Booking.com

YOGANIN GERÇEK AMACI – Gopi Krishna

yoga ile ilgili görsel sonucu

Yoga bir din değil kutsal bir gelenektir. Gopi Krishna, sözcüğün sanskritçe kökeninin “birleştirmek ya da kavuşturmak” anlamına gelen yuj (ya da yug) olduğunu belirtir. Bireysel Yoga pratikçisi, aşkın bir halde –samadhi ya da moksha halinde- kozmos ile birleşmeyi ya da ona kavuşmayı amaçlar.

Böylece yoga hem bir araçtır hem de bir amaç. Yöntemlerinin ve vurguladığı noktaların farklılığı açısından birçok çizgisi ya da biçimi vardır, ama bunların tümü, kurumsal olarak, insanı aynı kurtuluş durumuna götürür. Yoga herhangi bir kültüre, dinsel çevreye, iş ortamına, yaşam tarzına uyarlanabilir. Hindu yogiler, Hıristiyan yogiler, Budist yogiler, Taocu yogiler vardır; psikiyatri hastanelerinde, hapishanelerde, zayıflama salonlarında yoga programları uygulanmaktadır.

Sri Aurobindo’nun dediği gibi, “Tüm yaşam yogadır.” Demek istediği, aydınlanmış insanlar olmaya çalıştığınız sürece, yaşamınızda yaptığınız her şeyin bilinç büyümesini ve kendini dönüştürmeyi yaşama geçirmek için bir vesile -yogaya erişmek için bir vesile- olduğudur. Gopi Krishna otuz yaşlarındayken, bilincinde dikkate değer bir dönüşüm yaşadı. O zamandan sonra -yoga metinlerinde adı kundalini olarak geçen- fenomeni inceledi ve kundalininin, evrimi ve aydınlanmayı anlamanın anahtarı olduğunu öne sürerek, bilim adamlarının dikkatini çekmeye çalıştı. Araştırmaları, dünyanın her yanındaki kutsal geleneklerden ve kültürlerden elde edilen eski kayıtlarda, kundalini fenomeninden söz edildiğini gösterdi. Dahası, kendi kişisel deneyimlerinden dolayı, bu fenomenin biyolojik bir temele dayandığından ve bu nedenle bilimsel araştırma için kabul edilebilir olduğundan emindi. Gopi Krishna, din ve bilim alanlarına, insan dönüşümüne ilişkin yeni bir bilgi -kişilik- ötesi psikolojiye paralel olarak, -kişilik- ötesi fizyoloji diye adlandırılabilecek bir bilgi- kazandırdı.

Hindistan’ın tüm kadim yazılarında, yoga ustaları, başka sınıflardan insanlar karşısında eşsiz bir yer tutarlar. Yoga üzerine yazılanlar olağanüstü çoktur. Yalnızca bir bölümü batı dillerine çevrilmiştir ve konuyla ilgili yeterli bilginin olmayışının sonuçlarından biri de, yoganın gerçek anlamı ve öneminin henüz açıkça anlaşılmamasıdır.

Genel olarak Hindistan’daki tüm yoga dizgeleri iki kategoriye ayrılır: Raja yoga ve Hatha yoga. Sanskritçe Raja, kralı anlatır; Hatha’nın anlamı ise şiddettir. Raja yoga kendini gerçekleştirmenin krallara yaraşır ya da kolay yolunu, Hatha ise daha zorlu yolu imgeler. Her iki sistemin de temelleri Veda‘lar ve Upanişad‘lar üzerinde yükselir; ana pratikler ve disiplinler her ikisinde de ortaktır.

Hatha yogada soluk alıp verme alıştırmaları zorludur. Bu çalışmalarda, soluk alıp vermeyi geçici olarak durdurmak için akciğerlerden hava çıkmasını ya da akciğerlere hava girmesini önlemek üzere çene, diyafram, dil ve bedenin başka parçaları kimi olağandışı pozisyonlara sokulur. Bunun sinir sisteminde ve beyinde ağır etkileri olabilir ve kuşkusuz böyle bir disiplin birçok tehlike içerebilir. Hindistan’da bile, ancak ölümle yüz yüze gelmeye hazır olanlar Hatha yoganın aşırı uçtaki disiplinlerine girmeyi göze alırlar.

Bu biçimlerdeki yoganın, kendini gerçekleştirmek için biricik yol olduğu bir an için bile düşünülmemelidir. Tersine, Dünya’daki en eski yazılı dinsel metinler olan Veda’lar da yogadan pek söz edilmez. Hindistan’daki tüm felsefi dizgelerin ve ruhsal düşüncenin temel kaynağı olanUpanişadlar‘da bile, daha eski olanların ancak ikisinde ya da üçünde yogaya kısaca değinilmiştir. Hindistan’ın en popüler kutsal metni –Bhagavad Gita– ve en büyük ruhsal öğretmenlerden kimileri, hedefe erişmek için başka disiplinleri önerirler. Bunlar: nishkama karma (Tanrıya benlikten uzak hizmet); bhakti (Tanrısal güce adanma tutumu); jnana (hakiki olanın sahte olandan ayırt edilmesi üzerine akıl çalışmaları ); ve upasanadır (dünyadaki neredeyse tüm büyük dinlerde buyurulan tapınma ve öteki dinsel disiplin biçimleri).

Bununla birlikte, yoganın kendine özgü bir değeri ve önemi vardır. Yoğun bir eğitim eşliğinde, bir dizi disiplini, bir yaşam süresi içinde ruhsal aydınlanmayı olanaklı kılma amacıyla birleştirir. Hindistan’da insan ruhunun ard arda doğumlar ve ölümler yaşadığı, önceki yaşamlarda yapılanların meyvesini toplamak için bu olaylar ve üzüntüler dünyasına tekrar tekrar gelindiği söylenir. Kişi dinsel disiplin pratiğiyle neden ve etki zincirini kırıp, her-şeye-yayılan, her-şeyi-bilen Evrenin İlk Nedeni ile en son birlik haline erişinceye kadar, bu döngü sürer.

Raja yoga üzerine en güvenilir kabul edilen kitap, Patanjali’nin ikibin yıldan daha uzun süredir yüksek saygı gören yapıtı Yoga Sutraları’dır. Patanjali tarafından anlatılan yoga, sekiz adım ya da parçadan oluşur ve bu nedenle Ashtanga yoga diye bilinir- yani sekiz kollu yoga. Hatha yoganın da aynı sekiz bölümü vardır, ayrıntılarda küçük farklılıklar gösterir.

Yoganın sekiz kolu şunlardır: yama, her tür kötü düşünce ve eylemden geri durma anlamına gelir; niyama, saflık, ağırbaşlılık, hoşnutluk, kutsal metin incelemesi, Tanrıya adanma gibi günlük dinsel pratikler anlamına gelir. Üçüncüsü asana‘dır, duruş ya da bir başka deyişle, yoga pratiği için en sağlıklı ve elverişli oturma biçimi demektir. Dördüncü kol pranayama‘dır, soluğun düzenlenmesi ve denetlenmesi anlamındadır. Beşincisi pratyahara, zihnin denetimi altına getirilmesi için duyulara boyun eğdirilmesidir, ki konsantrasyon için zorunlu bir hazırlıktır. Altıncısı dharana olarak bilinir ve zihnin konsantrasyonudur. Yedinci dhayana‘dır, derin tefekkür demektir. Sekizincisi samadhi’dir, içsel gerçekliğe ilişkin esrimeli ya da kendinden geçmiş tefekkür halidir.

Böylece, yoganın kimi zaman sanıldığından daha kapsamlı ve karmaşık olduğu görülecektir. Yoga, meditasyon yaparken bedeni sağlam ve düz tutma yönteminden başka bir şey olmayan asana ya da duruş değildir. Çeşitli asanaların uygulanması sağlık için bir alıştırmadır ve çeşitli asanaları etkili biçimde uygulayan bir kişinin yoga yaptığını söylemek yanlıştır. Söylenecek doğru şey, kişinin bedenini sağlıklı ve esnek tutmak için bu alıştırmaları yaptığıdır.

Hatha yoga üzerine yazılmış kitaplarda böyle büyük bir asana çeşitliliğini şart koşmanın nedeni, acemilerin yoğun konsantrasyon sırasında saatlerce oturmak zorunda olmalarıdır. Kimi alıştırmalar bedeni uygun bir biçimde tutmak için zorunludur. Tek başına konsantrasyon, hatta asana ve pranayama ile güçlendirilmiş konsantrasyon bile yoga değildir. Hindistan’da seksen dört asana’nın tümünü yetkinlikle yerine getirebilen ve bunu tüm yaşamları boyunca sürdürebilen, ama aydınlanmaya hiçbir zaman ulaşamayan çileciler vardır. Soluk almayı günlerce durdurabilen çileciler de vardır, o kadar ki toprak altına gömülebilirler ya da günlerce ve haftalarca boğulmaksızın sıkıca kapatılıp lehimlenmiş hava geçirmez odacıklara konulabilirler. Ama böyle ağır ölçütlere karşın, çoğu kez, en küçük bir bilinç gelişmesi yaşamaksızın ya da aşkın doğaya ilişkin hiçbir öngörü kazanmaksızın, derin bir uykudan ya da baygınlıktan uyanan biri gibi uyanırlar. Buna jada-samadhi denir, anlamı bilinçsiz samadhi’dir. Kış uykusuna yatan ayı ve kurbağalarınkine benzeyen, bir tür askıya alınmış canlılık durumudur.

Hindistan’da günde yirmi dört saat meditasyon duruşlarına göre oturan çileciler de vardır. Dik otururken uyurlar ve birkaç saat sonra uyandıklarında meditasyonlarını sürdürürler. Yalın bir yaşam sürdürürler, tüm zamanlarını meditasyonla ya da guruları tarafından buyrulan mantraları ezberden okumakla geçirirler. İnsanlara özgü bilinç düzeyinin üstüne hiç çıkmaksızın ya da tanrısalı deneyimlemeksizin, uzun yıllar uygulamalarını sürdürürler.

“Yoga” sözcüğünün birleştirmek ya da kavuşturmak anlamına gelen Sanskritçe yuj kökünden türemiş olması ilginçtir. Dolayısıyla yoga, bireysel ruhun evrensel tin ya da bilinçle birleşmesini imler. Tüm otoritelere göre, tanrısalla en son birlik durumunun başarılması aşırı derecede zordur.

Batıda yoganın meditasyon tekniklerini uygulayan milyonlarca kişiden kaçı gelişmiş bir bilince erişmiştir? Kaçı çok eski zamanlardan bu yana bu kutsal girişimin başarısıyla ilişkili sayılan daha yüksek bilgeliğin sonsuz mutluluğu ve kendiliğinden akış halini kazanmıştır? Kaçı başka arayıcıları esinlendirebilmek ve yolda onlara kılavuzluk edebilmek adına, aşkınsal olana bir anlık bakış sağlayacak kendi ruhsal deneyimlerini yayımlamıştır?

Hindistan’da, son yüz yıl süresince aydınlanmış insanların sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Eski zamanlarda, vahiye mazhar olmak, ruhsal aydınlanmanın ilk sınamasıydı. Hatta Buda da kendi deneyimlerinin gerçekliği için kanıtlar göstermek zorundaydı.

Tanrısal olanla bir an için bile ilişki kurmak muazzam bir deneyimdir. Platon, Plotinos, Dante, Wordsworth ve Tennyson gibi dünyadaki kimi en ünlü kişiler -en büyük düşünürler ve en yetenekli yazarlar- bu deneyimi yaşamışlardır. Emerson ve pek çok, ama pek çok başka ünlü erkek ve kadın birdenbire kendilerini çarpan bu eşsiz deneyimi, çoğu kez minnettar bir şaşkınlık içinde yaşamışlardır. Çoğu hiçbir ruhsal disipline girmiş değildi, hatta içlerinde Tanrıya sağlam bir inanç taşımayanları bile vardı. Beklenmedik olduğu zaman bile, deneyim yaşam üzerinde kalıcı bir iz bırakır, bu da bireyi yüceltir ve ona şeylerin doğasına yönelik içgörüler bağışlar; ama bu, peçenin ötesini hiçbir zaman göremeyenler için olanaksızdır.

Yoga, bedensel arzularla ve dünyanın albenisiyle kısıtlanmamış yanımıza bir anlık bakışı imler. Kısa bir süreliğine yenilmez ve sonsuz oluruz; bozulma, hastalık, başarısızlık ve üzüntüye bağışıklık kazanırız. Dev güneşlerin ve gezegenlerin fırtınalı evreninin, söze dökülemez bir dinginlik, huzur ve kutsama dolu olan bu sınırsız varlık alanı üzerinde bütünüyle etkisiz bir yansıma gibi göründüğü bir bilinç okyanusunda damlalardan başka bir şey değil, bir harika, bir gizem, bir bilmeceyizdir: Yaşamlarında bir zaman buna erişmiş olanlar bile mistik deneyimi başkalarının anlayabileceği bir şekilde betimleyemezler. Çünkü ruh bir başka aleme, bir başka varoluş haline, duyularımızın, zihnimizin ve aklımızın karanlıklar içinde debelendiği bir başka varlık düzlemine aittir.

Yoga, bilincin bu başkalaşımıyla, insanın yalnızca et ve kemik olmadığını, düşünen, duyumsayan, bilen bir kendilik olduğunu da imler -ama gerçek doğası geçmişin akıllı adamlarından olduğu gibi çağımızın alimlerinden de gizli olan bir kendilik. Bilinç, duyularımız ve zihnimiz için anlaşılmaz bir şeydir. Upanişadlar “Neti, neti” (bu değil, bu değil) der, çünkü bu kendilik, duyularımız tarafından algılanan ya da zihinlerimiz tarafından kavranan herhangi bir şeyle tanımlanamaz.

Kendinize “ne” ya da “kim” olduğunuzu açıklayabilir misiniz? Çevresindeki dünyanın bilincinde olan, nereden geldiği ve nereye gitmesi gerektiği sorusuna hiçbir zaman yanıt veremeyen, içinizdeki bu düşünen, bilen, duyumsayan kendiliğin doğası nedir?

Maddesel dünyada ilerleme, ruhsal uyanışa hazırlık adımıdır. Geçmişteki her uygarlıkta, üstünlük savaşlarının tozu dumanı yatıştığı zamanlar, ebedi sorular olan “Ben kimim ve bu yaratılışın ardındaki sır nedir?” halk içindeki daha zeki ve evrimleşmiş bireyleri kışkırtmaya başlamıştır.

Mısırlılar, Babilliler, Hint-Avrupalılar, Çinliler, Persler, Eski Yunanlılar ve Romalılar arasındaki bilge insanlar tarafından sağlanan yanıtlar, bugün de kayıtlar şeklinde elimizdedir. Hiç kuşkusuz yalnızca ruhun kendini keşfetmeye duyduğu bu bastırılamaz açlık, insanın zihinsel, sanatsal ve bilimsel büyümesini sağlayan şeydir. Aslında, başlangıçta tüm bilgi insandaki dinsel susuzluğun yarattığı baskılardan türedi. Kimi alimler ve bilimciler tarafından dinsel deneyimin beynin patalojik bir koşulu ya da bilinçaltından gelen bir saldırı olduğu yolunda dile getirilen görüşler kadar yanlış bir şey yoktur. Bu sorumsuz tutum insanlığın gelişiminden sorumlu çok değerli dürtüyü temelden yok eder.

Yoga bu çok ciddi sorulara, kuşkucu yadsımaların, uyuşturucu kullanımının, asanalar ya da mantraların, soluk alıp verme alıştırmalarının, ahlaksal erdemler olmaksızın yapılan meditasyonun sağlayamayacağı yanıtlar verme amacındadır. Etkili olabilmesi için yoga tüm sekiz kolu ya da dalıyla birden uygulanmalıdır. En üst deneyime can atan herkes yetkinlik için çabalamalı; işe kişiliğini geliştirmekle başlamalıdır.

“Ancak ve ancak” der Buda “bir hardal tohumu bir iğne deliğinden nasıl düşüyorsa, üzerinden şehvet, öfke, gurur ve düşmanlığın öyle düştüğü kişiye Brahman, yani ruhsal anlamda uyanmış kişi derim.”

Erişilebilir kayıtlara göre, bütün tarih boyunca hakiki deneyimi yaşamış insanların tümünün sayısı birkaç yüzden çok değildir. Bu insanlar bilgi ve sanatın tüm başka dallarındaki yetenekli ve dahi insanlardan çok daha az sayıdadır; ama bugüne dek dünyayı etkilemeyi sürdüren düşünce devrimlerini onlar yaratmışlardır. Bu nedenle ruhsal usta ya da dinsel dahi son derece ender bulunur. “Aydınlanma”, bir bilinç dönüşümü -insanın içinde, ruhun ölümsüz ve sınırsız evreni görmesini sağlayan yeni bir algı kanalının açılmasını- temsil eder.

Dünyaya kendimizi bilmek için geliriz. İçimizdeki biricik yaşam aynası, ki evreni yansıtır, hiçbir zaman kendi şaşırtıcı tözünü açığa sermez, hiçbir zaman kendi dünyasını yansıtmaz. İnsanın evriminin tümü, bizim ete bürünmüş mücevherler olduğumuzu fark etmemizi sağlamak için tasarlanmıştır; bu farkındalık dünya üzerinde doğmuş her insan için yalnızca olanaklı değil zorunludur da. Yüzyıllar alabilir, ama her insan etkinliği ve her toplumsal, politik ya da dinsel düzen, bu güçlü ruhsal tasarıda yer almaktadır.

Eğer doğru biçimde yerine getirilirse, yoga sistemi insanın ruhsal yazgısının doğasını bilim dünyasına açıklayacaktır. İnsan bu dünyanın üzüntüsünün ve sefilliğinin, yenilgisinin ve umutsuzluğunun, kaygısının ve karışıklığının üzerine yükselebilmek için kendini bilmelidir. Doğa tarafından onun içine saklanmış görkemine ve ölümsüzlüğüne, ara sıra kısacık bir bakış yakalamaktan başka hiçbir şey ona dünyadaki savaşında daha sağlam bir destek veremez.

Aslında dünyanın nesnelerinden vazgeçmek zorunlu değildir, çünkü aslında insanın kendisinin olan hiçbir şey yoktur. Dolayısıyla, hiçbir şeyden vazgeçmek zorunlu değildir, ama sahiplenme duygusundan vazgeçilmelidir. Dünyanın içinde ya da dışında yaşamak pek fark yaratmaz. Dünya nesnelerine bağlanmak sefilliğin nedenidir. Bağlanmamayı imanla ve içtenlikle yaşamına geçiren kişi, karma zincirinden özgürleşmeyi hak eder.

Swarmi Rama

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder