Booking.com

OSHO - AŞIK OLMAK




AŞIK OLMAK .:OSHO Kitabı::.
.(OKUMANIZI ŞİDDETLE TAVSİYE EDİYORUM)
Aşkın Doğası ve Gıdası 

Aşk öğrenilemez. Aşk geliştirilemez. Geliştirilmiş aşk, aşk bile olmayacaktır. O gerçek bir gül olmayacaktır, o plastik bir çiçek olacaktır. Bir şeyi öğrendiğinde o dışardan gelen bir şey demektir, o içsel bir gelişme değildir. Ve şayet aşk hakiki ve sahici olacaksa o senin içsel gelişiminle olmak zorundadır.
Aşk bir öğrenme değil bir gelişimdir. Senin tarafından ihtiyaç duyulan şey aşkın yöntemlerini öğrenmek değil, sevgisizliğin yönlerini unutmaktır. Engeller ortadan kaldırılmak zorundadır, barikatlar yok edilmek zorundadır; o zaman aşk senin doğal, içten gelen varlığındır. Bir kez engeller kaldırıldığında, taşlar yolundan kaldırıldığında akış başlar. O zaten oradadır; pek çok taşın arkasında gizlidir. Fakat aşkın kaynağı hali hazırda mevcuttur. O senin varlığının ta kendisidir.

Sadece Aşk kalır   

Sadece sen derin aşkın içine girdikten sonra ve ego gerçekten bırakıldıktan sonra ve sadece sen egoyu bırakırsan elde edilebilecek bir şey vardır ve bu bedel ödenmek zorundadır sen gerçekten derinlemesine sevdiğinde o zaman senin içinde yeni bir tür bütünleşme ortaya çıkacaktır. 
Aşk iki şey yapar: Önce o egoyu uzaklaştırır, sonra sana bir merkez verir. Aşk muazzam bir simyadır.
Üç tür aşk vardır. Ben onlara aşk bir, aşk iki, aşk üç diyorum. İlk aşk nesne merkezlidir; aşkın bir nesnesi vardır. Sen güzel bir kadın, gerçekten zarif, çok orantılı bedene sahip bir kadın görürsün. Heyecanlanırsın. Âşık olduğunu zannedersin. Kadın güzel olduğu için, kadın hoş olduğu için, kadın iyi olduğu için içinde aşk yükselir. Nesnedeki bir şey senin içindeki aşkı harekete geçirir. Gerçekte sen onun efendisi değilsin; aşk dışardan geliyor. Sen hiç sevecen birisi olmayabilirsin, sende bu nitelik olmayabilir, sen bu rahmete sahip olmayabilirsin. Fakat kadın güzel olduğu için sende aşkın ortaya çıktığını zannedersin. Bu nesne merkezlidir.
Bu sıradan aşktır, bu eros olarak bilinen şeydir. O tutkudur. Bu güzel nesneye nasıl sahip olmalıdır? Bu güzel objeyi nasıl sömürmelidir? Fakat unutma, eğer bu kadın güzelse, o sadece senin için güzel değildir. O pek çok kişi için güzeldir. Bu yüzden pek çok insan ona âşık olacaktır. Ve çok büyük bir kıskançlık, rekabet olacaktır ve her türden çirkinlik aşkının içine, senin sözde aşkının içine girecektir.
Anlatıldığına göre Nasreddin Hoca çok çirkin bir kadınla, olabilecek en çirkin kadınla evlenmiş. Doğal olarak arkadaşlarının aklı karışmış ve Hocaya, “Paran var, saygınlığın var, istediğin herhangi güzel bir kadına sahip olabilirdin, niçin bu çirkin kadını seçtin?” diye sordular.
Bunun bir sebebi var. Asla kıskançlıktan muzdarip olmayacağım. Bu kadın her zaman için bana sadık kalacak. Kimsenin ona âşık olduğuna inanamam. Aslında ben de ona âşık değilim. Bu imkânsız. Dolayısıyla ona kimse âşık olamaz. Bunu biliyorum” dedi.
Koyu Müslümanlarda kadının bir çarşaf, bir peçe arkasında kalması gibi bir gelenek  vardır; o yüzünü herkese gösteremez. Ve yeni eş kocasına, “Kime yüzümü gösterebilirim ve kime yüzümü göstermeme izin yok?” diye sormak zorundadır.
Bu yüzden bu kadın, Nasreddin Hocaya sordu: “Kime yüzümü gösterebilirim ve kime göstermeme izin yok?” Hoca, “Benim dışımda herkese gösterebilirsin” dedi.
Eğer sen güzel bir kadına ya da yakışıklı bir erkeğe âşık oluyorsan başına bela alıyorsun. Kıskançlık olacaktır, cinayet olacaktır, bir şeyler olacaktır. Başın dertte. Ve en başından itibaren bir şeylerin yanlış gitme ihtimali ya da senin kontrolünden çıkma ihtimaline karşı o kişiye sahip olmaya çalışacaksın. Adamı ya da kadını mahvetmeye başlayacaksın. Özgürlük vermeyi bırakacaksın. Her yönden karşındaki kişiyi taciz edeceksin ve tüm kapıları kapatmaya çalışacaksın.
Şimdi, kadın özgür olduğu için güzeldi. Özgürlük güzelliğin içindeki öylesine bir bileşendir ki bir kuşu, belirli bir tür kuşu gökyüzünde gördüğünde ve aynı kuşu bir kafeste gördüğünde artık o aynı değildir. Gökyüzünde kanatlanmış bir kuşun kendine özgü bir güzelliği vardır. O canlıdır. O özgürdür. Tüm gökyüzü onundur. Kafesteki aynı kuş çirkindir. Özgürlük gitmiştir, gökyüzü gitmiştir. Bu kanatlar artık anlamsızdır, bir tür ağırlıktır. Onlar geçmişten kalan bir şeydir ve mutsuzluk yaratır. Artık bu aynı kuş değildir. Bir kadına âşık olduğunda o özgürdü; sen özgürlüğe âşık oldun. Onu eve götürdüğünde, tüm özgür olma olasılığını yok edersin. Fakat bu yok edişin bizzat kendisiyle güzelliği yok ediyorsun. Sonra bir gün ansızın fark edersin ki o kadını sevmiyorsun çünkü artık o güzel değildir. Bu her seferinde olur. Sonra sen başka bir kadını aramaya başlarsın. Ve sen ne olduğunu görmemişsindir; sen mekanizmaya, kadının güzelliğini nasıl yok ettiğine bakmazsın.  
Heyecan Kaybolduğunda
Uzun bir süre âşık kalmak çok zordur. O senin varlığında büyük bir dönüşüme ihtiyaç duyar. Sadece o zaman sen uzun bir süre âşık olabilirsin. Sıradan aşk sadece anlık bir şeydir; o gelir ve gider, o başlar ve biter, onun bir başlangıcı ve bir sonu vardır. Bu nedenle onu mantıklı hale sokmaktansa sen sadece artık âşık olmadığın gerçeğinin içine bir bak. Çok zor olacak. Artık aşk mevcut olmadığından değil ama artık bir şekilde enerji akmıyor. Bu nasıl olabilir? Aşk enerjidir; eğer aşk oradaysa enerji akacaktır.
Belki de sen eski aşkına âşıksın, bu mümkündür. Belki sen geçmiş anılarına âşıksın; her şeyin ne kadar güzel olduğuna ve enerjinin aranızda nasıl aktığına ve şimdi o akmıyor. O geçmişten kalan bir şey. Sen sürekli olarak geçmişi düşünüyorsun ve şimdinin de geçmiş gibi olmasını istiyorsun. Fakat bu yapılamaz. Şimdi geçmişten bütünüyle farklıdır ve onun farklı olması iyidir. Şayet o geçmişin sadece bir tekrarı olsaydı bıkmış olurdun, tamamıyla sıkılırdın. 
Bu yüzden her iki partner de gerçeğin içine bakmalı ve hakikati bulmaya çalışmalıdır. Eğer artık âşık değilseniz, o zaman tek bir şey yapılabilir: Arkadaş olabilirsiniz. Birbirinizi sevgili olmaya zorlamaya gerek yok. Ve aşk zorlanamaz. Eğer onu zorlarsan o bir ikiyüzlülük olacaktır ve hiç kimseyi tatmin etmeyecektir.
Bu yüzden bu şeyin içine bak. Geçmişte sevgiliydiniz, bu yüzden en azından arkadaş olabilirsiniz. Sadece ona bir bak. Belki de arkadaş olmaya karar verirseniz aşk yeniden akmaya başlayabilir çünkü yeniden özgür olmaya başlayacaksınız, yeniden birey olmaya başlayacaksınız, yeniden güvence kaybolacak, yeniden aşkınızı yok etmiş olan etkenler kaybolacak. Aşkınızın yeniden akmaya başlaması mümkündür.
Nasıl ki bir gün bir araya gelmişseniz şimdi de ayrılın ve arkadaş olun. Önce aşkınız gerçekleşti: Arkadaştınız ve sonra bir araya geldiniz. Aşk dostluktan ortaya çıkar ve er ya da geç bir ilişkiye dönüşür ama dostluk olmadan o ölür. Ve şayet onu gerçekten yeniden canlandırmak istiyorsanız bu kesin olur demiyorum, bunun hakkında hiç kimse hiçbir şey söyleyemez ama onun canlanması için bir olasılık vardır. Eğer o canlanmazsa başka birileri ile aşk enerjinizi canlandırabilirsiniz, partnerin başka birisini sevebilir.
Her zaman bir şeyi anımsa: Âşık olmak iyidir. O çok büyük bir sevaptır. Eğer o birisi ile akmıyorsa o zaman onun başka birisi ile akmasına izin vermek iyidir. Ama takılma, aksi takdirde acı çekeceksin, partnerinin acı çekmesine sebep olacaksın, her ikiniz de acı çekeceksiniz. Ve sorun şudur ki eğer çok uzun süre acı çekersen acılarına bağımlı hale geleceksin. O zaman acının içinde bir tür hoşnutluk hissetmeye başlayacaksın. Bir mazoşist haline gelebilirsin ve o zaman onun dışına çıkmak çok zor olacaktır. O zaman sorun çok büyüktür.
  


KİTABIN ARKA SAYFASI
Aşk öğrenilemez. Aşk geliştirilemez. Geliştirilmiş aşk, aşk bile olmayacaktır. O gerçek bir gül olmayacaktır, o plastik bir çiçek olacaktır. Bir şeyi öğrendiğinde, bu onun dışardan gelen bir şey olduğu anlamına gelir; o içsel bir gelişme değildir. Ve şayet aşk hakiki ve sahici olacaksa, o senin içsel gelişiminle olmak zorundadır.
 Aşk yegâne dindir, yegâne Tanrıdır. Yaşanması, anlaşılması gereken yegâne gizemdir. Aşk anlaşıldığında sen tüm ermişleri ve dünyanın tüm mistiklerini anlamış olacaksın. O zor bir şey değildir. O senin kalp atışın ya da nefesin kadar basittir. O sana gelir, o sana toplum tarafından verilmez. Ve vurgulamak istediğim nokta budur: Aşk doğuştan gelir.





Egonun Kabuğunu Kırmak



Bana gelip aşktan korktuğunu söyleyen insanların sayısının çokluğu beni her zaman şaşırtmıştır. Aşk korkusu nedir? Bunun nedeni birisini gerçekten sevdiğinde egonun eriyip kaybolmaya başlamasıdır. Ego ile birlikte sevemezsin, ego bir engele dönüşür. Ve sen kendinle diğer kişi arasındaki engeli kaldırmak istediğinde ego, "Bunun sonu ölüm olacak, dikkat et!" der.

Egonun ölümü senin ölümün değildir, egonun ölümü gerçekte senin yaşam olasılığındır. Ego sadece senin etrafındaki ölü bir kabuktur, o kırılıp atılmalıdır. O varlığa doğal bir şekilde erişir; tıpkı bir seyyahın elbiselerinin, bedeninin üzerine tozları toplaması gibidir. Ve o bu tozdan kurtulmak için yıkanmak zorundadır. Biz zaman içerisinde ilerlerken tecrübelerimizin, sahip olduğumuz bilginin,
yaşamış olduğumuz hayatın, geçmişin tozunu toplarız. Bu toz egoya dönüşür. O birikir ve kırılıp atılması gereken etrafındaki bir kabuğa dönüşür. Kişi her gün, aslında her an yıkanmak zorundadır. Böylelikle bu kabuk asla bir hapishaneye dönüşmez.

Egonun nereden geldiğini, köklerini anlamak faydalı olacaktır.

Bir çocuk, özellikle insan evladı doğar ve mutlak surette çaresizdir. O başkalarının yardımı olmadan hayatta kalamaz. Hayvanların, ağaçların, kuşların yavrularının pek çoğu anne babası olmaksızın,
toplum olmaksızın, aile olmaksızın hayatta kalabilir. Arada bir yardıma ihtiyaç duyulsa da bu çok küçük bir şeydir; birkaç gün en fazla birkaç ay. Ancak insan evladı öylesine çaresizdir ki başkalarına
yıllar boyunca bağımlı kalmak zorundadır. Köklerin aranması gereken yer burasıdır.

Niçin çaresizlik insan egosunu yaratır? Çocuk çaresizdir, başkalarına bağımlıdır ama ancak çocuğun cahil zihni bu bağımlılığı sanki kendisi dünyanın merkeziymiş gibi yorumlar. Çocuk, "Ne zaman ağlarsam annem hemen koşar, ne zaman acıksam sadece bir işaret vermeliyim ve meme bana verilir. Ne zaman altım ıslansa sadece azıcık bağırmak ve birisi gelir ve elbiselerimi değiştirir" diye düşünür. Çocuk bir imparator gibi yaşar. Aslında o kesinlikle çaresizdir ve bağımlıdır ve anne baba, aile ve onun bakıcıları onun hayatta kalmasına hep birlikte yardım ediyorlar. Onlar çocuğa bağımlı değildir, çocuk onlara bağımlıdır. Ancak çocuğun zihni bunu, sanki o dünyanın merkeziymiş gibi algılar. Sanki tüm dünya onun için varmış gibi yorumlar.

Ve çocuğun dünyası elbette başlangıçta çok küçüktür. O anne, bakıcı ve kenarda duran babadan oluşur; çocuğun tüm dünyası budur. Bu insanlar çocuğu sever ve çocuk giderek daha çok ve daha çok egoist hale gelir. O kendisini varoluşun tam merkezinde hisseder ve bu şekilde ego yaratılır. Bağımlılık ve çaresizlik aracılığıyla ego yaratılır. Aslında çocuğun gerçek durumu düşündüğünün tam tersidir, böylesi bir egoyu yaratmak için gerçek bir neden yoktur. Ancak çocuk tamamıyla cahildir, o bu şeyin karmaşıklığını anlayabilecek kapasitede değildir. O çaresiz olduğunu bilemez, o diktatör olduğunu düşünür. Ve sonra tüm hayatı boyunca diktatör olarak kalmaya çalışacaktır. O bir Napolyon, bir İskender, bir Adolf Hitler haline gelecektir; senin başkanlarının, başbakanlarının, diktatörlerinin hepsi çocukturlar. Onlar çocukken tecrübe ettikleri şeyin aynısını elde etmeye çalışıyorlar; onlar tüm
varoluşun merkezi olmak istiyorlar. Onlarla birlikte dünya yaşamalı ve ölmelidir; tüm dünya onların çeperidir ve kendileri de onun merkezidir; yaşamın anlamının ta kendisi onların içinde gizlidir.
Çocuk elbette doğal olarak bu yorumun doğru olduğunu görür çünkü annesi ona baktığında annenin gözlerinde onun hayatının anlamı olduğunu görür. Baba eve geldiğinde çocuk babanın hayatının anlamının kendisi olduğunu hisseder. Bu üç ya da dört yıl sürer. Ve hayatın başlangıcındaki yıllar en önemli yıllardır; bir kimsenin hayatında asla aynı potansiyele sahip bir zaman olmayacaktır.

Psikologlar ilk dört yıldan sonra çocuğun neredeyse tamamlandığını söylüyorlar. Tüm kalıp sabitlenir; hayatın geri kalanının tümünde farklı durumlarda aynı kalıbı tekrarlayacaksın. Ve yedi yaşına doğru
çocuk, tüm tavırlarını doğrulamıştır, onun egosu yerleşmiştir. Artık o dünyanın içine girer. Ve o zaman her yerde sorunlarla karşılaşır, milyonlarca problem. Bir kez sen aile çemberinin dışına çıktığında
sorunlar ortaya çıkacaktır; çünkü hiç kimse seni annenin babanın umursadığı gibi umursamaz, hiç kimse seni babanın seni düşündüğü kadar düşünmez. Aslında her yerde sen kayıtsızlıkla karşılaşırsın ve ego incinir.

Ancak artık kalıp yerleşmiştir. Bu incitici olsun ya da olmasın çocuk kalıbı değiştiremez; o artık varlığına damga vurmuştur. O diğer çocuklarla oynayacaktır ve onlara hükmetmeye çalışacaktır. O okula gidecektir ve tahakküm etmeye, sınıfında birinci olmaya, en önemli öğrenci olmaya çalışacaktır. O üstün olduğuna inanabilir ama diğer çocukların da aynı şekilde inanca sahip olduğunu görür. Çatışma vardır, egolar vardır, kavga vardır, mücadele vardır.

O zaman bu hayatın tüm hikâyesi halini alır: Etrafında tıpkı senin gibi milyonlarca ego vardır ve herkes zenginlik, iktidar, politika, bilgi, kudret, yalanlar, ikiyüzlülükler, gösteriş aracılığıyla kontrol etmeye, tahakküm etmeye, avantajlı hale gelmeye çalışıyor. Dinde ve ahlakta bile herkes hükmetmeye, tüm dünyanın geri kalanına, "Dünyanın merkezi benim" diye göstermeye çalışıyor.

İnsanlar arasındaki sorunların kökeni budur. Bu kavram yüzünden sen her zaman için biri ya da diğeri ile mücadele ve çatışma halindesin. Başkaları senin düşmanın olduğu için değil; diğer herkes de tıpkı senin gibidir, aynı teknededir. Diğer herkes için durum aynıdır; onlar da aynı şekilde yetiştirilmişlerdir.

Batı'da, çocuklar anneleri ve babaları olmadan yetiştirilmediği sürece dünyanın asla huzur bulamayacağını iddia eden belirli bir psikanaliz okulu vardır. Onlara desteklemiyorum çünkü o zaman çocuklar herhangi bir şekilde asla yetişmeyecektir. Bu psikologların iddialarında doğru olan bir şey vardır ama bu çok tehlikeli bir fikirdir. Çünkü çocuklar bakım evlerinde anne ve babalar olmaksızın, hiç sevgi olmaksızın, mutlak bir kayıtsızlıkla yetiştirilirlerse onların ego ile ilgili problemleri olmayabilir ama onların belki de daha çok zarar verecek, daha tehlikeli olan problemleri olacaktır.

Eğer çocuk tam bir kayıtsızlıkla yetişirse onun bir merkezi olmayacaktır. O kim olduğunu bilmeyen bir karmaşa, şekilsiz bir karmaşa olacaktır. Onun herhangi bir kimliği olmayacaktır. Korkak, ürkek… o korku olmaksızın tek bir adım bile atamayacaktır çünkü onu hiç kimse sevmemiştir. Elbette ego olmayacaktır ama o olmadan onun hiçbir merkezi olmayacaktır. O bir buda haline gelmeyecektir, o sadece sakatlanmış ve donuklaşmış olacak, her zaman korku hissedecektir. Sevgi seni korkusuz hissettirebilmek, kabullenildiğini, faydasız olmadığını, çöplüğe bırakılamayacağını hissettirmek için gereklidir. Eğer çocuklar sevginin eksik olduğu bir durumda yetiştirilirse onların egoları olmayacaktır bu doğru. Onların yaşamında çok fazla mücadele ve kavga olmayacaktır. Ancak onlar kendileri için kendi haklarını savunamayacaklardır. Onlar her zaman uçuş halinde olacak, herkesten kaçacak, kendi varlıklarının içinde gizleneceklerdir. Onlar budalar haline gelmeyecektir, onlar yaşam enerjisi ile ışıldamayacaklardır, onlar merkezlenmiş, huzurlu, yuvalarında olmayacaklardı r. Onlar basitçe egzantrik, merkezin dışında olacaktır. Bu da iyi bir durum olmayacaktır.

Dolayısıyla bu psikologları desteklemiyorum. Onların yaklaşımı insanlar değil, robotlar yaratacaktır. Ve elbette robotların problemleri olmayacaktır. Ya da onlar daha çok hayvanlara benzeyen insanlar yaratabilir. Daha az kaygı, daha az ülser, daha az kanser olacaktır. Ancak bu bilinçte daha yüksek zirvelere doğru gelişememen anlamına geldiği zaman elde etmeye değmez. Tersine sen aşağı doğru
düşeceksin, o bir gerileme olacaktır. Elbette sen bir hayvana dönüşürsen daha az ıstırap olacaktır çünkü daha az bilinç olacaktır. Ve şayet sen bir taş, bir kaya haline gelirsen hiçbir kaygı olmayacaktır çünkü içerde kaygı hissedecek, ıstırap duyacak bir kimse olmayacaktır. Ancak bunu elde etmeye değmez. Kişi bir taş gibi değil bir tanrı gibi olmalıdır. Ve ben bunu derken mutlak bilince sahip
olmayı ve yine de hiçbir kaygı, hiçbir endişe, hiçbir problem olmamasını; hayattan kuşlar gibi keyif almayı, hayatı kuşlar gibi kutlamayı, kuşlar gibi şarkı söylemeyi ifade ediyorum: Gerileme ile değil, bilincin en ideal şekilde gelişmesi aracılığıyla.

Çocuk bir ego edinir; bu doğaldır, bununla ilgili hiçbir şey yapılamaz. Kişi bunu kabul etmek zorundadır. Ancak sonrasında, onu taşımaya devam etmenin bir gereği yoktur. Ego başlangıçta çocuğun kabul edildiğini, sevildiğini, buyur edildiğini —davet edilmiş bir misafir olduğunu, bir kaza olmadığını— hissetmesi için gereklidir.

Baba, anne, aile ve çocuğun etrafındaki sıcaklık onun güçlenmesine, köklenmesine, topraklanmasına yardım eder. Buna ihtiyaç vardır, ego ona korunma sağlar; o iyidir, o tıpkı bir tohumun kabuğu gibidir.
Ancak kabuk nihai şey haline gelmemelidir aksi takdirde tohum ölecektir. Korunma çok uzun sürebilir, o zaman o bir hapishaneye dönüşür. Korunma, korunmaya ihtiyaç duyulduğu sürece kalmalıdır ve
tohumun sert kabuğunun toprağın içinde ölme zamanı geldiğinde o doğal bir şekilde ölmelidir. Böylece tohum çiçeklenir ve yaşam doğabilir. Ego sadece koruyucu bir kabuktur; çocuk ona ihtiyaç duyar çünkü o çaresizdir. Çocuk ona ihtiyaç duyar o zayıftır. Çocuk ona ihtiyaç duyar çünkü o korunmasızdır ve etrafında milyonlarca etki vardır. Onun bir korunmaya, bir yuvaya, bir temele ihtiyacı vardır. Tüm dünya kayıtsız olabilir ama o her zaman için yuvasına doğru bakabilir ve oradan önem kazanabilir.

Ancak önemlilikle birlikte ego gelir. Çocuk egoist hale dönüşür ve bu ego ile birlikte yüzleştiğin tüm problemler ortaya çıkar. Bu ego senin âşık olmanı engelleyecektir. Bu ego herkesin sana boyun eğmesini ister; o senin hiç kimseye teslim olmana izin vermeyecektir. Ve aşk sadece sen teslim olduğunda gerçekleşir. Başka birisini teslim olmaya zorladığında bu mahvedici, nefret uyandırıcı bir şeydir. O aşk değildir. Ve şayet aşk yoksa yaşamında sıcaklık olmayacak, onun içinde hiç şiir olmayacaktır. O düzyazı olabilir, matematik, mantık, rasyonellik olabilir. Ancak kişi şiir olmadan nasıl yaşayabilir. Düzyazı iyidir, rasyonalite iyidir, kullanışlıdır, gereklidir. Fakat yalnızca mantık ve sebep-sonuç şeklinde yaşamak asla bir kutlama olamaz, asla bir bayram olamaz. Ve yaşam bir bayram olmadığında sıkıcıdır. Şiire ihtiyaç vardır. Ancak şiir için senin teslim olmana ihtiyaç vardır. Bu egoyu fırlatmana ihtiyaç vardır. Eğer bunu yapabilirsen, eğer onu bir anlığına dahi bir kenara koyabilirsen
yaşamın güzel olanı, ilahi olanı tatmış olacaktır.

Şiir olmadan sen gerçekten yaşayamazsın, sen sadece var olursun. Aşk şiirdir. Ve aşk mümkün değilse sen nasıl dua ile dolup taşacak, meditasyon halinde, farkında olacaksın? Bu neredeyse imkânsız hale gelir. Ve dingin bir farkındalık olmadığında sen yalnızca bir beden olarak kalacaksın; sen asla en derindeki ruhun farkına varamayacaksın. Yalnızca dua ile dolup taşma halinde, derin bir meditasyon halinde ve sessizlikte sen zirvelere ulaşırsın. Bu ibadet halindeki sessizlik, bu meditasyon halindeki farkındalık tecrübelerin en yüksek zirvesidir ancak kapıyı aşk açar. Yaşam boyu süren, binlerce insan —hasta, psikolojik olarak sakatlanmış, ruhsal olarak karmaşa içinde—üzerindeki incelemelerinden sonra Carl Gustav Jung, gerçek problemi manevi olmayan, kırk yaşını aşmış tek bir psikolojik hastaya rastlamadığını söylemiştir.

Yaşamda bir ritim vardır. Ve kırklarına geldiğinde yeni bir boyut, manevi bir boyut ortaya çıkar. Eğer bunu doğru bir şekilde ele alamazsan, eğer ne yapacağını bilmiyorsan hasta olacaksın, huzursuz
olacaksın. İnsanlığın tüm gelişimi bir süreklilik arz eder. Şayet bir adımı kaçırırsan o süreklilik ortadan kalkar. Çocuk egoyu edinir. Ve şayet o hiçbir zaman egoyu kenara bırakmayı öğrenmezse sevemez, hiç kimse ile rahat hissedemez. Ego sürekli olarak savaş içerisinde olacaktır. Sen sessizce oturuyor olabilirsin ama ego sürekli çatışma halindedir. Sadece tahakküm etmenin, diktatör gibi olmanın, dünyanın hâkimi olmanın yollarını araştırıyordur.

Bu her yerde sorunlar yaratır. Arkadaşlıkta, sekste, aşkta, toplumda; sen her yerde çatışma halindesindir. Hatta sana bu egoyu veren ebeveynlerle bile kavga vardır. Bir oğlun babasını affettiği çok nadirdir, bir kadının annesini affettiği çok nadirdir. Bu çok ender gerçekleşir. George Gurdjieff'in insanlarla toplandığı odada duvara asılı bir cümle vardı. Bu cümle şöyleydi: "Şayet sen annen ve babanla henüz rahat hissetmiyorsan o zaman çek git. Sana yardım edemem." Niçin? Çünkü sorun orada ortaya çıkmıştır ve orada çözümlenmelidir. Bu yüzden tüm gelenekler anne babanı sevmeni, anne babana mümkün olduğunca derin bir şekilde saygı duymanı söyler. Çünkü ego orada ortaya çıkar, toprağı odur. Onu orada çöz aksi takdirde o hiçbir yerde peşini bırakmayacaktır.

Psikanalizciler de yaptıkları tek şeyin, seni anne babanla aranda var olan problemlere geri götürüp onu bir şekilde onlarla çözmeye sevk etmek olduğu sonucuna varmışlardır. Şayet anne babanla çatışmanı çözebilirsen pek çok çatışma basitçe ortadan kalkacaktır. Çünkü onlar aynı temeldeki çatışmalara dayanmaktadır.

Örneğin babası ile rahat hissetmeyen bir erkek ofiste patronuyla da rahat hissedemez; asla, çünkü patron bir baba figürüdür. Anne babanla olan küçük çatışma senin tüm ilişkilerine yansımaya devam eder. Eğer annenle rahat değilsen karınla rahat olamazsın çünkü o kadını temsil edecektir; kadınlığın kendisi ile rahat hissedemezsin. Çünkü senin annen ilk kadındır, o ilk kadın modelidir. Nerede bir kadın varsa annen oradadır ve bu zor fark edilen ilişki devam eder.

Ego anne ve baba ile olan ilişkide doğar ve orada ele alınmalıdır. Aksi takdirde sen ağacın dallarını ve yapraklarını kesmeye devam edeceksin ve kök dokunulmadan kalacaktır. Eğer sen anne ve babanla
ilişkini dengelemişsen olgunlaşmışsındır. Artık ego yoktur. Artık sen o zamanlar çaresiz olduğunu anlarsın, artık sen o zamanlar başkalarına bağımlı olduğunu, dünyanın merkezi olmadığını anlarsın. Aslında sen bütünüyle bağımlıydın; başka bir şekilde hayatta kalamazdın. Bunu anlayarak ego yavaş yavaş söner ve sen bir kez yaşamla çatışma halinde olmadığında rahat ve doğal ve gevşek hale gelirsin. O zaman yüzersin. O zaman dünya düşmanlarla dolu değildir, o bir ailedir, organik bir
bütündür. Dünya sana karşı değildir, sen onunla birlikte akabilirsin. Egonun saçmalık olduğunu bularak, egonun var olmak için bir temeli olmadığını bularak, egonun cehalet içerisindeki bir yanlış anlama olduğunu, çocukça bir hayal olduğunu bularak kişi basitçe egosuz hale gelir.

Bana gelip, "Nasıl âşık olmalı, bir yolu var mı?" diye soran insanlar var. Nasıl âşık olmalı? Onlar bir yol, bir yöntem, belirli bir teknik isterler.

Onlar ne istediklerini anlamıyorlar. Âşık olmak demek artık bir yol, bir teknik, bir yöntem yok demektir. Bu yüzden ona "aşka düşmek" denir; sen artık kontrol eden değilsin, sen basitçe içine düşensin. Bu yüzden kafa merkezli insanlar aşkın gözünün kör olduğunu söyleyecektir. Aşk yegâne gözdür, yegâne görüştür ama onlar aşkın kör olduğunu söyleyecektir ve eğer sen âşıksan senin çıldırmış olduğunu düşüneceklerdir. Kafa merkezli insana bu delice gelir çünkü zihin büyük bir hükümrandır. Kontrolün yitirildiği herhangi bir durum zihin için tehlikeli görülür.

Fakat insan kalbinin bir dünyası vardır, insan varlığının ve bilincinin hiçbir tekniğin mümkün olmadığı bir dünyası vardır. Tüm teknikler madde ile mümkündür; bilinç ile hiçbir teknoloji mümkün değildir ve aslında hiçbir kontrol mümkün değildir. Bir şeyin olmasını sağlamak yahut kontrol etmeye çabalamanın ta kendisi egoistliktir.


OSHO - Aşık Olmak

Kişisel Gelişim Kuralları


Kişisel Gelişim Kuralları 1: Hiç kendinden şüphe etme... Sen ne hissediyorsan o her zaman doğrudur. Dünyadaki tüm insanoğlu toplansa ve sana aksini söylese bile senin hissettiklerin senin için doğrudur. Onlar farklı hissedebilir, farklı düşünebilir ama bu senin hissettiklerinin yanlış bulunduğunu göstermez, ancak onlardan farklı olduğunu gösterir.

Kişisel Gelişim Kuralları 2: Asla farklı olduğun için utanma. Eğer çevrende senin benzer biçimde düşünen, seni anlayan insanoğlu yoksa o zaman çirkin ördek yavrusu hikâyesini hatırla... Muhtemelen sen yanlış yerde, yanlış insanlarla birlikte olduğun için seni anlamıyorlardır. O şekilde hedefin ait olduğun yeri bulmak olmalıdır. Asla muhteşem bir kuğu olduğun gerçeğini unutma ve ördek olmak için uğraşma.

Kişisel Gelişim Kuralları 3: Geçmişte icra ettiklerin için pişmanlık duyma ve özür dileme. Yasadıklarının senin için önemli bir ders bulunduğunu kendine hatırlat. Bu edinim ile aldığın bilgiyi özenle incele, olayda yapmış olduğun yanlışları ve tekrar ayni durumda olsan nasıl davranacağını iyice duşun ve gelecek olaylar için kendini hazırla. Incinen çiçeklik tamir edilemez ama gelecekte başka vazoların kırılması önlenebilir.

Kişisel Gelişim Kuralları 4: Olası olduğunca kimsenin senin ismine karar vermesine izin verme fakat başkalarının hakli olabileceğini de unutma. Bu yaşam senin ve istediğin şeklinde yasamaya hakkin var, ama başkalarını dinle ve onların bakış açı anlamaya çalış.


Kişisel Gelişim Kuralları 5: Ailen dışındaki insanlarla ilişkilerinde asla kendi gereksinimlarını ikinci plana atma ve kendini hayallerle kandırma. Her zaman ama her zaman önce sen gelmelisin. Asla başka insanoğlu üzülmesin diye kendini üzmeyi tercih etme. Sen kaldırabiliyorsan, onlarda kaldırabilir. Karsındaki insan senin mutluluğunu düşünmüyorsa ve senin üzülmene yol acıyorsa, o vakit o insan sana kıymet vermiyor demektir. Bu kişileri değiştireceğini yâda sana zaman içinde örutubet vereceğini düşünme. Sana karşılıksız sevgi veren ve senin için her şeyi göze alabilecek tek insanoğlu ailendir.

Kişisel Gelişim Kuralları 6: 
Asla kaybetmekten korkarak, sırf inanmak istediğin için karsındaki insanin sevgi sözcüklerine inanma. Sevgi insanin kalbindedir, gözlerindedir, davranışlarındadır, ses tonundadır, sana verdiği önemde ve değerdedir, senin için yaptığı fedakârlıklardadır. Insanoğlu çok kısa zamanda sevgi sözcüklerini umarsızca dağıtmaya başlarlar. Bunları dinle fakat gerçek sevgiyi  karsındakinin davranışlarına bakarak bul. Inanmak istediğin için değil gerçek olduğundan karsındaki insanin laflarına inan...


Kişisel Gelişim Kuralları 7: 
Her zaman fakat her vakit, mutlaka kalbini dinle. Hayatta senin için neyin doğru bulunduğunu bir tek içindeki ses söyleyebilir. Dolaysıcaklıkyla içindeki sesle konuşmayı öğren. Her gün kendinle kalmak için zaman ayır ve kalbini dinle. Başka şekilde hissetmek için ikna etmeye değil, gerçekten ne hissettiğini bulabilmek için dinlemeye çalış. Ara sıra içindeki ses sana çok zor geleni yapmanı söyleyebilir yâda duymak istemediklerini söyleyebilir korkma... Ve içindeki sesi dinlemeye devam et...


Kişisel Gelişim Kuralları 8: 
Her zaman fakat her zaman, ne olursa olsun kendine iyi davran. Kendini sev, şefkatle yaklaş. Yanlış yapmış olduğunda acımasızca kendini eleştirip üzme... Aksine basını oksa, kendini kucakla ve her şeyin geçeceğini şekilde. üzgün olduğunda, kırıldığında, acı çektiğinde, üzgün hissettiğinde kendine özen göster, tıpkı hasta bakar şeklinde kendine bakim uygula. Yapmaktan hoşlandığın aktivitelerle meşgul ol ve bu durumdan çıkarak kimsenin seni incitmesine, üzmesine izin vermeyeceğini göster.


Kişisel Gelişim Kuralları 9: 
Hayatta her şeyin bir bedeli bulunduğunu hiç unutma ve karşılık ödemek istemediğin için kendini boşlukta bırakma. örneğin bir insani incitmişsen, ödeyeceğin karşılık o insanin güvenini yitirmektir. Eğer seni sevmeyen biriyle birlikteysen, yalnız kalmaktan korkup ilişkide kalma, çünkü kalmanın bedeli sevgisiz bir hapiste yasamaktır. Eğer farklı olmaktan korkuyorsan ve başka insanları öykünmek edip onlar şeklinde olmaya çalışıyorsan, ödeyeceğin bedel kendine olan saygını yitirmek olacaktır. öteki yandan ara sıra kendin benzer biçimde olmanın bedelinin de sadece kalmak olduğunu unutma. O şekilde yasamda her zaman bir karşılık ödeyeceğini hatırla. Bir adim atmadan önce kesinlikle ödeyeceğin bedeli bil ve kazanacaklarına değip değmediğine bakarak kararlarını ver.


Kişisel Gelişim Kuralları 10: İnsanlara karsı nazik ve müşfik ol, kesinlikle bir başka insani kırmak için konuşma, bilinçli olarak üzmeye çalışma ve kendi acını hafifletmek için bir başkasını yaralama.

Kişisel Gelişim Kuralları 11: Hayatta en büyük dostun sen olabileceğin şeklinde dünyadaki en büyük düşmanın gene sen olabilirsin. Seçimini yap ve kendin için dostu mu yoksa hasımı mı olacağına karar ver. Yasamdaki tüm acıları atlatabilirsin, her şeye rağmen sevinçli olmayı başarabilirsin, istersen kotu alışkanlıklarını bırakabilir ve her zaman yine başlayabilirsin. Istersen kendine yeni bir hayat kurabilirsin. Eğer kendinin dostu olabilirsen.


Kişisel Gelişim Kuralları 12: 
Tecrübe kazanmaktan kaçma ne kadar zor olursa olsun, yeniden ayağa kalk ve yola devam et. Hayatı öğrenmek için o tecrübelere ihtiyacın var. Kalbin ask acısı ile yaralanmış ise, sonsuza kadar kendini aska kapatma. Ruhun insanoğlun acımasızlığı ile incinmiş ise, hayata kusup kendini karanlık bir dünyada yasamaya zorlama. Bedenin çok önemli acılar çekmişse, kendini uyuşturup bırakma. Unutma bilge insan hayati yaşayandır. Cesur insan korkusuzca devam edebilendir. Kahraman insan tüm acılarına karşı yenilmeyendir

POZİTİF DÜŞÜNCE GÜCÜYLE MUTLU YAŞAMIN SIRLARI – LOUISE L.HAY

Doğduğumuzda tamamen iç dünyamızla iletişim halinde saf, temiz, açık bir zihinle dünyaya geliyoruz. Fakat büyüdükçe etrafımızdaki yetişkinlerden korkmayı ve sınırlarımız olduğunu öğreniyoruz. Ve bizler de birer yetişkin olduğumuz zaman farkında olmadan pek çok negatif düşünce geliştirmiş oluyoruz. Sonunda hayatlarımızı ve deneyimlerimizi bu yanlış düşüncelerin üzerine kurmaya meyilli oluyoruz.  


Bu kitabı okurken kendi fikirlerinizle örtüşmeyen pek çok düşünceye rastlayacaksınız. Bu düşünceler sizin inanç sisteminizle taban tabana zıt olabilir. Bu hiç sorun değil. Ben bu duruma “suyu kaynatmak” diyorum. Benim söylediklerimin hepsine katılmak zorunda değilsiniz. Ama lütfen inandığınız şeyleri ve bunlara neden inandığınızı sorgulayın. Çünkü ancak bu şekilde değişip olgunlaşabilirsiniz.

Kendi düşüncelerimi yeni fikirlerin ışığında sorguladıkça inandığım pek çok şeyin beni mutsuzluğa sürüklediğini fark ettim. Eski, negatif düşüncelerimden kurtuldukça hayatımın yavaş yavaş daha iyiye gittiğini gördüm.
Kitabı okumaya başladığınızda zaten bildiğiniz ve inandığınız şeylerle karşılaşacak olabilirsiniz ya da inançlarınızı sorgulamak zorunda kalabilirsiniz. Her koşulda bu, sizin kişisel gelişim sürecinizin bir parçası olacaktır. Güvende olduğunuzu ve her şeyin yolunda olduğunu asla unutmayın.
Sevgiyle Baktığımda Her Şeyi Açıkça Görebiliyorum
Suçlayıcı düşünceleri affedici düşüncelerle değiştiriyorum;
Üst Benliğim bana acısız bir yaşam sürmek konusunda rehberlik ediyor. Acıyı gördüğüm anda tıpkı içimdeki bilgeliğe uyanmam gerektiğini söyleyen bir çalar saat çalmışçasına uyanırım. Eğer acı hissediyorsam hemen zihinsel olarak kendimi telkin etmeye çalışırım. “Acı” kelimesini “his” kelimesiyle değiştiririm. Bedenim pek çok şey “hisseder”. Bu ufacık sözcük değişimiyle bilincim üzerine ve iyileşmeye odaklanırım. Böylece kolaylıkla iyileşebilirim. Eğer zihnimi biraz olsun aşağı çekebilirsem bedenim de aynı şekilde odak noktalarını başka yerlere dağıtacaktır. Bedenimi ve zihnimi seviyorum ve birbirlerine bu kadar bağlı oldukları için minnettarım.
Sevgiyle, Her Şeyi, Her Açıdan, Açıkça Görebiliyorum
Açıkça Görebiliyorum;
Görüşüm ve amaçlarım benim için son derece açık. İç benliğim beni her zaman en iyiye ve en yükseğe doğru yönlendiriyor. Sonsuz yaşamla, her şeyin kusursuz, tam ve bütün olduğu o noktayla aramda bağlar kuruyorum. Her şeyin değiştiği bu dünyada olayların merkezi benim. Herkesin ve her şeyin içindeki iyiliği görebiliyorum.
Affetmek Her Zaman Ve Her Yerde Yanımda Taşıdığım İyileştirici Bir Araçtır
Affetmeye hazırım;
Eleştiri, korku, suçluluk, pişmanlık ve utanç duygusunu üzerimden attığım zaman özgür olduğumu hissediyorum. Bu sayede kendimi ve diğer insanları affedebilirim. Bu hepimizi özgür kılacaktır. Eski meseleleri kapatmaya hazırım. Geçmişte yaşamayı reddediyorum artık. Bu yükü uzun zamandır sırtımda taşıdığım için kendimi affediyorum. Kendimi ve başkalarını sevmeyi bilmediğim için kendimi affediyorum. Her insan kendi davranışlarından sorumludur ve hayatta ne ekerse onu onu biçerler. Bu nedenle kimseyi cezalandırmama gerek yok. Ben de dahil olmak üzere hepimiz kendi bilinçlerimizin yasaları altında yaşıyoruz. Kendi adıma kin tutan yönümü bir kenara bırakıyorum ve sevgiyi kucaklıyorum. Ve şimdi iyileşiyorum.
Bütün Alışkanlıklarım Beni Olumlu Yönde Destekleyen Alışkanlıklardır
Mükemmel olma ihtiyacını bir kenara bırakıyorum
Kötü bir alışkanlığımı bırakmaya çalışırken bu ilk başta bir sorun gibi görünebilir. Bu sorunları kalbimin derinliklerinde sevilmeyi bekleyen köşeler olarak tanımlıyorum. Evrenden korkularımı yenmem için bana yardım etmesini istiyorum ve yeni bir anlayış düzeyine geçmeye çalışıyorum. Olumsuz alışkanlıklarıma ve inançlarıma sevgiyle bakmayı öğreniyorum. Eskiden “Of, bundan kurtulmak istiyorum” derdim. Şimdi bir takım alışkanlıklarımın bir amaca hizmet ettiğini düşünüyorum. Böylece eski alışkanlıklarımı sevgiyle geride bırakıyorum ve bu ihtiyaçlarımı giderecek daha pozitif yollar keşfediyorum.
Tanık Olduğum Her Şeyi Sevgiyle Karşılıyorum
Günün yirmi dört saati aydınlanmak benim işim;
Sevgiye uyanmak her sabah yaptığım şey. Her sabah zihnimi açıyorum ve SANKİ şimdiden Mükemmelliğe, Bütünlüğe, ve Tam Olmaya ulaşmışım gibi davranıyorum. Kalbim bütün iyiliklere açık ve içimde, ihtiyacım olan şeyleri elde etmek için duyduğum çaba ve stresi bir yana bırakıyorum. Ve biliyorum ki ihtiyacım olan ya da arzuladığım her şey tam zamanında ve yerinde gelip beni bulacak.  Evrenin benim tarafımda olduğunu bildiğim için rahatım. Üst benliğim ve bilincim bir araya geldikleri sürece bütün deneyimlerde yepyeni şeyler keşfetmeye devam edeceğim.
Sevgi Benim Dünyamı Döndüren Şeydir
Benim sevgim güçlüdür;
Kendime aşık bir insan gibi davranıyorum. Başımdan onlarca olay gelip geçiyor ama kendime duyduğum sevgi değişmiyor. Bu kibirli ya da kendini beğenmiş olduğum anlamına gelmez. Bu tür insanlar aslında “senden çok daha iyiyim” maskesi altında kendilerinden nefret eden insanlardır. İnsanın kendini sevmesi yalnızca Varlığının mucizesini kutlamasıdır. Eğer kendimi seversem ne kendime ne de başkalarına asla zarar veremem. Benim için dünya barışının sırrı koşulsuz sevgide yatıyor. Bu insanın kendini kabullenmesiyle ve sevmesiyle başlar. Kendimi sevmek için mükemmel olmayı beklememe gerek yok. Kendimi şu anda olduğum halimle kabulleniyorum ve seviyorum.
Yapılacak Değil, Bilinecek Bir Şeyler Var
İletişim bir aşk şarkısıdır;
Sevgiyle iletişim kurmak insanlar için en önemli ve en güçlü deneyimlerden biridir. Bu noktaya nasıl mı geldim? Kendi üzerimde çok çalıştım, onlarca kitap okudum ve “Benim söylediklerim ve düşündüklerim benden çıkıyor ve bunun karşılığında evren de bana cevap veriyor ve sonra onlar bana geri dönüyor” gibi hayata dair bir takım prensipleri anlamayı öğrendim. Böylelikle yardım istemekten kaçınmamaya ve kendimi gözlemlemeye başladım. Eleştirmeden ve yargılamadan bakabildiğim bir nokta oluşturduğum zaman sevgiyle iletişim kurmak konusunda inanılmaz bir gelişme gösterdim. Neye inanıyorum? Ne hissediyorum? Nasıl tepkiler veriyorum? Nasıl daha çok sevebilirim? Ve sonra evrene dönüp “Bana Sevgiyi Öğret” dedim.
Bu Evrenin Her Yerinde Kendimi Tamamen Güvende Hissediyorum
Güvendeyim;
Her zaman sevgi ve korku arasında seçim yapma şansına sahibiz. Korktuğumuz zamanlarda aklıma güneşi getiririm. Bulutlar önüne geçtiği halde o her zaman parlamaya devam eder. O tek ebedi gücün ışığı da tıpkı güneş gibi, negatif düşünce bulutlarımız geçici olarak onun önüne geçse de her zaman üzerimizde parlamaya devam edecektir. Ben Işığı düşünmeyi seçiyorum. Işıkta kendimi güvende hissediyorum. Ve korkular üzerime geldiği zaman onları gökyüzünde gelip geçen bulutlar olarak görmeyi seçiyorum ve onlara yol veriyorum. Ben korkularım dışında bir varlığım. Sürekli kendimi koruyarak ya da savunarak yaşamak zorunda değilim. Kalplerimizde yaptığımız şeyin çok önemli olduğunu biliyorum ve her güne kalbimi dinleyerek başlıyorum. Korktuğum zamanlarda kalbimi aralıyorum ve sevginin korkularımı silip götürmesini bekliyorum.
Bedenime Sevgiyle Bakıyorum
Kendimi sevgiyle besliyorum;
Kendimi, hayatın bana sunduğu en iyi şeylerle besliyorum çünkü kendimi seviyorum. Ben çok değerli bir varlığım bu nedenle iyi besleniyorum ve kendime elimden geldiğince iyi bakıyorum. Bedenim çok özel ve diğer tüm bedenlerden farklı. Bu nedenle bedenime en uygun yiyecekleri seçmeye çalışıyorum. Yiyecekler ve içeceklerle ilgili her şeyi öğrenmeye çalışıyorum. Ne yediğime ve ne içtiğime çok dikkat ediyorum ve benim için uygun olmadığını fark ettiğim yiyecek içeceklerden uzak duruyorum. Eğer yemek yedikten bir saat sonra uykuya dalıyorsam bu yiyeceğin benim için uygun olmadığını anlıyorum. Bana enerji verecek yiyeceklerle beslenmeye çalışıyorum. Bütün yiyecekler için şükrediyorum. İyi gıdalar alıyorum ve çok iyi besleniyorum. Kendimi sağlıklı, mutlu ve mükemmel hissediyorum.
Mükemmel Bir Geçiş Dönemindeyim Ve Bunun Her Anının Keyfini Çıkarıyorum
Değişmeye hazırım;
Bir geçiş döneminde yaşıyoruz. Eski inançları bir kenara bırakıp yeni düşünceler edinmenin zamanı geldi. Yalnızlık, öfke, ayrılık, korku ve acıların hepsi eski sendromlarımızın bir parçası ve bizim de değiştirmek istediğimiz tam da bu. Korkudan çıkıp sevgiye dönmek istiyoruz. Balık evresinde kendi bedenlerimizden ayrıldık ve bize yardım etmesi için başka insanlara döndük. Şu anda girmekte olduğumuz Kova evresinde insanlar içlerine dönmeyi ve içlerindeki gücü keşfetmeyi öğreniyorlar. Bu bizleri özgürleştirecek mükemmel bir süreç. Bazı insanlar bunun sorumluluk olduğunu düşünerek endişeleniyorlar ama aslında bu yalnızca hayata cevap verme yeteneğimizin açığa çıkmasıdır. Bu bizi kurbanlaştırmıyor aksine güçlendiriyor. Başka birine dayanmadan yaşayabilmek, içindeki gücün ve yeteneklerin farkında olmak, değişimlerin yaratabileceğini bilmek mükemmel bir duygu.
Güç Şu Anın İçindedir. Gücünüzü Elinize Alın.
Gücümü kabul ediyorum;
Yaşamınızı iyileştirmek için ihtiyacınız olan güce sahipsiniz. Çoğu zaman çaresiz olduğumuzu düşünürüz ama bu doğru değil. Her zaman zihinsel gücümüze sahibiz. Beyin gücünüzü bir kurban olduğunuzu düşünmek için mi kullanıyorsunuz? Kendinize kızgın mısınız? Başkalarından şikayet mi ediyorsunuz? Hayatınızı değiştirecek güce sahip olmadığınızı mı düşünüyorsunuz? Bu gücünüzü inkar etmektir. Zihniniz çok güçlü araçtır. Gücünüzü ele alın ve bu gücü bilinçli kullanın. Her şeyin iyiye gittiğini görmek sizin elinizde. Sizi yaratan o Tek Güç ve Tek Zekayla bağlı olduğunuzu unutmayın. Bu desteği hissedin ve kullanın. Tam elinizin altında.
Bir Sonraki Nefesimizin Bizi Orada Beklediğini Biliyoruz. Başka Şeylerin de Bizim İçin Orada Olduğunu İnanmalıyız.
Kendime Güveniyorum;
Dünya adeta bir sanat eseridir ve ben de öyleyim. Bu sonsuz yaratı sürecinin bir parçası olmak için hayatın akışına güvenmek zorundayım. İşler zorlaştığı zaman güvenle içime dönüyorum ve düşüncelerimin demirini Doğruluk ve Sevgi denizine atıyorum. Evrenden bana rehberlik etmesini diliyorum ve fırtınalı denizlerde de sakin, güzel havalarda da yoluma devam ediyorum. Benim görevim, bu anın içinde olmak ve açık, basit, pozitif düşünceler ve cümleler kurmaktır. Her şeyin bir sebebi olması mümkün değil, bunu biliyorum. Güzel ve güvenli bir ruh olarak doğduğumu da biliyorum. Şimdi hayat sürecinin, yani benim, o gizemli ve görünmez hazinemi kutlamak için birkaç dakikamı ayırıyorum.
İnsanlar da Tıpkı Çiçekler Gibi Kendilerine Özgü Güzellikler Taşırlar ve Her Gün Çiçek Açarlar.
Güzellik beni canlandırır ve iyileştirir;
Güzellik her yerdedir. Minicik çiçeklerde, suyun üzerine yansıyan güneş ışığının desenlerinde, yaşlı ağaçların o sessiz gücünde doğal güzelliğin ışığı pırıl pırıl parlıyor. Doğa beni heyecanlandırıyor, yeniliyor ve tazeliyor. Hayatta, en basit şeylerde bile beni rahatlatacak, neşelendirecek ve iyileştirecek şeyler bulabiliyorum. Kendime sevgiyle bakmayı biliyorum. Ben de doğanın bir parçasıyım ve bu nedenle tamamen kendime özgü bir biçimde ben de güzelim. Nereye baksam güzel bir şeyler görüyorum. Bugün yaşamın bütün güzelliğiyle cıvıldıyorum.
Bedenim Mutlu, Huzurlu ve Sağlıklı, Ben de Öyleyim.
Sağlıklı olmak benim en kutsal hakkım;
Evrendeki tüm iyileştirici enerjilere açığım. Vücudumdaki her bir hücrenin zekasına ve kendini nasıl iyileştirmesi gerektiğini bildiğine inanıyorum. Bedenim sürekli mükemmel sağlığa kavuşmak yolunda ilerliyor. Şimdi iyileşme sürecimi sekteye uğratan bütün engellerden kurtuluyorum. Bütün nefret duygularını, kıskançlığı, kızgınlığı, korkuyu, kendime acımayı, utancı ve suçluluk duygusunu bir yana bırakıyorum. Beni incittiğine inandığım herkesi ve her şeyi affediyorum. Başkalarını incittiğim için ve kendimi geçmişte yeterince sevmediğim için kendimi affediyorum. Bedenimi seviyorum. Her bir organıma, kemiğime, etime, vücudumun her yerine sevgi yolluyorum. Tüm hücrelerimi sevgiyle yıkıyorum. Geçmişteki sağlıklı günlerim için bedenime şükran duyuyorum. İyileşmeyi ve sağlıklı olmayı şimdi ve burada bütünüyle kucaklıyorum.
Şu Anda Sahip Olduğunuz Limitli Düşünce Sisteminin Önüne Geçmeye Karar Verin. Evet, Yapabilirsiniz.
Ben kararlı bir insanım,
Fiziksel sağlığınızı düşünürken sağlıklı, besin değeri yüksek yiyecekler seçersiniz. Zihinsel ve duygusal sağlığınız içinse sizin için sağlam bir temel oluşturacak düşünce biçimlerini benimsersiniz. Öylesine kafamızdan geçen bir düşünce o kadar da önemli sayılmaz ama sürekli kafamızda dönen düşünceler birbiri ardına dökülen su damlaları gibidir. Bu su damlaları ilk başta küçük bir su birikintisine dönüşür, sonra bir havuz olur, sonra bir göl ve sonunda bir okyanusa dönüşür. Sürekli tekrar eden eleştiri  ve eksiklik; ve sınırlar üzerine kurulu düşünceler bilincinizi bir tür negatiflik denizinde boğacaktır. Öte yandan doğruluk, huzur ve sevgi üzerine kurulu düşüncelerin tekrarı sizi su yüzüne çıkarıp okyanusun üzerinde süzülerek ilerlemenizi sağlayacaktır. Sizi Birliğe bağlayacak olan düşünceler doğru kararlar verip onlara sadık kalmanızı sağlayacaktır.
Hayatım en Derin Noktasına Kadar Bir Düzen İçindedir
Evren kusursuz bir düzene sahiptir;
Yıldızlar, ay ve güneş ilahi bir düzene göre işlemektedirler. Belli bir düzenleri, belli bir ritimler ve belli bir amaçları var. Ben de evrenin bir parçasıyım ve hayatımın belli bir düzeni, bir ritmi ve bir amacı olduğunu biliyorum. Zaman zaman hayatım bir kaosun içindeymiş gibi görünebilir ama kaosun ortasında bile derinlerde bir yerde ilahi bir düzen olduğunu biliyorum. Zihnimi bir düzene koyduğum zaman almam gereken dersleri alıyorum, kaos bir anda bitiyor ve tekrar düzene kavuşuyorum. Hayatımın ilahi düzenle mükemmel bir uyuma sahip olduğunu biliyorum. Hayatımın her alanında her şey yolunda.
Rüyalarım Benim İçin Sevgi Dolu ve Zevkli Deneyimlerdir
Rüyalarınızı hatırlamaya çalışın,
Lütfen yatmadan önce yaptığınız son şey televizyon izlemek ya da haberleri dinlemek olmasın. Haberlerde genellikle bir dizi felaket haberi olur ve bu haberleri rüyanıza taşımak istemezsiniz. Rüya gördüğünüz sırada aslında büyük bir temizlik işlemi yapılmaktadır. Hatta şu anda üzerinde çalıştığınız her hangi bir konuda rüyalarınızdan size rehber olmasını isteyebilirsiniz. Sabah kalktığınızda cevabınızı almış olacaksınız. Yatmadan önce sizi rahatlatacak bir şeyler yaparak kendinizi uykuya hazırlayın. Mesela kendinize şunları söyleyebilirsiniz: “Hayatımın her köşesinde güven duygusu var. Gecenin karanlığında uyurken bile güvendeyim. Rüyalarım, neşe dolu rüyalar. Uyandığımda kendimi sağlam ve güvende hissediyorum. Uyanmayı seviyorum. Eğer bir rüya görüp uyanırsam onun bana kendini anlatmasına izin veriyorum”. Zihinsel çalışmalarınız daha gözlerinizi açmadan başlayabilir. Uyandığınız zaman sıcacık yatağınızda çarşafların altından başınızı bile kaldırmadan bu güzel uyku için Tanrı’ya şükretmelisiniz.
Her Şey Yolunda. İhtiyacım Olan Her Şeye Şu Anda Sahibim.
Bol bol zamanım var.
Sabırsız davrandığım zamanlarda aslında bana bahşedilen zamanı kullanmadığımı ve bu durumdan ders almadığımı fark ediyorum. İstediğim şeyin hemen olmasını istiyorum. Bir keresinde bir söz duymuştum: “Hemen gelen haz geç kalmıştır”. Ama her zaman öğrenilecek yeni şeyler vardır. Sabırlı olmak hayatın gidişatına uyum sağlamak ve her şeyin tam zamanın da tam da olması gereken yerde olacağına inanmak demektir. Eğer bütünleşmeye henüz erişemediysem hala daha yapmam ve öğrenmem gereken şeyler var demektir. Sabırsız davranmak bu süreci hızlandırmayacaktır. Üstelik bu bize daha çok zaman kaybettirecektir. Bu yüzden şimdi derin bir nefes alıyorum ve kendime: ” Bilmem gereken nedir?” diye soruyorum. Ve sonra sabırla etrafımda bana yardımcı olabileceğine inandığım şeyleri keşfediyorum.
Düşüncelerim Sindirim Sistemimi Destekleyerek Güçlendiriyor
Bedenim akıllıdır,
Her geçen gün kendime bir parça  Koşulsuz Sevgi vermek daha da kolaylaşıyor. Hayatta “başıma gelen şeylerin” bilincimin neresinde olduğumla alakalı olduğunu biliyorum. Hayatın; “zor olduğuna ve piyangonun her zaman bana vurduğuna” mı inanıyorum ya da; “ben zaten yetersizim, neyi değiştirebilirim ki?” diye mi düşünüyorum? Eğer bu düşüncelere sahipsem (düşüncelerimi ve hislerimi düzenleyen) sindirim sistemim zayıflayacak ve tüm “parazitlere” ve “mikroplara” açık hale gelecek. Ama “yaşamanın güzel olduğuna, sevilmeyi hak ettiğime ve ihtiyaçlarımın her zaman giderildiğine” inanırsam o zaman sindirim sistemim de güçlenecek ve bedenim rahatsızlıklara karşı daha kolay savaşabilecek.
Meditasyon Yaptığım Zamanları Besliyorum
Aradığım bilgelik içimde,
Günde en az  bir kez sessiz bir köşeye çekilip oturuyorum ve içimdeki bilgi ve bilgelikle iletişim kuruyorum. Bu bilgi ve bilgelik yalnızca bir nefes ötemizde. Sorduğum bütün soruların cevapları orada beni bekliyor. Meditasyon yapmak benim için bir zevk. Sessizce oturup derin derin nefes alıyorum. Rahatlıyorum ve içimde huzuru bulduğum o noktaya dönüyorum. Bir süre sonra tazelenmiş, yenilenmiş ve hayata hazır bir biçimde yine bulunduğum o noktaya dönüyorum. Her gün benim için yepyeni, zevkli bir macera çünkü iç bilgeliğime kulak vermeyi seçiyorum. Bu bilgelik her zaman, mekan ve değişim evreninin ötesindeki özden geliyor. Meditasyon yaptığım zaman iç benliğimin en derin ve en değişmez  parçasıyla birleşiyorum. Burada enerjiyim. Ben ışığım. Ben cevabın ta kendisiyim. Ben sonsuz Varoluşun şu an ki varoluş biçimiyim.
Louise L.Hay
Pozitif Düşünce Gücüyle
Mutlu Yaşamın Sırları