Neden evlenemiyorum? Neden benimde bir birlikteliğim yok? Neden hep yanlış insanları buluyorum ve yürümüyor? Bunları düşünerek üzülmeyin… Çünkü her şeyin bir anlamı var.
Kimi zaman sonuçlarını düşünmeyerek çok istediğimiz bir insanın, bir olayın bazen bize gelmiyor olabilmesinin sebebi; belki de daha hayırlı olduğu için olmamış/olmuyor olması…
Doğru insan ne zaman gelir? İnsan kendiyle mutlu olabildiği ve kendi içinde, kendi hayatında yaşadıkları ve yaptıkları ile doğru olabildiği zaman, aşk ve ilişkilerde takıntı yapmadığı ve akışına bıraktığı zaman, hayatını sadece aşktan gelecek mutluluğa bağlamadığı zaman, aramadığı zaman gerçek aşk gelir ve onu bir şekilde bulur. Mutlu bir hayat yaşamak, kendiyle mutlu olabilmek için evlilik ya da bir insanın erkek/kadın varlığı bir şart değil… Elbette olması güzel olabilir hele ki iki tarafın da keyif aldığı, her şeyi paylaşabildiği, varlığından heyecan duyduğu bir beraberlik ise, ama olmuyorsa ya da olamıyorsa da takıntı yapıp hayatını zindan etmek ve hayatın güzelliklerini yaşayamadan es geçmek sadece giden zamanın düşmanı… O zaman biraz kendi içine dönmeli insan… Neden olamıyor belki de kendi içinde gizlidir.
Ne zaman ki kendinizle uğraşmaya, kendinizi geliştirmeye ve kendiniz için yatırım yapmaya başlıyor, hedefler koyuyor ve bu hedeflerin coşkusu ve her güne katacağınız birçok şey olduğu heyecanı ile her sabah uyanmaya başlıyorsunuz, işte o zaman hayata yüklediğiniz anlamlar da değişebiliyor.
Dans etmeye başlamak, yazı yazmak, resim yapmak, fotoğraf çekmek gibi değişik hobiler kazanmak (spor, sanat aklınıza ne gelirse…), tiyatroya gitmek, kafanızda ürettiğiniz fikirleri projeye sonra da gerçeğe dönüştürebilmek… Aile ile daha çok vakit geçirmek, arkadaşlara daha çok vakit ayırmak, daha sosyal olabilmek…
İnsan kendiyle uğraşmaya, kendini daha çok geliştirmek için merak duymaya, bir fikrini projeye sonrada gerçeğe dönüştürebilmeye bir alışıp bağlandı mı başkalarında aramamaya başlıyor mutluluğu… Ya da hayatın anlamına birilerinin varlığına bağlayarak yaşamamaya…
İnsan kendini besledikçe kafasında büyütüp takıntı yaptığı diğer konuların gücünü hafifletebiliyor. Gerisi de zamana ve akışa bırakmak…
Her sevgi değer vermeyi bilmez. Elbette biz insanların çoğunluğu sevdiğimiz kadar sevilmek ya da verdiğimiz değer kadar değer görmek isteriz. Ama bu çok da mümkün değil… Çünkü her insanın yaradılışı farklı… Bunu kabullenmediği sürece insan ne aşk, ne iş, ne de sosyal hayatta rahat edemiyor: hep kendisi gibi birilerini bekliyor etrafında…
Bulamayınca da umutsuzluğa düşüyor. Kendimizi değersiz hissetmeye başladığımız anların çoğu: yaşanan ilişkilerin sonucunda ortaya çıkıyor. Bu bir duygu ama bu geçici duygu dalgalanması insanı değersiz olduğunun gerçeği değil, sadece ilgisizlik gördüğü, sevdiği kadar sevilmediği ya da ilgi gösterdiği kadar ya da hiç ilgi görmediği bir ilişkiden çıkmışlığın verdiği geçici bir duygusal yük üstüne yüklediği…
Halbuki; her insan kendince değerlidir eğer bir an bile kendini değersiz hissetmiş ise bu karşınındakine ona değersiz hissettirme fırsatını verdiği için de olmuş olamaz mı?
İnsan kendini sevdiğinde ve kendiyle barışık olduğunda, kendini başka yönlere odakladığında eğer kısmetinde varsa aşk da sevgi de gelip onu buluyor. Ne zaman takıntı yapıyor, üstüne gidiyor genelde sonuçlar başarısız…
Mutluluk ya da hayatın anlamı tek bir insana yüklediğimiz anlamda değil; öncelikle kendi var oluşumuza yüklediğimiz anlamda… Kendisini seven insan bir başkasına da gerçek anlamda bu sevgiyi verebilir. Kendisiyle mutlu olmayı başarabilen insan bu mutluluğu başkalarına verebilir.
Birilerine bir sorunun mu var ya da neden mutsuzsun diye sorsanız: hep onun yüzünden cevabı çoğunluktadır. İnsanlar hep başka birilerine yükledikleri anlam yüzünden acı çekiyorlar kimi zaman…
Hayat sürprizlerle dolu ve hiçbirimiz yarın ne olacağına çok net bilemiyoruz. Kendi ile beslenmeyi başarınca ve eğer de kısmetin de varsa aşk ya da aranılan insan gerçekten bir gün, bir şekilde gelip insanı buluyor.
Elden akıp giden zaman ise; asla bir daha geri gelmiyor…
Aynı tarzdaki beraberlik modelini, farklı insanlarla yaşamak ve sonucun çoğunlukla başarısız olması:
Belki de en büyük sorun bir ilişkiden ne beklediğimizi tam olarak düşünmeden bir ilişkiye başlamamız kimi zaman… Başlangıçta pembe gözlüklerle baktığımız insanlar neden bir süre geçtikten sonra farklı gelmeye başlar.
Aslında o insan başta da, sonda da aynı insandır. Tek fark bizim ilk başta duyduğumuz heyecan ya da o kişiyi eşsizleştirdiğimiz inancı ile net olarak göremeyişimiz ya da görmek istemediğimizdir gerçek olan… Çokça duyulur şu sözler: ama başta böyle değildi, çok değişti. Belki de değişmemiştir; bizim bakış açımızdaki fluluk aydınlanmıştır ilk sarhoşluğumuz geçince…
Aşırı beklentilerle başlanan birlikteliklerin genelde sonu hüsranla bitiyor. Neden derseniz; birincisi ne istediğimizi belki bilmiyoruz, ikincisi bazen öyle bir duygusal açlıkla başlıyoruz ki bir ilişkiye; vermemiz gerekenden aşırısını veriyoruz karşı tarafa-dengeyi kurmanın gizemini unutuyoruz, daha ilk günden ilgimizle boğuyoruz.
Üçüncüsü; her insanın farklı yaradılış ve yapıda olduğunu anımsamıyor, herkesin bizim gibi olamayacağı detayını kaçırıyor sonra da hayal kırıklığına uğruyoruz.
Bir ilişkinin sağlam ilerlemesindeki en büyük sorun; karşı tarafın karakter yapısını değiştirme çabasının rafa kaldırılamaması… Elbette ki farklı bakış açıları paylaşılarak ortak bir noktayı seçmek mümkün… Ama karakter yapısı; burada biraz sınırları zorlamamak lazım gibi geliyor bana…
Diğer bir sorun da; beklentiler üzerine kurulabilen birliktelikler ya da farklı beklentiler üzerine kurulmaya ve sürdürülmeye uğraşılan ilişkiler… Bir taraf evlilik düşünüyor, diğer taraf düşünmüyorsa; ve sizin hedefiniz evlilik ise? Zamanla ilişki ilerledikçe bu beklentiniz iyice açığa çıkmaya başladığında karşı tarafa farkında ya da farkında olmadan yapılan baskılarla sonunda biten ilişkiler gibi…
Kimse fazla sorgulanmak, hayatına olması gereğinden fazla müdahale edilmek ya da sürekli yargılanmak istemiyor. Bir ilişki ya da evlilikte her şeyi beraber yapmalıyız düşüncesi o ilişkiyi zamanla yorar ve kimi zaman da özlemleri yok eder.
Eğer mutlu ve devamlı bir ilişki isteniyorsa önce insanın kendisini tam olarak çözmüş olması çok önemli: ben ne istiyorum, bir ilişkiye ne katabilirim, karşı tarafın duygusal gereksinimlerini nasıl karşılayabilirim, uyumlu bir beraberlik kurabileceğim yapıda bir insan mı, ben ona uyum sağlayabilecek miyim?
Bir insanla doğru iletişim kurabilmek için unutulmaması gereken en önemli kriter empati kurmak.
Aradığımız gibi bir partneri kendimize çekebilmenin en güzel yöntemi: aradığımız partner niteliklerini kendimizde de taşıyor muyuz sorusuna verebildiğimiz cevap…
İlk tanışma sonrası bir ilişkiye başlamaya karar verirken belki de dikkatimizi çeken şey; karşı tarafın kendimize benzer yanlarını fark etmiş olmamız. Çünkü onlarla daha kolay ve rahat bağlantı kurabiliyoruz, yanlarında kendimiz gibi olabiliyor ve rahat hissediyoruz. Zaten yanında “ben” olamadığımız insanları baştan eliyoruz kimi zaman…
Peki, güzel başlayan bir şeyleri nasıl ilerletiyoruz? Başladığı gibi sürebiliyor mu? Yoksa verilen emek ve zamandan sonra elimize kalan düş kırıklıkları mı? Bunda karşı tarafa yüklediğimiz pay yanında, bizim payımız acaba nedir?
Dilimizden düşmeyen üç kelime: doğru insan kalmamış… Doğru insanlar inanın hala var; sadece doğru yaşanamayan ilişki yapıları en büyük engel… Umutsuzluğa kapılıyoruz kimi zaman; ne zaman o doğru insan çıkacak ki bekleyişlerimiz?
İlişkilerimizdeki en büyük sorunumuz doğru insanı arayışların yanında bu bekli de; çözüm bekleyen: ilişkilerin iç dinamiğinin yapısına katılanlar… İlişkilerimizin yapısında yürümeyen şeylerin farkındalığına varmak ve yürümeye engeller neler ise biraz kendi içimizde değiştirilebilme çabası olabilir mi?
Doğru insan kriterimiz karşımıza çıktığında, doğru ilişki dinamiği karşılıklı yakalanabildiğinde yürüyebilen sağlıklı ilişkilerin sürdürülebilirliğin sırrı belki de buradadır.
alıntıdır
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder