Booking.com

Aile Dizimi - Kökeni


Aile DizimiEski bir din adamı olan Alman Psikoterapist Bert Hellinger tarafından 90’lı yıllarda öne sürülmüştür. Bert Hellinger Afrika’da misyonerlik görevi çerçevesinde uzun yıllar yaşamıştır. Psikoloji eğitiminin bir parçası olarak uzun bir süre boyunca bir Afrika kabilesi olan Zulular ile kalmıştır. Orada edindiği tecrübeler ve gözlemler sonucunda Aile Dizimini oluşturacak olan ataların yaşayan bireyler üzerindeki etkileri üzerine çalışmalar yapmıştır.

Daha sonra psikoloji eğitiminin parçası olarak Avrupalı ve Amerikalı pek çok terapi ekolünün eğitimlerini almış ve çalışmalarını derinleştirmiştir. Özellikle psikodramadaki ve Virginia Satir’in aile çalışmalarındaki uygulamalardan esinlenmiştir. Ancak Aile Dizimi aynı zamanda her ikisinden de uygulama anlamında ve teorik yaklaşım anlamında büyük farklılıklar taşımaktadır.
 
90’lı yıllardan itibaren sistemini uygulamaya başlayan Hellinger başlangıçta en önce kendi ülkesi Almanya’da terapistler ve psikologlar tarafından büyük tepki ile karşılanmış ve bu çevrelerden dışlanmıştır. Hatta ülkesinde terapi çalışmaları yapması dahi engellenmiştir. Ancak çalışmalarında elde edilen sonuçlar katılımcılar tarafından çok olumlu karşılandığından alternatif bir yöntem olarak açık fikirli profesyonellerce ilgi görmeye başlamıştır. Son yirmi yılda teknik büyük bir hızla yaygınlaşmıştır ve dünyanın pek çok ülkesinde eğitimler verilmektedir.

Türkiye'de de yurtdışında eğitim alan bireysel terapistlerin yanı sıra Aile Dizimi terapistleri yetiştiren bir özel kurum mevcuttur. Son 5-6 yılda oldukça yaygınlaşmıştır. Onlarca terapist bu uygulamayı insanlara sunmaktadır.

Aile Dizimi yönteminde iki tür temel sistem vardır ve her iki sistem farklı prensiplerle iş görür.

Ebeveyn - Çocuk İlişkisi
Kök aile kişinin içinde doğduğu ve yetiştiği ailedir. Anne, baba, kardeşler, amcalar dayılar, halalar, teyzeler, babaanne, anane ve dedeleri içerir. Bazı durumlarda daha önceki kuşaklardaki büyük-büyük ebeveynler de dahil olmaktadır. Ayrıca bazı özel olay ve durumlarda kan bağı olmayan kişiler de aile sistemine dahil olmaktadır. Özellikle aile bireylerinden birisinin hayatta kalmasına kendi canı pahasına sebep olan kişiler (silah arkadaşları, cinayet kurbanları, vs.) gibi.  

Ebeveyn-çocuk ilişkisi dengesizdir ve hiyerarşiye bağlıdır. Bunun anlamı şudur: Ebeyenler sadece verir ve çocuklar sadece alır. Çocuğun anne babasına aldıklarının karşılığı olarak bir borcu yoktur. Hatta büyük kardeşler bile küçük kardeşlere daha çok şey verir ve karşılığında daha az şey alır. Önce gelenin sistemde daha çok önemi ve önceliği vardır. Örneğin sistemde anne ve babanın önceliği kardeşlerden fazladır.

Anne ve babanın hayatta ve sağlıklı olduğu bir durumda şu ya da bu sebepten kardeşlerden birisi onların sorumluluğunu alacak olursa tüm sistemdeki bireyler bundan rahatsız olur. Yahut anne ya da babadan birisi, herhangi bir sebepten mevcut değilse ve büyük kardeşlerden birisi onun rolünü üstlenirse bu tüm kardeşleri ve ebeveynleri rahatsız eder ve aile içi çatışmalara sebebiyet verebilir.   

Buna benzer ve çok daha farklı örnekleri çoğaltmak mümkündür. Sonuç olarak anne ve baba verme pozisyonunda olmasına rağmen, şayet çocuklar onlara vermeye başlarsa ve anne baba alan pozisyonuna düşerse sistem dengesizleşir. Ve bunun anlamı kişilik bozukluklarından, parasal problemlere; bedensel hastalıklardan, iflaslara ve suçluluk duygularına kadar çok çeşitli sorunlar olarak vuku bulur.

Köken aile ile ilgili önemli ve sistemde derin etkileri olan olaylardan bazıları şu şekilde sıralanabilir:
  • Erken yaşta kaybedilen ebeveynler
  • Erken yaşta kaybedilen kardeşler
  • Doğma şansı bulmamış kardeşler (düşük, kürtaj, ölü doğum)
  • Kayıp kişiler
  • Göçler
  • Erken yaşta boşanmış anne-baba
  • Anne yahut babanın eski eşlerinin durumları
  • Amca, dayı, hala, teyzelerin yaşadıkları ağır travmalar, erken ölümler
  • Aile bireylerinin ağır hastalıkları
  • Ailede işlenmiş cinayetler yahut kurbanlar
  • İntihar vakaları
  • Haksız kazanılmış malların mirası
Çiftler Arasındaki İlişki
Bu sistem eş, (varsa) eski eşler, sevgililer ve nişanlılardan oluşur. Karı-koca, eşler, partnerler arasındaki ilişkilerde denge önemlidir. Çünkü bu tür ilişki eşit koşullarda sürdürülmesi gereken bir ilişki türüdür. Alma-verme dengesi kadın ve erkek arasındaki ilişkide eşit olmalıdır. Eğer çiftlerden birisi aldığından fazlasını veriyorsa karşısındaki kişi onu terk etme eğiliminde olacaktır. Sürekli kendisini alacaklısı olan kişiyle birlikte hissetmekten rahatsız olacaktır.

Çoğu ilişkide dengeyi bozan kişi kendisini fazlasıyla feda eden ve yükleri üstlenen kişidir. Eğer çiftlerden erkek fazla vericiyse eşinin babasının pozisyonuna geçer. Tersi durumda da kadın, eşinin annesi olur. Bu durumda kadın-erkek arasındaki denklerin ilişkisindense denk olmayan bir ilişki olan kök ailedeki dinamik ortaya çıkar. Bu da sürdürülemez bir durumdur. Sürdürülmesi durumunda da ilişki tatmin edici olmayacaktır. Cinsel, duygusal ve pek çok boyutta ilişki doyurucu olamaz. Mecburiyetten bir birliktelik olarak devam edilmektedir.

Böyle bir durumda çocuklar bu mutsuz birliktelikte denge sağlamaya çalışarak hadleri olmayan bir duruma müdahil olurlar. Anne ya da baba için annenin yahut babanın sağlayamadığı şeyi vermeye çalışarak tüm sistemde dengelerin altüst olmasına neden olurlar. Kadın-erkek ilişkilerinde önemli ve sistemde derin etkileri olan olaylardan bazıları şu şekilde sıralanabilir:
  • Alma-verme dengesinde bozukluk
  • Öfkeli kalmış eski sevgililer, eşler, nişanlılar
  • Kürtajlar
  • Düşükler ve ölü doğmuş bebekler
  • Kök aileden taşınana yükler
  • Ölen çocuklar
  • İhanet
  • Boşanma

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder