İnsanlar bana sık sık, “farkındalık uygulaması yapmayı çok isterdim ama öyle yoğunum ki hiç zaman bulacağım yok” diyorlar.
Çoğu insan farkındalığı yoğun bir çalışma, çocuk yetiştirme ve ev işleri programları arasında sıkıştırılacak bir şey olarak düşünür. Aslında, onu hayatımızın bir parçası haline getirmek, nokta birleştirme ya da numaralara göre boyama oyunlarına benzer. Küçük küçük parçalara ayrılmış ve her parçada orayı hangi renge boyayacağınızı gösteren numaraların olduğu resimleri hatırlıyor musunuz? Siz bütün kahverengileri, sonra da yeşilleri ve mavileri tamamlarken, ortaya güzel bir resim çıkmaya başlar.
Farkındalık uygulaması da böyledir. Hayatınızın küçük bir alanıyla, diyelim ki telefonlara cevap verişinizle başlarsınız. Her telefon çaldığında, açmadan önce üç uzun ve yavaş nefes almak için durursunuz. Bunu bir hafta ya da daha uzun bir süre, alışkanlık halini alana kadar yaparsınız. Sonra, yemek yeme farkındalığı gibi bir başka uygulama eklersiniz. Bir kez bu anda var olma yolu hayatınıza girdiğinde, diğerlerini de ekleyebilirsiniz. Giderek günün her anında o anda mevcut ve farkında olmaya başlarsınız. Uyanmış bir hayatın mutluluk verici deneyimi ortaya çıkmaya başlar.
FARKINDALIK NEDİR VE NEDEN ÖNEMLİDİR?
Son yıllarda, araştırmacılar, psikologlar, doktorlar, eğitimciler ve genel halk arasında farkındalığa ilgi çok arttı. Artık zihinsel ve bedensel sağlık için farkındalığın faydalarını gösteren ciddi bilimsel araştırmalar var. Peki, biz “farkındalık” ile tam olarak neyi kastediyoruz?
İşte kullanmayı sevdiğim bir tanım:
Farkındalık, etrafınızda ve içinizde -bedeninizde, kalbinizde ve zihninizde- olanlara, bilerek tam bir dikkat göstermektir.
Bazen dikkatliyiz, bazen değiliz. Buna iyi bir örnek direksiyon tutan ellerinize dikkat etmenizdir. Araba kullanmayı ilk öğrenişinizi ve elleriniz direksiyonu acemice ileri geri çevirirken, düzeltirken arabanın nasıl yalpaladığını, yolda nasıl zikzaklar çizdiğini hatırlayın. Uyanıktınız, araba sürmenin tekniğine tamamen odaklanmıştınız. bir süre sonra elleriniz ince ve otomatik ayarlamalar yaparak direksiyonu kullanmayı öğrendi. Ellerinize bilinçli bir şekilde dikkat göstermeden arabanın dümdüz gitmesini sağlayabildiniz. Aynı anda hem araba kullanabildiniz, hem konuşabildiniz, yemek yiyebildiniz, radyo dinleyebildiniz.
Böylece hepimizde var olan otomatik pilotta araba kullanma deneyimi ortaya çıkıyor. Arabanın kapısını açarsınız, anahtarları ararsınız, parktan dikkatle geri geri çıkarsınız ve…iş yerinizdeki otoparka girersiniz. Bir dakika durun! ev ile iş yeri arasındaki yirmi kilometre ve kırk dakikaya ne oldu? Işıklar kırmızı mıydı, yoksa yeşil mi? bedeniniz akan trafikte ve trafik ışıklarında arabanıza manevralar yaptırıp gideceğiniz yere geldiğinizde birden uyanırken, zihniniz güzel ya da hüzünlü bir alemde tatile çıkmıştı.
Bu kötü bir şey mi? Hiç de kötü değil. Yıllardır hiç kaza yapmadan otomatik pilotta işe gidebiliyorsanız, bu büyük ustalık! Bunun üzücü olduğunu da söyleyebilirdik, çünkü zihnimiz başka bir yerde tatildeyken, bedenimizle bir şeyler yaparak uzun zaman geçirdiğimizde, hayatımızın büyük bir bölümünde gerçekten var olmadığımız anlamına gelir. Var olmadığımızda da, bu bize hayal meyal ama sürekli bir hoşnutsuzluk verir. Bu hoşnutsuzluk, her şeyle ve herkesle aramızdaki boşluk hissi, insan hayatının ana problemidir. Derin kuşku ve yalnızlık duygusunun bizi delip geçtiği o anlara neden olur.
Buda buna İlk Hakikat adını vermişti: Herkes zaman zaman bu tür bir sıkıntı yaşar. Hayatımızda pek çok mutlu an vardır elbette, ama arkadaşlarımız evlerine gittiklerinde, yalnız ya da yorgun olduğumuzda, ümidi kırılmış, üzgün ya da ihanete uğramış hissettiğimizde, hoşnutsuzluk ve mutsuzluk tekrar ortaya çıkar. Her şeyle oldukları haliyle birlikte var olmayı öğrenebilirsek, hayata karşı hoşnutsuzluğumuzun çoğu ortadan kaybolur ve pek çok basit neşe kaynağı ortaya çıkar.
Bilinçli farkındalık anlarını daha önce yaşamışsınızdır. Herkes tamamen uyanık olduğu, her şeyin berrak ve canlı olduğu en az bir anını hatırlayabilir. Biz bunlara zirve anları deriz. Bu anlar, bir çocuğun doğumu ya da sevdiğimiz birinin ölümü gibi olağan dışı güzellikte ya da acı verici bir şey yaşadığımızda olabilir. Arabamız patinaj yaptığında da olabilir. Ama illa ki dramatik boyutlarda olması gerekmez. Sıradan bir yürüyüşte de olabilir, köşeyi döneriz ve bir an için her şey aydınlanır.
Zirve anları dediğimiz anlar, tamamen uyanık olduğumuz zamanlardır. Hayatımız ve uyanıklığımız bölünmezdir, tektir. Böyle zamanlarda bizimle diğer her şey arasındaki boşluk kapanır ve acılar kaybolur. Kendimizi hoşnut hissederiz. Aslında memnuniyet ile memnuniyetsizliğin ötesindeyizdir. Varızdır. Varoluş’uzdur. Budistlerin aydınlanmış hayat dedikleri şeyin baştan çıkarıcı tadını alırız.
Bu anlar kaçınılmaz olarak kaybolup gider ve yeniden biz oluruz; ayrık ve huysuz. Zirve anları ya da aydınlanmayı zorla sağlayamayız. Bununla birlikte, farkındalık araçları mutsuzluğumuza neden olan boşlukları kapatmamıza yardım edebilir. Farkındalık, bedenimizi, kalbimizi ve zihnimizi odaklanmış bir dikkatle bir araya getirerek, birleştirir. Bu şekilde birleşik hale gelince, “ben” ve “diğer her şey” arasındaki engel incelir, incelir, bir anda ortadan kayboluverir! Bir süre için, genellikle kısa bir an ya da nadiren bir ömür boyu, hepsi bir bütündür, her şey kutsal ve huzurludur.
FARKINDALIĞIN FAYDALARI
Farkındalık uygulamasının pek çok faydası vardır. Mutluluk üzerine, Brown ve Ryan tarafından Rochester Üniversitesi’nde yürütülen araştırma, “yüksek farkındalık düzeyinde olan insanların gelişen ve olumlu bir zihinsel sağlık modeli olduklarını” gösterir. Kalbinizin ve zihninizin, hatta bedeninizin bütün rahatsızlıklarına iyi gelir. İşte size bulduğum farkındalık faydalarından bazıları.
1. FARKINDALIK ENERJİYİ KORUR
İşleri ustalıkla yapmayı öğrenebilmemiz bir şanstır. Bu ustalığın bizi bilinçsiz hale getirmesiyse, şanssızlıktır. Şanssızlıktır çünkü bilinçsiz olunca, hayatımızın büyük kısmını gözden kaçırırız. “Kontağı kapattığımızda” zihin üç yerden birine gider; geçmiş, gelecek ya da fantezi diyarı. Bu üç yerin bizim hayal gücümüzün dışında bir gerçekliği yoktur. Tam bulunduğumuz yer tek yerdir, tam şimdi, gerçekten canlı olduğumuz tek zamandır.
İnsan zihninin geçmişi hatırlama kapasitesi eşsiz bir armağandır. Hatalarımızdan ders almamıza ve sağlıksız bir hayat gidişatını değiştirmemize yardımcı olur. Ama zihin geçmişe aynı yoldan geri döndüğünde, eski hatalarımız üzerinde geviş getirircesine düşünmeye başlar. “Keşke….deseydim, o da……derdi” Ne yazık ki, zihin adeta çok aptal olduğumuzu düşünür. Bizi durmadan suçlayarak ve eleştirerek geçmişin hatalarını tekrar tekrar hatırlar. Aynı can sıkıcı filmi iki yüz elli kere izlemek için para ödemeyiz, ama her nasılsa zihnimizin, aynı sıkıntı ve utancı yaşayarak kötü bir hatırayı sürekli yeniden oynatmasına izin veririz. Bir çocuğa yaptığı küçük bir hatayı iki yüz elli kez hatırlatmayız, ama zihinlerimizin bir şekilde geçmişi hatırlamayı sürdürmesine, içimizdeki küçük varlığa öfkelenmesine ve ondan utanmasına izin veririz. Zihnimiz kötü yargıya, cehalete ya da gaflete tekrar kapılacağımızdan korkar. Bizim gerçekten zeki, bir hatadan ders alacak ve tekrarlamayacak kadar zeki olduğumuza inanmaz.
Ne gariptir ki, endişe dolu bir zihnin en çok korktuğu şeyi yaratması olasıdır. Endişeli zihin, geçmiş konusundaki pişmanlık hülyasına bizi çektiği zaman, şimdi ile ilgilenemediğimizi far edemez. Var olamadığımız zaman, akıllıca ya da ustaca hareket edemeyiz. Zihnin yapacağımızdan endişe duyduğu şeyin ta kendisini yapma olasılığımız daha fazladır.
İnsan zihninin gelecek için plan yapma kapasitesi eşsiz armağanlarımızdan bir diğeridir. Bize yol gösterecek bir yol haritası ve pusula verir. Yanlış yöne sapma ve dolambaçlı bir yola takılma ihtimallerini azaltır. Hayatımızın sonuna, hayat yolumuzdan ve başardıklarımızdan memnun bir şekilde varma şansımızı arttırır.
Ne yazık ki bizim için endişelenen zihin, çoğuna asla ulaşamayacağımız birçok olası gelecek planı yapmaya çalışır. Geleceğe doğru bu sürekli birdirbir oyunu, zihinsel ve duygusal enerjinin boşa harcanmasıdır. Biz, zihnimizi geçmişe, geleceğe ya da fantezi diyarlarına yapılan enerji tüketici, faydasız gezintilerden uzaklaştırıp şu anın olaylarıyla dolu bir şimdide dinlendiğimizde, çok önemli biri iş yapmış oluruz: Zihnimizin enerjisini koruyoruz. Önünde her ne olursa ona tepki vermeye hazır, taze ve açık kalabilir.
Bu önemsiz bir şey gibi görünebilir, ama değil. Genelde zihnimiz dinlenmez. Geceleri bile aktiftir, endişelerin ve hayatımızın olaylarının karışımından rüyalar üretir. Bedenimiz dinlenmezse iyi işlev yapamayacağımızı biliriz, bu yüzden her gece uzanıp dinlenmesi için bir kaç saat veririz. Ama zihnimizin de dinlenmeye ihtiyaç duyduğunu unuturuz. Onun dinleneceği yer şu andır, uzanıp olayların akışına kendisini bırakacağı şu an.
Farkındalık uygulaması, zihinsel enerjimizi geçmiş ve geleceğe yolculuklarla boşa harcamamayı, şu ana dönmeyi, tam şu anda olanlarla dinlenmeyi hatırlatır.
2. FARKINDALIK ZİHNİ EĞİTİR VE GÜÇLENDİRİR
Hepimiz insan bedeninin eğitilebileceğini biliyoruz. Daha esnek, daha zarif, daha yetenekli ve daha güçlü olabiliriz. Zihnin de işlenebilecek pek çok yönü olduğunun pek farkında değiliz. Buda aydınlanmasından hemen önce, yıllar boyunca geliştirdiği zihin ve kalp niteliklerini tanımlamıştı. Kendi zihninin “konsantre olmuş, arınmış, parlak, kusursuz, yumuşak, kolay yönetilebilen, sakin” olduğunu gözlemlemişti. Farkındalık uygulaması yaptığımızda, zihnimizi alışılagelmiş meşguliyetlerinden çıkarıp hayatımızın bazı yönlerini aydınlatmak için seçtiğimiz yere yerleştirmeyi öğreniriz. Biz zihni hafif, güçlü ve esnek olması, ama aynı zamanda da odaklanmasını istediğimiz şeye konsantre olabilmesi için eğitiyoruz.
Buda zihni evcilleştirmekten söz ediyor, bunun tıpkı vahşi bir orman filini evcilleştirmeye benzediğini söylüyordu. Yabani bir filin ekinleri ezerek ve insanları yaralayarak zarar vermesi gibi yabani, kaprisli zihin de bize ve etrafımızdakilere zarar verebilir. Bizim insan zihinlerimiz düşündüğümüzden daha büyük kapasite ve güce sahiptir. Farkındalık, zihnin anlayış, iyilik ve yaratıcılık konusundaki gerçek potansiyeline ulaşmaya ve onu kullanmaya olanak vererek zihni eğitmeye yarayan güçlü bir araçtır.
Buda, vahşi bir filin ilk yakalanıp ormandan çıkarıldığı zaman, bir kazığa bağlanması gerektiğine işaret ediyordu. Zihnimiz içinde bu kazık, farkındalık uygulamamızda ilgilenmek istediğimiz şeyin yerini alır; örneğin, nefes, ağız dolusu yemek ya da duruşumuz gibi. Zihnimizi tek bir şeye tekrar tekrar döndürerek sağlama bağlarız. Bu onu sakinleştirir ve dikkat dağıtıcılardan kurtarır.
Vahşi bir filin birçok vahşi alışkanlıkları vardır. İnsanlar yaklaşınca kaçar. Korkunca saldırır. Zihnimizde böyledir. Tehlikeyi sezdiğinde, şu andan kaçar. Güzel fantezilere, gelecek intikamların düşüncelerine koşabilir ya da sadece uyuşup kalabilir. Eğer korkutulursa, öfke patlamasıyla diğer insanlara saldırabilir ya da sessiz ama yıpratıcı özeleştiriyle içten içe saldırabilir.
Buda zamanında, filler savaşa girmek, savaşın velvele ve kaosundan kaçmaksızın emirlere uymak üzere eğitilirlerdi. Aynı şekilde farkındalıkla eğitilen zihin de modern yaşamın hızla değişen şartları altında sağlam durabilir. Zihnimiz bir kez eğitilince, dünyanın bize getirdiği kaçınılmaz güçlüklerle karşılaştığımızda sakin ve sağlam kalabilir. Farkındalık zihnin alışılagelmiş ve koşullu kaçış modellerinin farkına varmamıza yardımcı olur ve dünyada olmanın alternatif yolunu denememize olanak verir. Bu alternatif, bilincimizi kulağın duyduğu sesler, tenin algıladığı hisler, gözlerin gördüğü renkler ve şekiller gibi şu anın gerçek olaylarında dinlendirmektedir.
3. FARKINDALIK ÇEVRE İÇİN DE İYİDİR
Geçmiş, gelecek ve fantezi aleminde hiç durmadan dönüp duran bu zihinsel aktivitenin büyük bir kısmı sadece anlamsız değil, aynı zamanda yıkıcıdır da. Nasıl mı? Zihin ekolojik anlamda zararlı bir yakıtla çalışır. Bu yakıt, endişedir.
Endişenin ekolojiyle ne ilgisi var diye merak edebilirsiniz. Ekolojiden söz ettiğimiz zaman, genellikle bakteriler, mantarlar, bitkiler ve ormandaki hayvanlar arasındaki ilişkiler gibi, yaşayan canlılar arasındaki fiziksel ilişkiler dünyası aklımıza gelir. Ama ekolojik ilişkiler enerji alışverişine dayanır ve endişe de bir enerjidir.
Eğer bir anne kronik olarak endişeliyse, bunun, kan akışındaki ve bebeğin içinde yüzdüğü besinler ve hormonlardaki değişimler yoluyla doğmamış çocuğunu olumsuz olarak etkileyebildiğinin farkındayız. Aynı şekilde, biz endişeli olduğumuz zaman bundan içimizdeki yaşayan “varlık” yığını, kalbimiz, karaciğerimiz, bağırsağımız, bağırsağımızdaki milyarlarca bakteri, derimiz de etkilenir. Korku ve endişemizin olumsuz etkileri sadece bedenimizle sınırlı değildir. Endişemiz bağlantımız olan her varlığı etkiler. Korku oldukça bulaşıcı bir ruh halidir; aile, toplum ve bütün ulus yoluyla hızla yayılır.
Farkındalık zihnimizi endişenin, korkunun hiç olmadığı bir yerde dinlendirmeyi kapsar. Aslında, o yerde tam tersini buluruz. Beceriklilik, cesaret ve sakin bir mutluluk keşfederiz.
O “yer” neresi? Coğrafi bir konum değil. Zamanda bir yer de değil. Akan zaman ile şu anın olduğu yer. Endişe, geçmiş ve gelecek düşünceleriyle çalışır. Bu düşünceleri bıraktığımızda, endişeyi de bırakır, huzuru buluruz. Bu düşünceleri nasıl bırakırız? Zihnin düşünme işlevinden geçicici olarak enerjiyi çekip bilinçlilik aşılaması farkındalığın özüdür. Rahatlamış, uyanık bilinçlilik hem bizim hem de başkalarının endişe ve korkularının panzehiridir. İnsani bir yaşam sürmenin ekolojik olarak faydalı bir yoludur, atmosferi iyileştirir.
4. FARKINDALIK SAMİMİYET YARATIR
Bizim asıl açlığımız yiyeceğe değil, samimiyetedir. Hayatlarımızdan samimiyet eksildiğinde, kendimizi dünyada diğer varlıklardan tecrit edilmiş, yalnız, savunmasız ve sevilmez hissederiz.
Samimiyet ihtiyacımızı gidermek için alışkanlıkla diğer insanlara bel bağlarız. Ama partnerlerimiz ve arkadaşlarımız her zaman bizim ihtiyacımız olduğu şekilde yanımızda olamazlar. Neyse ki büyük bir samimiyet deneyimi her zaman elimizin altındadır, tek yapmamız gereken dönüp hayata doğru hareket etmektir. Bu da cesaret gerektirir. Duygularımızı bilerek açmamız ve hem bedenimizin içinde, kalbimizde/zihnimizde, hem de dışarıda, çevremizde neler olduğunun farkına varmamız gerekir.
Farkındalık, uyanık olmamız için bize yardım eden şaşılacak kadar basit bir araçtır. Uyanmamıza, varlık göstermemize ve hayatı daha dolu dolu yaşamamıza yardım eden bir uygulamadır. Günümüzdeki uçurumları, bilinçsiz hale gelip hayatımızın büyük bölümünde varlık göstermediğimiz zamanları doldurur. Kendimizle diğer insanlar arasındaki engelleyici uçurumları, görünmez kalkanı kaldırmaya yardım eden bir uygulamadır.
5. FARKINDALIK, MÜCADELEMİZİ DURDURUR VE KORKUYU YENER
Farkındalık hoş olmayan deneyimlerde de var olmamıza yardım eder. Genel eğilimimiz, dünyayı ve diğer insanları kendi rahat edeceğimiz şekilde organize etmeye çalışmaktır. Çevremizdeki ısıyı uygun, aydınlatmayı, havadaki kokuyu, yiyecekleri uygun, yataklarımızın ve sandalyelerin yumuşaklığını uygun, duvarlarımızın renklerini, evlerimizin etrafını, etrafımızdaki insanları- çocuklarımız, yakın partnerlerimiz, arkadaşlarımız, iş arkadaşlarımız, hatta evcil hayvanlarımızı- uygun hale getirmek için epeyce enerji harcarız.
Ama ne kadar çabalarsak çabalayalım, her şey istediğimiz şekilde kalmaz. Eninde sonunda, çocuğumuz öfke nöbeti geçirir, yemek yanar, ısıtma sistemi bozulur, biz hastalanırız. Eğer hazır ve açık olabilirsek, hatta bizim için uygun olmayan durum ve insanları bile hoş karşılayabilirsek, onlar bizi korkutma, tepki verme ya da kaçıp gitmek zorunda bırakma güçlerini kaybederler. Eğer bunu tekrar tekrar yapabilirsek, sürekli değişen şartlara rağmen mutlu olabilmek için insan aleminde pek sık rastlanmayan şaşırtıcı bir güç kazanmış oluruz.
6. FARKINDALIK RUHSAL HAYATIMIZI DA DESTEKLER
Farkındalık araçları, hayatın pek çok küçük etkinliğine dikkati çekmek için bir davettir. Bunlar özellikle modern yaşamın tüm dikkat dağıtıcılarının içinde ruhsal hayatı beslemek isteyen insanlar için yararlıdır. Zen ustası Suzuki Roshi, “Zen bir çeşit heyecan değil, alışılmış günlük rutinimize konsantre olmaktır” diyordu. farkındalık uygulaması bilincimize bu bedene, bu zamana, bu mekana geri getirir. Farkında olduğumuz zaman, bize bahşedilen şahsi yaşamın her anının değerini biliriz. Farkındalık, asla karşılığını ödeyemeyeceğimiz bir armağana minnetimizi ifade etmenin bir yoludur ve sürekli bir şükran duası haline gelebilir.
Gerçek dua, dilekçe vermek değil dinlemektir. Derinden dinlemek. Derinden dinlediğimiz zaman, kendi düşüncelerimizin “sesi”nin bile rahatsız edici, hatta sinir bozucu olduğunu görürüz. Düşünceleri serbest bırakarak daha derin bir içsel dinginlik ve hassasiyete gireriz. Eğer bu açık sessizlik özümüzde, özümüz olarak tutulabilirse, o zaman pek çok rakip iç ses arasında seçim yapmaya çalışmakla kafamız karışmaz. Dikkatimiz içimizdeki duygusal kördüğüme takılmaz. Dışarıya yönelir. Bize doğru gelen şeylere uygun şekilde cevap veririz, sonra iç sessizliğimizde dinlenmeye döneriz. Bu inançla, Tek Zihin’e inançla yaşanan, sürekli dua edilen hayattır.
Alışılmış bir etkinliği, sonra bir başkasını ve bir başkasını farkındalıkla donattığımızda, her anın gizemine uyanırız. Olaylar meydana geldikçe, onları anlamaya ve cevaplamaya hazır oluruz.
FARKINDALIĞA DAİR YANLIŞ ANLAŞILMALAR
Farkındalık çok anlatılsa da, insanlar kolaylıkla yanlış yorumlayabilirler. Öncelikle, farkındalık uygulamasının bir şey hakkında kafa yormak anlamına geldiğine inanabilirler. Farkındalıkta, zihnin düşünme gücünü, sadece uygulamayı başlatması (“bugün duruşunuzun farkına varın”), zihin gün boyunca kaçınılmaz olarak dalıp gidince tekrar uygulamaya dönmeyi (“Bilincinizi duruşunuza çevirin”) bize hatırlatması için kullanırız. Bununla birlikte, bir kez zihnin talimatlarını dinleyip de bu yöntemi kullanmaya başlarsak, düşüncelerimizi serbest bırakabiliriz. Düşünen zihin yatışınca, açık bir bilinçliliğe geçer. Sonra uyanık ve hazır olarak bedenimize demir atarız.
Farkındalığa dair ikinci yanlış anlaşılan konu, her şeyi çok yavaş yapmak anlamına geldiğidir. Konu, işleri yapma hızı hiç değildir. Bir işi çok yavaş yapıp, yine de dikkatsiz olmak mümkündür. Aslında, hızlı hareket ettiğimizde, hatadan kaçınmak istiyorsak çok daha dikkatli olmamız gerekir. Bu kitaptaki bazı farkındalık araçlarını kullanmak için yavaşlamanız gerekebilir, örneğin; farkında yemek yerken. Diğer uygulamalar için kısaca yavaşlamanız, düzenli etkinlikler ile yeniden ilgilenmeden önce zihinle bedeni birleştirmeniz istenecektir, örneğin; üç kez nefes alarak zihni dinlendirmek gibi. Otururken, yürürken ya da koşarken ayak tabanına dikkat etme alıştırması gibi, diğer işler istenilen hızda yapılabilir.
Üçüncü yaygın yanlış anlama, farkındalığı otuz dakikalık oturma meditasyonu gibi zamanla sınırlı bir uygulama programı olarak düşünmektir. Farkındalık, sabah kalkmak, dişleri fırçalamak, kapıdan çıkmak, telefona cevap vermek, birisinin konuşmasını dinlemek gibi yaşamın sıradan etkinliklerine yüksek bilinç, merak ve keşif ışığı getirerek hayatın tüm faaliyetlerine yayıldığı ölçüde, işe yarar.
FARKINDALIK MACERALARI
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder