Booking.com

Bu Haraketleri Yapan Yaşlanmıyor



Dünyanın dört bir tarafında binlerce insan tarafından uygulanan mucizevi Tibet Ayinleri’ni oluşturan 5 hareketi aşağıda resimlerle göstermeden önce faydalarını tekrarlamakta yarar var:
Tibet’in Gençlik Pınarı hareketleri veya Tibet Ayinleri (Tibetan Rites) adıyla dünyaya yayılan ancak bildiğimiz anlamda dinsel ayinle hiç bir ilgisi olmayan bu 5 hareketin düzenli yapılması durumunda kişiye sağladığı yararlar arasında şunlar sayılıyor:
Daha genç bir görünüm, ciltte ve saçlarda canlanma, kırlaşmış saçlarda yeniden koyulaşma, düzenli ve sağlıklı bir uyku, sabahları dinç ve canlı uyanmak, belkemiği, eklem problemleri gibi ciddi
romatizmal rahatsızlıklardan ve ağrılardan kurtulmak, hafızada güçlenme, fazla kiloların verilmesi, göz bozukluklarında düzelme, fiziksel güçte artış, duygusal ve zihinsel sağlık, uyum ve yüksek enerji…
“5 Ayin” Egzersiz Programı’na Başlarken
1. İlk hafta, o da nispeten sağlıklı ve formdaysanız, her bir hareketi yalnızca 3’er kez yapın.
2. Hareketsiz ve kiloluysanız veya sağlık problemleriniz varsa, hareketlere sadece 1’er kere yaparak başlamalısınız. Yaparken bir zorlanma hissederseniz veya ağır bir takım ilaçlar
kullanıyorsanı z başlamadan mutlaka doktorunuza danışın.
3. Kendinizi kaçar kere yaparken rahat
hissediyorsanı z, başlangıç olarak o kadar yapın. Bu da ilk hafta her bir egzersizi birer kere yapmak olabilir. İkinci hafta 2 kere, üçüncü hafta 3’er kere olarak arttırabilirsiniz.
4. Her bir egzersizi en fazla 21 kere yapmalısınız. İleride programınızı yoğunlaştırmak isterseniz, hareketleri daha hızlı bir tempoyla yapmayı deneyebilirsiniz, ancak sayısını kesinlikle arttırmayın. Her bir egzersizi 21 kereden fazla tekrarlamak,
chakra’larınızı olumsuz etkileyeceğinden, bedeninizde dengesizlikler yaratabilir.
5. Bir süredir hareketsiz kaldıysanız, “5 Ayin” egzersiz programına her gün mümkünse yarım saat yürüyerek hazırlanın.
6. Tam olmasını istiyorsanız, “5
Ayin”i yaşamınıza katarken, şekersiz ve az yağlı bir diyet sürdürmenizin de büyük katkısı olacağını bilmelisiniz. Ayrıca sindirimi zor besinleri de günlük diyetinizden çıkartın.
7. Azami yarar görmek için hareketlerin mümkünse sabahları kahvaltıdan önce yapılması öneriliyor. Ancak bu mümkün değilse günün herhangi bir saati olabilir.
Tibet Ayini egzersizleri için normalde önerilen ilk hafta her hareketi 1’er ya da 3’er kere tekrarlayarak başlamak ve her hafta 2’şer arttırarak kendinizi hiç bir şekilde zorlamadan bir kaç hafta veya ay içinde 21’e ulaşmak. Başlarda eğer üstüste bir kaç kere tekrarlamak sizi yoruyorsa, 3 kere yapıp, dinlenip sonra bir 3 daha yapabilirsiniz. Burada (ve her tür egzersizde) unutulmaması gereken en önemli şey, kendinizi hiç birşekilde zorlamamanız gerektiğidir. Ve bu hareketleri aradan aylar, yıllar bile geçse 21’er kereden fazla yapmayacaksını z.
* Bu hareketleri zorlanmadan uygulayabilecekseni z, ilk olarak her hareketi 3’er kere tekrarlayarak başlayın. (Eğer bir sağlık sorunu veya kilo gibi hareketleri rahat yapmanızı engelleyecek bir durumunuz varsa, yukarıda sıraladığım maddelere bir göz atın.)
* İlk hafta 5 hareketi de 3’er kere tekrarladıktan sonra (yine, kendinizi hazır
hissediyorsanı z) ikinci hafta tekrarları 2 arttırın, yani ikinci haftanızda her bir hareketi 7’şer kez tekrarlayın. Bu şekilde her hareketi 21 kez tekrarlıyor duruma gelene kadar her hafta hareketleri önceki haftadan 2 kez fazla tekrarlayarak ilerleyin. İlk hafta 3’er kez, ikinci hafta 5’er kez, üçüncü hafta 7’şer kez…
* Her hafta 2’şer arttıra
arttıra her hareketi 21 kez yapar duruma geldikten sonra artık arttırmaları bırakıyorsunuz ve (umarız) hayat boyu 21 kere tekrarlamaya devam ediyorsunuz.
* Hareketleri her gün düzenli yapmayı beceremezseniz ve ara vermek zorunda kalırsanız, yeniden en baştaki gibi 3’er kez yaparak ve zamanla yine aynı şekilde arttırmak üzere en baştan başlamalısınız.
* Fazla beklemenize gerek yok, hareketlerin ilk etkilerini çok kısa sürede görmeye başlayacaksınız, bu da muhtemelen motivasyonunuzu daha da arttıracak.
* Tibet’in Gençlik Pınarı egzersizlerinin işe yaraması için hareketleri uygularken doğru nefes alıp vermeyi kesinlikle unutmamalısınız. Kolay Gelsin!

1. hareket:
Kollarınızı omuzlarınızın hizasından yere yatay durumda açarak dik durun. Başınız hafifçe dönene kadar saat yönünde kollarınız açık dönün. Dönüşlerinizin sayısını yavaşça 1’den 21’e kadar arttırın.
Nefes alıp verme: Dönüşlerinizi yaparken karnınızdan derin bir şekilde nefes alıp verin.
Faydaları: Dolaşımı geliştirerek varisli damarlar, osteoporoz ve bas ağrılarına iyi geliyor. Her gün yapmak tüm bedeni gençleştiren bir süreci başlatabilir.

2. hareket:
Sırtüstü olarak yere yatın. Kollarınızı, avuçiçleriniz yere bakar şekilde, parmaklar kapalı, iki yanınıza uzatın. Çenenizi göğsünüze gömecek şekilde başınızı yerden kaldırın. Bunu yaparken bacaklarınızı, dizlerinizi kırmadan dümdüz yukarı kaldırın. Hatta mümkünse başınıza doğru çekin. Bu arada dizleri kırmamalısınız. Sonra yine ağır ağır dizlerinizi kırmadan bacaklarınızı ve başınızı yere doğru indirin. Kaslarınızı gevşettikten sonra yeniden harekete başlayın.
Nefes: Başınızı ve bacaklarınızı kaldırırken derince nefes alın, indirirken verin.
Faydaları: Tiroit bezi, böbreküstü bezleri, böbrekler, sindirim organları ve prostat ile rahmi de içine alacak şekilde cinsel organlar ve bezler üzerinde onarıcı bir etkisi var. Arterit, osteoporoz, düzensiz regller, menopoz semptomları, sindirim ve bağırsak sorunları, sırt ağrısı, bacak ve boyunlardaki sertliğe iyi geliyor

3. hareket:
Bedeniniz dik duracak şekilde dizlerinizin üzerine oturun. Ellerinizi baldır kaslarınızın üzerine yerleştirin. Çeneniz göğsünüze değecek şekilde başınızı ve boynunuzu öne doğru sarkıtın. Ardından bel kemiğinizi mümkün olduğunca geriye doğru yaylandıracak şekilde başınızı ve boynunuzu geriye doğru sarkıtın. Bu egzersiz boyunca ayaklarınız yere dik, ayakparmakları nız kıvrık durmalı. Geriye doğru yaylandıkça el ve kollarınızla baldırlarınızdan güç alacaksınız. Mümkün olduğunca geriye doğru yaylandıktan sonra bedeninizi doğrultun ve harekete baştan başlayın.
Nefes: Omurganızı yaylandırırken karnınızdan derin bir nefes alıp, doğrulurken nefesinizi verin.
Faydaları: İkinci gibi üçüncü de tiroit bezlerini, böbreküstü bezleri, böbrekleri, sindirim sistemi organlarını ve prostat ile rahmi de içine alarak cinsel organları gençleştiriyor. Menopoza girmiş ve düzensiz veya tembel regl dönemleri geçirme eğilimindeki kadınlar için özellikle iyi.

4. hareket:
Ayaklarınız arasında biraz mesafe bırakıp bacaklarınızı dümdüz öne uzatarak yere oturun. Gövdesiniz dik dururken, ellerinizi avuçiçleriniz yere bakacak şekilde kalçalarınızın iki yanına koyun. Çeneniz göğsünüze değecek şekilde, başınızı öne doğru sarkıtın, ardından başınızı mümkün olduğunca geriye doğru sarkıtırken kollarınızdan kuvvet alarak kalçalarınızı havaya kaldırın. Gövdeniz havada, kollarınız dimdik, dizleriniz 90 derece kırılmış dururken bedeninizdeki tüm kasların kasıldığını hissedin. Başlangıçtaki oturur pozisyona dönerken kaslarınızı da gevşetin. Tekrarlamadan önce biraz dinlenin.
Nefes: Gövdenizi kaldırırken derin bir nefes alın, kaslarınızı sıkarken nefesinizi tutun, yere inerken nefesinizi bırakın.
Faydaları: Tiroit bezi, sindirim sistemi, prostat ile rahmi de içine alacak şekilde cinsel organları ve bezleri dolaşım ve lenfatik akış üzerinde canlılık veren bir etkisi var. Karın bölgesini, uylukları, kolları ve omuzları güçlendirir. eğer sinüs tıkanıklığınız varsa bu hareketin burun deliklerinizi açtığını da fark edebilirsiniz.

5. hareket:
Yüzükoyun yere uzanın. Hareket boyunca yere koyduğunuz ellerinizden ve ayak parmaklarınızdan güç alacaksınız. Gövdeniz bir sarkma pozisyonu alacak şekilde kollarınız yere dik dururken, omurganızı öne doğru yaylandırarak başlayın. Bir yandan da başınızı mümkün olduğunca geriye doğru sarkıtın. Ardından ayaklarınızı yere tam basarak kalçanızı yukarıya doğru çekin, bedeniniz ters bir V şeklinde dururken çenenizi de göğsünüze doğru çekin. Sonra tekrar kalçanızı yere doğru sarkıtıp sırtınızı yaylandırın.
Nefes: Bedeninizi yukarı doğru çekerken derin bir nefes alın, aşağı inerken nefesinizi bırakın.
Faydaları: bağışıklık sistemi üzerinde olumlu etkisi olan dolaşım ve lenfatik akışın geliştirilmesine yardımcı olur. Derin soluk alıp vermeyi, enerji ve canlılığı uyarır. Diğer hareketlerde olduğu gibi özellikle menopoz ve düzensiz regl dönemleri semptomlarını hafifletiyor.


Not: Yukarıdaki şemalar ve bazı bilgiler LifeEvents.org adlı siteden alınmıştır hareket detayları hakkındaki bilgiler Angeldream’den alınmıştır.


OLUMLU VE OLUMSUZ SÖZLERİN ETKİLERİ DENEYİ




DENEY İÇİN LAZIM OLANLAR
- 200 Gr. pirinç 
-2 bardak su
-2 kavanoz

DENEYİN YAPILIŞI

Her bir kavanoza 100 er gram pirinç ve her birisine 1’er bardak su koyuyoruz

Sonra bir kavanoza MUTLU diğer kavanoza ÜZGÜN yazıyoruz

27 gün boyunca MUTLU yazdığımız kavanozdaki pirince :
-Seni seviyorum Teşekkür ederim gibi olumlu cümleler söylüyoruz.

Aynı şekilde 27 gün boyunca ÜZGÜN yazdığımız kavanozdaki pirince
-Senden nefret ediyorum . Aptal gibi olumsuz cümleler söylüyoruz

DENEYİN SONUCU :
27 Günün sonunda olumlu cümleler kullandığımız Mutlu yazılı
pirinç beyaz ve bozulmamış şekilde duruyor

Aynı şekilde
27 gün boyunca senden nefret ediyorum Aptal gibi cümleler kullandığımız ÜZGÜN yazılı kavanozdaki
pirinç bozulmuş ve kahve rengi bir hal almıştır.

DENEYDEN ÇIKARACAĞIMIZ DERS:
a) Kendimize
ya da başkasının bize kullandığı olumlu söz ve düşünceler bizi sağlıklı kılar

b) Kendimize yada başkasının bize karşı kullandığı olumsuz söz ve düşünceler bizi hasta eder..


alıntı


KARDEŞ

KARDEŞİNİZ hayatınızdaki ilk arkadaşınızdır. Çılgın ailenizi, onun gibi anlayan bir başkası olmayacak. Eskisi kadar bir araya gelip konuşamasanız bile o sizin en iyi arkadaşınız olarak kalacak. Her insanın bir kardeşi olmalı hayatta, bir sırdaşı, can yoldaşı, aynı kan, aynı can. Bir tek gerçek dünyanda seni anlayan ve gerçek bir koruma iç güdüsüyle seni tutan ve sana tutunan. En çetin kavgalarda bile, uzun süre küs kalmayı başaramadığımız, Bir damla gözyaşı için, dünyaları bile hiçe sayabileceğiniz, tuhaf bir bağ işte bu kardeşlik... Kardeşiniz, elinizi bir süre, kalbinizi ise ömür boyu tutacak. bütün kalbinizle sevdiğiniz bir kardeşiniz varsa, bu yazıyı kendisine kopyalayın


Yaydığımız Enerjiye Dikkat



Lütfen, oluşturduğumuz enerjiye dikkat edelim !
Eğer endişe, öfke, alınganlık gibi kontrol etme kaynaklı titreşimler yayıyorsanız; başta ailenizdeki her bireyi olmak üzere, işiniz ve aynı düzlemde olduğunuz, üstelik varlıklarından haberinizin bile olmadığı birçok insanı etkiliyorsunuz demektir. Bu, sistemin akışına engel olmak anlamına gelir ve tüm dengeyi sarsar. İçinde var olduğumuz sistem o kadar mükemmel işler ki sizi bir şekilde dengeye sokar.

Bu aşamada yer yer canınız acıyabilir, çünkü hatırlayın siz kontrol etmeye çalıştığınızda görünmez bağlarla iletişimde olduğunuz başka bireylerin yaşamlarına farkında olmadan
müdahale etmiş ve belki de onların canının acımasına sebep oldunuz.

"Ne ekersen onu biçersin" atasözümüzü sevgiyle hatırlayalım. Ektiklerimizin farkında olmaya niyet ediyoruz

Farkında olmamız için sadece KENDİMİZE BAKMAYA ihtiyacımız vardır.

Bülent GARDİYANOĞLU olumlama kartlarından sevgiyle paylaşıyoruz
Şifa OLsun 
Aşkla,







FREKANSIN ÖNEMİ



İçinde bulunduğunuz durum her neyse, neredeyse ve ne durumdaysa. Oldukça kolay denilebilecek yöntemlerle halinizin içinden geçip, yaşam sınavınızı başarıyla vermeniz mümkün.

Bu aşamada kişisel gelişiminiz ve sistemin işleyişi ile ilgili gerçekliği algılamaya çalışırken elbette heyecan duyuyorsunuz. Ve genellikle birçok insanın deneyimlediği gibi "Hadi canım ordan sen de !" "Bu kadar kolay olsaydı ohhoooo" "E bu kadar kolay olsaydı tüm dünya bu durumları çözmüş olurdu..." seslerini içinizdeki sevgili egonuz tarafından duyabilirsiniz.

Ofisimize gelen veya telefon ile bizi arayan birçok danışanda gözlemlediğimiz ve tekrar eden döngüden yola çıkarak bu yazıyı yazmaya karar verdik.

Diyor ki " Ben ... durumunu yaşıyorum ve biliyorum ki ... yüzünden hayatıma yaşamakta olduğum bu çıkmazı çektim. Fakat bu durumu nasıl dönüştüreceğimi bilmiyorum"

Böyle bir gerçekliğin içindeyseniz lütfen hatırlayın!
Bildiğiniz, öğrendiğiniz, okuduğunuz v.b. teknikler hep uygulaması oldukça kolaydır fakat UYGULAMA girişiminde bulunmadığınız sürece herhangi bir gelişim veya dönüşüm bekleyemeyiz.

Bu bağlamda, aslında çok kolay olan teknikleri, unsurları hayatımıza kabul edip uygulamaya başlamak yüksek bir bilincin ifadesi. Bilincimiz ne kadar yüksek olursa, o kadar kolaylıkla durumumuzu şifalandırabiliyoruz.

DİKKAT EDİN BİLGİNİZ DEĞİL YÜKSEK BİLİNCİNİZ !

Kapalı bir bilinç :
- Hayat zor olmalıdır.
- Öğrenmek zordur.
- Yeterince param yok ki...
v.b. ifadeleri tekrar eder.

Ve kapalı bir bilince sahipseniz, egonuz çok basit teknikleri reddedecektir.

Peki sizin egonuz nasıl tepkiler veriyor ?
- Evet, evet bu kadar kolay, olabilir mi ?
- Yok canım sen de bu kadar kolay olamaz mı ?

Lütfen kendinizi dinleyin ve lütfen FARKINDA OLUN

Her ne iş yapıyorsanız ya severek yapmayı seçin ya da gerçekten seveceğiniz bir işe geçiş yapın.

Tam da bu noktada Halil Cibran'ın ÇALIŞMAK ÜZERİNE yazısını okumanızı öneriyoruz

COŞKU ve HEYECAN Frekansını becerebildiğiniz kadar canlı tutmayı hatırlayın

İş dediğimiz görev değildir.

Sorun kendinize !
Bana coşku veren nedir ?
Bulun ve uygulamaya koyulun..


Hedefleriniz var, hayalleriniz var, çocukluk hayalleriniz var, var da var :) Eğer bir şekilde "Niyet ediyorum ama olmuyor " "Hayal ediyorum ama imkansız" gibi süreçlerden geçiyorsanız;
Her gün, yapabildiğiniz kadar kendinizi iyi hissedin :) ve tüm bu gelecek imgelerinizi bir kenara koyun.
Onlar yine dursun, vazgeçmeyin.

Yılın her günü tek bir hedefiniz olsun.
KENDİNİZİ İYİ HİSSETMEK :)

Her yeni güne uyandığınızda; "Bugünümden  keyif almak için ne  yapabilirim ? " diye düşünün. Emin olun içsel rehberliğiniz sizi yönlendirecek.

Akışı kontrol etme çabalarınız boşuna. AKIŞI KONTROL EDEMEZSİNİZ.

- Acaba, kiramı ödeyebilecek miyim?
- Sağlık durumum ne olacak?
- Çocuğum başarılı olabilecek mi ? ...
- Ama nasıl olacak ?!

Gibi düşünceleriniz; Tıpkı belli bir hızda yoğun olarak akan bir derenin ortasında dikilip "ne ile bu suyun akışını kesebilirim?" diye düşünmekten farksızdır.

Bunun yerine lütfen akışa bir tepeden bakın, inanın çok keyiflidir. Direnmek veya kontrol etmek yerine sevgiyle akışa güvenmeyi ve siz de akmayı seçin.

Bulunduğunuz frekans çok ama çok önemlidir.
FREKANS İÇERİDEN YÜKSELTİLİR ! Dışarıdan olan her şey oyuncak veya ağrı kesici niteliğindedir. Dolayısıyla bir süre sonra etkilerini yitirirler.

Şimdi, sadece keyif almak üzerine düşünün :)
KEYİF ALMAK ?!

Eğer çok diplerdeyseniz, keyif enerjisini oluşturabilmek için ufacık adımlarla hareket etmeye başlamayı seçin.
 Nasıl olabileceğinin cevabı tamamen sizde :)

Hiç bir şeyiniz yoksa bile şükür edin, minnet duyun. Sahip olduğunuz ve şükür edebileceğiniz sayısız şeye sahipsiniz. Koşulsuz en başında var oluşunuz gelir.

Bulunduğunuz frekansı belirleyebilmeniz için sizinle sevgili Bülent Gardiyanoğlu'nun bir makalesini paylaşıyoruz.

HAYATINIZIN HANGİ NOKTASINDASINIZ ?

http://adagelisim.blogspot.com.tr/p/hayatinizin-hangi-noktasindasiniz.html

Aşkla, Hazel SEVER

Ermiş (Halil Cibran) Çalışmaya Dair:

Çalışmaya Dair:
Yeryüzüne ve yeryüzünün ruhuna ayak uydurmak için çalışırsınız.
Çünkü boş gezmek, mevsimlere yabancı düşmek, sonsuzluğa doğru görkemle ve gururlu bir tevekkülle yürüyen hayat kafilesinin dışında kalmaktır.
Çalışırken bir ney olursunuz, saatlerin fısıltısı müziğe dönüşür neyin yüreğinde.
Tüm varlıklar uyum içinde bir ağızdan şarkı söylerken dilsiz ve sessiz bir kamış olmayı isteyecek çıkar mı aranızda?
Size hep işin bir lanet ve çalışmanın talihsizlik olduğu söylendi.
Fakat ben size diyorum ki, çalışırken yeryüzünün en ırak düşünün, daha o düş doğarken sizin payınıza düşmüş parçasını gerçekleştirmiş oluyorsunuz,
Ve çalışmayı sürdürmekle aslında hayatı sevmiş oluyorsunuz,
Ve hayatı çalışmak yoluyla sevmek hayatın en derin sırrına erdem demektir.
Fakat eğer ıstırap çekip dururken, doğduğunuz güne lanet edip bedeninizin yükünü taşımayı alnınızın kara yazısı sayıyorsanız, o zaman size cevabım şudur, yazılanı ancak alın terinizle silebilirsiniz.
Sizlere hayatın karanlık olduğu da söylendi ve sizler bezginlik içinde bezginlerin söylediklerini tekrarlıyorsunuz.
Ve ben diyorum ki hayat gerçekten karanlıktır, dürtü olmadığı zaman,
Ve tüm dürtüler kördür, bilgi olmadığı zaman,
Ve tüm bilgiler boşunadır, aşk olmadığı zaman;
Ve aşk ile çalışınca kendinizi nefsinize ve birbirinize ve Tanrı'ya bağlarsınız.
Peki aşk ile çalışmak nedir?
Kumaşı yüreğinizden çekilmiş ipliklerle dokumaktır, sevgiliniz giyecekmişcesine.
Evi muhabbetle inşa etmektir, sevgiliniz oturacakmışcasına.
Tohumları sevecenlikle ekmek ve hasatı sevinçle kaldırmaktır, mahsülü sevgiliniz yiyecekmişcesine.
Yaptığınız her şeye kendi ruhunuzdan bir soluk katmak,
Ve bütün kutlu ölülerin çevrenizde durup sizi izlediğini bilmektir.
Uykunuzda konuşur gibi şunları söylediğinizi çokça duydum:  Mermeri işleyen ve taşta ruhunun şeklini yakalayan, toprağı sürenden daha soyludur. Ve gökkuşağını yakalayıp insanın sureti olarak kumaşa yerleştiren, ayağımıza giydiğimiz sandaletleri yapandan daha değerlidir.
Fakat ben, uykuda değil, öğle güneşinin tüm uyanıklığı içinde derim ki, yel, dev meşelerle en çelimsiz otlarla konuştuğundan daha tarlı dille konuşmaz; Ve aşkıyla rüzgarın sesini daha da tatlı bir şarkı haline getirenden yücesi yoktur.
İş, gözle görülür kılınmış aşktır.
Eğer aşkla çalışamıyor ve hoşnutsuzluktan başka bir şey duyamıyorsanız, işinizi bırakıp tapınak kapısında oturmak ve sevinçle çalışanların sadakalarını almak yeğdir.
Çünkü gönülsüz pişirilen ekmek acı olur ancak yarısı gider açlığınızın.
Eğer üzümleri istemeye istemeye ezerseniz, gönülsüzlüğünüz şaraba zehir katar.
Eğer melekler gibi şarkı söyler ama şarkı söylemeyi sevmezseniz, insan kulağını günün ve gecenin seslerine kapatırsınız.
Çalışmak, sonsuzluğa doğru haşmetle ve vakur bir tevazuyla seyreden hayat kafilesinin içinde kalmak, uyum içinde olmaktır; lanet ya da felaket değil, alın teridir. Alınteri ile çalışmada Allah'a ulaşan bir yol vardır: Her işi kendin için yapıyormuş gibi çalışmak. Bu noktada mermeri yontmakla tarla sürmek arasında hiçbir fark yoktur. İnsan işi aşkla yapmalıdır, kerhen çalışmamalı ve işi yarım yamalak yapmamalıdır.

İyilik yaparsan...






Kişisel Gelişim : İyilik yaparsan...



Bazı arkadaşlar bunu mutlaka “…kötülük bulursun” diye tamamlayacaklardır ama ben öyle düşünmüyorum. Bana göre : “İyilik yapan, eninde sonunda iyilik bulur.” Nasıl olur bilmiyorum, fakat buna inanıyorum. İnsanlar o kadar da kötü değil. Belki de insanlara yeteri kadar güvenirseniz, onlar da mutlaka size güveninizin karşılığını verirler.
Hayatta ilk karşılaştığımız insanlara hep açık bono veririz. Nasıl mı? Onlara güvenerek. Ama onların yaptıkları, davranışları, sözleri… Ondan sonraki davranışlarımızı etkiler. Ya kişiler kendilerine verilmiş krediyi hemen harcarlar; ya da yavaş yavaş.. O zaman , o insanları yavaş yavaş defterden silme aşamasına geliriz.
Ama bazı insanlar da onlara öngördüğünüz krediyi öylesine karşılıksız bırakmazlar; öylesine aldıklarının karşılığını verirler ki, belki de gerçek, arkadaşlıklar, dostluklar böyle ortaya çıkar.
İyilik, belki de insanların kişiliklerindeki erdemler kadar karşılık bulur. Belki de insanları ölçmenin bir yoludur. İyilik yap, insanlara.. durmadan iyilik yap. Bakalım sonunda ne oluyor..?
Aslında yapılan bir işin, bir iyiliğin karşılığını beklemek, hiç de erdemli bir davranış değildir. 
Ne demiş atalar : “İyiliği yap, denize at. Balık bilmezse Halık bilir..” Yani yaptığımız her hareketin bir gözleyeni bir değerlendireni vardır. Çoğu kez senin kendi hareketlerini değerlendirmen yetersiz kalır. Ama bazı gözler hep üzerimizdedir :”Bu insan nasıl davranıyor, diğer insanlarla ilişkilerini nasıl ayarlıyor?” Biz başkalarını değerlendirirken, mutlaka bizi de bir değerlendirenler var. Ama açıktan ama gizli… Bir yerlerde defterimizin tutulduğundan hiç kuşkunuz olmasın.. Bir gün her şeyin hesabı soruluyor. En azından insanın böyle davranmasında yarar var. Böylece kimse zararlı çıkmaz.
Bakın Pançantra ne demiş : “ Bir dana binlerce inek arasında kendi anasını nasıl seçer ve bulursa, insanın yaptığı iyilik ve kötülükler de eninde sonunda gelir onu bulur.” 
En aşağısından ben buna inanıyorum. Ve buna  inananların çoğunlukta olduğuna da inanıyorum.
Gerçi, “İyilik yaparsan …”  “sonunda kötülük bulursun,” diye bu sözü tamamlayacakların sayısı  oldukça çok olsa da. Bu ancak onların, hayatta düşüşlerini, kalkışlarını işaret eder. Başkaları yüzünden kaç kere iflas etmişlerdir ve sonra ayağa kalkmışlardır. İnsanlara nasıl güvensinler.
Fakat bu belli ki yanlış değerlendirme meselesi. İnsanları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Şimdi, günümüzde bile, telefon ediyorlar : “Ben polisim, şimdi gidin falan yerdeki taşın altına şu kadar parayı koyun..!” diyen insanın sözüne inanıp, götürüp parasını üç kağıtçıya, düzenbaza kaptıran insanların sayısı az değil.  
Çoğumuz  “kandırılmışız”dır… Şu yada bu nedenden. Sonra çok kez dizlerimize vurup, “Ben o insanlara nasıl inandım..!” deyip pişman olmak, dizlerini dövmek hiçbir şeyi çözümlemez. Akıllı olmak gerekir. Elbette karşıdaki insanları da akıllıca ölçütlerle değerlendirmek gerekir. Sonsuz güven, ya da “o yapmaz..”diye açık bono güvenmek pek de akıllıların işi değildir. Herkesin kredibilitesi aslında bellidir. Şöyle biraz karıştırdınız mı, hemen ortaya çıkar.
İyilik üzerine ne demiş atalarımız:
Bir kimseye edilecek iyiliğin en mükemmeli o kimseyi minnet altında bırakmayanıdır(Balzac)
Her şeyden önce iyi olalım, ondan sonra mutlu oluruz. (JJRousseau)
İnsan, hayatında yaptığı iyilikler kadar mutlu olur. (Şehabeddin Ahmed)
 İyilik, insanlık sanatıdır. (Nizami)
İyi dost kara günde belli olur.
İyiliğe iyilik her kişinin kârı, kötülüğe iyilik er kişinin kârı.
İyilik eden iyilik bulur….
İşte bunlar dağarcığımızdan  “iyilik” üzerine birkaç güzel söz. Hala sizi “iyilik” yapmaya ikna edemediysem ;  o zaman size ufak bir fıkra anlatayım. Belki o zaman iyiliğin erdemine inanabilirsiniz:
Philadelphia’da bundan yıllarca önce çok yağmurlu bir günde ve saatler gece yarısını biraz geçe bir otelin önünde duran arabadan inen orta yaşın üzerindeki karı-koca içeri girerler.. Resepsiyonda genç bir adam durmaktadır..
Çift oda ister. Resepsiyon görevlisi “Burası küçük bir yer. Ve tam 3 tane toplantı yapılıyor.. Hiç boş yerimiz yok maalesef. Ama sizin gibi bir çifti bu yağmurda sokağa bırakamam. Buyurun benim odamda kalın. Bir süit değil ama rahat edersiniz” der..
Karı-koca çok sevinir ve adama teşekkür ederler.. Ertesi sabah ayrılırken adam genç resepsiyon görevlisine şöyle der: “Siz burayı değil Amerika’nın en iyi otelini yönetmelisiniz. Kim bilir belki bir gün size bir otel yapabilirim..” Gülüşürler ve karşılıklı sıcak ifadelerden sonra karı-koca otelden ayrılırlar..
Aradan yıllar geçer. Resepsiyon görevlisi olayı unutmuştur bile.. Bir gün bir mektup alır. Mektupta o adam o geceyi hatırlatmakta ve kendisini New York’ta 5’inci cadde ile 34’ün kesiştiği noktada beklediğini söylemektedir. Mektubun içinde bir de New York’a uçak bileti vardır.
Genç resepsiyon görevlisi New York’a gider.. Adam onu verdiği adreste beklemektedir. El sıkıştıktan sonra köşedeki kırmızı binayı gösterip şöyle der: “Bak.. İşte otelin…”
Bunu söyleyen adamın adı William Waldorf Astor’dur..
Ve bu ülkenin en iyi otellerinden biri olan Waldorf Astoria’nın ilk Genel Müdürlüğü teklifini alıp bu görevi yapan genç resepsiyon görevlisinin adı da George C. Boldt’tur..”
Gördünüz mü dünyayı.. Yaptığınız en ufak iyiliğin bile bir gün nerede, nasıl karşınıza çıkıp size ne sunacağını bilemezsiniz. Evet. Ben hala inanıyorum.
“İyilik yap ki, iyilik bulasın..”  Ne yapalım .. İnanmayanlar da haydi kendi köşesine.

kaynak :http://blog.milliyet.com.tr/kisisel-gelisim---iyilik-yaparsan/Blog/?BlogNo=489517

Yüzyılın sorunu: Düşünmüyoruz.

Yüzyılın sorunu: Düşünmüyoruz.
Düşünce tembelliği

Düşünmüyoruz,

-Çünkü yerimize sistemler düşünüyor.

-Zaten vaktimiz yok.

-Yapacak çok işimiz var.

-Geçim derdinden çıldırıyoruz. Endişelerimiz korkularımız var.

-Geri kalmamak için sürekli birileriyle yarış içindeyiz. Daha çok araştırmak, daha çok okumak, yazmak, gezmek, çalışmak ve birçok şeyi aynı zamanlarda yapmak zorundayız.

- Es kaza yalnız kalsak, internetimiz kesilse, sıkıntıdan patlıyoruz.

-Işık hızıyla tüketiyoruz.

-Ve hızla köşeyi dönme arzusu ile yaşıyoruz.

-En büyük ilham kaynağımız olan doğaya savaş açtık ve sonuçlarıyla uğraşıyoruz. Felaketleri durdurmaya, yok olan kaynakları yerine getirmeye çalışıyoruz. Düşünecek zamanımız hiç yok.

İnsanlık tarihi incelersek, geçmişe göre günümüz insanının düşünmediğini, daha net anlayabiliriz. Yaşadığımız çağa göre, ilkel dediğimiz dönemlerdeki buluşlar ve icatlar, insanlık tarihine damgasını vurmuştur. Yaşam şartlarının çok zor olduğu, hayatı kazanmanın çoğunlukla beden gücüyle sağlandığı, kölelik gibi çağ dışı yaşamların hüküm sürdüğü dönemlerde dahi, insanlar nasıl oluyor da bu derece güçlü buluşlar gerçekleştirebiliyorlar? Mesela bunca gelişmişliğe rağmen bugün Mimar Sinan’ın yaptığı eserlerin eş değeri hala yapılamıyor. Gizemi çözülememiş daha birçok başarı vardır.

Yüz yıllar öncesinin mum ışığında bulunan buluşlar şimdinin aydınlığında neden bulunamıyor? Çünkü o kadar çok şeyle meşgulüz ki zamanımız yok.

Kanımca, gelecekte eğitim sektörünün bir bölümü düşünce gelişimi üzerine olacaktır. Düşünmenin yolları ve teknikleri üzerine ciddi araştırmalar yapılacaktır.  İş ilanlarında analitik düşünce yerine yaratıcı düşünce talep edilecek, iş bitiricilik aranmayacaktır.



-Fakat bugün kapitalist sistemin emrettiği üzere, analitik düşünecek, hızlı çalışacak ve iş bitirici olacağız. Yaratıcılık ve kalite pek sorun değil. Çünkü zamanımız yok.



-Karalarımızı bile, ışık hızında veriyoruz çünkü geç kalıyoruz.



-Günümüzün çoğu vaktini geçirdiğimiz iş yerleri, hazır çalışma paketleri sunuyor önümüze. Onların dışına çıkmak mümkün değil. Sabah git, çalış akşam eve gel. Bu rutin emekliliğe kadar devam ediyor.

Tüm düşünce sistemlerimizin minicik bilgisayar karlarına depolanmasına, hayatımızın sistem tarafından organize edilip bize sunulmasına teknoloji diyoruz ve rahat ediyoruz. Ne güzel (!) sistemler bizim yerimize her şeyi yapıyorlar. Düşünüp kafa yormamıza bile gerek kalmıyor.



-Yakın gelecekte insanlar seyahat dışında evlerinden dışarı çıkmayacak. Kurduğu sistemler her işlerini halledecek. Misal Japonya’da banka şubeleri için robot üretilip hizmete sunuldu bile. Ufacık robot bir çalışanın yapabileceği her şeyi yapıyor. Müşteriyi selamlıyor. İsteğini soruyor ve elektronik ortamda anında yardımcı oluyor.



-Hal böyle olunca insanlara sadece, yeme içme ve üreme kalıyor. Belki birkaç yüzyıl sonra insanlar fiziki olarak biraz daha evrimleşecek. Kafalar küçülecek bedenler büyüyecek. Gözler boş boş bakacak. Çünkü tamamen düşünmüyor olacaklar.



-Günümüzde birçok insan söyleneni anlamıyor. Birkaç defa anlatmak gerekiyor. Olmadı tamam diyor yine bildiğini yapıyor. Çünkü anlaması için düşünmesi gerekiyor. Düşünmek istemiyor. “Amaan banane ne kafamı yorucam, ben işime bakarım.” diyor.” Çünkü hazır sistemlere iyice uyum göstermiş.



-Öte yandan, gelişim üzerine sistemler, “ Mutlu olmak için kabullen” diyor. Yine bize düşünmemek kalıyor.



-“Parlak fikirleri alın. Çünkü hepsini kendimiz bulacak kadar zamanımız yok” diyor Steve Jobs diğer taraftan ve böylelikle günümüz durumunu özetliyor. “Zaten düşünüp üretmeyeceksiniz. Bari parlak olanları çalın.” Diyor yani.



Günümüz gerçekten düşünmemeyi gerektiriyor hale gelmiş, çünkü, zamanımız yok. Bize ait olmayan ne varsa dâhil olmuşuz. Trafikten üçüncü kişilere kadar hayatımızın tam ortasından sürekli çalınıyoruz.

   alıntı

Yaydığımız Frekanslar üzerine..



Geçen yüzyılın başında Amerikalı doktor Bruce Tainio insanların ve gıdaların biofrekanslarını ölçen bir alet geliştirdi. 
Esans yağlar uzmanı D. Gary Young’un da yardımıyla araştırma frekanslar ve hastalıklar arasındaki ilişkiyi incelemeye yöneldi. 

Bu  araştırma sonuçlarına göre;

Sağlıklı bir insan vücudunun 62-68 MHz’lik bir frekans aralığı var.

Hastalık ve rahatsızlıklar 58 MHz’e düştüğünde baş göstermeye başlıyor. 
Örneğin soğukalgınlığı durumunda 58 Mhz'e, Gripte 57'e, Kanser gibi hastalıklarda ise 42 Mhz'e kadar düşüyor.

Frekanslarımız başka maddelerinde ciddi bir biçimde etkisi altında. 

Bruce Tainio ve D. Gary Young vücut frekansı 66 MHz olan iki erkek üzerine bir deney yapmış ve bunun böyle olduğunu açıkça ortaya koymuş.
Bu iki erkekten ilki eline bir bardak kahve almış ve o daha kahveyi içmeden 3 saniye içinde frekansı 58 MHz’e düşmüş. Daha sonra bir esans yağı koklamış ve frekansı tekrar 66 MHz’e çıkmış.

İkinci erkek kahveden bir yudum almış ve frekansı 3 saniye içinde 52 MHz’e düşmüştür. 
Fakat esans yağını kokladığı anda frekansı tekrar yükselmemiş. Frekansının tekrar 66 MHz’e çıkması ise üç gün sürmüş. 


Esans yağlar doğal maddeler arasında en yüksek frekansa sahip. 
Mesela bir Gülün sahip olduğu Mhz 320'ken, Lavanta 118 MHz, Sandalağacı 96 MHz, Nane 78 MHz, Fesleğen 52 MHz'e sahip..




Bu Araştırmalarda ayrıca olumsuz ve olumlu düşüncelerin frekanslarımız üzerideki etkisi de incelenmiş... 
Olumsuz düşüncelerin insan frekansını 12 MHz kadar düşürdüğü, olumlu düşüncelerin frekansımızı 10 MHz kadar yükselttiği bulgulanmıştır. 

Meditasyon ve dua gibi çalışmalar ise frekansımızı 15 MHz kadar yükseltiyormuş.

Bütün bunlardan bahsediyorum çünkü tüm araştırmalar gösteriyor ki dış faktörlerden frekansımız ciddi bir biçimde etkileniyor! Hatta sadece bizim üzerimizde değil bitkiler üzerinde de böyle bir deney yapıldığında örneğin; klasik müzik dinletildiğinde bitki çok güzel bir şekilde gelişirken hard rock dinletilen bitki ölüyor! 


Bizi etkiliyor olabilecek olumsuz frekansların farkında olmalıyız.

Fiziksel çevremizden gelen karmaşık ve olumsuz frekanslar eninde sonunda hücresel yıkıma ve parçalanmaya neden olduğu için frekansımızı yükseltecek şeyleri öğrenip uygularsak daha kaliteli bir yaşama sahip olabiliriz.









Hz. MEVLÂNA'dan ÖZLÜ SÖZLER

mev-3

Sevgide güneş gibi ol,
dostluk ve kardeşlikte
akarsu gibi ol,
hataları örtmede gece gibi ol,
tevazuda toprak gibi ol,
öfkede ölü gibi ol,
her ne olursan ol,
ya olduğun gibi görün,
ya göründügün gibi ol.

Nice insanlar gördüm, üzerinde elbisesi yok.
Nice elbiseler gördüm, içinde insan yok.

Eşekten şeker esirgenmez ama eşek
yaratılışı bakımından otu beğenir.

Dert, insanı yokluğa götüren rahvan attır.

Leş, bize göre rezildir ama, domuza,
köpeğe şekerdir, helvadır.

Kuzgun, bağda kuzgunca bağırır. Ama bülbül,
kuzgun bağırıyor diye güzelim sesini keser mi hiç?
Pisler, pisliklerini yapar ama
sular da temizlemeye çalışır.

Dikenden gül bitiren, kışı da bahar haline döndürür.
Selviyi hür bir halde yücelten,
kederi de sevinç haline sokabilir.

Nasıl olur da deniz, köpeğin agzından pislenir,
nasıl olur da güneş üflemekle söner?

Akıl padişahı kafesi kırdı mı,
kuşların her biri bir yöne uçar.

Tövbe bineği, şaşılacak bir binektir. Bir solukta
aşağılık dünyadan göğe sıçrayiverir.

Korkunç bir kurban bayramı olan kıyamet günü,
inananlara bayram günüdür, öküzlere ölüm günü.

Kim daha güzelse kıskançlığı daha fazla olur.
Kıskançlık ateşten meydana gelir.

Dünya tuzaktır. Yemi de istek.
İstek tuzaklarından kaçının.

Irmak suyunu tümden içmenin imkanı yok ama
susuzluğu giderecek kadar içmemenin de imkanı yok.

Gürzü kendine vur. Benliğini, varlığımı kır gitsin.
Çünkü bu ten gözü, kulağa tıkanmış pamuğa benzer.

Eşeğe, katır boncuğuyla inci birdir. Zaten o eşek,
inciyle denizin varlığından da şüphe eder.

Birisi güzel bir söz söylüyorsa bu,
dinleyenin dinlemesinden, anlamaesından ileri gelir.

Oruç tutmak güçtür, çetindir ama
Allah'ın kulu kendisinden uzaklaştırmasından,
bir derde uğratmasından daha iyidir.

Birinin başına toprak saçsan başı yarılmaz.
Suyu başına döksen, başı kırılmaz.
Toprakla, suyla baş yarmak istiyorsan,
toprağı suya karıştırıp kerpiç yapman gerek.

Kabuğu kırılan sedef üzüntü vermesin sana,
içinde inci vardır.

Bilgi, sınırı olmayan bir denizdir.
Bilgi dileyense denizlere dalan bir dalgıçtır.

Bulutlar ağlamasa yeşillikler nasıl güler?

Bülbüllerin güzel sesleri beğenilir de bu yüzden kafes
çeker onları. Ama kuzgunla baykuşu kim kor kafese?

Meyve ekşi bile olsa, olmadıkça ona ham derler.

Her dil, gönlün perdesidir.
Perde kımıldadı mı, sırlara ulaşılır.

Aşıkların gönüllerinin yanışıyla gözyaşları
olmasaydı, dünyada su da olmazdı, ateş de.

İki parmağının ucunu gözüne koy. Bir şey
görebiliyor musun dünyadan? Sen göremiyorsun
diye bu alem yok değildir.

A kardeş, keskin kılıcın üzerine atılmadasın,
tövbe ve kulluk kalkanını almadan gitme.

O dağa bir kuş kondu, sonra da uçup gitti.
Bak da gör, o dağda ne bir fazlalık var ne bir eksilme.

Altın ne oluyor, can ne oluyor, inci, mercan da
nedir bir sevgiye harcanmadıktan,
bir sevgiliye feda edilmedikten sonra.

Gördün ya beni gamdan başka kimse hatırlamıyor,
gama binlerce defa aferin.

Nefsin, üzüm ve hurma gibi
tatlı şeylerin sarhoşu oldukça,
ruhunun üzüm salkımını görebilir misin ki?

Şu dünyada yüzlerce ahmak, etek dolusu altın verir de,
şeytandan dert satın alır.
mev-10

ŞÜKRETMEK

ŞÜKRETMEK 

hediyeler arasında en basit ama en büyük ödülleri getirebilecek olandır

Hayatınız İçin Şükredin
Yerine gelmiş her arzu için, olan her yaratım için ŞÜKREDİN.
Hayatın sunduğu olanaklar için, öğrenilen dersler için ve düzeltme ve yeniden deme şansları için ŞÜKREDİN.
Her buluşma için, her karşılaştığınız insan için, aldığınız her gülümseme için, bir arkadaşla beklenmedik bir karşılaşma veya onunla geçirilen zaman için ŞÜKREDİN.
Teselli zamanları için olduğu kadar hareket ve eğlence için ŞÜKREDİN.
Hayatınıza giren her yeni kişi için ŞÜKREDİN.
Doğanın verdiği bolluk, bereket ve sevinç için, mevsimlerin değişimi için, değişik topraklar için, ayın yükselişi, ısıtan ve iyileştiren muhteşem günışığı için ŞÜKREDİN.
Her özel an için ŞÜKREDİN ve bilin ki hiç bir şey boşuna değildir, her şeyin bir amacı vardır, siz göremeseniz veya anlayamasanız da.
Hayat kendisi bir mucizedir, burada olduğunuz için ŞÜKREDİN ve her gün için müteşekkir olmaya karar verin.
ŞÜKRETMEK, açılıp kendi iç güzelliğini dışarı vuran bir çiçek gibidir.
ŞÜKREDİN ve kendinizin ŞÜKRETME ruhu içinde ortaya çıkışınıza izin verin.
Hiç bir gününüzün ŞÜKRETMEDEN geçmesine izin vermeyin.
ŞÜKRETMEK hediyeler arasında en basit ama en büyük ödülleri getirebilecek olandır.
Olan her şey için ŞÜKREDİN, spirituel ilerlemeleriniz ve takip etmek için tasarladığınız, geçmiş olduğunuz yol için dâhil. Asla o gün olanlar için teşekkür etmeden uykuya dalmayın. Ertesi günün şafağı ve getirebilecekleri için ŞÜKREDİN ve onu özel yapın.
Maggie Erotokritou