Hep bir hırs içerisindeyiz. Hep daha iyi için uğraşırken kaybettiklerimizin farkında bile değiliz. Bugün neler oluyor? Bunun cevabı kimsede yok. Geçmişte bunlar oldu. Yarın neler olacak sürekli kafamızda dönüp duruyor.
Ana odaklanmak için ne yapmalı?
Anı yakalamak yaşamak pek de bizi ilgilendirmiyor. Hep koşuştururken çevremizde olanlar farkına varamadığımız bir sürü şey akıp gidiyor. Belki olanların farkına varsak yarını bugünden garantiye alacağız bile. Hep aynı örneği veririm. Yolda 50 km hız ile giderken mi yoksa 150 km hız ile giderken mi etrafta ne var ne yok farkına varabilirsiniz? Tabi ki 50 km ile giderken hem etrafın farkına varırsınız; ani fren yapsanız bile durmak kolay olur. İşte hayat da böyledir.
Sakin yavaş ve emin adımlarla yolunuza devam ederseniz bütün yaşananların farkına varabilirsiniz. Yaşadıklarınız iyi ya da kötü fark etmez. Önemli olan fark etmek kendiniz için en önemli dersi çıkarmak, hayatın kalan yerine buradan devam etmektir. Sakin olun ve gelen mesajların farkına varın. Ana odaklanın.
Sahip olduklarınıza odaklanın. Sahip olduğunuz suya, o güne özgü olsa bile karnınızın tok olduğuna, hatta alabildiğiniz nefese odaklanın. Kuşların sesini duyun. Sabah erkenden kuşların gökyüzünde dans etmelerini izleyin… Her şey sizde. Fark edin. Durun ve dinleyin. Bugünü yaşayın…
İşte anı yaşamak için 5 püf nokta…
1) Geçmişte yaşanmış olumsuz bir duygunun şu anda tekrarlanması.
Örneğin; ilk yemek yapma deneyiminizde yemeği ocakta unuttunuz ve bir yangına sebebiyet verdiniz. Tehlikeli bir yangının tekrar yaşanmaması için zihin-bedeniniz her yemek yapışınızda kaygı duygusunu size tekrar yaşatıyor.
Hissettiğiniz duygu ne? Kaygı.
Kaygının nedeni ne? Yangın olasılığı.
Çözüme giden ilk durak: Kaygının varolma sebebi, yangın olasılığına karşı önlem alınması ihtiyacındandır. Önlem alındığında, kaygı da sona erer çünkü görevini tamamlamıştır. Kendi zihin-bedenimizin bize ne söylemek istediği konusuna önem vermeliyiz. Çünkü o rahat ve mutlu olmazsa, biz de olamayız.
2) Beklenti ve standartlarımızı karşılayamamanın yarattığı kaygı.
Örneğin; İstanbuldan İzmire arabayla gidebilmek için tüm yolu, geçitleri, trafik ışıklarını, dönüşleri bilmek ihtiyacını duymayız. Bu yolculuğa çıkabilmek için trafik kurallarını, araba kullanmayı, insanların hata yapabileceklerini bilmek ve trafiği ego arenasına döndürmemeyi seçmek yeterlidir.
Çözüm: Kendimizi gerektiği kadar donanımlı ve hazırlıklı hale getirelim bunda bir problem yok. Fakat donanım ve emin olma ihtiyacında aşırıya kaçmak mükemmeliyetçilik hastalığının ya da “başarılı olamazsam değersizim” düşüncelerinin semptomlarındandır. Neyi akışına bırakmalıyız, neyi kontrolümüzde tutmalıyız, bu ikisini doğru ayırt etmek üzerinde durmaya değerdir.
3) Başa çıkamayacaklarımızdan kaçınmak.
Örneğin; önemli bir görüşme yapmamız gerekiyor ama bir sebepten çekiniyoruz, bu rahatsızlığa katlanmaktansa, erteleriz veya başka bir şeyle meşgul ederiz kendimizi.
Çözüme götürecek soru: Hissettiğim bu rahatsızlığın asıl mesajı nedir, ve ben bu konuda neler yapmaya başlayabilirim?
4) Amaçsızlık ve hedefsizlik.
Hayatımızı adadığımız bir amacımızın olması şart değildir ama yapmayı sevdiğimiz şeylerle ilgilenmemiz bir nevi şarttır. Yapmayı sevdiğimiz şeylerle ilgilendikçe, amaç ve hedeflerin oluşma olasılığı artar ve sonucunda hayatımız daha anlamlı olur. Daha anlamlı hayatımızda, öz değerimiz de daha yüksek olacaktır.
Çözüme giden soru: Ne yapmaya başlasam kendimi daha değerli ve keyifli hissederim?
5) Acele yapılan işlerimiz.
Örneğin, acele bir şekilde kahvaltıyı ederken nasıl bir trafiğin olacağını, trafikdeyken o gün yapacağımız işi, işteyken de mesainin sona ermesini düşünüyoruz.
Çözüme götürebilecek eylem: Hep hazıra konmayın, kendi çözümünüzü bulmak için üzerinde siz düşünün.
ALINTI
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder