Booking.com

Üçüncü Gözünüzü Açın!


Epifiz Bezi, son yıllarda adını sık sık duymaya başladığımız bir bez. Şaşırmıyoruz zira bu çağ, öz benliklerimizin açığa çıktığı, daha özgün ve doyumlu hayatlarımıza merhaba dediğimiz çok özel bir çağ. Epifiz bezi de gizli kalmış sırlardan bir tanesi, işte şimdi açığa çıkıyor…
Üçüncü göz; ruh ve beden arasındaki gizli geçittir.
Üçüncü göz, kadim zamanlardan bu yana körelmesi sonucu, bir pirinç tanesi kadar küçülmüş ve sertleşmiş, beynimizin iki lobunun ortasında bulunan epifiz salgı bezimizdir. İki gözün ortasında olduğu ve göze benzer bir yapısı olduğu için de üçüncü göz denilmiştir. İlk defa Descartes tarafından ruh ile buluşma noktası olarak tarif edilen epifiz bezi, Ruh gözü olarak da bilinir. Ruhani tarafımıza uzanan, doğduğumuzdan itibaren bize yaradılışın tek gerçeğini hatırlatmaya çalışan gizli bir geçit gibidir. Bir kez aktive edildiğinde, farklı boyutlara açılan bir kapı görevi yapar, bu kapının anahtarı da epifiz bezinin salgıladığı hormonlardır. Bu hormonlar da anahtarın üstündeki her bir ayrıntıda gizli olan, seratonin, melatonin ve DMT molekülüdür.
Öncelikle mutluluk hormonu olan seratonin, yaşamdan zevk almamızı sağlar. Melatonin ise büyüme hormonudur; bedenimizin günlük ritmini düzenler, kanserden koruyucu bir özelliği de vardır, en çok geceleri ve karanlıkta salgılanır, bu nedenle geceleri karanlık bir odada uyumak epifiz bezimiz için çok önemli bir detaydır. Epifiz bezinin en aktif olduğu zaman, gece 3 civarı olarak bilinir. Bu nedenle,gece ibadetlerinin çok değerli olduğunun göstergesi olduğu düşünülür. Seratonini badem, muz, acı biber, patates, börülce gibi besinlerden de alabiliriz. DMT molekülü ise ruhumuz ile iletişimimizi sağlar, farklı bilinç seviyelerine ulaştırır ve dolayısıyla hayatımızda sezgisel gücümüzü ve psişik yeteneklerimizi geliştirmemiz için bir zemin hazırlar. DMT molekünü bazı bitkiler aracılığıyla dışarıdan da alabiliriz. DMT molekülü alan kişiler mistik alemler ile iletişim kurarlar.
Epifiz Bezinin Aktivasyonu Nasıl Olur?
Epifiz bezinin aktivasyonu için, günlük yaşamımıza dahil etmemiz gerekli farklı dış kaynaklar da vardır. Güneş ışığı bunlardan biridir ve çok önemlidir, gözümüzün retinasından aldığımız güneş ışığı epifiz bezimizi besler. Güneş doğarken ve batarken çıplak gözle 15 dakika bakmak epifiz bezimizi canlandırır. Aynı zamanda denizde yetişmiş ve güneşte kurutulmuş besinler, bol miktarda D vitamini içerdiği için üçüncü gözümüze fayda sağlar.
Epifiz bezinin deniz seviyesinden yükseklere çıktıkça daha fazla hormon salgıladığı, dağların zirveleri gibi yüksek yerlerde en yüksek seviyede çalıştığı bilimsel bir gerçektir. Aynı zamanda peygamberlerin, ermişlerin yüksek yerlere inzivaya çekilmesi, Hristiyan ve Tibet manastırları gibi ibadethanelerin yüksek tepelere inşa edilmesinin sebebi olarak görülür. Epifiz bezi, dinlerde olduğu kadarıyla bilimde de çok merak edilmiş ve araştırılmıştır. Birçok bilim adamı, filozof, yazar, düşünür, bilge, üstat epifiz beziyle ilgili üstü örtülmüş sırları ortaya çıkarmıştır.
Usta yazar Drunvalo, epifiz bezinin hayatımızdaki önemini ve gizli kalmış çok önemli kadim bilgileri bizimle aşağıdaki satırlarda paylaşmıştır:
“İnsan bedenindeki bir diğer temel nokta, başın hemen hemen ortasında yer alan ve bilinçlilikle çok önemli bir faktör olan epifiz salgı bezidir. Bu bez, onu nasıl kullanacağımızı unuttuğumuz için, orijinal boyutu olan pinpon topu boyutundan, şimdiki boyutu olan kurumuş bezelye boyutuna inmiştir. Kullanmadığımız melekemizi kaybederiz.
Pranik enerji, epifiz salgı bezinden akardı. Bu bez, Light, the Medicine of the Future kitabının yazarı Jacob Liberman’a göre, bir göze benzer ve bazı bakımlardan geçekten de bir gözdür. Yuvarlaktır ve bir tarafı açıktır ve bu açıklığın içinde ışığın odaklanmasına yarayan bir mercek vardır. İçi boştur ve içinde renk alıcıları vardır. Öncelikle görüş alanı- ki bu daha bilimsel olarak ispat edilmemiştir- yukarı, göklere doğrudur. Tıpkı gözlerimizin baktıkları yönden 90 derece yanlara doğru görebildikleri gibi, epifiz bezi de belirlenmiş pozisyonundan 90 derece yanlara ‘bakabilir’. Tıpkı gözlerimizle başımızın arkasından bakamadığımız gibi, epifiz bezi de yere, Dünya’ya doğru bakamaz.
Epifiz bezinin içinde – bu küçülmüş boyutunda bile ­­– tüm kutsal geometri ve tam olarak Gerçeğin nasıl yaratıldığı ile ilgili anlayış gizlidir. Hepsi orada, her bir insanın içindedir. Ancak bu anlayış, düşüş sırasında hafızamızı kaybettiğimiz için bize şu anda açık değildir, hafızamız olmadığı için de farklı bir biçimde solumaya başlamışızdır. Pranayı epifiz bezinden alarak, merkezi tüpü içinde aşağı yukarı dolaştırmak yerine, solumak için ağız ve burnumuzu kullanmaya başlamışızdır. Bu durum, prananın epifiz salgı bezine dokunmadan geçmesine neden olmuş ve böylece de her şeyi tamamen farklı bir şekilde görmemize, tek Gerçeği başka türlü yorumlamanıza (iyi ve kötü ya da karşıtlık bilinci) yol açmıştır. Karşıtlık bilincinin sonucu da, kendimizin bir bedenin içinde olup dışarıya baktığımızı ve böylece ‘dışarılarda’ olup bitenden kopuk olduğumuzu düşünmemiz olmuştur. Bu tamamen bir illüzyondur. Gerçekmiş gibi gelir, ancak bu algının gerçekle hiçbir ilgisi yoktur. Sadece bu düşmüş halimizle algılayış biçimimizdir.”
Epifiz bezimiz Drunvalo’nun da bahsettiği gibi şu anda aktif değildir. Çocuklarda epifiz bezi daha aktiftir. Yaşadığımız Dünya’da verilen eğitim, aldığımız besinler, hayatımızı kolaylaştırdığına inandığımız ürünler ve yaşam stilimiz insanların manevi hayatını köreltir.Epifiz bezinin aktifleştirilmesini engellemek ve körelmesini sağlamak için bazı hükümetler tarafından çeşitli yöntemler uygulanmıştır. Amerika’daki içme sularının büyük bir yüzdesinin sodyum florür içermesinin böyle bir yöntem olduğu düşünülür. Epifiz bezi üzerine araştırmalar yapan bir bilim insanı olan Jennifer Luke, sodyum florür üzerine araştırmaları sonucu, epifiz bezinin florid emici bir özelliği olduğunu ve bu sayede alınan floridin, epifiz bezini kireçlendirdiğini ve körelttiğini ortaya çıkarmıştır. Sodyum florür ve bunun gibi bazı kimyasallar epifiz bezinin kireçlenmesine yol açar ve üçüncü gözümüz körelir. Suyun dışında kola gibi gazlı içeceklerde, işlenmiş yiyeceklerde, ağır metal içeren balıklarda, karides, midye gibi deniz ürünlerinde, şekerde, rafine edilmiş tuzda, kafein ve alkolde, dışarıdan aldığımız kalsiyumda, diş macunu gibi kimyasal ürünlerde, temizlik malzemelerinde, deodorantlarda bolca bulunur ve bunlar da kitleleri aptallaştırmaya yeter. Bu nedenle bahsettiğimiz besin ve ürünlerden uzak durarak üçüncü gözümüzü koruma altına alırız.
Epifiz bezinin gerilemesinden önce ve bunun ardından ergenliğin başlamasından önce, çocuklar yetişkin insanlardan daha fazla bilinçli deneyimin çok daha çeşitli yelpazesine erişmeye hazırdırlar. Aslında, bir çok çocuk ajna çakranın uyanışı ile ilişkili olan psişik güçlerin çoğuna çabasızca sahiptir. Çocuklar çoğu zaman epeyce sezgiseldir, geleceği görebilirler veya anne babalarının düşündüğü şeyi bilebilirler. Görüntülerin ardındaki gerçekliği görme yeteneklerinde esrarengizdirler – o kadar ki bir çocuğu aldatmak veya ona yalan söylemek çok zordur. [Ajna çakrası: iki kaşın arasındaki çakra]

İsa Mesih havarilerine “Bir kez daha küçük çocuklar gibi olmadıkça cennetin krallığına yeniden giremezsiniz” demişti, sembolik olarak konuşmuyordu, kesinlikle bu duruma işaret ediyordu.

İsrailli psişik Uri Geller ‘düşünce gücüyle’ kaşıkları bükmek ve televizyon izleyicilerinin saatlerini durdurmak gibi psikokinetik yeteneklerini sergileyerek tüm dünyada ünlü olduğu zaman, çok sayıda anne baba alarma geçti, çünkü onların çocukları evde aynı becerileri gerçekleştirmeye başladılar. Çocuklar anne babalarının ulaşamadığı hayali dostlar ve hayali yerlerin çok boyutlu dünyasında oynarlar. Bunu yaparlar çünkü onların geniş işlevsel epifiz bezleri serotonini melatonine dönüştürür. Bunun etkisi iki katlıdır. Öncelikle, azalan serotonin seviyeleri onların farkındalığın diğer hallerine erişmelerini sağlar. İkinci olarak, yüksek konsantrasyonda melatonin ergenliğin başlamasını geciktirerek, köşeye sıkışmış hipofiz bezinin güçlü etkilerini zapt eder. Sonra yaklaşık yedi veya sekiz yaşlarında, epifizin işlevi azalmaya başlar ve hipofiz hormonları artan şekilde salıverilir, üreme sistemini olgunluğa geçirir. Üreme sisteminin bu uyanışı ile aynı zamanda, çocuğun psişesi yeni cinsel rolüne ayarlanırken büyük duygusal ve zihinsel karmaşaya maruz kalır. Melatoninin azalan üretimiyle, beynin serotonin konsantrasyonları giderek büyür ve çocuğun sezgisel algısının, hayal gücünün ve oyununun geniş dünyasına açılan kapılar kapanır. Trajik şekilde, bu kapılar çoğu zaman hayatının geri kalanı boyunca kapalı kalır ve içindeki çocuk nadiren tekrar bir anlığına görünür.

Ancak, hiç de kendi beyin kimyamızın mahpusu olmak zorunda değiliz. Epifiz bezini yeniden aktive ederek, ajna çakrasını uyandırarak, üçüncü gözü açarak bilinç halimizi genişletebiliriz – bunların hepsi aynı işlemdir. Bu şekilde, yetişkin hayatının görevlerini ve sorumluluklarını gerçekleştirirken aynı zamanda içimizdeki çocuk ile yeniden temas kurabiliriz. O zaman iş bir oyun haline gelir ve hayat bir oyun olur, bugün bir çok insan için ciddi ve bunaltıcı bir iş olması yerine.

Tarihte üstü kapatılmış bir bilgi olarak kalmış epifiz salgı bezimiz aktif olduğu sürece zekamız, yaratıcılığımız, algılarımız ve bilincimiz de gelişir. Düzenli olarak yaptığımızmeditasyon ve ibadetlerle de epifiz bezimizi metafizik alemlere açarız. Böylece yaşadığımız bu illüzyonu aşıp, Dünya’nın tek gerçeğini hissedebileceğimiz bir frekansa geçeriz. Yeni bir bakış açısı ile farklı bilinç dünyalarına açılan bu kapıdan içeriye girebilmek için, yazımızda anlattığımız tüm yöntemleri bir anahtar olarak kullanabilirsiniz.
-Alıntıdır-

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder