Booking.com

TELEPATİ



-Kalbiniz üzerinden beyninize yayılan Kablosuz serbest enerji-

Telepati, iki zihin veya ruh arasında herhangi bir aracıya gerek kalmadan (kelime-ses- yazı- telefon vb. gibi) düşünsel yolla kurulan haberleşme ve bilgi alışverişidir. 

Bu tür ruhsal ve zihinsel irtibatlar derin telepatik birleşmelerdir ve evrensel bir iletişim aracıdır. Telepatide alıcı ve verici olmak üzere en az iki kişi vardır. Düşüncesini gönderen ajan verici(agent), alıcı (percipiant) ise süjedir. Aslında eski ve körelmiş olduğu düşünülen bir yetenektir.

Tanınmış bilinç uzmanı ve yazar Gary Schwartz tüm iletişim şekillerinin enerji değişimiyle bağlantılı olduğunu söyler.

Evreni algılama şeklimize göre bir kelimeyi düşünerek bile zihnimizde titreşim yaratırız. Yazılı veya sözlü kelimeler bir insan tarafından algılandığında gizli enerji tepkilerini ortaya çıkarır.

Sadece düşünerek zihnimizde yarattığımız titreşimlerin bir alıcı tarafından algılanması ile de telepatik bir iletişim gerçekleştirebiliriz.

İlkel kabul edilen Aborjinlerde, Afrika kabilelerinde, Kızılderililerde, Hint yogilerinde, Uzakdoğu rahiplerinde telepatik haberleşme yeteneği medeni toplumlara göre daha fazla korunup kullanılmıştır.

Freud'dan Einstein'a, C. Gustav Jung'dan William Crookes'e kadar değişik alanlardaki bilim adamlarının ilgisi ruhsal konulara yönelmiştir.

Nikola Tesla’nın en büyük hayali kendi beyninde imgelendirdiği bir objeyi başka bir beyine iletebilmekti. Yani amacı beyinler arasında telepatik görüntü transferi yapmaktı. Fakat o dönemin katı materyalist bilim anlayışı ve bu anlayışın getirdiği aforoz korkusu bazılarına geri adım attırmıştır.

Nikola Tesla, sonraki dönemlerde insan aklını ve beyin dalgalarını araştırmaya koyuldu, Dünya’nın rezonansını ölçme, düşünceyi ekrana yansıtma deneyleri yaptı ve telepati üzerine çalıştı.

Persinger, telepatik iletişimde bulunan iki beynin özel bir tür elektrik bobini olan iki adet ''Tesla Bobinler'' ile karşılaştırıldığı bir benzetme sunmuştur.

Tesla bobinlerinin kendine has bir özelliği vardır. Bir Tesla Bobini titrediğinde belirli bir uzaklıkta bulunan bir diğeri aynı güçle (veya genlik, amplitüd) olmasa da aynı frekansta titrer.

Tesla bobinleri aynı zamanda elektrik yayarak kısa bir mesafede tutulan bağlanmamış floresan ışıkları yakabilir.

Bir diğer benzetme ise bir obje ses ile titreştiğinde meydana gelen sempatik rezonanstır. En basit örnek olarak şarkı söyleyen birisinin sesi ile camı kırması verilebilir.

Aynı zamanda klarnet de çalan bir fizikçinin belli bir notayı her çaldığında bir uğultu sesi duyması ile keşfedilmiştir. Bu kişinin adı Helmholtz'du, kendisi ayrıca okarinayı da (akustik alanında birçok yenilik ile birlikte) icat etmiştir.

Çalışma odasına notayı çalarak gezmiş ve sesin kaynağını dinleyerek bulmaya çalışmıştır. Nihayetinde bir kavanozun kapağından geldiğini bulmuştur. Kavanoz ile kapağı arasındaki boşluğun boyutu çalınan notanın frekansı ile aynıdır. Nota çalındığında kapak titreşmektedir.

Tesla bobinleri elektriği yaymakta iken Helholtz'un klarneti ses dalgaları yaymaktadır. Peki beynimiz ne yayar?

Beyinde, diğer her yerde olduğu gibi, elektrik akımına manyetik alanlar eşlik eder. Bir aksondan (nöronlar arasında bir bağlantı) içeri giden her bir elektrik akımı aynı zamanda manyetik bir darbe de yaratır.

Manyetik alanlar kaynağından uzaklaşıldıkça zayıflar. Yokmuşçasına zayıf ve belirsiz olabilirler, ancak asla sıfıra düşmezler ve yok olmazlar, bu sayede taşıdıkları veya taşıyabilecekleri her türlü bilgi saklanır. Beynimizin faaliyetlerini manyetik çıktısı aracılığı ile her zaman dışarıya yayınlarız.

İlginçtir ki, yapılan çiftlerin katılmaya gönüllü olduğu çalışmalardan birinde araştırmacılar en çok bağlı olan ("duygusal ahenkli") çiftlerin en çok "birbirlerinin düşüncelerini okudukları" hissi vakası bildiren çiftler olduklarını fark etmiştir.

Burada yapılan çıkarım insanlar duygusal bağlamda bağlı olduklarında telepatinin daha kolay olduğu yönündedir.

Aslına bakarsak, beyinlerimiz içine kurulmuş kocaman bir manyetik sisteme sahip görünmektedir. Bu sistem beyin dokusunun her bir gramında bulunan beş milyon manyetit kristalinden oluşmaktadır.

1992 yılında keşfedilmiştir ve bilim insanları şu ana kadar işlevlerini henüz tam olarak anlamış değillerdir, ancak bir olasılık vardır ki o da sahip olabilecekleri diğer işlevlere ek olarak beynimizdeki bilgilerin manyetik olarak yayınlanması için bir temel teşkil ettikleridir.

Elektriksel faaliyet karmaşasının, tüm frekansları, darbe ve atımları, patlamaları, "trenleri" ve hatta rastgele ses parçaları ile başka bir beyinde nasıl anlamlı bilgilere dönüştürülebildiğini açıklamak için holografik hafıza kuramına başvuruyoruz.

Bu kuram, bilim insanları tarafından evrensel olarak kabul edilmese de pek çok alanda kabul görmüştür. Kurama göre anılarımız hologramlara dayanır. Sistemin bütününde mevcut olan bilgilerin hepsinin her bir parça içinde yer aldığı bilgi paketleri.

Hologramlar ayrıca popüler bir sanat formudur. İçlerine holografik imgelerin gömüldüğü kolyeleri satın alabilirsiniz. Bir hologramı ikiye böldüğünüzde her iki parçada da imgenin tümü yer alacaktır, ancak parçalardaki imgeyi görebilmek için doğru açıda tutarak bakmanız gerekir.

Hologramlar özel bir ayna kullanılarak ikiye bölünen bir lazer ışınından faydalanılarak meydana getirilir. Hologramın (özel bir ayna kullanılarak) bölünmesi birbirinden hafif miktarda faz dışı olan iki lazer ışını meydana getirir.

Lazerler bir objeye doğrultulduğunda lazer ışınlarından her biri objeyi hafif derecede farklı olarak görür. Hologramlar genellikle cam ortamlar üzerinde satılır. Bu iki lazer ışını tekrar bir araya gelip tek bir imge oluşturulduğunda söz konusu imge sadece üç boyutlu olmakla kalmaz, aynı zamanda kırıldığında parçalardan her biri imgenin tümünü içerir.

Günümüzde bu teknoloji o kadar basittir ki, dergi kapakları ile gıda ürünlerinin kutularında dahi hologramlar görebilirsiniz. Bu konuyu daha iyi anlamak isterseniz holografi üzerine yapılacak bir İnternet araştırması pek çok bilgi sunacaktır.

Mühim olan nokta holografinin her bir parçanın taşıdığı hafıza ile bilincin bütünü ima edişini nasıl açıkladığını anlamaktır. Şimdi, diyelim ki beyninizin bilgi babındaki içeriği hemen şu an bir parça cam üzerine holografik olarak yazılacak. Ardından bu cam parçasını alıp kıracaksınız. Parçalardan birini elinize alın, isterse en küçüğü olsun, beyninizde yer alan tüm bilgi bir şekilde bu ufak kırık parça üzerinden erişilebilir olacak.

Gerçek bir hologramda mesele o kırık parçaya tam olarak doğru olan açıdan bakmaktır. Parça ne kadar küçükse, görme açısı da o kadar hassas olacaktır.

Holografik hafıza kuramı anılarımızın ve hatta bilinçli farkındalık deneyimlerimizin zihinlerimizde var olan hologramlardan oluştuğunu söyler. Her bir algı, anı, düşünce ve duygu bir bütüne aittir ve aslen parçalarına ayrılamaz. Beyin faaliyetlerinin görüntülerini oluşturan teknolojilerden birisi (PET, BT, EEG, MRI gibi) için çıkartılan sinirsel etkinleşme örüntüsüne baktığımızda yalnızca parçalardan bir tanesini görürüz.

Holografiden anlamayan insanlar için zor bir tasavvurdur ve holografiler henüz yeni olduklarında insanlar onları sadece tanımlara dayalı olarak anlamakta zorluk çekiyordu. Anlamak için görmeniz lazımdır.

Bir holografi de beyin gibi oldukça küçük bir alan içerisinde muazzam miktarda bilgi depolayabilir. Doğrusu, holografik hafıza kuramının bu kadar kısa sürede bu kadar popüler olmasının sebeplerinden birisi budur.

Ayrıca bir bireyin beyninin diğer insanların beyinlerindeki imge, sözcük ve duyguları uzaktan nasıl algılayabildiğini anlamamıza imkan verir.

Holografik kuram bize her bir parçanın bütünü kapsadığını söyler. Başka bir bireyde neler olduğunu algılayabilmesi için psişiklerin yalnızca az bir miktarda bilgi edinmesine gerek vardır.

Bir bireyin zihninde yer alan küçük bir bilgi parçası bir başka bireyin erişimine açıksa bundan çok daha büyük bir bilgi yığını çıkartılabilir.

Çoğu psişik algı görseldir, yine de başka biçimler de vardır. Çok az sayıda psişik, ve konuşmuş olduklarımdan hiçbiri algıların işitilecek şekilde söylenen sözler olarak ortaya çıktığını söylemiştir. Hemen hemen her defasında sözlü olmayan bir biçimde görülürler.

Bundan yapılacak çıkarım, dil merkezlerinin bulunmadığı beynin sağ yarım küresinin psişik algıların doğmasını beklediğimiz yer olduğu yönündedir. Daha da tam anlamıyla, sağ taraftaki hipokampüsün konu ile ilişiği olduğu gösterilir. Ahtapot Rs 3'ün selefi ve ilham kaynağı ile yapılan deneylerde beynin sağ tarafı soldan daha fazla tepki vermiştir.

Aktarım Ortamı

Dünyanın manyetik alanı beyinler arasında bilgi aktarımı için uygun bir ortam sağlar.

Her bir beyin kendisi hakkında bilgi yayınlamakla kalmıyor, beyinlerin tümü tek bir manyetik alan üzerinde yer alıyor. Dünyanın manyetik alanının belirli rezonansları vardır. Bunlara Schumann rezonansları denir.Frekansı teta bandıdır, insan beyninde de bir dizi frekans meydana gelir. Beyindeki teta etkinliği alacakaranlık uykusu, hayal görme ve hipnozun yanı sıra meditasyon hali, trans ve benzer rahatlama aktiviteleri esnasında ortaya çıkan imgeler ile ilişkilendirilir.

Psişik sanat öğreticilerinin pek çoğuna göre bu zihin halleri psişik algıya müsait olan hallerdir. Eski "istihbarat teşkilatı" uzaktan görü uzmanı Ingo Swann ile yapılan araştırma sağ oksipital lobda (artkafa lobu) göze çarpan belirgin bir 7 Hz'lik örüntü bulmuştur.

Psişik algı ile ilişkilendirilen frekanslar dünyanın manyetik alanından gelenlerle ile üst üste örtüşerek psişik beceriler kullanılarak algılanan bilgilerin aktarımı için ortam olarak jeomanyetik alanı en ideal aday haline getirmiştir.

Bu, iki beyin arasında bilginin nasıl aktarıldığını açıklayabilir, ancak insanların bazen nasıl geleceğe dair bilgi elde ettiğini, önseziyi açıklayamaz. Bunun için bir miktar kellifelli spekülasyona başvurmamız ve bu noktada laboratuvar çalışmalarını arkamızda bıraktığımıza dikkat çekmek gereklidir.

Aşağıda verilen bilgilerin hiçbirinin arkasında laboratuvar çalışmaları bulunmaz, ama sahip olduğundan daha fazla kesinlik taşıyormuş gibi rol yapmadığımız sürece bunda yanlış bir şey yoktur.

Manyetik alanlar birer kuvvettir, kütlenin (madde ve/veya enerji) hareket ettiği (veya etmediği) yolu "değiştiren ya da değiştirme eğiliminde olan" şeylerdir. Manyetizma, yer çekimi gibi bir kuvvettir. Kuvvetler partiküllerden (foton veya elektronlar gibi) meydana gelmez.

Bir fizikçiye göre, "Newton'ın Evrensel Yasasında yer çekimi hızının kayıtsız, koşulsuz ve şartsız olarak sonsuz olduğu pek tabi ki geniş ölçüde kabul edilmektedir, o kadar geniş ölçüde bilinmese bile" (1) 2002 yılında gerçekleştirilen bir deney, (2) yer çekimsel alanlar ışık hızının %95'i hızında yayılır ama büyük bir (%25) hata payı ile yayılır.

Sonuç tartışmalıdır çünkü deneyin kurulumunda kullanılan Genel İzafiyet yer çekimsel alanların ışık hızında hareket ettiğini öngörür, bu sebeple eleştiri sahipleri deneyin sonuçlarının bu şekilde çıkmak üzere programlandığını öne sürer. Deney geçerli olsa bile hata payı yer çekimsel alanların ışıktan daha hızlı yayılması olasılığına imkan sunar.

Manyetik alanların hızı hakkında neredeyse bir şey bilinmemekte. Konu hakkında yapılan bir "Google araması" yalnızca 20 sonuç çıkarmış, bunlardan nitelikli kaynaklardan bulunan olmamıştır. Buna karşın "yer çekimi hızı" için yapılan bir arama 73.000'in üzerinde sonuç çıkarmış ve bunlardan çoğu da üniversite fizikçilerindendir.

Hem manyetizma hem de yer çekimi birer kuvvettir. Her ikisi de kaynağından uzaklaştıkça üstelik de aynı oranda zayıflar. Birinden diğerine ışık hızından hızlı aktarım ihtimali anlamını çıkarmanın anlamsız olmayacağı kadar ortak yöne sahiptirler.

Her halükarda manyetik alanların yer çekimi gibi ışık hızını aşan hızlarda hareket edebileceği varsayımını yapacağız, bu varsayım (veya önerme) çağdaş fiziğe uygundur.

Şimdi iyi bir varsayımın kabul edenler üzerindeki muazzam gücünü kullanarak prekognitif (önsezisel) algının nasıl mümkün olabileceğini sorabiliriz.

Dünyanın manyetik alanı telepati ile uzaktan görü için uygun bir ortam ise bu aynı zamanda önsezi (geleceği görme) gerçeğe uygun (veya geçerli) olarak kabul edildiğinde ima edildiği üzere bilginin gelecekten şimdiki zamana nasıl gelebildiğini de açıklayacaktır.

Tartışmanın bu noktasında açıklamayı tahmin etmek zor olmasa gerek. Dünyanın manyetik alanı içerisine gömülü bilgiler ışık hızından daha hızlı hareket ederek bilgiyi şimdiki zamanda mevcut kılar. Holografik ambalajı büyük miktarlardaki bilgilerin oldukça küçük birimler içerisinde hareketine olanak sağlar.

Dünyanın manyetik alanı dahilindeki mekanizma için uygun bir aday, münferit, "kendi başına duran" bir dalga olan kompleks bir manyetik soliton olacaktır.

Hem psişiklerin algıladığı bilgiler hem de psişiklerin beyinleri dünyanın manyetik alanı içerisine gömülüdür. Bilgi; gelecekteki olayların holografik temsili gelecekteki olayın olduğu zamanda çalışan bir uzaktan görücüye olduğu kadar şimdiki zamanda da mevcut durumdadır.

"Ahtapot Rs 3" ile yapılan deneyler önsezi/geleceği görme ile alakalı olmasa da, geleceğe dair öngörülerin yapıldığı günlerdeki jeomanyetik etkinliğin bu öngörülerin doğrulanma günündeki ile aynı olduğunu bulan bir çalışma vardır. T

Telepati üzerine yapılan çalışmaların sonuçlarındaki pek çok varyasyondan jeomanyetik varyasyonların sorumlu olduğu göz önüne alındığında telepati ile önsezi altında yatan mekanizmaların aynı olduğu varsayımı mantık dışı olmuyor.

Geleceği görme için yapılan bir başka açıklama Kaluze-Klien kuramı aracılığı ile ortaya çıkar, bu kuram dördüncü boyut zaman olmak üzere, dörtten fazla boyut bulunduğu fikri ile işleyen bir fizik alanında yer alır.

Mekan (uzay) için birden fazla boyut olduğunu farz edersek, spesifik bilinç hallerinin zaman ve uzayda "pencerelere" erişim imkanı vermesi ihtimal dahiline girer, böylece kelimenin olağan anlamı ile herhangi bir aktarımın meydana gelmesine gerek kalmaz.

Bu modele göre geleceği görme olgu ve olayları bulundukları ortamda vasıtasız olarak algılama ile ilgili olacaktır. Bu konsept bizi anlaşılması güç çapraşık fiziğe doğru götürür ve bu münazaranın kapsamı dışındadır.

Ve Kuantum deneyleri yeni açıklamalarla ilginç bir telepati gerçeğini de ortaya koyuyor:

Kuantum dünyasında atom altı parçacıklar ‘telepati’ kurabiliyorlar.

Aralarındaki mesafe ne olursa olsun, özel koşullar altında iki parçacık birbiriyle sonsuz hızda haberleşebiliyorlar ve bu haberleşme zamanda geriye ya da ileriye doğru olabiliyor.

Birleşik varlıklar alanında tüm evren birbirine görünmez ağlarla ve titreşimlerle bağlı, tıpkı âşıklar arasındaki telepatik bağ gibi! Ses, resim, kelime, yazı, lazer, telepati, atom altı parçacıklar, beyin dalgaları… Aracımız ne olursa olsun bu bağın gücünü hissettiğimizde bütün aşklara inat o en büyük aşkın titreşimlerinde kayboluyoruz.

Bedensel iletişimlerin keyfine dalıp kendi ruhumuzun ve evrenin titreşiminden kopmamak dileğiyle…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder