İçinde yaşadığımız dünya dönerken, her başka döngü birbiriyle sessizce bir ilinti içinde… Rüzgar ağaçları sallıyor, çiçekler kokularını nefeslere sessizce armağan olarak sunuyor. Yağmur bütün doğanın üzerine inerek, yeşili doyuruyor, canlılığını koruyor.
Rüzgarla, suyla, yıldızlarla, çakıl taşlarıyla hayvanlarla ve elbette insanlara rağmen süregiden bir "denge" söz konusu.
Doğanın bu mükemmel "işletim sistemi" kendi varoluşunu belirliyor. Evrenin bu konumlanışı içinde "Kelebek Etkisi" varolan döngüye müdahil oluyor.
Yaşam içinde artık "çekim yasası" gibi sözcükleri günlük yaşama endeksleme çabamız var.
Olumlu enerjinin paylaşımında asıl olarak doğayla ve evrenle gerçek anlamda kurulan ilişkinin payı gizli:
Örneğin tabiatı sevmek, evrenin armağanı olarak doğadaki her varlığa teşekkür etmek, doğayla kurulan "ilişki" biçimlerinden biri. Çünkü nehirlere, karaya, rüzgara, taşa ve yağmura..
Doğaya ilettiğimiz her sevgi enerjisi, size bumerang gibi geri gelen bir döngüsellikte.
Doğadan kopmayanların öğreneceği çok şey var. Bir ağaçtan hatta bir yapraktan bile. Ondaki "bilge" yani keşfetme isteğiyle bakarsak farkındalığımız gelişir.
Mevlana, bu bakış açısını şu sözlerinde o kadar güzel anlatıyor ki:
"Ey minik yaprak, söyle nereden buldun dalı delecek gücü?
Nasıl çıktın zindanından dışarı?
Anlat bize, anlat ki,
biz de kavuşalım ışığa,
biz de çıkalım zindanımızdan dışarı!
Ey servi, yerde bitiyorsun ama nasıl da atılmışsın gururla göklere! Kimden öğrendin nasıl yapıyorsun bunu?
Öğret bize de, yükselmeyi göklere!"
Tabii ki bu, evrendeki eşsiz senfoninin yaydığı ritmin "farkında" olanlar için böyle…
Bu ritmi yakalamaya bazen yaptığınız bir tablo, bazen de gülümsemenizi paylaştığınız bir insan neden olabilir. Kelebeğin kanat çırpması, dünyanın başka bir karasında iklim değişikliklerine bile neden oluyorsa, benliğimize dahil olan küçücük bir duygusal girdi de pozitif bir hareketin sebebine dönüşebilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder