Sadece nefesi izlemek, nefes almak son derece basit ve doğal bir olay ve günde yirmi dört saat hep var.
Hiçbir gayret göstermene gerek yok. Bir mantrayı tekrar edecek olsan o zaman bir çaba sarf etmen gerekecek, kendini zorlaman gerekecek. “Ram, ram, ram,” diyecek olursan kendini sürekli germek zorunda kalacaksın. Ve pek çok kereler unutman kaçınılmaz. Üstüne üstlük Ram sözcüğü yine zihne ait bir şeydir ve seni asla zihin ötesine götüremez.
Sadece nefesini izle, nefes içeri giriyor, nefes dışarı çıkıyor. İzlenecek dört nokta var.
Nefesi görerek, nefesi hissederek sessizce otur. İçeri giren nefes ilk nokta.
Sonra nefes içeri girdiğinde durur, çok küçük bir andır, bir saniyeliğine durur. Bu izlenecek ikinci noktadır.
Sonra nefes döner ve dışarı çıkar, bu izlenecek üçüncü noktadır.
Sonra tekrar nefes tamamen dışarı çıktığında bir saniyeliğine durur. Bu dördüncü izlenecek noktadır.
Sonra yeniden nefes içeri girmeye başlar…
Nefes döngüsü budur. Eğer tüm bu dört noktayı izleyebilecek olursan, bu kadar basit bir işlemin mucizelerine şaşıp kalacaksın çünkü zihin işin içine girmez.
İzlemek zihnin niteliği değildir, izlemek RUHUN, BİLİNCİN niteliğidir. İzlemek zihinsel bir işlem değildir. İzlediğinde durur, var olmayı durdurur. Evet, başlangıçta pek çok kereler unutacaksın ve zihin eski numaralarını yapmaya başlayacak. Ama unutmuş olduğunu hatırladığında pişman, suçlu hissetmeye gerek yok; sadece izlemeye geri dön, tekrar ve tekrar nefesini izlemeye geri dön. Yavaş yavaş zihin giderek daha az araya girer.
Ve kesintisiz olarak kırk sekiz dakika nefesini izlediğinde aydınlanmış olacaksın. Şaşırtıcı gelecek sana; sadece kırk sekiz dakika! Çünkü onun pek zor olmayacağını düşüneceksin… Sadece kırk sekiz dakika! Çok zordur. Pek çok kereler sadece kırk sekiz saniye ve sen zihnin kurbanı olmuş olacaksın! Önüne koyacağın bir saatle dene; başlangıçta altmış saniye uyanık kalamayacaksın. Sadece altmış saniyede, yani bir dakikada pek çok kereler uykuya dalarsın. İzlemeyi tamamen unutacaksın, saat ve izlemenin ikisi de unutulacak. Bir fikir seni alıp çok çok uzaklara götürecek, sonra aniden fark edeceksin… Saate bakacaksın ve on saniye geçmiş. On saniyedir izlemiyordun.
Ama yavaş yavaş, -o bir hünerdir, bir uygulama değildir, bir hünerdir- yavaş yavaş onu özümsersin. Uyanık olduğun bu birkaç an o kadar nefis bir güzelliğe sahiptir ki, öylesine büyük bir keyiftir ki bir kez o anların tadını aldığında tekrar tekrar geri gelmek isteyeceksin, nefes için bulunmanın, sadece orada olmanın saf coşkusu için, başka bir niyetle değil.
Unutma Yoga’da yapılanla aynı işlem değildir bu. Yoga’daki işlemin adı Pranaya’dır, bu tamamıyla farklı bir işlemdir, Pranaya’da derin nefesler alırsın, göğsünü giderek daha çok nefesle doldurursun, daha fazla oksijenle, sonra göğsünü mümkün olduğunca karbondioksitten tamamıyla boşaltırsın. Bu fiziksel bir egzersizdir, beden için iyidir ama nefes izleme ile hiçbir ilgisi yoktur.
Nefes izlemede nefesinin ritmini değiştirmezsin. Uzun, derin nefesler almazsın, normalde yaptığından hiçbir şekilde farklı olmayan bir biçimde nefes verirsin. Kesinlikle doğal olmasına izin ver. Tüm bilincin tek bir noktada olsun, izlemede.
Ve eğer nefesini izleyebilirsen, o zaman başka şeyleri de izlemeye başlayabilirsin. Yürürken yürüdüğünü izleyebilirsin, yerken yediğini izleyebilirsin. Ve nihayetinde, en son aşamada uyuduğunu da izleyebilirsin. Uyuyorken kendini izleyebildiğin gün başka bir dünyaya taşınırsın. Beden uyumaya devam eder ve içerde bir ışık parlayarak yanmaya devam eder…
Uyanıklığın kesintiye uğramadan kalır. O zaman günde yirmi dört saat izleme alttan alta akmaya devam eder. Bir şeyler yapmaya devam edersin… Dış dünya için hiçbir şey değişmemiştir ama senin için her şey değişmiştir.
Bir Zen ustası kuyudan su taşıyordu ve çok uzaklardan onun methini duyup görmeye gelmiş olan dindar bir kişi ona sordu: “Bu manastırın falanca isimli ustasını nerede bulabilirim?” Bu adamın bir hizmetkar olduğunu düşünmüştü, kuyudan su taşıyordu. Kuyudan su taşıyan bir Buda bulamazsın, yerleri temizleyen bir Buda bulamazsın.
Usta kahkahayı bastı ve “Aradığın kişi benim” dedi. Dindar adam buna inanamadı. “Sizin hakkınızda çok şey duydum ama sizi kuyudan su taşırken düşünemiyorum.”
Usta dedi ki:”Ama bu ben aydınlanmadan yaptığım şeydi. Kuyudan su taşımak, odun kesmek; bunları yapıyordum önceden ve ben bunları yapmaya devam ediyorum. Bu iki şeyi yapmada çok ustayım: Kuyudan su taşımak ve odun kesmek. Benimle gel biraz sonra yapacağım şey odun kesmek, beni izle!”
“Ama o halde fark nerede? Aydınlanmadan önce bu iki şeyi yapıyordunuz, aydınlandıktan sonra da aynı iki şeyi yapıyorsunuz, o zaman fark nerede?”
Usta güldü: “Fark içsel. Önceden her şeyi uykuda yapıyordum, şimdi her şeyi bilinçle yapıyorum, fark burada. Etkinlikler aynı ama ben artık aynı değilim. Dünya aynı ama ben artık aynı değilim. Ve ben artık aynı ben olmadığım için bana göre dünya da aynı değil.”
Dönüşüm içsel olmak zorunda. Gerçek vazgeçiş budur. Eski dünya gitmiştir çünkü eski varlık gitmiştir.
OSHO
Hiçbir gayret göstermene gerek yok. Bir mantrayı tekrar edecek olsan o zaman bir çaba sarf etmen gerekecek, kendini zorlaman gerekecek. “Ram, ram, ram,” diyecek olursan kendini sürekli germek zorunda kalacaksın. Ve pek çok kereler unutman kaçınılmaz. Üstüne üstlük Ram sözcüğü yine zihne ait bir şeydir ve seni asla zihin ötesine götüremez.
Sadece nefesini izle, nefes içeri giriyor, nefes dışarı çıkıyor. İzlenecek dört nokta var.
Nefesi görerek, nefesi hissederek sessizce otur. İçeri giren nefes ilk nokta.
Sonra nefes içeri girdiğinde durur, çok küçük bir andır, bir saniyeliğine durur. Bu izlenecek ikinci noktadır.
Sonra nefes döner ve dışarı çıkar, bu izlenecek üçüncü noktadır.
Sonra tekrar nefes tamamen dışarı çıktığında bir saniyeliğine durur. Bu dördüncü izlenecek noktadır.
Sonra yeniden nefes içeri girmeye başlar…
Nefes döngüsü budur. Eğer tüm bu dört noktayı izleyebilecek olursan, bu kadar basit bir işlemin mucizelerine şaşıp kalacaksın çünkü zihin işin içine girmez.
İzlemek zihnin niteliği değildir, izlemek RUHUN, BİLİNCİN niteliğidir. İzlemek zihinsel bir işlem değildir. İzlediğinde durur, var olmayı durdurur. Evet, başlangıçta pek çok kereler unutacaksın ve zihin eski numaralarını yapmaya başlayacak. Ama unutmuş olduğunu hatırladığında pişman, suçlu hissetmeye gerek yok; sadece izlemeye geri dön, tekrar ve tekrar nefesini izlemeye geri dön. Yavaş yavaş zihin giderek daha az araya girer.
Ve kesintisiz olarak kırk sekiz dakika nefesini izlediğinde aydınlanmış olacaksın. Şaşırtıcı gelecek sana; sadece kırk sekiz dakika! Çünkü onun pek zor olmayacağını düşüneceksin… Sadece kırk sekiz dakika! Çok zordur. Pek çok kereler sadece kırk sekiz saniye ve sen zihnin kurbanı olmuş olacaksın! Önüne koyacağın bir saatle dene; başlangıçta altmış saniye uyanık kalamayacaksın. Sadece altmış saniyede, yani bir dakikada pek çok kereler uykuya dalarsın. İzlemeyi tamamen unutacaksın, saat ve izlemenin ikisi de unutulacak. Bir fikir seni alıp çok çok uzaklara götürecek, sonra aniden fark edeceksin… Saate bakacaksın ve on saniye geçmiş. On saniyedir izlemiyordun.
Ama yavaş yavaş, -o bir hünerdir, bir uygulama değildir, bir hünerdir- yavaş yavaş onu özümsersin. Uyanık olduğun bu birkaç an o kadar nefis bir güzelliğe sahiptir ki, öylesine büyük bir keyiftir ki bir kez o anların tadını aldığında tekrar tekrar geri gelmek isteyeceksin, nefes için bulunmanın, sadece orada olmanın saf coşkusu için, başka bir niyetle değil.
Unutma Yoga’da yapılanla aynı işlem değildir bu. Yoga’daki işlemin adı Pranaya’dır, bu tamamıyla farklı bir işlemdir, Pranaya’da derin nefesler alırsın, göğsünü giderek daha çok nefesle doldurursun, daha fazla oksijenle, sonra göğsünü mümkün olduğunca karbondioksitten tamamıyla boşaltırsın. Bu fiziksel bir egzersizdir, beden için iyidir ama nefes izleme ile hiçbir ilgisi yoktur.
Nefes izlemede nefesinin ritmini değiştirmezsin. Uzun, derin nefesler almazsın, normalde yaptığından hiçbir şekilde farklı olmayan bir biçimde nefes verirsin. Kesinlikle doğal olmasına izin ver. Tüm bilincin tek bir noktada olsun, izlemede.
Ve eğer nefesini izleyebilirsen, o zaman başka şeyleri de izlemeye başlayabilirsin. Yürürken yürüdüğünü izleyebilirsin, yerken yediğini izleyebilirsin. Ve nihayetinde, en son aşamada uyuduğunu da izleyebilirsin. Uyuyorken kendini izleyebildiğin gün başka bir dünyaya taşınırsın. Beden uyumaya devam eder ve içerde bir ışık parlayarak yanmaya devam eder…
Uyanıklığın kesintiye uğramadan kalır. O zaman günde yirmi dört saat izleme alttan alta akmaya devam eder. Bir şeyler yapmaya devam edersin… Dış dünya için hiçbir şey değişmemiştir ama senin için her şey değişmiştir.
Bir Zen ustası kuyudan su taşıyordu ve çok uzaklardan onun methini duyup görmeye gelmiş olan dindar bir kişi ona sordu: “Bu manastırın falanca isimli ustasını nerede bulabilirim?” Bu adamın bir hizmetkar olduğunu düşünmüştü, kuyudan su taşıyordu. Kuyudan su taşıyan bir Buda bulamazsın, yerleri temizleyen bir Buda bulamazsın.
Usta kahkahayı bastı ve “Aradığın kişi benim” dedi. Dindar adam buna inanamadı. “Sizin hakkınızda çok şey duydum ama sizi kuyudan su taşırken düşünemiyorum.”
Usta dedi ki:”Ama bu ben aydınlanmadan yaptığım şeydi. Kuyudan su taşımak, odun kesmek; bunları yapıyordum önceden ve ben bunları yapmaya devam ediyorum. Bu iki şeyi yapmada çok ustayım: Kuyudan su taşımak ve odun kesmek. Benimle gel biraz sonra yapacağım şey odun kesmek, beni izle!”
“Ama o halde fark nerede? Aydınlanmadan önce bu iki şeyi yapıyordunuz, aydınlandıktan sonra da aynı iki şeyi yapıyorsunuz, o zaman fark nerede?”
Usta güldü: “Fark içsel. Önceden her şeyi uykuda yapıyordum, şimdi her şeyi bilinçle yapıyorum, fark burada. Etkinlikler aynı ama ben artık aynı değilim. Dünya aynı ama ben artık aynı değilim. Ve ben artık aynı ben olmadığım için bana göre dünya da aynı değil.”
Dönüşüm içsel olmak zorunda. Gerçek vazgeçiş budur. Eski dünya gitmiştir çünkü eski varlık gitmiştir.
OSHO
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder