandırın. Evren kadar olduğunuzu hissedin. Ve dönüp dert ettiğiniz konuya bakın.

5. Geçmişin oluşturduğu hapishaneden kurtulun. Geçmiş bir illüzyondur. Gelecekte olacak şimdileri ise bu andaki seçimleriniz belirleyecektir.

6. Acele etmeyin. Evrende yalnız değilsiniz. Dilediğiniz değişikliklerin gerçekleşmesi için taşların yerine oturmasına müsade edin. Hiç beklemediğiniz olaylar sonsuz olasılıklara götürecektir. Yargısız, nedensiz olanı sevgiyle, tutkuyla, bilinçli bir şekilde takip edin…

7. Güç ve otorite ile olan ilişkinizi kopartın. Bunlara çok mu ihtiyaç hissediyorsunuz? Olmamasından korkuyor musunuz? Bunları temizlerseniz, akışkan ve mütevazi olabilirsiniz. Güç ve otorite sizi yoldan çıkartır.

8. Sahip olmaya çalışmaktansa sadece var olmaya dikkat edin. Dış sembollere olan ihtiyacınız azalır.

9. Her zaman büyük resme bakmaya çalışın. Parça parça değerlendirmek sizi yanıltabilir.

10. Evrende hiçbir şey durağan değildir. Öğrenmeye, keşfetmeye, algılamaya devam edin.
Birlik olmakla, yargısız bakış açıları hakkında bilgeliğiniz artırın. Pratik yapın.

11. Her gün gülün, şarkı söyleyin, dans edin ve tek başınıza sessizliğin tadını çıkarın.

12. Dünyadaki güzelliği fark edin ve ona bağlı olduğunuzu hissedin.

13. Kalbinize, sevgiye ve iç bilişinize güvenin.

Genişlemeye ve kişisel devriminizi yaratmaya hazır mısınız?



ALINTIDIR.

GÜLMENİN SAĞLIĞA FAYDALARI

GÜLEN İNSANLAR ile ilgili görsel sonucu

Gülmenin sağlığa sanıldığından daha fazla yararı olduğunu biliyor musunuz? ABD’de yapılan bir araştırmaya göre gülmenin stresi azaltmada etkili bir tedavi yöntemi olduğu ortaya çıktı. Araştırma, şen bir kahkahanın beklentisinin bile, vücuttaki "kortizol", "adrenalin" ve "dopamin" hormonlarının seviyelerini düzenlediğini gösteriyor. Hormonların düzenli çalışması bağışıklık sistemini koruyor ve kanseri önlemede yardımcı olabiliyor. Ayrıca gülme ağrıyı da azaltabiliyor.

Araştırmacılar, “Eğer kronik bir ağrı çekiyorsanız, tedavinize yardımcı olması için bir stand up izleyin ya da komedi filmine gidin” önerisinde bulunuyor. Çünkü hayata olumlu bakmak ve neşeli olmak ağrı toleransını yükseltiyor. Sadece 15 dakika bile içten gülmek, sıkıntıyı yüzde 10 oranında düşürebiliyor. Gülme anında, tıpkı egzersiz sırasında salgılanan ve ağrının şiddetini azaltan endorfin hormonu gibi, vücutta kişinin kendisini iyi hissetmesine neden olan kimyasallar salgılanıyor.

Gülmenin zihin ve beden sağlığına faydaları ise şunlar:

1-Stres ve gerginlik azaltıyor.
2-Kişiyi strese bağlı hastalıklardan koruyabiliyor.
3-Vücudun ağrı toleransını artırıyor.
4-Bağışıklık sistemini güçlendiriyor.
5-Depresyonla savaşıyor.
6-Hayattan zevk alma duygusunu ortaya çıkarıyor.
7-Kan basıncını düşürüp kalp fonksiyonlarını iyileştiriyor.
8-Kan şekeri seviyesini düşürüyor.
9-Olumsuz algıları değiştiriyor ve ruhu artırıyor.
10-Kanser hastalarının psikolojik tedavisinde destek sağlıyor.
11-İş ortamında iyimserlik , esneklik, öz-yeterlilik ve diğer olumlu duyguları pekiştiriyor.
12-İlişkide mutluluğu sağlıyor.
13-Güven oluşturup sosyal hayatta zorluklarla mücadele etmeyi kolaylaştırıyor.

Alıntıdır.

BİLİNÇLİ FARKINDALIK ÜZERİNE…




Şimdi ve burada olana yoğunlaşmak, anın içindeki deneyime yönelmek…
Bireysel dönüşüm sürecine adım atmanın yalın bir yolu olarak bilinçli farkındalık, acıyı azaltan tüm deneyimlerle ilişkide olmayı içerir. Bu ilişki, kendine ve diğerlerine ve tüm olan-bitene yargısızca dikkat verebilmeyi, açık bir deyişle farkındalığı artırılmış bir duyarlılıkla deneyimin belirli bir kesitine yoğunlaştırmayı gerektirir.
Olumlu deneyimleri içselleştirerek benliği güçlendirmeye açılan bir kapı olarak bilinçli farkındalık, zihinlerde yazılmış göreceli hikayeler yerine gerçeğin peşine düşüp zihinsel-duygusal gücün doğasını ayrımsamayı araştırmak olarak da düşünülebilir. Bu araştırma, bir yandan yaşamsal olanakların ayırdında olmayı kolaylaştırıcı rol oynarken diğer yandan olumsuzluklar karşısında yılmazlığı, başarısızlıklar karşısında direngenliği ve zorluklar karşısında seçimler üretmeyi de öğretir. Böylece bireysel yaşam gücünü açığa çıkarmayı destekler.
En yalın tanımı ile bilinç, bireyin içsel ve dışsal duyumlarının içinde bulunduğu an itibarıyla farkındalık süreçlerine dahil olması anlamını taşımaktadır. Bu noktadan hareketle bilinç, bireyin gerek içsel gerekse dışsal dünyalarda olup biteni fark etmesine zemin teşkil eden süreci içermektedir. Bu süreç bireyin kendi zihinsel yaşantılarına ilişkin sahip olduğu düşüncelerin yanı sıra bedensel değişimlere ya da duyumlara ilişkin de bilgi edinmesini gerektirmektedir.
Farkındalık, zihnin saf ve tarafsız gözlemini, açık deyişle duygular ve düşünceler üzerinde tanımlamaların yapılmamış, olayların otomatik, kalıpsal, alışılagelinmiş yollarla tepki verilmemiş halleriyle sessiz bir tanık tutumunda izlenmesini tanımlar. Öyle ki, bu tanım bireyin algısı ve tepkisi arasındaki boşluk olarak da düşünülebilir.
Bu iki kavramı birleştirici niteliği ile bilinçli farkındalık;
Zihnin duyusal cazibeler tarafından ‘yakalanması’ halinden, dikkatin belirgin bir nesneye doğru yönlendirilmesini içeren bilinçli bir niyetin varlığını,
Kavramsallığın sonsuz sularında gezinmekten ziyade anın içinde fiziksel oluşun duyusal deneyimlerine yoğunlaşmayı,
Olagelene yargı ve analizden özgür bir tavırla yaklaşımın yanı sıra açıklık ve kabule ilişkin bir tutum içinde olmayı anlatır.
Bilinçli farkındalığın, en önemli görünümleri olarak kendini gözlemleme “içe bakış” ve kendini bilme “içgörü ve uyanıklık” kavramları; deneyime karşı meraklılık, kabul edicilik, duygulanımsal açıklık, duyguları ve duygudurumu düzenleme ve bilişsel esneklik ilkeleri üzerinde yükselir.
Öte yandan, bilinçli farkındalık anlarının nasıl ayrımsanabileceği sorgusunda Germer’in de vurguladığı üzere, bu anları belirleyici özelliklerin aşağıda sunulan kriterler dahilinde değerlendirilebileceği düşünülmektedir, şöyle ki;

Kavramsallık içermez; düşünce süreçlerine özgü yorumlar olmaksızın farkında olmayı açıklar.
Sözel içerik taşımaz; kelimelerin egemenliğinden özgürdür, zira bilinçli farkındalık, kelimeler zihinde doğmadan önce oluşur.
Ana odaklıdır; salt içinde bulunulan ana yoğunlaşmıştır. Deneyimlere ilişkin fikirler ya da dikkat dağıtıcı düşünceler içinde olmak andan kopukluğu ve bilinçsizlik halini yansıtır.
Yargıdan bağımsızdır; deneyimlerin oldukları şekilde yaşantılanmasını önceliklendirir.
Amaçlıdır; dikkatin bir noktaya odaklamasına dönük sürekli ve kararlı bir amaç taşır.
Gözlem esaslıdır; beden ve zihni daha yakından tecrübe etmeyi sağlayan tanıklık halini gerekli kılar.
Keşfe dayalıdır; algının, algılanması daha güç olan ince düzeylerini araştırma yönelimlidir.
Özgürleştiricidir; koşullanmış acıdan özgürleşmeye dönüktür.
Bilinçli farkındalığın eşlik etmediği anlarda düşünen zihin, doğal döngülerine tabi olarak sürekli yargılar, gözlem yapar, böylelikle bireyin içsel ve dışsal deneyimlerinde ortaya çıkan sorunlara çözüm yaratır. Analitik çözüm becerilerinin bir parçası olarak bu etkinlik yaşamın bir çok alanında yarar sağlasa da, konu duygusal zorlukların üstesinden gelinmesine döndüğünde aynı olumlu etkiyi çoğu zaman sunamayabilir. Zira, yargı, olayları kişinin beklenti ve hedeflerine göre iyi, kötü, kuşkulu, adeta bir perdenin ardından izlercesine bulanık, yetersiz ve zayıflamış dikkat içinde ve hatta gerçeklerden kopuk bir şekilde yorumlamasına yol açar.
Yansımalar dünyası, bizlere kim olduğumuzu ve aynı zamanda kim olmadığımızı çevremizde kümelenen insanlar, deneyimler, yaşantılar aracılığıyla duyumsatmayı sürdürür. Tüm bu yansımaları korku, endişe, atalet benzeri olumsuz duygu yüklerinin yaratabileceği olası yanılsamalardan uzak tutabilme becerisi, kişinin hem kendini ve hem de birlikte yaşadıklarını daha saydam şekilde algılamasına destek sunabilir.
Bu noktada, dışsal çevrede var olanların “duyular üzerine işleyen izlenimlerinin yanlış değerlendirilmesinden özgür kalabilme” araştırması, yaşamda gelişen şeffaflık, yepyeni bir açıklık, yeni bir alan duygusu yaratabilir. Böylelikle, iç ve dış dünyalarda yaratılmış gerçeklikler doğal süreçlerde birbirleriyle uyuma girebilir.
Sessizliğin, yargıdan bağımsız oluşun özgür doğasında ilerleyen bilinçli farkındalık süreci bireyin öz anlayışını geliştirmede de önemli rol üstlenir. Yaşantılanan sıkıntı ve zorluklardan kaçınmaksızın bunlarla temasta olmak, acılara, hüsranlara, yoksunluklara, başarısızlıklara ve yetersizliklere anlayışla bakabilmek, kendine nazikçe yakınlaşmak, kendini affetmek ve kendine şefkat göstermek, acı veren yaşantıları insanlığın ortak deneyiminin bir parçası olarak görebilmek gelişen öz-anlayışın doğal uzantıları olduğu gibi yaşamsal neşe ve coşkunun yanı sıra yaşamdan alınan tad ve doyumun da en gerçek temelidir.
Rogers’ın ifadeleri ile birleştirerek özetleyecek olursak, bireysel dönüşüm, bireyin kendi hislerini ve düşüncelerini eleştiri korkusu duyumsamaksızın, gerek kendine kulak vermenin sunduğu rahatlık, gerekse diğerlerince dinleniyor olmanın verdiği güven duygusu içinde özgürce keşfedebilmeyi sağlayan bir kabul durumu yaratmaya yönelen bilinçli farkındalığın yapı taşlarında yükselir ve iyi oluş hislerini bireyin kalıcı gerçekliğine aktarır.

Bilinçli farkındalığın esenlik ve anlam kattığı aydınlık günler olsun!..

Alıntıdır.

Ruhsal enerjimizi yükseltmek için 10 yol.



Madde ve mana (maneviyat) iki görüntü. Biri görünen ve diğeri gizli olan. Bunların arasındaki mükemmel uyum. Beden ve ruh arasındaki bilinmez denklem. Hepimiz bedenimizde enerji üretiriz. Bu bilimsel bir ispattır. Beyin elektrik ile çalışan bir organdır. Kısacası "beden ruhun kafesidir" der ilim adamları. Bu yazımız maneviyat ile ilgili ve ruhsal enerjimizi nasıl yükselteceğimiz ile.
İki alem vardır: İlki varlık alemi, ikincisi mana alemi. Varlık alemi gündüz gibidir, olanı biteni açıkça görürsün, kendini kolayca ele verir. Mana alemi ise gece gibidir, onu bulmak için mutlaka gönül ışığını yakman gerekir.  Mevlana

Ruhsal enerjimizi yükseltmek için 10 yol.

1-Sessizlik - Enerjiye odaklanmanın en güzel yolu
Sessiz bir yer keşfetmelisiniz. Evet şehir yaşantısında bunun imkansız olduğunu biliyorum. Fakat az gürültülü ve kendinizle başbaşa kalabileceğiniz bir yer ruhsal enerjiniz için çok iyi gelecektir. Sessizce en azından bir yarım saat kendinizle geçirmelisiniz. Evet cep telefonu yok :) .

2-Dua - Ruhsal enerjinizin kaynağı.
Dindar biri değilseniz olumlama yapabilir ve olumlu düşüncenin gücünü kullanabilirsiniz. Dua etmek insana huzur ve ruhsal bir enerji sağlar. Mümkün olduğunca çok dua edin ve hislerinizi aktarın.

3-Yavaşlayın - Hayatı izlemeye vakit ayırın.
Tam bir koşturma içindeyiz. Her şey çok hızlı şekilde akıyor. Zaman siz göz kapayıp açana kadar bitiyor. O halde bir adım geri çekilin ve hayatı izleyin. Bir vapurun denizde yol almasını ve bir martının simidi kapmasını izleyin. İnsanları izleyin. İnanın ruhsal enerjinizi yükseltecek bu farkındalık.

4-Mantra - Basit bir cümle hayatınızı değiştirebilir.
Kendinize bir cümle seçin. Mesela "BEN HUZURLUYUM" bu cümleyi her gün tekrarlayın. Ruhsal enerjinizin arttığını göreceksiniz.

5-Konsantrasyon - Ruhsal enerjinize odaklanın.
Bedeninizi ruhsal enerjinize odaklayın. Konsantre olun ve ruhsal enerjinizi harekete geçirin.

6-İç ses - söylediklerime kulak ver.
Ego ve iç ses genellikle birbirine karıştırılır. İç ses tüm bedeninizi saran bir şeydir. Genellikle bir felaketten önce çok yoğun şekilde ortaya çıkar. Başımıza bir şey gelmeden önce söylediğimiz o meşhur sözdür. "İçimde kötü bir his var". Evet iç sesinize odaklanın ve onu keşfedin. Ruhsal enerjinizi yükseltecek en güçlü şeylerden biridir.

7-Nefes - nefesin senin en güzel gücün.
Yaşam kaynağımız hava. Her içimize çektiğimiz nefes bizi yaşam için tutuyor. Fakat farkındalık ile nefes almak çok iyidir. Onun için günde en az bir kere 3 derin nefes alıp verin. Nefesiniz ile ruhsal gücünüzü fark edeceksiniz.

8-Dinle - huzurlu şeyler dinlemek harikadır.
Hayatımızı televizyon programları ve sosyal medya arasında bir yerde yaşıyoruz. Evet size bir tavsiyem var. Huzurlu müzikler dinleyin. youtube ve internette bolca huzurlu müzik ve site bulacaksınız.

9-Hisset - Farkındalık yap.
Farkındalık ile hayatın içinde ve şimdi de kal. Göreceksin ruhsal enerjinin de farkına varacaksın.

10-Ruhsal Güç - Keşfet.
Hepimiz enerjiyiz. Madde içindeki maneviyatız. Bir testinin içindeki suyuz.


Ruhsal enerjin ile bağlantıya geçmek için onu hissetmen ve onun varlığını kabul etmen yeterlidir. Enerjiye odaklandığında bedeninin içindeki gücün nasıl yükseldiğini fark edeceksin. Aklınızı özgür bırakın. Ruhsal enerjinizi keşfedin. Ruhsal gücünüz size yardım edecek ve sizinle birlikte yükselecektir.

Alıntıdır.

21 Ağustos 2017 Güneş Tutulması ve Yeniay

güneş tutulması ile ilgili görsel sonucu

21 Ağustos 2017 Aslan Burcu’nda Yeniay ve Güneş Tutulması etkileri ile farklı bir sürece adım atılıyor. Doğru bilinenler yer değiştiriyor. Yarım kalanlara dikkat kesiliyoruz. Büyük değişimlerin eşiği sayılabilecek, sonların ardından yeni başlangıçların habercisi bir tutulmaya merhaba diyoruz.
21 Ağustos 2017 Güneş Tutulması ve Yeniay’ın birlikte oluşması hem kişisel hem de toplumsal alanda etki ediyor. Geçmişte yaşanan, biriken fiziksel ve jeolojik potansiyelin ortaya çıkması durumu endişe yaratabilir. Ancak her tutulma buna işaret etmiyor. Bu da onlardan biri. Enerjiyi gerçek anlamda ele alarak iyi yönde değerlendirebilirsek çok güzel dönüşümler yaşanabilir. Güneş tutulmasının net şekilde oluştuğu toplumların siyasi yapılarında köklü değişiklikler söz konusu olabilir. Bazı konuların ileri sürülerek iç çatışmaların ve kaosların yaşanması ile politik seyrin bambaşka yerlere sürüklenmesi olası gibi görünüyor.
Güneş tutulması ile birlikte mücadele gücü artıyor. Aslan Burcu karakteristik özellikleri ile yeniay etkileri zorluklarla inatlaşmadan başa çıkılabilesi bir ortam oluşturuyor. Ezici ve yıkıcı durumlar yok oluyor. İletişim önem kazanıyor. Kararlar son derece net. Bu kadar cesurca adımların atılacağı bir döneme daha rastlamak zor olabilir. Güzel değerlendirilmesi gereken zamanlar.

Güneş Tutulması Etkileri
Güneş tutulması burçları nasıl etkileyecek? sorusunun cevabını hemen verelim. Söylemeliyiz ki, her burcun önceden yaşadıkları sonucu belirlemekte büyük etken olacaktır. Aslan Burcundaki Güneş Tutulması etkileri hayatınız üzerinde size gerekli kararları almanızı ve cesurca adımlar atmanızı sağlayacaktır. Magha yıldızında gerçekleşen tutulma aynı zamanda gücün simgesidir. Mutlak sonuca işaret eder. Elinizdeki kartlara oynayabilir, sıkıntılı bir süreçten sonra refaha erebilirsiniz. Güneş tutulması zamanında asla oturup beklememelisiniz. Attığınız her adımdan sizi sorumlu tutacaktır. Bunun yanı sıra sakin ve tutarlı ilerlemekte fayda var. Güneş tutulması etkileri tutulma başladıktan sonraki 3 ay sürecinde azalarak etkisini yitirir.


Yeniay Etkileri

Yeniay etkileri yeni sayfaları işaret ediyor. Söz konusu Aslan Burcu’ndaki Yeniay ise, başlangıçların olmaması söz konusu bile olamaz. Aynadaki yüzünüzle yüzleşebilir, kendinizi değişime ve gelişime açık hissedebilirsiniz. Bir gün öncesinden büyük bir bunalımdayken, bir gün sonra yeniden doğabilirsiniz. Egolar geri planda kalıyor. İstekler ve gerçekler ön plana çıkıyor. Mutsuz eden durumların farkına varılıyor. Açık sözlülük had safhada. Olmayan şeyleri zorlamanın bir anlamı olmadığına karar veriliyor. Karşılığı olmayan emeklerden vazgeçiliyor. Her şeye hazırlıklı olunması gereken bir dönem.

Alıntıdır.

Planlarınız umduğunuz gibi işlemediğinde pozitif kalmanıza yardımcı olabilecek 10 olumlu düşünme tekniği



Yaşamın kendisi, bize sunulmuş en değerli hediye. Ancak bazen deneyimlediğimiz olumsuz durumlar, üst üste gelen problemler hayatın tadını çıkarmamıza ve anı yaşamamıza engel olabiliyor. Tam her şeyi yoluna koyduğumuzu düşünüp hayatın keyfini sürmeye başlamışken, küçücük ve ummadığımız bir problem yaşanan tüm olumlu deneyimleri bir anda yok edebiliyor.
Neden bu şekilde sonlandı? Neden ben? Neden ben de herkes gibi normal bir hayat yaşayamıyorum? Hiç problem yaşamadan hayatına mutlu devam eden insanlar bunu yapmayı nasıl beceriyor? Sorun bende mi?
Tabii ki tüm olumsuzlukların bir gecede düzelmesi ve ertesi güne mutlu bir birey olarak uyanmanız gerçekçi bir beklenti değil. Aynı şekilde hayatınız boyunca karşılaşacağınız olumsuz durumları engelleyebilmeniz de mümkün değil. Fakat bu durumlar karşısında nasıl bir tavır izlemeniz gerektiği, olaylara nasıl yaklaştığınız sizin kontrolünüz altında.

1. Hayata ve kendinize güvenin
Her şeyin bir gün yoluna gireceğine emin olun. Kış boyunca çıplak kalmış bir ağaç bahar aylarında çiçekler açar.
Hayatınızın kış dönemlerinde meyve alamadığınız için üzülmek yerine, bir gün baharın geleceğine ve her şeyin daha iyi olacağına dair inancınızı koruyun. Olumsuzlukların yaşamınızı etkilemesine izin vermeyin ve daima pozitif düşünün.



2. Planlarınızda değişiklikler yapın
Bir hatayı bir kez yaptığınızda bu sizin suçunuz değildir, ancak ikinci kez aynı hatayı yapmak sizin elinizdedir. Bir problem çözme aşamasında sürekli aynı çözüm yolunu deniyor ama başarıya ulaşamıyorsanız yeni yollar denemenin vakti gelmiş demektir. Çözüm yollarınızı ya da planlarınızı değiştirmek, gelecekle ilgili hayallerinizden vazgeçmek değil; o hayale ulaşmak için gitmekte olduğunuz yolu değiştirmek anlamına gelir.

3. Meditasyon yapın
Meditasyon bir çoğumuz için fazla spritüel ve soyut bir uygulama olabilir. Meditasyona yaklaşımınız ne olursa olsun, etkili olduğuna inanın ya da inanmayın, kendinize dönüp bakmak ve iç sesinizi dinlemek için fırsatlar yaratmak size iyi gelecektir. Kişinin kendisiyle baş başa kalmasını ister meditasyon, ister dua, ister rahatlama olarak adlandırın, ne olursa olsun kendinize zaman ayırmayı unutmayın.

4. Sabırlı olun
Bazen bekleme aşamasında yaşadığımız deneyimler, beklediğimiz şeyden çok daha değerli olabilir. Çünkü bize asıl yol gösteren şey aslında bekleme aşamasında öğrendiklerimiz ve yaşadığımız değişimlerdir.
Hepimizin hayattan az ya da çok bir beklentisi var. Yeni bir iş, birlikte mutlu olabileceğimiz bir sevgili, yeni bir şans… Ne bekliyor olursanız olun, hala bekleme aşamasında olmanız o şeye sahip olmaya henüz hazır olmadığınızın bir göstergesi olabilir.
Beklemek ceza değil, hazırlıktır.

5. Pozitif olmadığınız zamanlarda bile olumlu düşünmeye çalışın
Birileri size ‘’Nasılsın?’’ sorusunu sorduğunda verdiğiniz cevap genelde hep ‘’İyiyim.’’ olur. Olumsuz bir şey yaşamış olsak da, kendimizi kötü hissetsek de karşımızdaki kişiye iyi olduğumuzu yansıtmak, aslında kendi kendimize geliştirdiğimiz bir savunma mekanizmasıdır.
İyi olduğumuzu sürekli tekrar etmek bizi olumsuz düşüncelerden uzaklaştırır ve zamanla daha pozitif hissetmemize yardımcı olur. Düşüncelerinizi değiştirmek, hayatınızı değiştirmenin ilk adımıdır.

6. Stres yaratan durumlar yerine sahip olduğunuz şeylere odaklanın
Problemlere odaklanmak ve olumsuz düşünmek kolaydır. Ancak yaşamımız boyunca deneyimlediğimiz olumlu durumlar, olumsuzluklardan sayıca çok daha fazladır. Olumlu durumlar yerine olumsuz olanlara odaklanmamızın altında ise, olumsuz durumlarla nasıl baş edeceğimizi bilmememiz ve bu durumlara hazırlıksız yakalanmamız yatar.

7. Anda yaşayın
Üzerine ne kadar düşünürseniz düşünün, ne kadar hayal kurarsanız kurun ya da ne kadar düşünerek kendinizi meşgul ederseniz edin; geçmiş geçmiştir. Gerçeklerle yüzleşebildiğinizde, geçmişiniz artık size zarar vermez.
Geçmişte yaşadıklarınıza üzülmek yerine yaptığınız hatalardan ders çıkarmaya çalışın.

8. Olayları akışına bırakın
Planladığınız şeylerin yolunda gitmemesinin sebebi, evrenin sizin için yaptığı planların farklı olmasından kaynaklanıyor olabilir.
Pikniğe gitmeyi planladığınız gün yağmur yağabilir. Pikniğinize devam edip yağmurda dans etmek, ertelemek ya da durmadan şikayet etmek sizin elinizde. Yaşamımızı farklı ve dinamik tutan şey, aslında planladığımız şeylerin yolunda gitmemesi.
Olayları akışına bırakarak yaşamaya başladığınızda unutamayacağınız anlar yaşamaya başladığını fark edeceksiniz. Bazı şeyler kontrolümüz dışında geliştiğinde şikayet etmektense kabullenerek duruma adapte olmaya çalışmak, sizi bir adım ileri taşıyacaktır.


9. Kendinize inanın
Hayatta bazen önümüzü göremediğimiz ve sonrasında karşımıza neler çıkacağını öngöremediğimiz anlar yaşayabiliriz. Nereye gittiğinizi bilmeden ilerlemek korkutucu olabilir ve risk içerebilir; ancak ilerlemediğiniz süre yolun sonunda ne olduğunu asla göremezsiniz. İnancınızı güçlü tutun ve ulaşmak istediğiniz noktaya bir gün ulaşacağınıza inanın.

10. Hayatı bir öğrenme süreci olarak görün
Üzgün olduğumuz anlarda hep en kötü şeylerin bizim başımıza geldiğini düşünerek üzülme eğilimindeyiz ancak yaşadığımız olumsuz deneyimler ne olursa olsun geçici. Önemli olan şey yaşadığımız üzüntü, sevinç, korku ya da değişim zamanlarına öğrenme süreci olarak yaklaşabilmek. Hatalarınızdan ders çıkararak, yaşadıklarınızı diğer insanlarla paylaşarak ilham verebilmek. .
Hayat yolculuğundaki her anınız çok değerli. Zamanı geri alabilmeniz ve yaşamınızdaki tüm olumsuzlukları yok edebilmeniz mümkün değil. Kendinize inanın ve değişimin kendi içinizde başladığının farkında olun.

alıntıdır

Kişi, Ne Düşünüyorsa, Odur.

                       düşünmek ile ilgili görsel sonucu
Eğer yoksulluk ve yoksunluk üzerine odaklanırsanız, yaşamınızda bunlardan daha fazla edinme eğilimi içinde olursunuz.
Eğer zenginlik üzerine odaklanırsanız, o zaten oradadır, siz ondan daha fazlasını edinirsiniz.
Yaşamda pozitif şeyler üzerine odaklanırsanız ve onları kendinize çekerseniz, bunlar "şans" olarak adlandırılır.
Ben, kişisel olarak, şansımızı kendimizin yarattığına inanırım.
"Kişi, ne düşünüyorsa, odur."
Çekim yasasına inanın ya da inanmayın, çok başarılı insanların yaptıkları şeyin bu olması ilgi çekicidir.
Sizin düşünceleriniz hem güçlü hem de yaratıcı olan bir enerjidir.
Siz her zaman, sizin baskın düşüncelerinizle titreşim yayarak insanları ve koşulları çekersiniz....

-Paul McKenna


Tasarruf Etmeye Bugün Başlayın!

tasarruf ile ilgili görsel sonucu
Hiç kimse sadece çok iyi kazandığı için zengin olamaz.
Zenginlik, parayı elinizde tutabilirseniz oluşur.
Çoğu insanın "Yeterli miktarda kazandığım zaman her şey çok daha iyi olacak!" şeklinde bir ümitleri vardır.Gerçekte insanların harcamaları/yaşam standartları kazançları ile doğru orantılı olarak artar.
Neredeyse her zaman sahip olduğunuz kadarına ihtiyaç duyarsınız.
Asıl gerçek şudur: Tasarruf etmeyen insanların sahip oldukları tek şey, borçlarıdır.
Ayda 25.000 avro ve daha fazlasını kazanan yüzlerce insanla tanıştım ve hiçbirinin borçlardan başka bir şeyleri yoktu...
O nedenle ŞİMDİ BAŞLAYIN!
Ne kadar zor bir durumda olduğunuzun hiçbir önemi yok.
Aylık net gelirinizin en az %10'unu biriktirmeye/tasarruf etmeye hemen BUGÜN BAŞLAYIN!


-Bodo Schäfer

"Eğer kazandıklarının onda birini bir kenara ayırmış olsaydın, on yılda elinde ne kadar olurdu? Tasarruf ettiğin her bir altın, senin için hizmet edecek bir köledir.
Tüm kazancının bir kısmı, kenara koymak için senindir.
Kazancın ne kadar az olursa olsun, kenara koyacağın miktar bunun onda birinden az olmamalıdır.Bütçenin müsait olduğu kadar fazla olabilir.ÖNCE KENDİNE ÖDEME YAP! Servet, küçük tohumlardan bir ağaç gibi büyür.Tasarruf ettiğin ilk bakır para, senin servet ağacının büyüyeceği ilk tohumdur.Tohumu ne kadar erken ekersen, ağaç o kadar erken büyür.Ve bu ağacı düzenli tasarruflarla ne kadar inançla besler ve sularsan, o kadar çabuk gölgesinde halinden memnun bir şekilde keyif edersin..." 

Babil'in En Zengin Adamı / George S. Clason

Korkularınızla yüzleşmek için 10 öneri!

korku yüz ifadesi ile ilgili görsel sonucu


Korku aslında bir enerjidir ve isteklerinize ulaşmak için korkuyla bir ilişki geliştirebilirsiniz.
Bazen dünya çok korkunç bir yer gibi gelir. Maddi sıkıntılar, değişen iklim koşulları, savaşlar hepimizin ortak korkuları arasındadır. Aynı zamanda bireysel korkularımız da bizi çok yorar. Ancak korkularımızla başa çıkmak zorundayız. Korku yüzünden çok garip şeyler yapabiliriz. Bağımlılıklarımız genellikle korkularımıza dayanır. Utangaçlığınızı yenmek için sigara içebilirsiniz. Duygusal acılardan kurtulmak için aşırı spor yapabilirsiniz.
Korku aslında bir enerjidir ve isteklerinize ulaşmak için korkuyla bir ilişki geliştirebilirsiniz. Bu duyguyla başetmek için size birkaç öneri:
Korku duygularınızı kabullenin. Kişisel farkındalık size seçim şansı sunar.
Bedeninizdeki korku merkezini belirleyin. Bu mideniz, omzunuz ya da gerilimi hissettiğiniz herhangi bir yer olabilir.
Korku organını düşünerek derin nefes alın. Böylece rahatlar ve gerilimi atarsınız. Nefes verirken korkunuzu bedeninizden attığınızı ve içinize huzur dolduğunu hayal edin.
Gün içinde düzenli olarak su için. Deneyimlerime göre, su olumsuz duyguların atılmasına yardımcı oluyor ve sizi sakinleştiriyor.
Kendinize sürekli destek ve cesaret veren sözler söyleyin. Kendinizin en iyi dostu olun ve en yakın arkadaşınıza nasıl davranıyorsanız öyle davranın.
Korku enerjisini, fiziksel egzersizle harcayın.
Bitmemiş işlerinizi tamamlayın.
Başka insanlardan destek istemeye çekinmeyin. Kendinizi yalnız hissetmeyin. Korku çok insani bir duygudur.
Korkunuzun bilgeliğini dinleyin. Korkuyu bir ulak olarak görün. Sesine kulak verin ve size vereceği bilgileri değerlendirin.
Korkarken bile kendinizi sevin. Sevginiz, en korkunç duygularınızın bile üzerinden gelir. Sevgi karşısında korku azalır.


alıntıdır.

Başarısızlığın 30 Sebebi Kaç Tanesi Sizin Yolunuzu Tıkıyor?




Hayatın en büyük trajedisi gerçekten deneyip başarısız olan insanlardan oluşmaktadır! Trajedi başarılı olan birkaç taneyle kıyaslanınca son derece fazla olan başarısız insan 
çoğunluğunun altında yatmaktadır.
% 98’i başarısız olarak sınıflanan binlerce erkek ve kadını inceleme ayrıcalığına sahip oldum. Araştırmam gösterdi ki; başarısızlık için 30 önemli neden varken, insanların servet sahibi olmalarını sağlayan 13 prensip bulunmaktadır. 
Bu bölümde, başarısızlığın otuz nedeni verilmektedir. 
Listeyi okurken bu nedenlerden kaçının sizinle başarı arasında durduğunu kontrol edin.

1- KÖTÜ KALITIMSAL GEÇMİŞ: 
Beyin hasarıyla doğan bir insan için yapılabilecek çok az şey vardır. Bu felsefe, bu zayıflığı örtecek tek bir yöntem önermektedir: “Beyin gücü” grubu. Ancak bunun otuz neden içinde herhangi bir insan tarafından kolayca düzeltilemeyecek tek neden olduğuna dikkat edin.

2- HAYATTA İYİ BELİRLENMİŞ BİR AMAÇ EKSİKLİĞİ: 
Hedefledikleri kesin bir amacı olmayan kişiler için başarı ümidi yoktur. 
İncelediğim her yüz kişinin doksan sekizinde böyle bir hedef yoktu. 
Belki başarısızlıklarının ana nedeni buydu.

3- SIRADANLIĞI AŞACAK KADAR HIRSLI OLAMAMAK: 
Hayata karşı ilerlemeyi istemeyecek kadar ilgisiz olan ve bedelini ödemek istemeyen bir kişi için önerebileceğimiz bir şey yok.

4- YETERSİZ EĞİTİM: 
Bu nispeten daha kolay üstesinden gelinebilecek olan bir engeldir. 
Deneyimler göstermiştir ki, en eğitimli kişiler genellikle kendini eğiten kişilerdir. 
Bir insanı eğitimli yapmak için üniversite derecesinden daha fazlası gerekmektedir. 
Eğitim gören herhangi biri başkalarının hakkını ihlal etmediği sürece istediği her şeyi almasını öğrenen kişidir. 
Eğitim çok fazla bilgiden değil, etkin ve kararlı bir şekilde uygulanan bilgiden oluşmaktadır. İnsanlar sadece bildiklerini öğrenmek için değil, bildikleriyle ne yapacaklarını öğrenmek için para öderler.

5- DİSİPLİN YETERSİZLİĞİ: 
Disiplin kendi kendini kontrolle gelir. Bu da demektir ki, insan bütün olumsuz özelliklerini kontrol etmelidir. 
Şartları kontrol etmeden önce kendinizi kontrol etmelisiniz. 
Kendinize hâkim olmak, şimdiye kadar uğraştığınız en zor iş olacak. 
Eğer kendinizi tutamazsanız, nefsiniz sizi ele geçirir. 
Aynanın karşısına geçerek en iyi arkadaşınızı ve en kötü düşmanınızı aynı anda görebilirsiniz.

6- SAĞLIĞIN KÖTÜ OLMASI: 
Hiç kimse sağlığı iyi olmaksızın önemli bir başarının tadını çıkaramaz. 
Kötü sağlığın nedenlerinden çoğu hâkimiyet ve kontrole bağlıdır. 
Bunların bazıları şunlardır:
a- Aşırı yemek, sağlık için iyi değildir.
b- Yanlış düşünce alışkanlıkları; olumsuz düşünceleri dile getirmek.
c- Cinselliğin aşırı ve yanlış kullanımı.
d- Fiziksel egzersiz eksikliği.
e- Uygun olmayan soluk alıp verme yüzünden yetersiz temiz hava.

7- ÇOCUKLUK SIRASINDAKİ ELVERİŞSİZ ÇEVRE ETKENLERİ: 
“Ağaç yaşken eğilir.” 
Suç eğilimi olan insanların çoğu, bu eğilimini çocukluk sırasındaki kötü/olumsuz çevre ve arkadaşların sonucu olarak kazanmıştır.

8- ERTELEME: 
Bu, en yaygın başarısızlık nedenlerinden biridir. 
Erteleme isteği, bütün insanların gölgesinde durup kişinin başarı şansını bozmak için beklemektedir.
Çoğumuz hayata başarısız bir şekilde devam ederiz, çünkü önemli bir şey yapmaya 
başlamak için “doğru zamanı” bekleriz. 
Beklemeyin; zaman hiçbir zaman “doğru” olmayacaktır. 
Bulunduğunuz yerden başlayın ve elinizin altında hangi araç varsa onunla çalışın, yol boyunca daha iyi araçlar bulursunuz.

9- ISRAR ETMEME: 
Çoğumuz başladığımız her şeyde iyi “başlayıcılar” ama kötü “tamamlayıcılarız”.
İnsanlar en küçük bir yenilgi işaretinde vazgeçmeye hazırdırlar. 
Kararlığın yerine konacak başka bir şey yoktur. 
Kararlılığı parolası haline getiren bir insan “eski dost başarısızlığın” sonunda yorulup uzaklaştığını görür. Başarısızlık kararlılıkla başa çıkamaz.

10- OLUMSUZ KİŞİLİK: 
Olumsuz kişiliğiyle diğerlerinin nefretini kazanan kişi için hiçbir başarı umudu yoktur. 
Başarı, gücün uygulanmasıyla gelir ve güç diğer insanların işbirlikçi çabalarıyla elde edilir. Olumsuz kişilik işbirliği sağlayamaz.

11- CİNSEL İSTEĞİN KONTROL EDİLEMEMESİ: 
Cinsel enerji, insanları harekete sürükleyen en güçlü uyarandır. 
Heyecanların en güçlüsü olduğu için dönüştürme yoluyla kontrol edilmeli ve başka kanallara yöneltilmelidir.

12- HİÇBİR BEDEL ÖDEMEDEN BİR ŞEY İÇİN KONTROLSÜZ ARZU: 
Kumar eğilimi milyonlarca insanı başarısızlığa sürükler. 
Bunun kanıtı milyonlarca insanın borsada oynayarak para kazanmaya çalıştığı 29 Wall Street’teki düşüşte bulunabilir.

13-İYİ BELİRLENMİŞ KARAR GÜCÜ EKSİKLİĞİ: 
Başarıya ulaşan insanlar bir an önce karar verir ve kararlarını değiştirirlerse, bunu çok yavaş yaparlar.Başarısız insanlar, eğer varabilirlerse, bir karara çok yavaş varır, çok sık ve çabuk bir şekilde değiştirirler. 
Kararsızlık ve erteleme ikiz kardeştir.Birinin bulunduğu yerde genellikle diğeri de bulunur. Sizi tamamen aciz hale düşürmeden bu çifti öldürün.

14- ALTI TEMEL KORKUDAN BİRİ YA DA DAHA FAZLASI: 
Bu korkular (Yoksulluk/Parasızlık, Eleştirilme, Hastalık/Sağlığını kaybetme, Aşkı kaybetme, Yaşlanma ve Ölüm korkusu) daha sonraki bölümlerde irdelenmiştir. 
Hizmetinizi etkin bir şekilde pazarlamadan önce bunlar iyice öğrenilmelidir.

15- EVLİLİKTE YANLIŞ EŞ SEÇİMİ: 
Bu başarısızlığın en büyük nedenlerinden biridir. 
Evlilik ilişkisi, insanları yakın ilişkiye sokar. Bu ilişki uyumlu değilse, başarısızlığın gelmesi olasıdır.Üstelik bu başarısızlık, bütün hırs izlerini de silen perişanlık ve mutsuzlukla belirginleşecektir.

16- AŞIRI TEDBİRLİ OLMAK: 
Riske girmeyen insanlar genellikle diğerlerinin seçiminden arta kalanla yetinmek zorundadırlar. 
Aşırı tedbir de tedbirsizlik kadar kötüdür. 
Her ikisi de uzak durulması gereken aşırılıklardır.
Hayatın kendisi şans öğeleriyle doludur.

17-İŞ HAYATINDA YANLIŞ ORTAK SEÇİMİ: 
İşteki başarısızlıkların en yaygın nedenlerinden biri budur. 
Kişisel hizmetin pazarlanmasında işverenin ilham verici, zeki ve başarılı olmasına dikkat edilmelidir.En çok yakın bağlantılar kurduğumuz kişileri taklit ederiz. Bu nedenle taklit etmeye değecek bir işveren seçin.

18- BATIL İNANÇ VE ÖNYARGI: 
Batıl inanç bir tür korkudur;ayrıca cahillik işaretidir. 
Başarılı insanlar açık fikirlidir ve hiçbir şeyden korkmazlar.

19- YANLIŞ İŞ SEÇİMİ: 
Hiç kimse sevmediği bir işte başarılı olamaz. 
Kişisel hizmetin pazarlamasından en önemli adım, canla başla çalışacağınız bir işin seçimidir.

20- ÇABA YOĞUNLUĞU EKSİKLİĞİ: 
Çeşitli işlere aynı anda girişen kişi, bu işlerden birinde ender olarak başarı gösterir. 
Bütün çabalarınızı "tek bir kesin hedefe" yoğunlaştırın.

21- RASTGELE HARCAMA ALIŞKANLIĞI: 
Savurganlar başarılı olamazlar, çünkü daima yoksulluk korkusuyla yaşarlar. 
Gelirinizin belirli bir yüzdesini bir kenara ayırarak sistemli bir biçimde tasarruf alışkanlığı edinin. 
Kişisel hizmet pazarlamasında, bankadaki para insana cesaret verir. 
Para olmaksızın, kişi karşısındakinin teklif ettiğini kabul etmek zorunda kalır ve onu elde ettiğine de memnun olur.

22-İSTEK EKSİKLİĞİ: 
İstek olmaksızın kişi ikna edici olamaz. 
Üstelik istek bulaşıcıdır ve buna sahip kişi herhangi bir gruba genellikle kolayca kabul edilir.

23- HOŞGÖRÜSÜZLÜK: 
Herhangi bir konuda dar görüşlü bir kişi ender olarak ilerler. 
Hoşgörüsüzlük, insanın artık bilgi almayı bıraktığını gösterir. 
En zararlı hoşgörüsüzlük şekilleri, dinsel, ırksal ve siyasal fikir farklılıklarına karşı gösterilendir.

24- ÖLÇÜLÜ OLMAMA: 
En yıkıcı aşırıya kaçma şekilleri yeme, içme ve cinsel faaliyetlerle ilgili olandır. 
Bunların herhangi birinde ölçüsüzlük, başarı için öldürücüdür.

25- DİĞERLERİYLE İŞBİRLİĞİ YAPMA YETERSİZLİĞİ: 
Birçok insan diğer hataların birleşiminden daha çok bu hata yüzünden işlerini kaybeder ve hayatta karşılarına çıkan büyük fırsatları kaçırırlar. 
Hiçbir bilgi sahibi iş adamının veya liderin katlanacağı bir hata değildir bu.

26- ÇABA GÖSTERMEDEN ELDE EDİLMİŞ GÜCE SAHİP OLMA: 
( Kazanmadıkları parayı miras olarak alan zengin çocukları ve diğerleri) 
Zaman içinde hak ederek kazanılmamış güç, çoğu zaman başarı için ölümcüldür. 
Ani zenginlik, yoksulluktan daha tehlikelidir.

27- KASITLI SAHTEKÂRLIK: 
Dürüstlüğün yerini tutacak hiçbir şey yoktur.
Kişi kontrol edemediği şartların etkisiyle geçici olarak sahtekârlık durumuna düşebilir; ama 
isteyerek sahtekârlığı seçen kişi için hiç umut yoktur, er ya da geç yaptığı işler ayağına dolanacak ve şöhretini, hatta belki de özgürlüğünü kaybedecektir.

28- KENDİNİ BEĞENME VE KİBİR: 
Bu özellikler diğerlerini uzakta tutmaya yarayan kırmızı ışık görevi görür, başarıyı öldürürler.

29- DÜŞÜNMEK YERİNE TAHMİN ETMEK: 
Çoğu insan doğru bir şekilde düşünmek için gerekli olan bilgiyi elde edemeyecek kadar tembel ya da ilgisizdir. 
Tahminler ya da çabuk hükümlerin yarattığı “görüşlere” göre hareket etmeyi tercih 
ederler.

30- SERMAYE YETERSİZLİĞİ: 
Bu, işe yeni başlarken hatalarını örtüp iyi bir şöhret kazanana dek kendilerini taşıyacak yeterli sermayeye sahip olmayanlar için yaygın başarısızlık nedenidir.

KAYNAK:  "Düşün ve Zengin Ol" -Napoleon Hill

ANDA KALMAK

Yaptığınız iş her ne ise, severek yaptığınız, stressiz olduğunuz sürece her zaman yaratıcı olursunuz ve keyif alırsınız. Bu da anda kalmak demektir.
Anda kalmak aslında şu; Sahip olduğumuz tek şey aslında zaman değil, sahip olduğumuz tek şey şu an! Anda kalmak çok güzel bir şey, evet buradaysam şu an, buranın keyfini çıkarıyorum.
İnsanlar kendilerini programlamadıklarında, geçmişte ya da gelecekte takılı kalıyorlar. Evrenin bildiği tek gerçek ‘’şu an’’da yaşamaktır. Şu an ki durumunuzdan mutluysanız gelecekte de mutlu olursunuz. Bu yüzden geçmişinizi sevgiyle affedin ve anda yaşamaya başlayın. Bir elimizde geçmişinizde rahatsız olduğumuz bir şey var diyelim ve diğer elimizde de şimdiki anımız var. Şimdiki anımızda geçmişi yaşarsak, yaşadığımız şu anı iptal ederiz. Olumsuz düşüncelerle şu anımızı kaybediyoruz. Bizim geleceğimiz de adım adım olumsuza doğru ilerliyor. Geçmişteki olumsuzlukları evrenin çöplüğüne gönderip, şu anki durumumuza odaklanmalıyız. “Şu an”da kendimizi mutlu etmeye başlarsak mutlu bir gelecek oluştururuz. Mutluluğumuzu şartlara bağlamamalıyız (zengin olursam mutlu olacağım gibi).
Maalesef insanlarımızın çoğu “Al-Ver” ilişkisini bilmemektedir. İki durumun da dengeli bir şekilde olması önemlidir. Örneğin; Bir araba alıyoruz diyelim. Arabanın taksitleri bittiğinde, mutlu olacağımızı zannediyoruz. Sadece zannediyoruz, çünkü arabanın taksitlerini öderken zorlanacağız ve arabamızın taksiti bittiğinde araba eskimiş olacak.. Geleceğe şartlı mutluluk enerjisi göndererek şu anı iptal etmeyin. Araba aldıysanız ödemelerini sevgiyle yapın ve arabanın keyfini sürün. Bırakın gelecekle evren ilgilensin. Siz sadece çalışın ve kazanımlarınızın keyfini yaşayın.
HER ZAMAN YARATICI OLURSUNUZ
Yaptığınız iş her ne ise, severek, stressiz olduğunuz sürece her zaman yaratıcı olursunuz ve keyif alırsınız. Bu da anda kalmak demektir. Eğer işinizden mutlu olur keyif alırsanız asla yorulmazsınız. Ama işinizi severek yapmasanız, kendi enerjinizi verdiğiniz için mutsuz ve yorgun olursunuz. Bu yüzden kendinizi evrenin enerjisine açmalısınız.
Bizler ne yazık ki nefes almayı bilmiyoruz. İlk nefesimizi hatırlamıyoruz. Son nefesimizi de hatırlamayacağız. Fakat şuan aldığımız nefesin bilincinde olabiliriz. Nefesinizle dost olun. Çünkü anda kalmanıza yardımcı olacaktır. Doğru nefes için burundan nefes alıyor ve burundan nefes veriyoruz. Nefesi göğsümüzden değil karnımızdan alıyoruz. Ortalama dört saniye nefes alıp dört saniye nefes veriyoruz. Doğru nefes alan kişi sinirlenmez ve rahat olur.
Bu dünyaya gelirken, anne karnına düştüğümüz andan itibaren annemizin yaşadığı bütün korkuları, bütün sıkıntıları, bebek bir şekilde yaşamaya başlıyor. Bebeğin DNA’larına annenin parasızlık korkusu varsa geçiyor, annenin çaresizlik korkusu varsa geçiyor. Babanın korkuları varsa çocuğa geçiyor…
SAHİP OLDUĞUMUZ TEK ŞEY ŞU AN!
Anda kalmak aslında şu; Sahip olduğumuz tek şey aslında zaman değil, sahip olduğumuz tek şey şu an! Benim amacım size ayna olmak, ve yaşadığım mütevazi hayatta bir damla da olsa size aynalık yapmak. Anda kalmak çok güzel bir şey, evet buradaysam şu an buranın keyfini çıkarıyorum. Buradaysan şu an, 25 yaşında mısın, 25 yıl boyunca öğrendiğin her şeyi kapının dışında bırak. Ve bu hayat tecrübenle beni yargılama, beni eleştirme. Sadece farklı bir aynayım, o gözle bak.


Sevgilerimizle

Bülent Gardiyanoğlu

Bir Hayaliniz Olmalı

HAYAL ile ilgili görsel sonucu


Bir hayaliniz olmalı...
Gençlik yıllarımda, bir hayale sahip olmanın gücünü keşfettim.
Hayalim, benim için pek çok şey başardı ve kararlı hareket etmem için bana motivasyon kazandırdı.
Sadece bu kadarla da kalmadı, sonunda gerçekleşti.
Bir hayaliniz olmalı, nefesinizi kesecek bir hayal...
Bir hayalinizin olması, sizi bugünün hayal kırıklıklarından geleceğin olasılıklarına taşır.
Hayaliniz, size enerji verir.
Hayal sizi hayatınızı boşa geçirmekten kurtarır.
Bir hayalin varsa, onu izle!
Hayalinin peşinden git! 

Kaçıp gitmesine izin verme ve mücadele etmeden vazgeçme!
-Dexter Yager

İçinizdeki Dev Karar Gücünü Uyandırın!





İçinizdeki Dev Karar Gücünü Uyandırın!
Hayatınızda olan her şey –çok sevindiklerinizde, çok zorlandıklarınızda dahil olmak üzere- her şey, bir kararla başlamıştır.Benim inancıma göre, sizin de kaderiniz karar anlarınızda biçimlenmiştir.
Şu anda, her gün vermekte olduğunuz kararlar, hem bugün kendinizi nasıl hissettiğinizi, hem de on yıl sonra ve daha sonra kim olacağınızı biçimlendirecektir.
Geçtiğimiz 10 yıla baktığınızda, belli bir anda vermiş olabileceğiniz farklı bir kararın, bugünkü durumunuzu kökten değiştirebilecek güçte olduğu noktaları görebiliyor musunuz? Bugünkü hayatınızı çok daha iyi ya da çok daha kötü yapabilecek karar noktalarını?
Örneğin belki hayatınızı değiştirmiş olan bir kariyer kararı vermişsinizdir.Ya da belki o kararı vermemişsinizdir.
Belki on yıl içinde evlenmeye ya da boşanmaya karar vermişsinizdir.
Belki bir kaset, bir kitap satın almış, bir seminere katılmış, onun sonucunda inançlarınızı ve eylemlerinizi değiştirmişsinizdir.
Belki bir eve ya da bir işe yatırım yapmaya karar vermişsinizdir.
Bu kararlar sizi hayatınızın bu noktasına nasıl getirdi?
Ben her şeyden çok, kaderimizi kararlarımızın biçimlendirdiğine inanırım, yoksa koşulların biçimlendirdiğine değil.
Karar gücünü kullanmak, size, hayatınızın her yönünü bir anda değiştirme yolundaki her özrü aşma kapasitesini getirecektir.İlişkilerinizi, çalışma ortamınızı, sağlığınızı, gelirinizi ve duygusal durumunuzu değiştirecektir.
Mutlu ya da üzgün oluşunuzu, kaygılı ya da heyecanlı oluşunuzu, koşulların esiri ya da özgürlüğünüzün şampiyonu oluşunuzu o saptayacaktır.
Eğer gerçekten karar verirseniz, yapamayacağınız şey yoktur...
-Anthony Robbins


Alıntıdır