Başkalarında hata bulmak, şikayet etmek ve tepkisellik, insan egosunun varlığı için ihtiyaç duyduğu ayrılık duygusunu güçlendirir. Aynı zamanda, egoya bir üstünlük duygusu kazandırır. Diğer insanlar veya durumlar hakkında şikayet etmenin, size nasıl bir üstünlük duygusu kazandırabileceğini hemen göremeyebilirsiniz. Şikayet ettiğinizde, mantık olarak siz haklısınızdır ve şikayet ettiğiniz, ya da tepki verdiğiniz durum veya kişi haksızdır. Hiçbir şey egoyu haklı olmak kadar besleyemez. Haklı olmak, zihinsel bir pozisyonu tanımlamaktır; bir bakış açısı, bir görüş, bir yargı, bir hikâye gibi. Haklı olmanız için, elbette ki başka birinin haksız olması gerekir ve ego da haklı olmak için başkalarını haksız çıkarmaya bayılır. Yani daha güçlü bir benlik duygusuna sahip olabilmek için, başkalarını haksız çıkarmanız gerekir. Şikayet ve tepkisellikle, sadece bir kişiyi değil, bir durumu da haksız çıkarabilirsiniz; örneğin "bunun olmaması gerekirdi," demek gibi. Haklı olmak, yargılanıp haksız çıkarılan bir kişi ya da bir durum karşısında size hayali bir ahlaki üstünlük kazandırır. Bu, egonun açlığını çektiği üstünlük duygusudur ve böylelikle kendini güçlendirir.
Haklı haksız konusunda, bazı gerçekleri de görmek lazım. "Işık sesten daha hızlı yol alır," derseniz ve biri size bunun aksini söylerse, siz kesinlikle haklısınızdır. Şimşeğin, gök gürültüsü sesinden önce görülmesi, bunun en belirgin kanıtıdır. Dolayısıyla, sadece haklı değilsinizdir, aynı zamanda da haklı olduğunuzu bilirsiniz. Bunda herhangi bir şekilde egodan söz edilebilir mi?
Sadece doğru olduğunu bildiğiniz bir şeyi ifade ediyorsanız ve işin içine benlik duygunuzu katmıyorsanız, bunun egoyla hiçbir ilgisi olamaz. Ego, zihin ve zihinsel bir pozisyonla tanımlamadır. Ama böyle bir durumda, farkında olmadan egonuzla hareket ediyor da olabilirsiniz. Eğer karşınızdakine "İnan bana, biliyorum," ya da "Neden bana hiç inanmıyorsun?" diye soruyorsanız, işin içine ego karışmış demektir. "Işık sesten daha hızlı yol alır," gibi basit ve yalın bir ifade, şimdi bir illüzyonun hizmetine girmiş bir gerçektir. Sahte bir "benlik" duygusuyla kirlenmiştir; kişiselleşerek zihinsel bir pozisyona dönüşmüştür.
Ego her şeyi kişisel olarak algılar, duygular yükselir, savunmacılık devreye girer ve hatta saldırganlık oluşabilir. Peki egonun savunduğu şey gerçekle bir ilgisi varmıdır? Bunun yanıtı hayır, gerçek olan bir şeyin savunulmaya ihtiyacı yoktur. Bağnazlık yapıp, körü körüne savunanlar için hiç bir kanıt, hiç bir söz manalı olmaz. Sorun zaten kanıtlamaya çalışmadan önce gerçek olarak kabul edilmemesinde yatıyor. Işık ya da ses, başka birinin söylediğini ya da düşündüğünü dikkate almaz. Asıl savunduğunuz şey gerçek değil, kendinizsinizdir; daha doğrusu, sahte benlik illüzyonunuz. Hatta illüzyonun kendini savunduğunu söylemek daha doğru olur.
Bariz gerçekler bile basitce egosal bozukluğa alet ediliyor ise, daha az somut gerçeklerden söz eden görüşler, bakış açıları ve yargılar, kolayca benlik duygusunda kaybolabilirler.
Her ego, görüşleri ve bakış açılarını gerçeklerle karıştırır. Dahası, bir olayla, o olaya verilen tepki arasındaki farkı bilemez. Yalnız farkındalık sayesinde, gerçekle görüş arasındaki farkı anlarsınız. Sadece farkındalık sayesinde şunu görebilirsiniz: Burada bir durum var, şurada da bu durumla ilgili duyduğum öfke var. Sonra, aynı duruma farklı yaklaşımlar olabileceğini anlarsınız. Ancak farkındalık sayesinde, bir durum ya da bir kişi ile ilgili sınırlı bakış açısının farkına varır, resmin tamamını görebilme olanağını elde edebilirsiniz - objektif olabilirsiniz.
Haklı haksız konusunda, bazı gerçekleri de görmek lazım. "Işık sesten daha hızlı yol alır," derseniz ve biri size bunun aksini söylerse, siz kesinlikle haklısınızdır. Şimşeğin, gök gürültüsü sesinden önce görülmesi, bunun en belirgin kanıtıdır. Dolayısıyla, sadece haklı değilsinizdir, aynı zamanda da haklı olduğunuzu bilirsiniz. Bunda herhangi bir şekilde egodan söz edilebilir mi?
Sadece doğru olduğunu bildiğiniz bir şeyi ifade ediyorsanız ve işin içine benlik duygunuzu katmıyorsanız, bunun egoyla hiçbir ilgisi olamaz. Ego, zihin ve zihinsel bir pozisyonla tanımlamadır. Ama böyle bir durumda, farkında olmadan egonuzla hareket ediyor da olabilirsiniz. Eğer karşınızdakine "İnan bana, biliyorum," ya da "Neden bana hiç inanmıyorsun?" diye soruyorsanız, işin içine ego karışmış demektir. "Işık sesten daha hızlı yol alır," gibi basit ve yalın bir ifade, şimdi bir illüzyonun hizmetine girmiş bir gerçektir. Sahte bir "benlik" duygusuyla kirlenmiştir; kişiselleşerek zihinsel bir pozisyona dönüşmüştür.
Ego her şeyi kişisel olarak algılar, duygular yükselir, savunmacılık devreye girer ve hatta saldırganlık oluşabilir. Peki egonun savunduğu şey gerçekle bir ilgisi varmıdır? Bunun yanıtı hayır, gerçek olan bir şeyin savunulmaya ihtiyacı yoktur. Bağnazlık yapıp, körü körüne savunanlar için hiç bir kanıt, hiç bir söz manalı olmaz. Sorun zaten kanıtlamaya çalışmadan önce gerçek olarak kabul edilmemesinde yatıyor. Işık ya da ses, başka birinin söylediğini ya da düşündüğünü dikkate almaz. Asıl savunduğunuz şey gerçek değil, kendinizsinizdir; daha doğrusu, sahte benlik illüzyonunuz. Hatta illüzyonun kendini savunduğunu söylemek daha doğru olur.
Bariz gerçekler bile basitce egosal bozukluğa alet ediliyor ise, daha az somut gerçeklerden söz eden görüşler, bakış açıları ve yargılar, kolayca benlik duygusunda kaybolabilirler.
Her ego, görüşleri ve bakış açılarını gerçeklerle karıştırır. Dahası, bir olayla, o olaya verilen tepki arasındaki farkı bilemez. Yalnız farkındalık sayesinde, gerçekle görüş arasındaki farkı anlarsınız. Sadece farkındalık sayesinde şunu görebilirsiniz: Burada bir durum var, şurada da bu durumla ilgili duyduğum öfke var. Sonra, aynı duruma farklı yaklaşımlar olabileceğini anlarsınız. Ancak farkındalık sayesinde, bir durum ya da bir kişi ile ilgili sınırlı bakış açısının farkına varır, resmin tamamını görebilme olanağını elde edebilirsiniz - objektif olabilirsiniz.
(Eckhart Tolle)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder