Booking.com

SAKLI EVRENDEKİ ZİHİN

 

 İnsan beyni, sadece bir greyfurt büyüklüğünde, avuç içinde tutulabilecek süngerimsi bir kütledir. Ama bu 1.5 kiloluk evren, bizleri, Tanrı'nın yaratmış oldukları arasında özel kılmaktadır.


Beynin İçine Bir Bakış
Beyin üzerindeki çalışmalar binlerce yıldır karanlık bir gizemdi, ama bugün bu pembemsi gri madde yığını, bazı sırlarını vermektedir. 1972 Nobel ödülü sahibi Gerald Edelman, "Son 10 yılda beyin hakkında, bütün tarih boyunca öğrenmiş olduklarımızdan çok daha fazlasını öğrendik." diyor.
Beyin bilgisindeki patlama, araştırmacılar için hem merak hem de sıkıntı kaynağı yaratmıştır. Kanadalı psikolog Marc Caron, "Her yeni bir şey öğrendiğimizde, on yeni soru ortaya çıkıyor" diyor. "Derine doğru indikçe, bu sistemlerin sonsuz bir kompleks olduğunun farkına varıyorsunuz. "
Ama biz beynin karmaşıklığından daha fazlasını göz önünde bulundurmalıyız. Daha önemli olan şey, bu dinamik ikili, yani beynimiz ve zihnimiz arasındaki ilişki ve bu ilişkinin yaşamımızdaki anlamıdır.


 
 Zihin Nedir?
"Zihin" dediğimiz şey nedir? Elbette ki, zihin dediğimizde, şuurlu "Ben"i düşünmekteyiz. Webster Sözlüğü bize zihnin "hisseden, algılayan, düşünen, isteyen ve akla vuran unsur" olduğunu söylemektedir.
Bu ilk bakışta zihni açıklıyor gibi gözükmektedir, ancak aslında açıklanamamaktadır. Nörolog Richard Restak şunu belirtmektedir: "Bizler, düşünürken kelimelerin anlamlarını anlamaktayız, sonuçta anlayabileceğimiz çok az şey olduğunu kabul etmeliyiz."


Algılama veya düşünce veya istek veya akla vurma nedir aslında? Zihnimizden, sanki ne olmakta olduğunu anlıyormuş gibi bahsederiz. Zihnimizin uyuştuğundan veya aklımızı kaybetmekten bahsederiz. Bazı durumlara "akılsızlık" deriz veya o kişinin aklını kaçırdığını öneririz.
İmkansız olmasa bile zihni tarif etmek zor olabilir. Ama zihinlerimiz kadar önemli şey yoktur. Dünyayı anlamlı kılan bizim zihnimizdir. Dr. Restak, "Zihin, yaşamımıza anlam ve hedef kazandırır." diyor. Kendimize insan türüne has sorular sormamıza izin verir: Neden buradayız? Yaşamımızın amacı nedir?
Ama bu önemli soruları soran sadece beyin hücreleri midir? İnsan düşüncesi, akla vurma, karar alma ve yaratıcılık sadece beynin nöronlarının açılıp kapanmasından mı ibarettir?


İki temel düşünce akımı, bu soruyla çarpışmıştır. Materyalistler zihnin, beynin çalışmasından başka bir şey olmadığını iddia ediyor. Bununla birlikte düalistler, beyne eklenen maddi olmayan bir özün, zihni, yani şuurlu benliğimizi oluşturduğunu söylemektedir.
Bununla birlikte son yıllarda Nobel ödüllü "ayrık-beyin" araştırmasının babası Roger Sperry tarafından üçüncü bir görüş savunulmaktadır. Açıklamasını, yukarıdan aşağıya kontrol prensibine dayandırmaktadır.
Dr. Sperry bunun yeni bir zihinsel görüş olduğunu söylüyor. "Şeyler, sadece aşağıdaki atomdan yukarı doğru moleküler faaliyetler tarafından değil, ama aynı zamanda politik, sosyal ve diğer güçler tarafından kontrol edilmektedir."


Beyin nöronlarının düşüncemizi belirlediğini kabul etmektedir; onun terimiyle "bilişim olayları". Ama Sperry, "Zihinsel olaylar bir kere ortaya çıktığında, beyin aktivitesini belirlemek için aşağı doğru kontrolü dayatırlar" diyerek daha da ileri gitmektedir. Ona göre son kertede, düşünce oluşumunun tamamı hala beyinden kaynaklanmaktadır. Sperry 'nin görüşüne göre, sadece beyin hücreleri ateşlemelerinden çıkan yüksek zihinsel fonksiyonlar ortaya çıkar ve sonunda kontrolü ele alır.
Birçok davranışçı bilim adamı "mantalizm" fikrine kaymıştır. Ancak fizik, kimya, moleküler biyoloji gibi daha belirli bilimlerdeki bilim adamları böyle yapmamıştır.


Materyalistler ve Düalistler
Bugün, beyin araştırıcılarının hepsi materyalistçe çalışmaktadır. Nörolog Michael Gazzangina materyalizmin " 20. yüzyıldaki eğitimli insanların ortak kabulü olduğunu" söylemektedir.
Bilim adamı, filozof ve yazar Carl Sagan "beynimiz eşittir zihnimiz" fikrinin sözlü temsilcisidir. Aden Ejderhaları adlı kitabında "beyin hakkındaki temel önerim, onun işleyişinin, ki biz buna bazen zihin diyoruz, onun anatomisi ve fizyolojisinin çalışmasının sonucudur, başka bir şey değil."
Yeterince doğrudur, beynimiz olmadan düşünemeyiz. Ama beyin bizim için düşünür mü, yani zihnimiz için? Cevap Sherlock Holmes'un Watson'a açıkladığı gibi basit değildir.
Biz insanlar -beyinle uğraşan en parlak bilim adamları da dahil-kendimizi bir çıkmazda buluyoruz. İnsani zihnimizi kullanarak insan zihnini anlamaya çalışıyoruz. Bir şey, kendini anlayabilir mi?


Bilim, maddi olmayan fakat mevcut olan bir özü veya enerjiyi kanıtlayabilecek veya çürütebilecek hiçbir yola sahip değildir. Ve bazıları bunu inkar etmesine rağmen, özgür bir zihin, bunu herhangi bir temel beyin araştırmasında gösterme eğilimindedir.
Örneğin biz, şuurlu bir şekilde, beynimizin ve bedenimizin bize tepki vermesini isteriz. 1,5 Kiloluk Evren adlı kitabın yazarlarının da pek güzel bir şekilde belirttikleri gibi, bu bir bilmece yaratır.
"Kütlesi, elektrik yükü, hızı, hiçbir maddi özelliği olmayan bir düşünce, fiziksel bir organ olan beynin üstünde nasıl etkide bulunur?"


Zihin / Beyin Bilmecesi
 
 Zihin nedir? Herhangi bir kişi bunu gerçekten bilebilir mi? Judith Hooper ve iki bilim dergisinin yöneticisi olan Dick Teresi, bu temel soruları cevaplamak ümidiyle bir beyin kitabı üstünde dört yıl çalışmışlardır.
Beyin ve zihnin çeşitli görünüşleri üstünde araştırmalar yapan onlarca bilim adamıyla görüşmeler yaptılar ve bu çalışmanın ürünü, çok satan bir kitap olan "1,5 Kiloluk Evren" idi.
Yazarlar, her gittiğimiz yere şu soruyu sorduk dediler: "Zihin de beyin gibi midir? Bu anılar, inançlar, arzular, ümitler ve korkular yığını bedensel bir organda, bir madde yığınında mı depolanmıştır? Şuurluluk, 10 milyarın üzerindeki sinir hücrelerinin planlanmış faaliyetinin başka bir adı mıdır?"
Yazarlar, beyin ve zihnin aynı olup olmadığı sorusuna bir cevap bulamadılar. "Biz beyin/zihin problemini şu anda tam olarak çözemediğimizi kabul ediyoruz." diye yazmıştır Hooper ve Teresi.


Temellere Geri Dönüş
Bugün zihin/beyin probleminin çözümüne neden daha yakın değiliz? Çünki bilim, basit insan iradesini açıklama girişiminde bulunduğu anda başarısız kalmaktadır.
Kolunuzu kaldırmaya karar verirsiniz. Onu kaldırırsınız. Ama sinirleri ve adaleleri ne hareket ettirmiştir? Bir gözlemci "eğer bir harekete düşünce sebep oluyorsa, o zaman biz, zihnin madde üzerindeki hakimiyetini sahneye davet ediyoruz" diye yazmıştır.
Hoşlanın hoşlanmayın, hiç kimse zihnin ne olduğunu, şuurun ne olduğunu bilmiyor. Hatta nerede olduğunu bile. Uyarıldığı zaman karar üretecek nokta, beynin neresindedir? Beynin belirli bölümlerini yok ederek düşünceye engel olabiliriz, bu doğrudur. Ama biz korteksi senfoni, resim veya politik bir karar veya bir iş stratejisi yaratması için ya da yeni bir makine icat etmesi için uyaramayız. Onu geçmişten gelen görüntüleri, sesleri ve kokuları tekrar üretmesi için uyarabiliriz. Tekrar soralım:
"Zihnimiz sadece fiziksel beyinden mi ibarettir? Yoksa o beyin altı bazı zihinsel öz ve enerjinin sonucu mudur?"


 
 Farklı Bir Öz
Son zamanlarda, bilim adamı Wilder Penfield, zihnin, beynin faaliyetinden daha fazla bir şey olduğu sonucuna varmıştır. Penfield, Montreal/Kanada'da beyin cerrahı olarak parlak ve uzun bir kariyere sahipti. O, birçok bilim adamının yaptığı gibi zihnin yaptığı her şeyi beyne dayandırıp açıklamaya çalışarak başladı bu işe. Dr. Penfield, ölümünden kısa bir süre önce yazdığı kitabında şöyle yazmıştı: "Kendi bilimsel kariyerim boyunca, ben de diğer bilim adamları gibi beynin, zihnin sebebini belirttiğini kanıtlamak için mücadele ettim."
Dr. Penfield hastalarıyla daha çok çalıştıkça zihnin, beynin aktivitesinden daha fazla bir şey olduğu görüyordu. "bana zihnin, beyinden ayrı ve daha farklı bir öz olması daha mantıklı görünmektedir." diye yazmıştır.


Dr. Penfield kariyeri sırasında epilepsi kurbanı olan birçok insan üstünde ameliyatlar yapmıştı. Bazı hastaları, şuurluIuğu kontrol eden üst beyin sapından kaynaklanan epileptik nöbetler geçiriyordu.
Bu tip bir nöbet, örneğin hareket becerilerini etkilemeden, şuurluluğu saf dışı bırakabilir. Bu Dr. Penfield'in tabiriyle bir "zihinsiz otomat" yaratıyordu. Otomat, hareket becerileri kadar hafızayı da kullanmaktadır ama epilepsi nöbetindeki o kişi düşünememektedir ve şuursuzdur. Diğer bilim adamları da "otomat" fikrinden büyülenmiş ve kendi favori örneklerini vermişlerdir.


Tören sürerken şuurunu geçici olarak kaybeden sara hastası bir makinistin hikayesi vardır. O, şuursuzken, treni güvenli bir şekilde 125. Cadde istasyonundan New york'taki Merkez istasyonuna kadar getirmiş ve yol üzerindeki bütün kırmızı ve yeşil ışıkları takip etmiştir.
Otomatlar, Dr. Penfield'i neden "zihnin beyinle aynı olmadığına" ikna etmede yardımcı olmuştu? Dr. Penfield, bu tür vakaların, şuursuz olmak -dolayısıyla düşünememek- ama aynı zamanda karmaşık görevleri yerine getirmenin mümkün olduğunu gösterdiğini söylemiştir. O zaman düşünmek, yani zihnin basit bir beyin faaliyetinden oldukça farklı bir şey olmalıdır. Ama öyle midir?


 

 1963 'te Nobel Tıp Ödülünü kazanan John Eccles de beyin aktivitesinin zihni açıklamadığına inanmaktadır. Seçkin İngiliz beyin araştırıcısı, genel felsefi görüşle beynin yanlış anlatıldığını söylemektedir.
"Beynin, her şeyi yaptığını ve şuur deneyimlerimizin direkt olarak beyinsel aktivitesinin yansıması olduğunu düşünmek yanlıştır." diyor Sir Eccles. "eğer beyin her şeyi yapıyorsa, o zaman biz, yani şuurlu benliğimiz gerçekte beyin nöronlarımızın yaptığı şeylerin pasif izleyicilerinden başka bir şey değiliz" diye ekliyor Sir Eccles.
"O halde insanların sahip olduğu yaratıcılık, karar verme, irade, akla vurma kandırmacadır."
Sir Eccles, "bizim gerçekten karar verebildiğimiz ve fiillerimiz üzerinde kontrol sahibi olduğumuz inancı, sadece illüzyondur o zaman." diyor.
Sir Eccles, beynin her şey olmadığı fikrini eleştirmede açık sözlüdür. "İnsanların kurulmuş olan bütün niteliklerini almak ve bunları beyne dahil bir maddi antiteye atfetmek, bilim arenasını terk etmek ve batıl inanç sahasına girmektir" diyor. Öte yandan, materyalistler Sir John Eccles gibi düalistlerin fikirlerine eşit kuvvetle saldırmaktadır.


Zihne Ne Olmaktadır?
Eğer zihin gerçek özse o zaman, "Biz öldükten sonra zihne ne olmaktadır?" sorusuyla baş başa kalıyoruz. Wilder Penfield bu soruyu kendisi de merak etmiştir. Dr. Penfield, "Zihin kaybolduğunda ne olmaktadır?" diye sormuştur. "Eğer zihnin beyinden bağımsız olarak var olduğuna inanırsak, zihne kendi içinde temel bir unsur olarak bakılmalıdır... Bu, onun devam eden bir mevcudiyeti vardır demektir." demiştir. "Eğer zihin, ölümden sonra hayatta kalıyorsa, o beyin dışında bir enerji kaynağıyla ilişki kuruyor olmalıdır." diye tahminde bulunmuştur. "Eğer öyle değilse, zihin de ölen ve toza karışan beden ve beyin gibi sonsuza dek kayboluyordur." 


Paul Kroll
The Plain Truth, Mayıs-Haziran 1990Çeviren: Burak Erker-ARAD Şubat 2008




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder