Booking.com

Değişim...

Bir insan niçin değişimden korkar?
  Değişim olmasaydı, ne olup bitebilirdi ki? 
  Yaktığın odun değişim geçirmeseydi banyo yaptığın suyu ısıtabilir miydin?
  Yiyecekler değişime uğramasaydı, yemeğini yiyebilir miydin?
  Ve eğer değişim olmasaydı, yararlı bir iş yapılabilir miydi?
  Senin de tıpkı odunlar gibi değişmen gerektiğini ve bu değişimin evrensel doğa için aynı derecede gerekli olduğu görmüyor musun?     
  Marcus Aurelius

İçe Bakmak


İnsanlar meşgul kalmak istiyorlar. Yapacak hiçbir işleri yoksa, yapacak bir şeyler bulurlar. Aynı gazeteyi yeniden okumaya başlayabilirler. İlk okuduklarında saçma bulurlar, o halde ikinci kez okumak neden? 
İnsanlar meşgul kalmak istiyorlar. Yapacak hiçbir işleri yoksa, yapacak bir şeyler bulurlar. Aynı gazeteyi yeniden okumaya başlayabilirler. İlk okuduklarında saçma bulurlar, o halde ikinci kez okumak neden?
Sadece oturduğunda huzursuz hissedersin. Bir kulübe gitmek ya da tiyatroya gitmek istersin. Ya da sadece meşgul kalmak için markete gidersin. Herkes dışarıya çıkmakla ilgilenir. Kimse içe bakmakla ilgilenmez. Çünkü içe bakmaya başladığın anda, orada saklanmış birçok şeyi düşünmeye başlarsın. Onları sen baskı altında tuttun, senden başkası değil. Yani öfkenin orada olduğunu çok iyi biliyorsun; nefret orada, cinsellik orada, açgözlülük orada, kıskançlık orada… İçinde fokur fokur kaynayan binlerce şey var, ve patlamaya hazır durumda. O yüzden dışarıya çıkmak en iyisi, içe bakmak değil. Bir yerlere kaçmak en iyisi.

İnsanlar işleri olmadan meşguldürler. Dinlenmek istediklerini söyleyebilirler, ama kimsenin dinlenmek istediği yoktur. Çünkü gerçekten dinlenirsen, bu otomatik olarak meditasyon olur; ve bu durumda da içe bakmaya başlarsın. İçindeki merkeze doğru hareket etmeye başlarsın, ve çevreni korku sarar. O yüzden markete git, bir kulübe git… Zamanını binlerce yolla boşa harca !.. İnsanlar meşgul kalmak istiyorlar. Yapacak hiçbir işleri yoksa, yapacak bir şeyler bulurlar. Aynı gazeteyi yeniden okumaya başlayabilirler. İlk okuduklarında saçma bulurlar, o halde ikinci kez okumak neden? Sadece oturduğunda huzursuz hissedersin. Bir kulübe gitmek ya da tiyatroya gitmek istersin. Ya da sadece meşgul kalmak için markete gidersin. Herkes dışarıya çıkmakla ilgilenir. Kimse içe bakmakla ilgilenmez. Çünkü içe bakmaya başladığın anda, orada saklanmış bir çok şeyi düşünmeye başlarsın. Onları sen baskı altında tuttun, senden başkası değil. Yani öfkenin orada olduğunu çok iyi biliyorsun; nefret orada, cinsellik orada, açgözlülük orada, kıskançlık orada… İçinde fokur fokur kaynayan binlerce şey var, ve patlamaya hazır durumda. O yüzden dışarıya çıkmak en iyisi, içe bakmak değil. Bir yerlere kaçmak en iyisi. İnsanlar işleri olmadan meşguldürler. Dinlenmek istediklerini söyleyebilirler, ama kimsenin dinlenmek istediği yoktur. Çünkü gerçekten dinlenirsen, bu otomatik olarak meditasyon olur; ve bu durumda da içe bakmaya başlarsın. İçindeki merkeze doğru hareket etmeye başlarsın, ve çevreni korku sarar. O yüzden markete git, bir kulübe git… Zamanını binlerce yolla boşa harca !..

Osho

Bunu mu İstiyorsunuz? - Üstün Dökmen


• Çocuğunuz;
– Varsın, bir çivi bile çakamasın…ama, dersleri iyi olsun.
– Varsın, omuzlarda cenaze taşıyanlara bön bön baksın…ama, matematiği düzgün olsun.
– Varsın, evin çalan telefonuna cevap veremesin…ama, notları yüksek olsun.
– Varsın, eve gelen misafirlerinizle üç kelime konuşamasın…ama, fen lisesine gitmiş olsun.
– Varsın, ağlayan bir çocuk görünce ona gülsün…ama, sınıfın birincisi olsun.
– Varsın,kendisinin fazladan harçlığı olduğu halde; kantinden simit alamayan çocuklarla alay etsin…ama, öğretmenlerinin gözdesi olsun.
– Varsın, başını okşayıp hatırını soran bir yetişkine dönüp; “ Ya siz nasılsınız efendim…” diyemesin…ama, yabancı dili mükemmel olsun.
– Varsın, oyun arkadaşları olmasın…ama, sınavlarda “on” çeksin.
– Varsın;
– Taziye nedir,bilmesin,
– Başın sağ olsun ne demek, anlamasın,
– Geçmiş olsun kime denir,niçin denir, haberi olmasın,
– Uğurlar olsun, ne anlama gelir farkında olmasın,
– Ama… karneleri süper olsun.
– Evet…varsın, tek dostu olmasın…ama, iyi gelir getiren bir mesleği olsun…öyle mi…
Bu çocuğu bu hale nasıl mı getirdiniz:
– Bandı üç ay geriye sararak, çocuğunuzla “nelerden ibaret” olan iletişiminizi dinlemek ister misiniz;
– “Oğlum, çıkar üstünü-başını…doğru derslerinin başına…
– Kızım, öğrenemedin gitti şu işi…hafta içi sokak-mokak yasak…
– Ne gezmesi…sen önce ödevlerini bitir.
– Oyun mu…gelmeyeyim yanına…
– Geçen dönemin berbat karnesini unuttuğumu sanma…
– Birazdan tek tek bakacağım ödevlerine…
– Yavrum, bıktım ama her akşam ders çalış demekten…
– Şu odanın hali ne küçük bey…
– Hayır efendim…siz de ana-baba olunca her akşam bol bol televizyon izlersiniz…
– Haftaya veli toplantısı var biliyorsun değil mi küçük hanım…
– Çocuklar…kesin şamatayı da elime sopa almayayım…
• Çocuğunuzla bilmem ama,bu tarzınızla kimseyle iletişim kuramazsınız.
• Mesela, çocuğunuz hakkında şunları hiç merak ettiniz mi:
– Elinin neye yatkın olduğunu,
– Gönlünün neler arzuladığını,
– Dilinin neye uyumlu olduğunu,
– Gözlerinin zevkini,
– Hangi oyunlardan hoşlandığını,
– Neleri “merak” ettiğini,
– Arkadaşları ile en çok hangi oyunları oynadıklarını,
– Hangi oyunlarda başarılı olduğunu,
– Futbolla ilgisini, basketle arasını, satrançla havasını…hiç merak ettiniz mi acaba.
– Bisiklet sürmeyi öğrenip öğrenmediğini,
– Resim dersiyle ilgisini,
– Müzikle arasını…hiç mi sormadınız…
• Öyleyse çocuğunuzla:
– Ayağı yere basan bir iletişim kuramazsınız.
– Her sözünüze tepkili olması,
– Lafı ağzınıza tıkaması,
– Bazen de sizi terslemesi,
– Hayallerinizin suya düşmesi…hep bundandır…canım kardeşim.
ÜSTÜN DÖKMEN


29 HARFTE ÇOCUK EĞİTİMİ


A- AKIL VERMEYİN

B- BAŞKALARINA BENZEMESİNİ BEKLEMEYİN

C- CİDDİYE ALIN

Ç- ÇİMLERE BASMASINI SAĞLAYIN

D- DENEMESİNE İZİN VERİN

E- EMPATİ KURUN

F- FİKRİNİ SORUN

G- GURUR DUYDUĞUNUZU SÖYLEYİN

H- HAYALLERİNİ SORUN

I- ISRARCI OLMAYIN

İ- İNATLAŞMAYIN

J- JEST YAPIN

K- KUCAKLAYIN

L- "LÜTFEN"Lİ KONUŞUN

M- MODEL OLUN

N- NE İSTEDİĞİNİ SORUN

O- OYUN OYNAYIN

Ö- ÖZÜR DİLEYİN

P- PAYLAŞIN

R- RİCA EDİN

S- SORUMLULUK VERİN

Ş- ŞANS VERİN

T- TUTARLI OLUN

U- UTANDIRMAYIN

Ü- ÜZÜNTÜLERİNİ PAYLAŞIN

V- VAKİT AYIRIN

Y- YÜREKLENDİRİN

Z- ZEVKLERİNİ ÖĞRENİN

Rengin Gardner

FARKINDALIK

Bazı şeyler için artık sabrım yok; ukala biri haline geldiğim için değil, aksine hayatımda artık beni mutsuz eden ya da üzen şeyler ile vaktimi daha fazla kaybetmek istemediğim bir noktaya ulaştığım için…
Laf sokmalara, haddinden fazla eleştirilere ve hangi türden olursa olsun talep ve beklentilere artık sabrım yok.
Benden hoşlanmayan insanları memnun etmeye, beni sevmeyen insanları sevmeye ve bana gülümsemeyen insanlara gülümsemeye yönelik arzumu kaybettim. Artık yalan söyleyen ve beni yönetmek isteyen insanlara bir tek dakika bile harcamak istemiyorum. Oyunların, ikiyüzlülüğün, sahtekarlıkların ve ucuz övgülerin olduğu ortamlarda bulunmak istemiyorum.
Çok bilmişliğe ve akademik ukalalığa tahammülüm yok. Aynı şekilde boş dedikodulara da bulaşmak istemiyorum. Uyuşmazlıklardan ve karşılaştırmalardan nefret ediyorum.
Farklılıklardan, hatta zıtlıklardan oluşan bir dünyaya inanıyorum, bu nedenle katı ve toleransı olmayan olan insanlardan kaçınıyorum.
Arkadaşlıkta sadakatsizlikten ve ihanetten hoşlanmıyorum. Birisine nasıl iltifat edileceğini ya da cesaretlendirmek için ne diyeceğini bilmeyen insanlarla bir arada olamıyorum.
Abartılar beni sıkıyor
. Ve her şeyin de üzerinde, sabrımı hak etmeyen hiç kimseye sabrım yok”.
* MERYL STREEP


KIRIK TESTİ HİKAYESİ



Çin'de bir adam, her gün boynuna dayadığı kalın sopanın iki ucuna asılı testilerle dereden evine su taşırmış... Bu testilerden birinin yan kısmında çatlak varmış...
Diğeri ise hiç kusursuz ve çatlaksızmış ve her seferinde bu kusursuz testi adamın doldurduğu suyun tümünü taşır... Ama her zaman boynunda taşıdığı testilerden çatlak olanı eve yarı dolu olarak varırmış. 2(iki) sene her gün bu şekilde geçmiş. Adam her iki testiyi suyla doldurmuş ama evine vardığında sadece 1,5 testi su kalırmış...
Tabi ki kusursuz, çatlak olmayan testi vazifesini mükemmel yaptığı için çok gururlanıyormuş...
Fakat zavallı çatlağı olan kusurlu testi, çok utanıyormuş. Doldurulan suyun sadece yarısını eve ulaştırarabildiği için de çok üzülüyormuş..
İki yiılın sonunda bir gün, görevini yapamadığını düşünen çatlak testi, ırmak kenarında adama şöyle demiş: "Kendimden utanıyorum. Şu yanımdaki çatlak nedeniyle, sular eve gidene kadar akıp gidiyor.."
Adam gülümseyerek dönmüş; " Yolun senin tarafında olan kısmının çiçeklerle dolu olduğunu göremedin mi? Fakat kusursuz testinin tarafında hiç çiçek yok. Çünkü ben başından beri senin kusurunu, çatlağını biliyordum..
Senin tarafına çiçek tohumları ektim. Ve her gün o yolda ben su taşırken, senden akan sularla onları suladın.. 2 senedir o güzel çiçekleri toplayıp, masamı süslüyorum. Sen kusursuz olsaydın, o çatlağın olmasaydı, evime çiçek götüremeyeceğimden böyle güzellik ve zarafet veremeyecektim" diye cevap vermiş...
Netice olarak adeta her birimizin kendine has kusurları olan birer çatlak testi gibiyiz... Fakat sahip olduğumuz bu kusurlar ve çatlaklar hayatımızı ilginç yapan,mükafatlandıran, renklendiren,güzelleştiren birer özelliğimiz olarak düşünelim... Etrafınızdaki her kişiyi, oldukları gibi kabullenelim...Dışlarındaki kusurları değil,içlerindeki güzellikleri görelim...
Yıllar önce Dale Carnegie demişti ki:
"Herkese portakal gelirken, niye bana ekşi limon geldi?" diyeceğinize, limonunuzla limonata yaparak herkesten farklılığı yaşayın...

İLİŞKİLER…



Kendi iç dünyamızda neşe, barış, sevgi , mutluluk arttıkça ilişkilerimiz kendiliğinden mutlu ilişkilere dönüşecektir.

Buna rağmen pek çok insan başka insanlarla ilişkilerimizin iç dünyamızda bu etkileri uyandırmasını beklerler. Değişim ve dönüşüm hep içerden başlar, dışarıdan değil. Bu beklenti gerçek sevgiyi hiçbir zaman getirmez.

Gerçek sevgi için, kalbimizi yıkamayı, diğer kişiyi ve kendimizi dinlemeyi, onun ve kendi zaaflarımızı idrak edebilmeyi, şefkati, anlayışı ve farkındalığı geliştirmek için her gün ama her gün emek vermemiz gerekiyor.


*alıntı

GEÇMİŞİNİ DİNLE;



Ben Dün'üm...

Senden sonsuza kadar uzaklaştım...
Senden ayrılıyorum; ama her zaman seninle olacağım.
Bir zamanlar adım YARIN'dı!..
Sonra sana eşlik etmeye başladım ve adıma BUGÜN dendi...

Artık DÜN'üm ve üzerimde senin hiç çıkmayacak izini taşıyorum.
Ben kitabın sayfalarından biriyim.
Benden önce ve benden sonra da pek çok sayfa var.
Solgun görünüyorum, çünkü hiç umudum yok.
Elimdeki tek şey anılarım... Zenginim çünkü bilgilerim var...

Bir çocuk doğurdum sana bıraktım, adı DENEYİM!..
Bana bakmaktan hiç hoşlanmıyorsun. Hiç güzel değilim çünkü...
Sadece heybetli, sadık ve ciddiyim...
Ben DÜN'üm; Bugün'den veya Sonsuza Dek'ten farkım yok;
Çünkü ben SEN'im, kendinden kaçamazsın.

Seni sevmiyoruz, senden nefret de etmiyoruz. Yargılıyoruz seni!..
Şefkat duymuyoruz; yalnız BUGÜN yapabilir bunu!

Seni cesaretlendiremiyoruz da...
Bu da sadece YARIN'ın elindedir.

Geçmişin kapısında durmuş, geçen günleri karşılıyoruz.
Yarınların bugün olduğunu görüyoruz; sonra onlar da aramıza katılıyorlar...
Yavaş yavaş hayatını emiyoruz; tıpkı vampirler gibi!..
Sen yaşlandıkça biz düşüncelerimizi yudumluyoruz...
Giderek daha bize dönüyorsun; YARIN'dan yavaş yavaş uzaklaşıyorsun...

Yarınlar belirsiz, bugünler anlamadan geçiyor.
Bugün'ü boğmak,
Yarın’ın önünü kesmek için geleneklerin uzun, güçlü, gri kollarına sığınıyoruz!

Biz dünyanın DÜN'leriyiz...
Eğer bize karşı ayak diremeyi bilseydin, daha hızlı yükselebilirdin.
Ama bizim sırtına binmemize izin verdiğinde,
sana baskı yapıyor, seni boğuyoruz...
Ben DÜN'üm.

Benim yüzüme bakmayı, beni kullanmayı, Benden korkmamayı öğren!

Ben senin dostun değilim...
Sadece seni yargılar ve korkuturum...

Senin dostun YARIN'dır!..

Dr. Frank Crane

Göreceksiniz...


Bir gün yaptıklarınız gerçekten işe yaramış,

Dilediğiniz her şey gerçekleşmiş.

Dönüp bakacaksınız geriye ve güleceksiniz başınızdan geçenlere...

ve kendinize "bunların hepsini nasıl atlattım?" diye soracaksınız.

Sadece, umudunuzu asla kaybetmeyin!

Sadece, hayal kurmaktan vazgeçmeyin! ve asla eksik etmeyin hayatınızdan SEVGİYİ.. ! "

Jancari Campi