Booking.com

ÖZGÜRLEŞMEK-ÖZGÜRLEŞTİRMEK İÇİN BAĞ KESMEK…






Başka insanlarla ilişkilerimizde geçmişte yaşanmış olumsuz deneyimler yada bazen onlarla ilgili beklentilerimiz, onları kaybetme korkumuz, bağımlılığımız gibi durumlar bizimle o kişi arasında görünmez bağlar oluşturur.

Fakat bu bağlar tıpkı bir insanı sararak öldüren sarmaşıklar gibidir; kimse kendisi olamaz, gelişemez, aradaki o bağlar; sevdiğimiz insanı da bizi kısıtlayan, gelişmekten-mutlu olmaktan alıkoyan, nedenini anlayamadığımız bizi aşağıda tutan bir “hal” içine sokar: Zaman zaman şunu söyleriz: “Herşey yolunda, bir sorun yok, ama içim sıkılıyor.” yada “şunu yapmak istiyorum, içimde birşey sanki mani oluyor..” “evimi satmak istiyorum, satışa da çıkardım ama satılmıyor” Bunların hepsi gerçektir, yaşayanlar vardır, ve durugörürler etrafımızdaki bu bağları görürler; bu bağ ister evimizle, ister sevgilimizle, ister çocuğumuzla olsun… Bazen yaşam süresi dolmuş, ama bizim bağımlılığımız nedeniyle öte aleme “geçiş” yapamayan yakınlarımız vardır.. Hatta bazen kendi korkularımız, kendi yargılamalarımız, beklentilerimiz sebebiyle kendi kendimizi bile bağlarız.

Yani en sevdiklerimizi, yahut kendimizi İLERLEMEKTEN ALIKOYARIZ bilmeden…

Bu şuna benzer: Çocuk üniversite sınavında en sevdiği bölümü, ülkenin en iyi üniversitesini kazanmıştır, fakat o üniversite başka şehirde yada ülkede olduğu için anne-baba “ben seni çok seviyorum, dizimin dibinde kal, gitme…” demektedir.. Belki “o mesleğin” en parlak kişilerinden biri olabilecekken, onu çok sevdiğimiz için! onu yanımızdan ayırmadık diye, onu dünyanın en bahtsız insanı yapmak!

İşte bağımlılıklar, korkular, olumsuz deneyimler… gibi etkenlerle, biri ile aramızda bağların olması da aynı böyle bir şeydir.. Madem ki ruh olarak büyümeye geldik… büyüyelim ve sevdiklerimizin büyümesine “izin” verelim..

Evet bu çalışma “o bağları” kesmek içindir; ilişkiyi bitirmek için değil. Fakat bitmesi gereken ilişkilere de izin vermeliyiz.. gitmesi gereken’e izin vermeliyiz. Üniversiteyi birlikte okuduğumuz arkadaşımız yurtdışında master yapmak istediğinde nasıl ona “biz sonsuzadek birlikte okumalıyız, ya bende gelirim yada sen de gitme..” demek ne kadar anlamsızsa, başka bir hayat deneyimiyle büyümek isteyen birine “gitme kal..” demek o kadar anlamsızdır..

Koşulsuz sevgiye yakışmaz..

Koşullu sevgi ise, sevgi demek midir, ihtiyaç demek midir, onu kendi içimizde bulalım:)

Gözlerinizi kapatıp bir kaç tane yavaş ve derin nefes alın, bedeninize gevşediğini söyleyin.

Sonra deyin ki:

“Sevgili filanca Seninle yaşadığımız ilişki süresince bilerek yada bilmeyerek yaşattığım tüm zorluk ve sıkıntılar için senden özür dilerim. Lütfen beni bağışla.

Ben seni içtenlikle bağışlıyorum. Ve sevgiyle yada zorlayarak bana öğrettiğin her şey için sana teşekkür ediyorum. Öğrenmem gerekenler için bana “rol arkadaşı” olduğun için teşekkür ediyorum. Aramızdaki bağları kesiyorumve seni benden, beni senden özgür bırakıyorum.Hayat Yolun ışık ve sevgi olsun her zaman…

Bunu yapmak her geçen gün enerjinizi(auranızı) size ait olmayan ama sizi bağlayan, kısmetinizi kapatan her türlü enerjiden temizleyecektir.

Bu da şu anlama gelir:

Yepyeni bir kader yaratma şansına sahip olacaksınız:)

Öncelikle aile bireyleri, eş, çocuk gibi en yakın ilişkilerimizden başlayarak ilişki içinde bulunduğumuz herkes için tek tek yapılması tavsiye ediliyor. ölmüş yakınlarımız için de…

Ve özellikle zor deneyim yaşadığımız kişiler için de…

Ta ki affettiğimizi hissedene kadar…

Şu hep hatırımızda olsun lütfen; biz bu çalışmayı öncelikle kendimiz için yapıyoruz; kendi ruhumuzu, hayatımızı, kaderimizi iyileştirmek için…

OLABİLECEĞİMİZ EN YÜKSEK POTANSİYELDEKİ KENDİMİZ OLMAK İÇİN…

Ve hayatımıza girmiş olan herkes rol arkadaşımız…

oyun bittiğinde bunları konuşuyor ve tüm rol arkadaşlarımıza teşekkür ediyor olacağız; tıpkı dünyada izlediğimiz tiyatrolardan sonra oyuncuların birbirine teşekkür ettiği gibi…:)

Alıntı

Affetme ve Sevgi Meditasyonu


Rahatça oturun. Sakinleşin. İçinize dönün ve nefesinize yönelin… Üst bilincinizi altın bir ışık topu olarak düşünün ve yanınıza çağırın. Onu bir nefesle içinize çekin.
Şu andan itibaren dünya bilincini çalışma bitene kadar bir kenara bırakın. Şimdi kızgın olduğunuz kişiyi gözünüzün önüne getirin. Şu anda sağ olsun ya da olmasın.
Ona dikkatle bakın, yüzünün tüm detaylarını hatırlamaya çalışın. Şimdi ona şu sözleri tekrarlayarak içinizden seslenin:
“Seninle paylaştığım tüm hayatlarımda, bilerek ya da bilmeyerek yaptığım tüm yanlışlardan,
zorluklardan ve sana yansıttığım öfke, kızgınlık gibi tüm negatif duygulardan dolayı senden özür dilerim.
Lütfen bunu kabul et ve beni bağışla. Ben de seni sevgiyle bağışlıyorum. Şu andan itibaren seni
kendimden, kendimi senden özgür bırakıyorum. İkimizin de yolu Tanrısal ışık ve sevgi olsun.”
Kalbinizden sevgi enerjisini ona akıtın. Şimdilik onu sevgiyle uğurlayın.
(*) Sevgi enerjisini akıtmak için derin bir nefes alın. En sevdiğiniz insanı koşulsuz sevgi duyduğunuz bir kişiyi
(çocuğunuzu) düşünün. Ve ona duyduğunuz muhteşem sevgiyi yani sevgi enerjisini omurganızdan bütün
bedeninize yayın. Tüm hücreleriniz bütün vücudunuz sevgi enerjisiyle dolsun. Derin bir nefes daha alın ve nefesi bırakırken iki göğüs arasından yani kalp çakranızdan bir kapak açıldığını ve sevgi enerjisinin pespembe bir ışık olarak bu kapaktan dışarı çıktığını imgeleyin. İstediğiniz kisinin üstüne bu pembe enerjiyi yollayabilir ve sevginin onu tamamen kaplamasını sağlayabilirsiniz.
Onu sevdiğinizi söyleyerek onu serbest bırakın.
alıntıdır

Minimalizmi Felsefe Olarak Belirlemeniz İçin 21 Adım

Gardrobunuza bakıp ne giyeceğinizi seçmeye saatlerinizi harcadığınız halde yine de “giyecek hiçbir şeyim yok!” mu diyorsunuz?


Toz alırken tek tek tüm bibloları kaldırıp indirmekten gına mı geliyor?


Yazlıkları, kışlıkları, battaniye ve pikeleri evin neresine sokacağınızı şaşırıyor musunuz?


Sürekli yapmanız gereken şeyleri düşünüp ama yapmayıp kendinize mi sinirleniyorsunuz?


Gün içinde nereye koşacağınızı, kaça bölüneceğinizi şaşırıyor ve “neden gün 24 saat ki!” diye sinirleniyor musunuz?


Sosyal medya profillerinizden gün içinde bir sürü ileti, e-posta mı alıyorsunuz?


O sosyal medya kanallarından aslında çok da umurunuzda olmayan ya da sizi üzen insanların tatilde çektiği ayak fotoğraflarından sıkıldınız mı?


Ormanları, doğayı seviyorsunuz ama tükettiklerinizi düşününce vicdan azabı mı çekiyorsunuz?

Eğer bu soruların pek çoğuna “evet” dediyseniz, minimalizm ile tanışma zamanınız gelmiş demektir.
İnsanlık tarihinde başarılı olmuş insanların hayatlarında minimalizm tercihinin tesadüf olmadığını görmek zor değil. Steve Jobs yıllarca aynı kıyafeti kombosunu giymiş.Einstein’da minimalist düşüncenin destekçilerindenmiş. Stiliyle ikonlaşmış kişiler ya da moda tasarımcıları da genelde tek tip giyinir, dikkat edin. Demek ki bu insanların bir bildikleri var!
1. Şu mottoyu bir yere yazın: “Daha az eşya, daha çok anı”



Ne kadar çok eşyanız olursa, o kadar çok onların bakımına, temizliğine, düzenlenmesine, saklanmasına zaman ve para ayırmanız gerekir. Bir düşünün; en çok gitmek istediğiniz ülkeye bir seyahat yapabilmeyi ve bir ömür hatırlayacağınız anılar biriktirmeyi mi tercih edersiniz yoksa bir süre sonra eskitip atacağınız yeni bir eşya satın almayı mı?

2. Tarzınızı ve ihtiyaçlarınızı belirleyin.



Bu çok kolay bir adım değil. Zamana ihtiyacınız var. Yaşam tarzınızı düşünün; otobüsle işe gidip geliyorsanız onca topuklu ayakkabı niye? Ya da Ankara’da yaşıyorsanız neden dolabınız mayo dolu olsun? Sevmediğiniz ya da kırk yılın başı giyeceğiniz şeyleri sırf moda diye -bkz. göbeği açık bluz- satın almayı bırakın. En sevdiğiniz renkleri belirleyin ve onların dışına çıkmayın. Bu konuda nötr renklere güvenin; siyah, beyaz, bej, gri gibi nötr renkler ve dümdüz, desensiz giysiler daima kurtarıcıdır. Sizin için kullanışlı olacağını düşündüğünüz giysilerin bir listesini yapın. Bakın, Audrey Hepburn sadece simsiyah bir kıyafetle ne kadar da zarif şu fotoğrafta. Niye? Çünkü o Audrey Hepburn. Şaka şaka, çok yalın olduğu için zarif diye örnek verdik.
3. Bütün dolabınızı indirip tek tek eleyin.



Evet. Üşenmeyin. İndirin o dolabı. Alıp da son 1 yıldır hiç dokunmadığınız şeyler, bir nedenle sizin işinizi görmüyor, mutlu etmiyordur. İlk başta biraz zor gelebilir ama acımayın; son bir yıldır giymediyseniz, muhtemelen önümüzdeki yıl da giymeyeceksinizdir. İyi durumda olanları yıkayın, ütüleyin, onarın ve sizden daha fazla ihtiyacı olan birilerine verin. Verdiğiniz giysilerin nesini sevmediğinizi de bir yere not edin: tam olmuyordu, kumaşı rahatsız geldi, desenini sevmedim vs. diye. Daha sonra bu listeye de ihtiyacınız olacak.
4. Listesiz alışverişe çıkmayın.



Daha önce yazdığınız o iki liste var ya? Hah, alışverişe giderken işte onu yanınıza alın. Böylece gerçekten işinize yarayacak olanları satın almış olacaksınız. Sadece işe yarayan şeyleri satın aldıktan sonra, diğerlerine aslında o kadar da ihtiyaç duymadığınızı fark edeceksiniz. Kendinize hakim olun! Fuşya rengi moda olabilir ama listenizde yoksa seneye çöp olacak demektir.
5. Daha az satın alın, ama daha iyisini alın.



Böylece zamanla daha az satın almaya başlayacaksınız; daha az satın almak demek, daha fazla para biriktirebilmek ve daha az borca girmek demektir. Karın tokluğuna çalıştırılan zavallı Çinli işçiler tarafından üretilmiş ve ucuza satın aldığınız 10 tane polyester bluzunuz olacağına, 2 tane daha pahalı ama daha etik şartlarda üretilmiş ve doğal malzemeden yapılmış bluzunuz olsun.
6. Son 4 maddeyi, evinizin diğer alanları için de yapın.



Mutfak dolabını açınca üzerinize yığılan yüzlerce saklama kabı, cici bulup aldığınız ama kullanmadığınız on farklı kek kalıbı, hediye gelen ama desenini sevmediğiniz o bardak seti, artık dinlemediğiniz CD’ler, bitirdiğiniz ve bir daha okumayacağınız kitaplar, bir ara heves edip aldığınız ve depoda tozlanan boks eldivenleri… Hepsini bir köşeye ayırın. Atılacakları da atın (pilleri ve elektronikleri normal çöpe atamazsınız, aman dikkat!).
7. “Armağan Ekonomisi” ile tanışın.



Emin olun, ayırdığınız bu eşyaların hepsine sizden daha fazla ihtiyaç duyan birileri vardır. Bunları verebileceğiniz yerleri araştırın. İnternetten, “Armağan Ekonomisi”, “Hediye Çemberi”, “Takas Pazarı” gibi terimleri inceleyin ve oluşumlara katılın. Pahalı ürünler ise, ikinci el dükkanlarına satabilirsiniz ya da internetten satıp kara geçebilirsiniz!
8. Eşyalara uyguladığınız bu adımları, şimdi de yaşamınızın diğer yanlarına uygulayın.



Aynen bu şekilde bir taşın üstüne oturup (taş soğuk olmasın) düşünün. Nelere vakit ayırıyorsunuz? Hangi ilgi alanlarına ya da hobilere sahipsiniz? Facebook’taki insanların kaçıyla görüşmekten gerçekten keyif alıyorsunuz? Kariyer planlarınız ne? Kendinize gün içinde boş vakitler yaratın ve bu konuları iyice bir düşünün. Acaba yüzlerce oyuncak ayı satın almanızın altına yatan esas ihtiyaç, birilerinden şefkat görmek miydi?
9. İyice düşündünüz mü? Güzel. Şimdi Kullanmadığınız tüm sosyal medya hesaplarını kapatın.



Üşenmeyin, hepsinden bir bir çıkın. Sadece en çok kullandığınız 1-2 tanesi dursun. Onlarca blog açtıysanız onları da kapatın. Aklınız kalmasın oralarda. Hem her gün gelen güncelleme mailleri yüzünden gelen kutunuz da dolmaz.
10. Sosyal medyada “arkadaş detoxu” yapın.



“Kalsın” dediğiniz hesapların içinden, “arkadaş detoxu” yaparak aslında çok da görüşmek istemediğiniz insanları silin. Oh… Zor oldu ama yaptınız. Artık Maldivler’e gidip ayak fotoğraflarını gönderen ama aslında sizi hiç arayıp sormayan o gıcık tipten kurtuldunuz. Listenizde sadece, gerçekten önemsediğiniz ve sık sık görüştüğünüz insanlar var. Bir gün size gelip de “neden sildin?” diye soracaklarını sanıp korkmayın. Sormayacaklar. Zaten umurlarında değildiniz.
11. E-postanızı, SMS’lerinizi, telefon rehberinizi de temizleyin.



İlgilenmediğiniz yerlerden gelen onca reklam, onca mesaj, rehberinizi işgal eden onca şey… Ne gerek var? Bunların hepsi zihnizi siz farkında olmadan çok yoran ve dikkatinizi dağıtan şeylerdir. Silin veya abonelikten çıkın.
12. Bütün sorumlulukları üzerinize almak zorunda değilsiniz.



Her yere yetişmek zorunda değilsiniz. Mükemmel olmak zorunda değilsiniz. Evinizi bal dök yala yapmak, her akşam okuldan çocuğu kendiniz almak, üniversitede çift dal yapmak zorunda değilsiniz. Ana ihtiyaçlarınızı ve gerçekten ne yapmak istediğinizi belirleyin ve zorunlu olanlar için size yardımcı olacak birilerini bulun. Tüm sorumlulukları üzerinize alırsanız, insanlar size yardımcı olmaları gerektiğini anlamayabilirler.
13. Toplumun sizden beklediği her şeyi, ideal şekilde yapmak zorunda değilsiniz.



Herkes size “artık evlen” diyor ama siz belki de dünyayı gezmek istiyorsunuz. “Çocuk yap” diyor ama siz hazır hissetmiyorsunuz. “Daha müdür olamadın mı” diye soruyor ama siz bambaşka bir kariyer istiyorsunuz. Tüm bunlar arasında gidip gelip kendinizi sorguluyorsunuz. Bırakın insanların düşüncelerini… Bu hayat sizin hayatınız. Onu hiç kimsenin isteklerine göre yaşamayın.
14. Hobileriniz için hırs yapmayın.



Hem süper bir müzisyen, hem müthiş bir aşçı hem acayip bir buz pateni sporcusu olmak zorunda mısınız? Veya olmak için kendinizi ne tür bir strese sokuyorsunuz? Halbuki çok basit şeyler bile insanı mutlu edebilir. Doğada yürümek, arkadaşlarınızla vakit geçirmek, müzik dinlemek…İlgilendiğiniz hobileri gerçekten zevk aldığınız için mi yapıyorsunuz yoksa kendinizi o hobiyi “mükemmel” şekilde yaparak başarıya ulaşmak için zorluyor musunuz? Bunu ayırt etmek ilk başlarda zor olabilir. Ama bu soruyu kendinize gerçekten çok içten bir şekilde sorun. Geriye, sadece sizi mutlu eden aktiviteler kalsın. Kendinize karşı samimi olun.
15. Sıra geldi, dilinizdeki çer-çöpe…



Sürekli şikayet ediyoruz, başkalarını suçluyoruz, dedikodu yapıyoruz, trafikte bağırıp çağırıyoruz, laf olsun torba dolsun diye konuşuyoruz, deyimleri olur olmaz her yerde kullanıyoruz, insanları kırıyoruz, tersliyoruz, kendimizi yanlış ifade ediyoruz… Belki de bu kadar çok olumsuz konuşma, düşüncelerimizi de kirletiyor olabilir. Aslında orada olmayan şeyleri abartarak kendimizi yoruyor olabiliriz. 1 gün boyunca hiç şikayet etmemeyi deneyin. Hatta buna “şikayet orucu” deyin. Bakalım günün sonunda nasıl hissedeceksiniz!
16. Daha etik yaşayın, gece başınızı yastığa huzurla koyun.



“Çinli işçiler tarafından üretilmiş polyester bluz” ifademizi hatırlayın. Hayatınızda bunun gibi dikkatsizce yaptığımız o kadar çok yanlış seçim var ki… Örneğin ülkemizde halen çöp ayrıştırma meselesi doğru düzgün uygulanamıyor. Halbuki daha az tüketmek kadar, tükettiklerimizin gittiği yeri takip etmek de önemlidir. Neden kendi mahallenizde herkesin işine yarayacak bir akım başlatmayı denemiyorsunuz? İlk ipucunu verelim: Depolarda çürümeye terk edilen bebek arabaları için bir sistem bulabilirsiniz. (Hepsi çok pahalı şeyler, biliyorsunuz değil mi?)
17. “Eyvah! Mideme girenler konusunda minimalist olamıyorum!”



Hayatımızın her alanını kıvır zıvırdan arındırdık. Peki ya midelerimize giren abur cuburlar? Kıyafetlerde nasıl “az sayıda ama kaliteli” ilkesini benimsediysek, bu konuda da aynısını yapmamız gerekiyor. Almış olmak için almak, konuşmuş olmak için konuşmak, yapmış olmak için yapmak nasıl kötüyse, yemiş olmak için yemek de kötü. Bunu kabul etmeliyiz… Daha kaliteli ama az miktarda yemek yedikçe, yediğiniz yemeklerden çok daha fazla keyif aldığınızı keşfedeceksiniz. İşin ucunda sağlık var!
18. Zamanınızı nasıl harcadığınızı fark edin.



Yukarıdakilerin hepsini yapıp da, hala “Hiçbir şeye yetişemiyorum!” diyorsanız, zamanınızı etkin kullanmıyor olabilirsiniz. Belki de internetin başında gereğinden fazla kalıyorsunuzdur? Belki de televizyona takılıp tüm geceyi boşa geçiriyorsunuzdur? Bir gün içinde nelere zaman ayırdığınıza dikkatinizi verip bulgularınızı bir kenara yazın. Aslında ne kadar çok şeye zaman kaldığını görüp şaşıracaksınız.
19. Aynı anda birden fazla iş yapmayın.



Kimse kusura bakmasın, bunun adı “becerikli” olmak değildir. Araba kullanırken telefonla konuşmazsanız ve indiğinizde arayan kişiyi geri ararsanız, emin olun öbür taraftaki kişi kalp kırıklığından ölmez. Ama o telefonu cevaplamaya çalışırken siz -ve arabadaki diğerleri- kaza yapıp ölebilirsiniz. Yaptığınız işe dikkatinizi vermek için, diğer işleri yapmayı bırakın.
20. Sessizliğin tadını çıkarın.



Kendinize arada sırada kaçabileceğiniz sessiz bir zaman dilimi yaratın. Sadece yarım saat ya da bir saati kendinize ayırın. İster dua, ister meditasyon... Hiçbir iş yapmadan, öylece aklınızla baş başa kalın. Kafanızın içindeki dalgaların durulduğunu, zamanla daha sakin bir insan olduğunuzu fark edeceksiniz.
21. Son olarak: Sahip olduğunuz şeyler için minnettar olun.



Cicero ne demiş: “Bir kütüphane ve bir bahçeniz varsa, ihtiyacınız olan her şeye sahipsiniz demektir.” Tabii herkesin ihtiyaçları değişebilir. Ama siz de gerçekten sizi en mutlu eden şeyleri düşünün ve bunlara sahip olduğunuz için şükredin. Ve unutmayın, minimalizm bir yaşam tarzı ve bir süreçtir. Öyle pat diye olmasını beklemeyin. Zamanla azaltın ve azaltmanın sizi ne kadar özgürleştirdiğini fark edin...

KAYNAK : onedio.com

OSHO'NUN EGO ANALİZİ


En önce anlaşılması gereken şey egonun ne olduğudur. Bir çocuk doğar. Doğduğunda kendisi hakkında hiçbir bilinci, bilgisi yoktur. Ve bir çocuk doğduğunda ilk olarak farkına vardığı şey kendisi değil diğeridir. Bu doğaldır çünkü gözler dışa doğru açıktır, eller diğerlerine dokunur, kulaklar başkalarını duyar, damak yiyecekleri tadar ve burun dışarıyı koklar. Tüm bu duyular dışa doğru açıktır.


Doğmanın anlamı da budur. Doğumun anlamı, bu dünyaya gelmektir, dışarının dünyasına. Dolayısıyla da bir çocuk doğduğunda, bu dünyanın içine doğar. Gözlerini açar ve diğerlerini görür. Diğer, siz demeksiniz. Çocuk ilk önce annesinin farkına varır. Daha sonra da yavaş yavaş kendi bedeninin farkına varmaya başlar. Bu da aslında diğerdir ve de bu dünyaya aittir. Acıkır ve bedenini hisseder; ihtiyacını giderdiğinde de bedenini unutur.


Bir çocuk şöyle yetişir: Önce sizin, ötekinin farkına varır ve sonraysa sizinle, ötekiyle kıyaslayarak yavaş yavaş kendisinin farkına varır. Bu farkındalık yansıtılmış bir farkındalıktır. O kendisinin kim olduğunun bilincinde değildir. O yalnızca annenin ve de onun kendisi hakkında ne düşündüğünün farkındadır. Eğer annesi ona gülümserse, onu takdir ederse, 'Sen çok güzelsin' derse, onu kucaklayıp öperse çocuk kendisi hakkında iyi şeyler hisseder. İşte şimdi bir ego doğmuştur. Takdir, sevgi, ilgi aracılığıyla iyi olduğunu, değerli olduğunu ve bir önemi olduğunu hisseder.


Bir merkez doğar. Yalnız bu merkez yansıtılmış bir merkezdir. Onun gerçek varlığı değildir. Kendisinin kim olduğunu bilmez; yalnızca başkalarının kendisi hakkında ne düşündüğünü bilir. Ve bu bir egodur; yansıma, başkalarının ne düşündüğüdür. Şayet herkes onun bir işe yaramaz olduğunu düşünürse, kimse onu takdir etmez, ona gülümsemez. Böyle bir durumda da bir ego doğar: Hastalıklı bir ego; üzgün, reddedilmiş, değersiz ve diğerlerinden aşağıda hissederken kendisini incinmiş. Bu da bir egodur. Bu da bir yansımadır.


Önce anne - ve anne başlangıçta tüm dünya demektir. Sonradan anneye başkaları katılır ve dünya büyümeye başlar. Ve bu dünya büyüdükçe de ego daha karmaşıklaşır çünkü birçok başka insanın daha görüşleri yansır. Ego biriktirilmiş bir olgudur, başkalarıyla yaşıyor olmanın bir yan ürünüdür. Eğer bir çocuk tamamıyla yalnız yaşarsa, hiçbir zaman ego geliştirmeyecektir. Ama bunun bir yararı olmaz. Bir hayvan gibi kalacaktır. Hayır, böyle bir şey onun gerçek kendi benliğini bileceği anlamına gelmez.


Ego bir zorunluluktur çünkü gerçek olan ancak sahtesi aracılığıyla anlaşılır. Kişi onun içerisinden geçip gitmelidir. Bu bir öğretidir. Gerçek yalnızca yanılsama sayesinde anlaşılır. Gerçek olanı doğrudan bilemezsiniz. Öncelikle gerçek olmayanın ne olduğunu bilmek zorundasınızdır. Önce gerçek olmayanı tanımak zorundasınız. Bu tanışıklık vasıtasıyla gerçeğin ne olduğunu bilmek için yeterli hale gelirsiniz. Şayet siz sahteyi sahte olarak bilirseniz, gerçek üzerinize gün gibi doğar.


Ego bir ihtiyaçtır; o toplumsal bir ihtiyaç, toplumsal bir yan üründür. Toplum sizin çevrenizdeki her şeydir - siz değil ama etrafınızdaki tüm şeylerdir. Her şeyden sizi çıkarttığınızdaki şeydir toplum. Ve herkes yansıtır. Okula gidersiniz ve öğretmen sizin kim olduğunuzu yansıtacaktır. Diğer çocuklarla arkadaşlıklarınız olacak ve onlar sizin kim olduğunuzu yansıtacaklar. Adım adım herkes sizin egonuza bir şeyler katar ve herkes egonuzu topluma problem oluşturmayacak hale getirmeye çalışır.


Onların derdi siz değilsinizdir. Onlar toplumla ilgilenmektedirler. Toplum kendisini düşünür ve bu böyle de olmalıdır. Onların önemsediği şey sizin 'kendini bilen' insanlar haline gelmeniz değildir. Onlar için önemli olan sizin toplum denen mekanizmanın yararlı bir parçası olmanızdır. Resmi bozmamalısınız. Dolayısıyla da size toplumla uyumlu bir ego verirler. Size ahlak öğretirler. Ahlak, size topluma uyacağınız bir ego vermek anlamına gelir. Eğer siz ahlaklı değilseniz, şurada ya da burada uyumsuz olursunuz. Bu sebeple suçluları hapishanelere koyarız - hayır, yanlış bir şey yaptıklar için ya da onları hapse atmakla onların iyileşeceği için falan değil! Sadece onlar uyumsuzdur. Onlar sorun üretirler. Onların sahip oldukları türden egoları toplum onaylamaz. Şayet toplum onaylarsa her şey iyidir.


Bir adam birisini öldürür - o bir katildir. Ve aynı adam savaş zamanında binlercesini öldürür - o muhteşem bir kahraman haline gelir. Toplum cinayetten rahatsız olmaz ama cinayetin toplum için işlenmesi gerekir. O zaman sorun kalmaz.


Toplum ahlakı önemsemez. Ahlak yalnızca sizin topluma uymanız demektir. Toplum savaştayken ahlak değişir. Barış dönemindeyken toplumun başka ahlakı vardır. Ahlak toplumsal bir politikadır. Diplomatiktir. Tüm çocukların toplumla uyumlu halde yetiştirilmesi şarttır ve her şey bu kadar basittir. Çünkü toplumun ilgilendiği tek şey yararlı üyelerdir. Toplum sizin kendinizi bilmeniz gerekliliğiyle ilgili değildir.


"Zihnin Sınırının Ötesi" kitabından, Osho. 

Bilinçaltının Gücü - Dr. Joseph Murphy




Bilincaltının önemi hakkında Dr. Joseph Murphy, “Bilinçaltının Gücü” adlı kitabında şöyle diyor: “Sizce nedir çağların en müthiş sırrı, atom enerjisi mi, termonükleer enerji mi, nötron bombası mı, gezegenler arası yolculuk mu? Hayır hiçbiri değil, bunun cevabı çok basit, bu sır, kendi bilinçaltınızın içinde olan, mucizeler yaratan o harika güçtür."
Mucize yaratan güç

Kendi kendini iyileştirme, muhtemelen bilinçaltının mucizevi güçlere en inandırıcı kanıtıdır. 42 yıl önce, tıp biliminde "sarkom" olarak bilinen kötü huylu bir ülserden iyileşerek kurtuldum. Eminim ki beni yaratan ve yöneten o sonsuz güç, bugün de hayat enerjileri ile organizmamı hayatta tutuyor. O zamanlar iyileşmem için uyguladığım tekniğin detaylarını anlattığımda, şüphesiz her okur, kendi bilinçaltındaki sınırsız iyileştirici güce inanacaktır. Arkadaşım ve tıbbi danışmanımın hayırsever telkinlerini dikkate alarak, bedenimi ve tüm organlarımı oluşturan, kalbimi çalışır duruma getiren, yaratıcı Bilgeliğin, yarattığı kişiyi tabi ki en iyi şekilde iyileştirebileceğine dair hiç bir şüphem olmadığını anladım. Eski bir Atasözü şöyle der; "Doktor yarayı sarar, Tanrı iyileştirir."
İnanç yasası

Sizi siz yapan adınız, giysileriniz, anne-babanız, mahalleniz ya da kullandığınız otomobil değildir. Siz bilinçaltınızda şekillenen inançlarınızdan oluşursunuz. Hayat yasası, inanç yasasıdır. İnanç, zihinde düşünce gibi algılanabilir. Kişi düşünür, hisseder ve inanır, böylece zihninin ve bedeninin durumu ile etrafındaki koşulları belirler. Bilinçaltınızdaki olumlu/olumsuz düşünceler, günlük deneyim ve ilişkilerinizde ifade bulduğunu görüp şaşırırsınız. İşin gerçeği, başınıza gelen hemen her şeyde, kişiliğiniz baş rolü oynar.

Hepimizin çocukluktan gelen ve uzun süre önce unuttuğumuz inanç ve fikirleri vardır. Bunlar bilinçaltına ait bir karanlık odanın derinliklerinde saklıdır. Örneğin bir vantilatörün yanında oturduğunuzda, boynunuzun tutulacağına inanırsanız, bilinçaltınız boynunuzun tutulmasını sağlayacaktır. Bu rahatsızlığa neden olan şey, vantilatörün yüksek frekansta zararsız enerji molekülleri yayması değil, sizin boynununuzun tutulacağı inancıdır. Tıpkı bir elmanın kanınıza karışması gibi, bu düşünce zihninize yerleşir ve hayatınızı etkiler.

Herşey başlangıçta iyi niyetle yaratıldı, sizde eylemlerinizde öyle yapmalısınız. Bundan sonra hiçbir etkiniz olmadığını düşündüğünüz kötü tabloların kurbanı olmak zorunda değilsiniz. Dünyanızı değiştirmek istiyorsanız, içten dışa doğru zihninizi değiştirmelisiniz. Bu fikri benimsediğinizde, hayatınızı değiştirmenin çok zor bir mücadele olmadığını göreceksiniz. Bir an önce doğru, güzel ve değerli şeyleri düşünmeye başlayın ve zamanla neticesini görmeye başlayacaksınız. Tek yapmanız gereken şey, arzularınızla zihinsel ve duygusal olarak bütünleşmektir. Bilinçaltının yaratıcı güçleri buna olumlu tepki verecektir.

Ne yaptığımızı ve neden yaptığımızı anlamaya dair geliştirilmiş bir teknik, bilinçaltı farkındalığınının oluşmasına yardımcı olacaktır. İşin özü; kişinin dilekleri karşılık bulduğunda, yüreğinin arzuları da gerçekleşir. Hemen şu anda bunu yapmaya başlayabilirsiniz, bırakın hayatınızda mucizeler gerçekleşsin.
Bilinçaltı ve inanç

İnsanların çoğu kendi potansiyelini kullanamaz, çünkü içindeki sınırsız zeka ve sevgi deposunun varlığından haberdar değildir. Oysa istediğiniz her şeyi oradan çekip alabilirsiniz. Mıknatıslı bir demir parçası, kendi ağırlığının oniki katını kaldırabilir. Ancak bu demir parçasının mıknatıs özelliğini alırsanız, bir kuş tüyünü bile kaldıramaz. Aynı şekilde iki tür insan vardır. Mıknatıslanmış kişiler, güven ve inançla doludur, başarılı olmak ve kazanmak için doğduklarını bilirler. Diğerlerinin ise, mıknatıs özelliği yoktur, onlar korku ve kuşkuyla doludurlar. Bir fırsatla karşılaştıklarında, "ya başarısız olursam, ya para kaybedersem, ya başıma bir şey gelirse" diye kuşkulanırlar. Bu insanlar hayatta fazla ilerleyemezler. İlerlemekten duydukları korku, oldukları yerde saymalarına neden olur.

Elinizin altında sınırsız bir zenginlik var, yapmanız gereken tek şey, zihinsel gözlerinizi açıp, içinizdeki sınırsız hazineyi görmektir. Bilinçaltınızın muhteşem gücüyle bağlantıya geçmeyi ve bu gücü ortaya çıkarmayı öğrendiğinizde, hayatınıza bolluk, sağlık ve mutluluk katabilirsiniz. Bu gücü çaba sarfederek kazanmanıza ihtiyacınız yok, ona zaten sahipsiniz. Bu gücü hayatınızın tüm alanlarında kullanmak için onu temelden anlamalısınız. Bilinçaltınızın derinliklerindeki sınırsız bilgelik, ihtiyaçlarınıza karşılık vermek ve kendinizi geliştirebilmek için sizi bekliyor. Eğer zihninizin derinliklerinde bu potansiyeli keşfetmeye başlarsanız, dış dünyanız da değişmeye başlayacaktır.

Bilinçaltınızda saklı olan sınırsız zeka, her an ve her noktada bilmeniz gereken herşeyi size sunacaktır. Bilinçaltınızın bilgeliği sayesinde ideal eşi seçebilir, doğru iş ortağını bulabilir, gereksinim duyulan maddi olanakları yaratabilir, sağlığınıza kavuşabilirsiniz. Sevgi ve güzelliğin bu iç dünyasını keşfetmek en doğal hakkınızdır.

Bilinçaltınız prensiplidir, inanç yasasına bağlıdır. Bu nedenle "İnanc"ın ne olduğunu ve nasıl çalıştığını tam olarak anlamanız gerekir. Zihninizde oluşan tükenmez düşünceleri sonuçta bir inanç bütünü olarak kabul edin, bu kadarı bile yeterli olacaktır. Zihninizi uyum, sağlık, huzur, iyi niyet kavramlarıyla beslerseniz, bilincialtınız zihninizdeki düşüncelere yanıt verir, hayatınızda mucizeler gerçekleşmeye başlar.
Gerçek dua bilimi

Gerçek dua'nın bilimi ve sanatı üzerinde duralım. Bu bilgi yapısı, hayatın temel prensipleriyle ilgilidir ve bunu inançla uygulayan herkesin hayatında görülebilecek teknik ve süreçleri tanımlar. Konuyla ilgili sanat terimi, tekniğiniz ya da bu teknikle çalıştığınız süreci tanımlar; bunun arkasındaki bilim ise, yaratıcı zihnin, zihinsel resminize, ya da düşüncenize verdiği kesin tepkidir. Çaldığınız kapı sizin için açılacak, aradığınız şeyi bulacaksınız. Bu öğreti, zihinsel ve manevi yasaların kesinliğini doğrulamaktadır.

Bilinçaltınızın sınırsız zekası, bilinçli düşüncenize her zaman doğrudan tepki verir. Ancak, zihninizde net bir imge oluşmadığı sürece harekete geçemez. Bilinçaltı gücünüz, üretken hale gelmeden önce, duanızı zihinsel bir imge olarak, yani zihininizde tasarladığınız ve gerçekleşmesini özlediğiniz bir düş, bir hayal olarak kabul edebilmelidir. Bu kabul, tabi ki daha önce kendiniz tarafından kabul görmüş olmanızı şart koşar. Yani mutlak ve tartışılmaz bir anlaşma durumuna varmanız şarttır. Bu tasarıya, arzunuzun gerçekleşeceği değil, gerçekleştiği inancı ve huzuru eşlik etmelidir.

Gerçek dua'nın temelinde, bilincinizin sınırsız bir güce sahip olduğu ve bilinçaltınızdan kesin karşılık alacağına dair güveniniz/inancınız olması yatar. Bu itikat ile prosedürü takip ederek, dileklerinizin gerçekleştiğini görürsünüz.
Zihinsel tedavi

Dilekleriniz havada balon gibi asılı kalmamalıdır. Bunlar bir yere gitmeli ve hayatınızda birşeyler başarmanızı sağlamalıdır. Dileğinizin gerçekleşmesini istiyorsanız, işe uygun teknik ve yöntemlerle başlamalısınız. Bu, düzen ve yasaların dünyasıdır ve ilim yoluyla mümkün olur.

Kendiniz ve aileniz için bir ev yapıyor olsaydınız, bu evin projesiyle yoğun şekilde ilgilenirdiniz. İnşaatçıların bu projeye en ince ayrıntısına kadar sadık kaldığından emin olmak isterdiniz. Gözünüz kullandıkları malzemelerin üzerinde olurdu.

Aynı özeni, zihinsel evinize, yani size mutluluk ve bereket sağlayacak zihinsel projenize de göstermeniz mantıklı olmaz mı? Bütün deneyimleriniz ve hayatınıza giren her şey, zihinsel evinizi inşa ederken, kullandığınız zihinsel yapı taşlarının doğasına bağlıdır. En önemli faaliyetiniz, farkındalıkla zihninizde bir şeyler yapılandırmanızdır. Bu sessiz ve görünmez olsa da, gerçekleşecektir. Sürekli zihinsel evinizi inşa edersiniz; düşünceleriniz ve zihinsel betimlemeniz, projenizi temsil eder. Saat saat, dakika dakika, geliştirdiğiniz düşünceleriniz, benimsediğiniz fikirler, kabul ettiğiniz inançlar, zihninizin gizli stüdyosunda prova ettiğiniz sahneler ile sağlık, başarı ve mutluluk inşa edebilirsiniz. Yapımıyla sürekli ilgilendiğiniz bu görkemli köşk, sizin kişiliğiniz, bu gezegendeki kimliğiniz ve dünyadaki yaşam öykünüzdür.
Zihinsel iyileşme

İyileştiren şey nedir? İyileştirici güç nerededir ve nasıl kullanılabilir? Bunlar hepimizin merak ettiği, hayati derecede önem taşıyan sorular. İyileştirici güç her kişinin bilinçaltısıdır, hastanın zihinsel tutumunu değiştirmesi, iyileştirici gücü ortaya çıkarır. Bilinmesi gereken en harika şey şudur: Olmasını istediğiniz bir durumu, güçlü şekilde zihninizde canlandırın ve hayal edin. "Aldığınıza inanırsanız, alırsınız", ifadesinin anlamı budur.

Bilinçaltınıza verilen doğru talimatların zihninizi ve bedeninizi iyileştireceğini fark edin. Talep ve arzularınızı bilinçaltınıza iletmek için kesin bir plan geliştirin. Hastalığa, ya da sizi incitecek, size zarar verecek herhangi bir şeye inanmak aptalcadır. Mükemmel sağlığa, zenginliğe, huzura, refaha ve ilahi yol göstericiliğe inanın. Alışkanlıkla üzerinde durduğunuz asil düşünceler, büyük eylemlere dönüşür. Uyumadan önce, arzunuzun gerçekleştiğini tekrar tekrar hayal edin. Huzur içinde uyuyun, huzur içinde uyanın.
Şükretme tekniği

Şükran duyan bir kalp, her zaman evrenin yaratıcı güçlerine çok daha yakındır; kozmik etki ve tepki yasasına bağlı olarak, sayısız nimetin kendisine doğru akmasını sağlar.

Bir kişi, bu tekniği kullanarak, bana yaşadığı deneyimi anlattı;

“İşsiz ve beş parasızdım. Doyurup, giydirmem gereken üç küçük çocuğum vardı. Ne yapacağımı bilmiyordum. Sonra sizin daha dileklerimiz gerçekleşmeden şükran duymamız gerektiğini söylediğinizi anımsadım. Birden uyanmıştım, bunu denemem gerektiğini biliyordum.”

Bu kişi her gece ve her sabah şu sözleri yaklaşık üç hafta kadar tekrar etti:
“Tanrım, zenginliğim için sana şükürler olsun!”

Bunu gevşemiş, huzurlu bir halde yapıyordu, şükran duygusu, zihninde baskın hale gelene kadar devam ediyordu. Tinsel algıyı (bilinçten bağımsız olarak var olanı) iç gözüyle görüyor, ihtiyaç duyduğu para, konum ve yiyecekle ilişkili olarak zenginliğe dair düşünce imgesinin şekil aldığını fark edebiliyordu.

Düşünce duygusu, zenginliğinin öncel koşul tarafından engellenmeyen özüydü. Sürekli “teşekkür ederim.” diye tekrarladığında kişinin zihni ve yüreği kabul noktasına yükseliyordu. Aklına yoksulluk, fakirlik ve sıkıntı düşünceleri geldiğinde, yine “teşekkür ederim” diyordu; bunu gerekli oldukça yapıyordu. Şükran duyan tutumunu koruduğu sürece, zihnini zenginlik fikrine koşullandıracağını biliyordu. Öyle de oldu.

Bu kişinin dileği ilginç bir sonuç doğurdu, bir gün yolda yirmi yıldır görüşmediği eski patronuyla karşılaştı. Patronu ona yüksek ücret alacağı, iyi bir pozisyon teklif etti, hemen 500 dolar avans bile verdi. Bugün bahsettiğimiz şahıs Mr. Broke bu şirketin genel müdür yardımcısı konumunda. Daha bir süre önce kendisi ile görüşme imkanım oldu ve bana şu sözleri söyledi; "Şükretmemin mucizevi gücünü hayatım boyunca unutmayacağım, çünkü ben bunu bizzat yaşadım".
Olumlama tekniği

İnsan yaşamında sağlıklı olmak, normal olarak kabul edilen bir durumdur, hastalık ise anormal bir durumdur. Kendiniz ve başkaları için sağlık, uyum ve huzur beyan edip, bunun evrensel prensiplerle uyumlu olduğunu göz önünde bulundurduğunuzda, sarsılmaz inanç anlayışınıza bağlı olarak, bilinçaltınızın olumsuz kalıplarını yeniden düzenlersiniz. Olumlu ifadeler kullanmanın sonucu, görüntüden bağımsız olarak hayatın prensiplerine riayet etmiş olursunuz.

Şöyle bir düşünün: Matematiğin bir prensibi vardır, ama hata'nın prensibi yoktur. Doğruluğun bir prensibi vardır, ama yalancılığın bir prensibi yoktur. Zekanın bir prensibi vardır, ama cahilliğin bir prensibi yoktur. Bolluğun bir prensibi vardır, ama yoksulluğun bir prensibi yoktur.

Olumlu beyan yöntemini, derinden bir inançla, acil safra kesesi ameliyatı kararı alınan kızkardeşim için uyguladım. Yapılan testler ve çekilen röntgenler sonucunda hastalığının teşhisi konulmuştu. Benden iyileşmesi için dua etmemi istemişti. Kardeşim benden 10.000 kilometre uzakta İngilterede tedavi görüyordu, fakat bu beni rahatsız etmiyordu, zihin prensibinde zaman ve mekan yoktur. Sınırsız zihin ve zeka her an her yerde tam olarak mevcuttur. Günde birkaç defa kendimden tam emin bir tavırla şunları tekrarladım:

“Bu dileğim (Dua'm) kızkardeşim Katerina için. O şu anda rahat, kendisi ve Dünya ile huzurlu, dengeli ve sakin. Bilinçaltının iyileştirici zekası, onun bedenini yarattığı gibi şimdi her hücreyi, her siniri, her dokuyu, her kası, kemiği ve organizmanın her atomunu yeniden bilinçaltının mükemmel desen ve örneğine bağlı olarak dönüştürüyor. Bilinçaltındaki tüm olumsuz sabit fikirli düşünce kalıpları, sessiz ve sükunetle dağıtılıp, ortadan kaldırılıyor. Hayat prensibinin yaşam enerjisi, bütünlüğü, iyiliği ve güzelliği, varlığının her atomunda kendini gösteriyor. Kardeşim artık onun organizmasına bir nehir gibi akan, ona mükemmel sağlık, uyum ve huzur veren iyileştirici şifaya açık. Bütün bozukluklar ve çirkin imgeler, şimdi onun içinde akan sonsuz sevgi ve huzur deniziyle yıkanıyor. Bu böyle vukuu buluyor."

İki hafta sonra yapılan tahliller ve muayenelerden sonra, Doktoru onun önemli bir iyileşme kaydettiğini ve ameliyatının ertelendiğini söyledi.
Karar tekniği

Kelimenin gücü, arkasında yatan inancınıza bağlıdır. Dünyayı döndüren gücün, sizin lehinize hareket ettiğini ve kelimelerinizi desteklediği bilincinde olmalısınız. Bu şekilde kendinize güveniniz ve inancınız artar. Yalnız kendi gücünüzü, ilahi güç ile birleştirmeniz yeterlidir. Bu nedenle kendi gücünüze, Tanrı dışında olan güçleri katmaya kalkışmak, zihinsel zorlama (şiddet) ve zihinsel mücadele çok anlamsızdır.

Genç bir kadın, kendisine sürekli randevu koparmak için baskı yapan, ofisinden çıktığında, onu karşılayan bir adamdan müzdarip durumda idi. Adamdan bir türlü kurtulamıyordu. En sonunda bir an önce birşeyler yapması gerektiğine karar vermişti. Günde birkaç defa sükunete bürünüyor ve şunları tekrarlıyordu:

“Bu kişi'yi özgür bırakıyor ve Tanrının yönetimine havale ediyorum. O şu andan itibaren herzaman olması gereken yerde olacak. Ben özgürüm, o da özgür. Benim bu sözlerim duyulacak ve sonsuz Bilgelik kararımı hayata geçirecek. Bu böyle olacak.

Böylece kadın, adamdan kurtulmuş ve ondan birdaha hiç bir şey duymadığını söylemişti.

"Neye karar verirsen yapılır, yollarını ışık aydınlatır."
Mental Film metodu

Çin'liler şöyle der: "Bir resim, bin kelimeye bedeldir". William James, Amerikanın ilk Psikolojik öncüsü, saptırılmadan ve kesin bir inançla zihinde canlandırılan her zihinsel imajın, bilinçaltı tarafından hayata geçirildiğini vurgulamıştır. "Sanki gelmişim gibi davran ve ben orada olacağım."

Bir fikri en etkili şekile dönüştürmenin kesin yolu, bunu gözünüzde canlandırmak, zihin gözünüzle, sanki gerçekten varmış gibi görebilmektir. Çıplak gözle sadece dış dünyada zaten var olanı görebilirsiniz. Zihninizdeki herhangi bir resim ise, umduklarınızın ve görmediklerinizin ifadesidir. Hayalinizde oluşturduğunuz şey, vücudunuzun herhangi bir bölümü kadar gerçektir. Fikir/ düşünce gerçektir ve zihinsel imgenize sadık kalmanız halinde, birgün nesnel dünyada da kendini gösterir.

Birkaç yıl önce çeşitli eyaletlere gittiğim bir tur sırasında konferans vermek üzere Midwest’te bulunuyordum. O bölgede sabit bir yere sahip olmak istedim; böylece yardıma ihtiyaç duyanlara, daha fazla hizmet edebilirdim. Seyahatlerim beni çok uzaklara götürse de, bu fikri unutmadım. Washinghton da olduğum bir akşam, otel odamdaki kanepeye uzanmış, dinleniyordum. Birden düşüncelerimi durdurdum. Sakin ve pasif bir ruh haline geçerek, büyük bir dinleyici kitlesinin önünde konuşma yaptığımı hayal ettim.

Dinleyicilere;

“Burada olduğum için çok mutluyum, bu ideal fırsattan istifade etmek istiyorum.”

Hayali dinleyicileri zihin gözümle gördüm ve bu dileğimin gerçekleştiğini hissettim. Bir aktörün rolünü oynuyor ve bu zihinsel filmi canlandırıyordum. Bu resmin, onu bir biçimde hayata geçirecek olan bilinçaltıma iletmem, beni mutlu ediyordu. Ertesi sabah uyandığımda, büyük bir huzur ve tatmin hissediyordum. Birkaç gün sonra beni Midwest’te bir organizasyon için aradılar ve oranın yöneticisi olmamı istediler. Bunu kabul ederek, yıllarca orada görev yapmanın huzurunu yaşadım.

Örnekte görüldüğü gibi, isteklerinizi nesnel bir gerçeklikmiş gibi görmelisiniz. Bunu yaptığınızda, bilinçaltınız bunu etki olarak kabul edecektir. Zihinde tutulan ve inançla desteklenen zihinsel bir resim hayata geçmiş olur.
Uyku öncesi - sonrası

Uykuya dalmadan önce, düşünceler genel olarak minimuma (asgariye) iner. Uykuya daldığınızda ise, zihni aktiviteler büyük ölçüde geri çekilir. Bu nedenle uyumadan hemen önce ve uyandıktan hemen sonra, düşüncelerin kafanızı karıştırma olasılığı azdır, bilinçaltının kapıları açık durumdadır. Kötü bir alışkanlığınızdan kurtulmak için bu iyi bir fırsattır.

Örneğin yıkıcı bir huyunuzdan kurtulmak istiyorsunuz. Rahat bir duruma geçin, vücudunuzu ve düşüncelerinizi gevşetin, kendinizi yarı uykudaymış gibi bir duruma getirmeye çalışın. Hareketsiz kalarak, şu cümleyi tekrarlayın:

“Bu alışkanlıktan tamamen kurtuldum, zihnimin uyum ve huzuru, kayıtsız şartsız çok iyi durumda.”

Her sabah ve gece yataktayken 5-10 dakika bu sözleri yavaş-yavaş sevgi ve güçlü bir duygu ile tekrarlayın. Her tekrarladığınızda, bu duygusal değer büyüyecektir. Gün boyu ne zaman bu proje aklınıza gelir de, tekrarlama dürtüsü hissederseniz, aynı sözleri bu sefer yüksek sesle tekrarlayın. Böylece bilinçaltınıza fikri kabul etme komutu verirsiniz ve iyileşme süreci hız alır.
Baudoin tekniği

Charles Baudoin Fransa'da, Rousseau Enstitüsü'nde bir Profesör idi. Olağanüstü bir psikoterapist ve Nancy'de yeni tedavi okulunun araştırma departmanı müdürüydü. Daha 1910 yıllarında bilinçaltının, bilinçli bir çaba göstermeden, uyku benzeri bir halde, daha iyi etkilendiğini öğretiyordu. Kendisini pasif bir duruma getirdikten sonra, ruhsal odaklanma aracılığıyla, bilinçaltına dileğini bildiriyordu. Dileği şu formülde toparlıyordu:

"Dileği, ya da elde edilmek istenen sonucu bilinçaltına aşılamanın en basit yolu, tasarıyı özetleyerek (sıkıştırılmış) kısa bir ifadeyle daha tesirli hale getirmek. Bu kısa cümleyi, bir ninni gibi, tekrarlamak (tekerlemek).

Birkaç yıl önce genç bir kadın, Los Angeles'te uzun süren bir miras davasından dolayı müzdaripti. Kocası tüm varlığını ona bırakmıştı, ancak ilk evliliğinden kızları ve oğulları tüm yollarla, bu vasiyetnameyi kendileri lehine geçersiz kılmak için uğraşıyorlardı.

Kadın Baudoin tekniğinden haberdar olmuştu. Bu tekniği uygulamaya koymak için, rahat bir koltuğa oturdu. Kendisini fiziksel ve zihinsel bir gevşeme durumuna getirerek, endişelerinin çekirdeğini oluşturan şu cümleyi tekrarladı:

"Tanrının iradesi düzeni oluşturur".

Bu cümlede tarif ettiği şey, bilinçaltının yasalarında kendisini gösteren sonsuz Bilgeliğin, ahenkli ve uyumlu düzeni yeniden sağlaması yatıyordu.

On gün, her akşam, birbiri ardına bu kısa cümleyi yarı uykuda, yavaş yavaş, sessizce duygusal bir biçimde tekerlemişti. Her seferinde huzurla uykuya dalmıştı. On birinci günün sabahı uyandığında, vücudunda tarifsiz bir refah algılıyordu. Artık şüphe yoktu, Tanrının iradesi düzeni sağlamıştı.

Daha aynı gün avukatı telefonla, karşı tarafın dostane bir çözüme ulaşmak istediğini bildirmişti. Dört gözle beklenen bu sonuç, nihayet mahkeme kararı ile de yürürlüğe girmişti.
Oto-telkin

Oto-telkin'in anlamı, kişinin kendisine belirli bir şeyi - telkini (aşılama, bir düşünceyi benimseme, bilinçaltı programlama) etmesidir. Oto-telkin bir uyku değil, derin konsantrasyon halidir. Beyin faaliyetleri açısından, uyku ile uyanıklık arası bir durum olduğu düşünülmelidir.

Janet R., yetenekli genç bir şarkıcıydı. Bir müzikhalin seçmelerine katılmak istiyordu, ama bir yandan da çok korkuyordu. Daha önce üç kez, yönetmenlerin önünde şarkı söylediğinde başarısız olmuştu. Harika bir sesi vardı ama kendi kendine; "şarkı söyleme sırası bana geldiğinde, sesim çok kötü çıkacak, rolü asla alamayacağım, beni beğenmeyecekler, gideceğim ama başarısız olacağımı biliyorum" diyordu. Bilinçaltı, bu olumsuz oto-telkinleri bir istek olarak kabul ediyordu. Bunları gerçeğe dönüştürmeye ve Janet için deneyim haline getirmeye çalışıyordu. Bunun nedeni, istemsiz oto-telkindi. Janet’in korkuları bir süre sonra onun gerçeği haline gelen duygusallaştırılmış ve öznelleştirilmiş düşüncelere dönüşüyordu.

Bu genç şarkıcı olumsuz oto-telkinlerini, olumlu oto-telkinlere çevirmeyi başardı. Şöyle bir yöntem kullandı: Günde üç kez tek başına sessiz bir odaya çekiliyordu, bir koltuğa rahatça oturuyor, bedenini gevşetiyor ve gözlerini kapatıyordu. Zihnini ve bedenini olabildiğince durağanlaştırıyordu, böylece zihni pasifleşiyor ve telkinlere daha açık hale geliyordu. Korku telkinini yenmek için, kendi sesini hafifçe duyabileceği bir ses tonuyla şöyle diyordu:

"Ben çok güzel şarkı söylüyorum, soğukkanlıyım, sakinim, kendime güveniyorum".

Her oturuşunda, bu ifadeyi hissederek, 5 ile 10 dakika boyunca tekrarlıyordu. Bunu uyumadan hemen önce ve sonra olmak üzere günde üç kez yapıyordu. Bir hafta sonra, soğukkanlı ve kendinden emin duruma gelmişti. Kader günü geldiğinde, seçmelerde harika bir performans sergiledi ve rolü aldı.

75 yaşındaki bir kadın sürekli hatırlama yeteneğiyle övünürdü. Herkes gibi o da zaman zaman bazı şeyleri unutuyor, ama bunu önemsemiyordu. Ancak yaşlandıkça bunları fark etmeye ve endişelenmeye başladı. Ne zaman birşeyi unutsa, kendi kendine "Yaşım yüzünden hafızamı kaybediyorum herhalde" diyordu. Bu olumsuz oto-telkin sonucunda, daha fazla isim ve olay hafızasından uçup gitti. Umutsuzluğa kapılmak üzereyken, kendine zarar verdiğini fark etti. Bu süreci tersine çevirmek için günde birkaç defa kendine inançlı oto-telkinlerde bulundu. Şöyle diyordu:

"Bugünden itibaren, hafızam her açıdan gelişiyor, bilmem gereken şeyi, her an ve her yerde hatırlayacağım. Zihnimde oluşan duygular netlik kazanacak ve kalıcı olacak. Herşeyi kolaylıkla hafızamda tutabileceğim. Hatırlamak istediğim herşeyi, çok net olarak zihnimin gözünde göreceğim. Her gün hızla gelişiyorum, çok yakında hafızam eskisinden de iyi olacak"

..üç hafta sonunda hafızası yeniden normale dönüşmüştü.

Hem evliliği, hem de kariyeri, ciddi anlamda sıkıntıda olan bir adam bana başvurmuştu. Sorunu; sürekli huysuz ve gergin olmasıydı. Kendi de bundan rahatsızdı; ancak başka biri onunla bu durumu tartışmaya kalktığında, öfke patlaması yaşıyordu. Kendi kendine sürekli herkesin onunla uğraştığını ve onlara karşı kendini savunması gerektiğini söylüyordu. Bu olumsuz oto-telkinlerinin üstesinden gelmesi için ona günde birkaç defa sabah, öğlen, gece yatmadan önce, kendi kendine şunları tekrarlamasını önerdim:

"Bugünden itibaren, kendime hakim olacağım, daha huzurlu olacağım. Neşe ve mutluluk her zaman zihnimde olacak. Her gün birlikte yaşadığım insanlara karşı daha anlayışlı ve daha sevgi dolu olacağım. Neşe ve iyi niyetim, çevremdekilere de olumlu etki yapacak. Bu mutlu ve sevinçli ruh halim, her daim benim normal zihinsel durumum olacak. Şükürler olsun."

Bir ay sonra, karısı ve iş arkadaşları onunla geçinmenin artık çok daha kolay olduğunu söylemişlerdi.

İstediklerinizi ve arzuladıklarınızı bilinçaltına göndermek için kesin bir plan ortaya çıkarın. Asla “yapamam” demeyin. Bu cümleyi şu ifade ile değiştirin. "Bilinçaltının gücü sayesinde herşeyi yapabilirim."
Hetero-telkin

Telkinin hipnozla ilgili olduğunu sanırız, oysa Hetero-telkin başka kişilerden gelen telkinlerdir. Doğduğumuz günden itibaren, bilinçli veya bilinçsiz, çevre, eş, dost, akraba, ebeveynlerimiz, arkadaşlarımız tarafından telkin bombardımanına tutuluruz. Dini inançlar, politik düşünceler, gelenek ve görenekler Hetero-telkin gücüyle gelişir. Farkına varmadan aldığımız bu telkinler, üzerimizde çok fazla güce sahiptir: Hayatımızı şekillendirir, kendimiz ve dünya ile ilgili inancımızı, duruşumuzu etkiler, son derece yıkıcı da olabilir. Bu telkinlerin farkında olmadığımız için, kendimizi nasıl koruyacağımızı, hatta korumamız gerektiği bile aklımıza gelmez. Özellikle beynin gelişmeye açık olduğu 0-6 yaş aralığında bu telkinler hayatımıza yön verir. Çünkü beynimiz bu yaşlarda her türlü etkiye açıktır.

Olumsuz telkinlere bazı örnekler:
• Yapamazsın, asla başarılı olamazsın,
• Hiç şansın yok,
• Çok yanılıyorsun,
• Yararı yok,
• Ne bildiğin değil, kimi tanıdığın önemli,
• Dünya gitgide bozuluyor,
• Kimse kimsenin umurunda değil,
• Bu kadar çok çalışmanın bir anlamı yok,
• Artık çok yaşlısın,
• Herşey gitgide kötüleşiyor,
• Hayat bitmek bilmeyen bir çile,
• Aşk eski bir yalan,
• Kazanamazsın,
• Dikkat et çok kötü bir hastalığa yakalanacaksın,
• Kimseye güvenilmez.

İşte bu tür Hetero-telkinleri kabul ederek, bunların gerçeğe dönüşmesine katkıda bulunuruz. Bu durumda geçmişte üzerinizde yaratılan etkileri değiştirmek için, yapıcı oto-telkinleri kullanabilirsiniz, bu bir yenileme terapisidir. İlk adım; üzerinizde etkili olan bu Hetero-telkinlerin farkına varmaktır.
Olumsuz telkinler

Gazeteyi alın, ya da televizyonda haberleri açın. Her gün korku, endişe, üzüntü tohumları eken, felaket tellallığı yapan, sayısız hikaye duyarsınız. Eğer bunları kabul eder ve benimserseniz, bu korku düşünceleri yaşama sevincinizi kaybetmenize neden olabilir. Ancak bunları kabul etmek zorunda olmadığınızı anlarsanız, önünüze seçenekler çıkar. Bilinçaltınıza yapıcı oto-telkinlerde bulunarak, bu yıkıcı fikirlerin üstesinden gelebilirsiniz. Bilinçaltınız son derece bilgedir, bütün soruların cevaplarını bilir, ancak sizinle tartışmaz, ya da size karşı gelmez. “Beni bu tür telkinlerle etkilememelisin” demez. Arzularınızı gerçekleştirmek ve hayal kırıklıklarınızın üstesinden gelmek için, günde birkaç kez olumlu bir biçimde şunları tekrar edin:

“Bana bu arzuyu veren sınırsız zeka, beni yönlendiriyor ve arzumu gerçekleştirmem için kusursuz plan sunuyor. Bilinçaltımın derin bilgeliğinin tepki verdiğini, içimde hissettiğim ve istediğim şeyin dışa vurulduğunu biliyorum. Bir denge ve ılımlılık var.”

Aslında bilinçaltı her zaman sizin için çalışır. Her dakika kalp atışlarınızı ve soluk alıp verişlerinizi kontrol eder. Parmağınızı kestiğinizde, karmaşık iyileşme sürecini harekete geçirir. En temel eğilimi, hayatın sürmesini sağlamaktır. Hep sizi koruyup gözetmeye çalışır. Siz farkında olun, ya da olmayın, o gece gündüz faaldir. Bilinçaltınız, vücudunuzun inşaatçısıdır; ancak siz bu sessiz içsel süreci bilinçli olarak algılayamaz ve duyamazsınız. Bir sorun için çözüm aradığınızda, bilinçaltı tepki verir, ancak sizin bilincinizde bir karara ve doğru bir yargıya varmanızı bekler. Cevabın bilinçaltında olduğunu bilmeniz gerekir.

“Çıkış yolu olduğunu sanmıyorum, altüst oldum, kafam karıştı, neden cevap alamıyorum?” .. derseniz, isteğinizi etkisiz hale getirmiş olursunuz. Yerinde sayan bir asker gibi, yaşam enerjinizi kullanır, bir adım ilerleyemezsiniz. Zihninizin tekerleklerini durdurun, gevşeyin, kendinizi serbest bırakın, sessiz ve olumlu biçimde şunları söyleyin:

"Bilinçaltım cevapları biliyor, şu anda bana tepki veriyor, teşekkür ediyorum, çünkü bilinçaltımın sınırsız zekasının her şeyi bildiğini, şimdi benim için mükemmel çözümü sunduğunu biliyorum. Gerçek inancım, bilinçaltımın görkemini ve muhteşemliğini ortaya çıkarıyor, bu da beni çok mutlu ediyor."

En iyiye dair beklentinizle bilincinizi meşgul edin ve alışageldiğiniz düşüncelerinizin temelinde güzel, doğru, adil ve uyumlu şeyler bulunduğundan emin olun. Bilinçaltınızın herşeyi düşüncelerinize bağlı olarak ifade ettiğini, ürettiğini ve ortaya koyduğunu bilin. Bilinçaltınızdaki iyileştirici varlığın içinize uyum, sağlık, huzur, neşe ve bolluk olarak aktığını bilin. Bunu canlı bir zeka, harika bir yol arkadaşı olarak düşünün. İçinizde sizi canlandırarak, zenginleştirerek, size ilham vererek aktığına inanın. Size bu şekilde karşılık verecektir, neye inanırsanız, onu yaşarsınız.
Özet

1. Zihninizi yeniden inşa edin. Daha güzel ve daha asil bir hayat inşa ederken, denenmiş ve kabul görmüş teknikler kullanın.

2. Arzularınız duanızdır. Gözünüzde arzunuzun gerçekleştiğini canlandırın ve duanız kabul olsun.

3. Zihinsel bilimin güvenli yardımıyla kolay yoldan hedefe ulaşmayı dileyin.

4. Zihninizin podyumunda denediğiniz sahnelerin, sizi bir ömür boyu huzurlu kılmasını yaşayın.

5. Bilinçaltınızın sınırsız gücünün, bilincinize doğrudan tepki verdiğinde dair, bilimsel deneylerle kendiniz için ıspatlar elde edin.

6. Arzu ettiğiniz şeylerin var olacağına güvenin, rahat olun ve sevinçle bekleyin. Zihninizde oluşturduğunuz her resim, umduklarınızın özü ve görünmeyen şeylerin gerçekten var olduğunun bir kanıtı olduğunun farkında olun.

7. Bir zihinsel resim, bin sözcükten daha kıymetlidir. Bilinçaltınız, zihninizde inançla tuttuğunuz her resmi gerçekleştirecektir.

8. Dua ederken (dilekte bulunurken), her türlü meşakkat ve zihinsel zorlamalardan kaçının. Uyku öncesi, duanızın karşılığını alacağınıza dair emin olduğunuz bir hisle uykuya dalın.

9. Şükran dolu bir kalbin, giriş kapılarının, evrenin zenginliklerine her daim açık olduğunu hiç bir zaman unutmayın.

10. Bir şey ileri sürmek, o şekilde olması gerektiğine dair bir tesbit'tir. Dışarıdan bakıldığında, mantıksız gözükse de, ileri sürdüğünüz her ne ise, üzerinde ısrarla durun. İşte o zaman duanuz kabul olur.

11. Tanrının aşkı ve şanı üzerine rabıta durumuna geçerek, ahenk, huzur ve sağlık dalgaları yaratın.

12. Neye karar verdiyseniz ve neyin gerçek olduğuna inandıysanız, o vukuu bulacaktır. O halde ahenk, huzur, sağlık, mutluluk ve bolluğa karar verin.


Kaynak:
Dr. Joseph Murphy - "Bilinçaltının Gücü" isimli eserin genel özetidir.

Mutluluk ve iç huzur




Daha çok para kazanma ve daha çok mülk edinme hırsı, gittikçe daha kolay erişilen haz ve eğlencelere düşkünlük ortamı yaratmış, bireysel tatminsizlikleri körükleyerek, insanları saadet yuvalarından, sokaklara, alışveriş merkezlerine, mağazalara, marketlere sürüklemiştir. Karşılanamayan her istek, hayata karşı biriken memnuniyetsizliği ve bunun beraberinde nankörane kanaatsizliği ortaya çıkarmıştır. Tecrübeler göstermektedir ki, lüksün zaruretine inanarak, sınırların çok geniş tutulması, şahsi ve toplumsal huzursuzluğun katlanarak artmasına sebep olmuştur. İnsanın nefsinden ilham alarak, fıtratının tersine bir hayatı benimsemesi, betonlarla kutuladığı ve zaaflarıyla donattığı dünyasında, sahte mutluluklarla yetinmesi, kişisel gelişimini olumsuz yönde etkilemektedir.

İnsanın ebediyet yolunda en önemli hedefi, bu alemde mevcudiyeti ve kendi varlığını sorgulamak, kendisini tanımaya çalışmak olmalıdır. Bu şekilde yakından tanıdığınız bir insanın da ihtiyaçlarını teferruatıyla bilme imkanına sahip olursunuz. O halde, ben kimim ve neden buradayım gibi soruların cevabı, asıl ihtiyaçlarımızı anlamamıza ışık tutacaktır. Onların karşılanması, hakiki mutluluğu yakalamamıza vesile olacaktır. Tüm sevdiklerimizle, bir elimiz yağda, bir elimiz balda yaşıyor olsak dahi, ruhumuzun açlığı dinmedikçe, yüreğimizin derinliğinde tatminsizlik hüküm sürdükçe, hayatımızdaki her şey bizim için bir gün tadını kaybedecektir.

Anlık, ya da kısa vadeli duyguların tatmin edilmesi, belli bir zaman dilimine ait isteklerin karşılanması ölçüsünde, huzur ve mutluluğa doğru ilerlendiği inancı yaygındır. Ancak, bir hedefe kitlenmek yerine, mutluluğun asıl yolculuğun kendisi olduğunu kavramak gerekir. Hayatı algılayış tarzımız ve beklentilerimiz, duygularımıza yön verir. Bir sıkıntıda, şikâyetçi olup, feryad etmemiz, veya lezzetler içerisindeyken, şükürsüz bir sarhoşluğa kapılmamız, huzura dönük bir bakış açısından farklı yönlere sapmamızın sebebi olabilir. Halbuki, dünyanın acısına ve tatlısına saplanıp kalmak yerine, onun bizi kişisel gelişmemize taşıyan bir yol olduğunu anladığımızda, başımıza gelenleri tedbir ve tevekkül içerisinde göğüslemeye gayret ederiz. Hiçbir durumda ümitsizliğe ve yılgınlığa düşmemeye çalışır, her yaşanan olayın mutlaka hayırlı bir yanı olduğunu anlarız. Böylece tutarlı bir hayatı bilinçli olarak yaşayarak, ömrümüzü kendi küçük Cennetimizin yeşerttiği huzur ikliminde tüketirken, huzurun ancak teslimiyet içinde yaşanan sevgi çerçevesinde olacağının farkına varmış oluruz.
Olan bitenlere direnç göstermeyiniz

İçinize bir bakın, aklınıza neler geliyor, zihniniz ne tür düşünceler üretiyor? Neler hissediyorsunuz? İçinizde içerlemenin, gönülsüzlüğün en ufak bir kırıntısı var mı? Eğer var ise, onu hem zihinsel hem de duygusal düzeyde gözlemleyin. Zihniniz bu durumla ilgili ne gibi düşünceler üretiyor? Sonra duygunuza bakın, bedeniniz bu düşüncelere nasıl tepki gösteriyor? Duyguyu hissedin. O hoş bir his mi, yoksa nahoş bir his mi?

Belki siz aldatıldınız, sömürüldünüz, belki meşgul olduğunuz faaliyet sıkıcı ve usandırıcıdır, belki size yakın olan birisi sahtekardır, sinir bozucudur, ya da bilinçsizdir. Belki de kendi attığınız yanlış adım yüzünden üzülmekte ve içerlemektesinizdir, ama bütün bunların hiç bir önemi yoktur. Evet doğru okuyorsunuz, bütün bunların hiç bir önemi yok. Geçerli bir nedeninizin olup olmaması, yani haklı olup olmamanız hiç fark etmez. Ortada olan gerçek, sizin şu anda, olan bitenlere direnç göstermenizdir. Siz şimdi'yi, yani şu an’ı bir hasım, bir düşman haline getirmektesiniz.

Sizin mutsuz olmanız, canınızı sıkar, ruhunuzu daraltır, yani içsel varlığınızı ve çevrenizdeki insanları rencide eder. Ayrıca olumsuz enerji ile yapılan herşey, zamanla daha fazla acıya, daha fazla mutsuzluğa neden olur.

Olumsuzluk bulaşıcıdır, fiziksel bir hastalıktan daha kolay yayılır. Rezonans yasası yoluyla başkalarında yatan gizli olumsuzluğu harekete geçirir, su üstüne çıkarır ve besler. Bu nedenle karınız/kocanız/partneriniz ile münakaşalar, çekişmeler oluşabilir.
Yakındığınızda, olumsuzlukları üzerinize çekersiniz

Yakındığınızda, olumsuzlukları üzerinize çekersiniz. Canınızı sıkmaya neden olan kişi ile konuşup, ne hissettiğinizi tam olarak ifade edebilirsiniz. Zihninizin etkilendiği bu durum karşısında, sahte bir benlik duygusunu güçlendirmekten başka bir amaca hizmet etmeyen bu olumsuzluğu bırakın. Bu tutumun boşuna olduğunu, size hiç bir yararı olmadığını görüp kabul edin, çünkü içinizde olumsuzluklar yaratmakla, yapabileceğiniz olumlu bir şey yoktur. Herhangi bir problemi çözmekte size hizmet etmez. Aslında olumsuz tutumunuz sizi eli kolu bağlı, sıkışık bir halde tutar, doğal değişiminizi engeller.

Kendinizi gözlemleyin: konuşurken, düşünürken, diğer insanların yaptıkları söyledikleri şeyleri, çevreniz, yaşam durumunuz, hatta hava durumu hakkında yakınırken kendinizi (düşüncelerinizi) analiz edin.

"Yakınmak", daima olan bitenleri kabul etmemektir. Siz yakındığınızda, olumsuzlukları üzerinize çekerek, kendinizi bir kurban yaparsınız. Sıradan bir bilinçsizlik daima “şimdi’nin” yadsımasıyla bağlantılıdır. "Şimdi" hayatın akışında, "bu an" ve "her an" anlamına gelir.

Bazı insanlar daima başka bir yerde olmak isterler, onların burada ve şimdi' si, asla yeterli olmaz ve kifayetsizdir. Sizin yaşamınızda da böyle bir durum söz konusu mu? Durumun böyle olup olmadığını gözlemleyin. Her nerede bulunuyorsanız, tamamen orada olun. Eğer burada ve şimdinizi katlanılmaz buluyorsanız ve o sizi mutsuz ediyorsa, üç seçeneğe sahipsiniz:

• ya o durumdan uzaklaşın,
• ya o durumu değiştirin
• ya da olan bitenleri kabullenin.

Eğer yaşamınızın sorumluluğunu üstlenmek istiyorsanız, bu üç seçenekten birini hemen şimdi seçmelisiniz. Sonra, daha fazla olumsuzlukları bir bahane yaratmadan kabul etmek durumundasınız.

Herhangi bir eylem, çoğunlukla eylemsizlikten daha iyidir, özellikle mutsuz bir duruma saplanıp kalmışsanız. Eğer yapılan eylem, kendisini bir hata olarak gösterecekse, en azından bir ders çıkarılır ve eylem yanlış da olsa tecrübeye dönüşür. Eğer saplanıp kalırsanız hiç bir şey öğrenemezsiniz.

Burada ve şimdinizi değiştirmek için yapabileceğiniz bir şey yoksa ve ortadaki durumdan uzaklaşamıyorsanız, o halde tüm içsel dirençlerinizi bırakıp, burada ve şimdinizi bütünüyle kabul ediniz. O zaman mutsuzluk ve içerleme hissetmekten ve kendine acımaktan hoşlanan "sahte benlik" varlığını sürdüremez. Buna "teslimiyet" denir. Teslimiyet, bu anlamda bir zayıflık değildir, o içinde büyük bir güç barındırır. Yalnız teslim olmuş bir insan, ruhsal güce sahiptir. Teslimiyet yoluyla, ortaya çıkan bir durumdan (içsel olarak) özgür olursunuz.

Teslimiyette içinde bulunduğunuz durumun, sizin bir çaba göstermenize gerek kalmadan, kendiliğinden değiştiğini izlemleyebilirsiniz. Teslimiyet tutumu, er ya da geç etrafınızda olan bitenleri pozitif etkileyecektir.



Mutluluk diploması almanın 50 yolu


01- Sahip olduklarına şükretmek,
02- Kötü ihtimalleri dillendirmemek,
03- Olayların pozitif yönlerini görebilmek,
04- İçten davranmak,
05- Maddi kazançların gözümüzü kör etmesine izin vermemek,
06- Hiç tanımadığınız bir kişiyi mutlu edecek bir şey yapmak,
07- Sevdiklerini aramak, onlarla vakit geçirmek,
08- Geçmişteki hatalara takılıp kalmamak,
09- Yapılan yanlışlardan ders çıkarmak,
10- Geleceğe yönelik kaygıları azaltmak,
11- Bir arkadaşa hediye almak,
12- Sevilen bir eşyayı birine armağan etmek,
13- Geçmişe yönelik pişmanlıkları azaltmak,
14- Yaşanılan andan zevk almak,
15- Güzel anları sık sık anımsamak ve bunları not etmek,
16- İncitici sözler söylememek,
17- İnsanları kusurlarıyla birlikte kabul etmek,
18- Bedenine ve kalbine iyi bakmak,
19- Boş oturmamak, her zaman meşgul olacak bir şeyler yapmak,
20- Çocuklarla vakit geçirmek,
21- Çocukları sevindirmek,
22- Zaman zaman kendine küçük hediyeler almak,
23- Sevdiği özelliklerini keşfederek geliştirmeye çalışmak,
24- Her zaman yeni şeyler öğrenmek,
25- Doğayla iç içe olmak,
26- Elindeki az da olsa paylaşmayı bilmek,
27- Başkalarının doğrularına saygı duymak,
28- Uzun süreli dostluklar kurmak, sevdiklerine önemli olduklarını hissettirmek,
29- Kendine karşı dürüst olmak,
30- Yaptığı iyiliğin karşılığını beklememek,
31- Öz-eleştiri yapmak, hatalarını kabullenmek,
32- En kötü durumlarda bile ümidini muhafaza etmek,
33- Aceleci davranmamak, sabretmeyi bilmek,
34- Başkalarının keder ve mutluluklarına ortak olmak,
35- Hayal kurmak, hayallerinin peşine düşmek,
36- Aklını da, kalbini de kullanmayı bilmek,
37- Spor yapmak, böylece bedenini ve zihnini zinde tutmak,
38- Ağlanacak bir sebep yoksa, gülümsemeye çalışmak,
39- Kendi mutluluğu için başkalarınınkini feda etmemek,
40- Bizi seven insanları ve bizim için yaptıklarını düşünmek,
41- Affetmeyi bilmek,
42- Kaçırılan fırsatların, yenilerin habercisi olduğunu anlamak,
43- Sıkıntı ve sorunlar yaşanmadan, mutluluğun tadının alınamayacağını görmek,
44- Güzellik, kariyer, para gibi unsurların sahte mutluluklar getirdiğini bilmek,
45- Etrafımızı saran ve detaylarda saklı güzellikleri aramak,
46- Sıra dışı vakitler geçirmek,
47- Yeni arkadaşlar, dostlar edinmek,
48- Bir güzel sanatlar ile amatörce de olsa uğraşmak,
49- Bol bol teşekkür etmek,
50- Sevgiyi saatlerimizden, dakikalarımızdan hiç eksik etmemek.


Asıl mesele İnsan olmaktır


Her şeyin olabilir ve sen her şey olabilirsin. Evlerin, arabaların. Bilgisayar vs. her türlü teknolojik imkanın, renk renk elbiselerin, pahalı parfüm, ya da kremlerin, pahalı alışkanlıkların. Güzel ya da çirkin, Uzun ya da kısa, boylu poslu, gösterişli, ya da gösterişsiz, tombul, ya da zayıf, genç, ya da yaşlı, kadın, ya da erkek, anne, baba, kardeş, ağabey, dost, arkadaş. huzurlu, ya da huzursuz, güleryüzlü, ya da somurtuk, sakin, ya da hareketli, sabırlı, dayanıklı, heyecanlı, atak ve coşkulu, hatta her an içinde bulunduğun duruma göre bir şey de olabilirsin.

Sonra iş sahibi olabilirsin, ya da işsiz, Üniversite, lise, yada ilköğretim mezunu olabilirsin, bir meslek sahibi olabilirsin, öğretmen, memur, işçi, doktor, mimar, ya da avukat, hatta mesleğinde üst seviyelere çıkabilir, ünvanların olabilir. Bütün bu özelliklerin çevrende takdir görebilir, övgüler alabilirsin. Tüm bunlar iyidir hoştur, güzeldir. Büyüklerin dediği gibi adam bile olabilirsin. Ama, İnsan olmak başka bir şeydir. Onun ne okunacak bir kitabı, ne de ezberlenecek bir formülü vardır. İnsan olmak, yukarıda saydıklarımızın ve saymadıklarımızın tamamını kapsar.

Eğer İnsanları toplumsal alt kimliklerine göre ayırmadan, cinsiyetlerine göre kayırmadan, zengin, fakir, ya da meslek, ya da ünvanlarına göre değil, önce insan olduğu için sevip sayıyorsan, çevrendekilere sahip olduklarına göre değil, seninle paylaşmamış olsa bile, paylaştıklarına göre önem, değer ve anlam verebiliyorsan, verdiğin sözü tutuyor, özün ile sözün birbirini tamamlıyorsa, iyi niyetli, samimi, merhametli, dürüst ve alçak gönüllü isen, insan olmaya başladın demektir.

Pek havalı sıfatların olabilir ama, en havalısı insan olmaktır. Kadın ya da erkek olmaktan, toplumsal sıfatlarından çok daha anlamlıdır. Tüm bunların yanına bir de erdem kattın mı, insan oldun demektir. Ve insan olduğunda, artık sen insanların yüzlerine değil, ruhlarına bakmaya başlarsın.


Kaynaklar:
Eckardt Tolle

Yeniye yer aç!


Bir düşün..
Kimbilir belki bir gün onlara ihtiyacın olur düşüncesiyle gereksiz eşyaları biriktirmeyi alışkanlık edindin mi?
Belki gelecekte ihtiyacın olur düşüncesiyle parayı hiç kullanmadan sadece biriktirme alışkanlığın var mı?
Uzun bir süredir zaten giymediğin elbiselerini, ayakkabılarını evinde artık kullanmadığın eşyaları hala saklıyor musun?
Ya kendi içinde yaşadığın hayal kırıklıklarını, gücenmeleri korkuları üzüntüleri ve benzer duyguları biriktirme alışkanlığın 
mı var?
Bu alışkanlığından vazgeç çünkü bunu yaparak kendi zenginliğine karşı geliyorsun!
Hayatına yeni şeylerin girmesi için önce onlara yer açman gerekiyor.
Bolluğun sana gelmesi için yaşamında yer işgal eden fakat işe yaramayan şeylerden kurtulman gerekiyor.
İşte yaratacağın bu boşluğun kuvveti tüm arzularını hayatına çekecek olan gücün ta kendisidir!
Eski ve işe yaramayan maddi ve manevi tüm varlıklarını biriktirdiğin sürece yeni fırsatlar için yerin olmayacak.
Eşyalar sürekli dolaşmalıdır. Çekmecelerini dolaplarını depo gibi kullandığın yerleri boşalt.
Artık kullanmadığın eşyalarını ver gitsinler.
Bir yığın kullanmadığın eşyayı biriktirmek seni olduğun yere sabitleyerek ilerlemeni engeller.
Ancak yine de, hayatta ilerlemeni engelleyen bu eşyaların kendileri değil onları biriktirme alışkanlığındır.
Onları ısrarla elimizde tutarak darda kalacak olmanın ve yoksulluğun olasılığını düşünürüz.
Yarın bir gün onlara ihtiyacımız olursa bu ihtiyacı karşılayamamaktan korkarız.
İşte bu düşüncelerle zihnine iki mesaj gönderiyorsun.
1 ) Geleceğe güvenin yok!
2 ) Sen zaten yeniye ve daha iyisine layık değilsin.
Bu yüzden eski ve işe yaramaz eşyaları saklayarak kendini mutlu ediyorsun!
Rengini ve parkalığını yitirmiş her şeyden kendini özgür bırak!
Artık yeninin sana gelmesine ve yaşamına girmesine izin ver..

alıntıdır

SENİ SEVİYORUM...ÖZÜR DİLERİM....LÜTFEN BENİ AFFET... TEŞEKKÜR EDERİM..










ZERO LİMİT (SIFIR LİMİT)


JOE VİTALE

HO’ OPONO PONO HO’ O = SEBEP PONOPONO= MÜKEMMELLİK

Ho’ opono pono bir affetme, tövbe ve değişim sürecidir.


Bütün sorunlar düşünce olarak başlar. Ama sorun bir düşünceye sahip olmak değildir. Sorun bütün düşüncelerin acı dolu anılarla-kişilerin, yerlerin ya da nesnelerin anıları-aşılanmış olmasıdır.


Ho’ opono pono yapmak için, sorunun ya da yanlışın ne olduğunu bilmek zorunda değilsiniz. Tüm yapmanız gereken fiziksel, zihinsel, duygusal ya da her ne ise deneyimlemekte olduğunuz sorunu fark etmektir. Fark ettiğiniz zaman, sorumluluğunuz hemen arınmaya, özür dilerim lütfen beni affet demeye başlamaktır.


“Eğer bir sorunu çözmek istiyorsanız kendi üzerinizde çalışın. Eğer sorun bir başkası ile ilgiliyse kendinize sadece şunu sorun. “Kendi içimde, bu insanın beni kızdırmasına neden olan ne oluyor?” İnsanlar hayatınıza sadece sizi öfkelendirmek için gelirler! Eğer bunu bilirseniz her türlü durumu kaldırabilirsiniz. Nasıl? Basit: “Şu anda neler oluyorsa, bunun için üzgünüm. Lütfen beni affet.”


Birisi sırtım ağrıyor diye size gelirse “ içimde, bu insanın sırt ağrısı olarak kendini gösteren ne oluyor?” Bu hayata kendisine şapka çıkartan bir bakış şeklidir.


Ho’ oponopono da kişi içindeki yanlışları düzeltmek için Sevgiyi talep eder. “Özür dilerim. İçimde sorun olarak kendini gösteren ne olup bitiyorsa, lütfen beni affet” dersiniz. Böylece Sevginin sorumluluğu kişinin içindeki kendini sorun olarak ortaya çıkaran yanlışları tamamen değiştirmek olur.


Eksiksiz sorumluluk her şeyi kabul etmek demektir. Hatta hayatınıza giren insanları ve onların sorunlarını, çünkü onların sorunları sizin sorununuzdur. Onlar sizin hayatınızdalar ve eğer hayatınızın tüm sorumluluğunu alıyorsanız, o zaman onların deneyimlemekte olduklarının da tüm sorumluluğunu üzerinize almak zorundasınız.


Bunu yaşamak, yaşamı asla eskisi gibi olmayacak şekilde değiştirmektir.


Tek kesin yol “Seni Seviyorum” iledir. İyileştirmenin anahtarı bu koddur. Ama bunu kendi üzerinizde kullanırsınız, başkalarının değil. Onların sorunu sizin sorununuzdur, unutmayın dolayısıyla onlar üzerinde çalışmak size yarar sağlamayacaktır. Onların iyileşmeye ihtiyacı yok, sizin var. Kendinizi iyileştirmelisiniz. Hafıza düşünmektir. Esinlenme izin vermektir. Çoğumuz esinlenmeden kat kat fazla hatıralarla yaşıyoruz. Bunu bilinçsizce yapıyoruz. Çünkü bizler genelde bilinçsiziz.


Ho’ oponopono kolay değildir. Bağlılık gerektirir. Anında siparişinizi aldığınız bir hazır yemek büfesi değildir. Tanrı sipariş almaz. Sürekli arınma, arınma, arınma gerektirir.


Yaşamımızda rol alan tüm unsurları anlama şansına sahip değiliz. Onları serbest bırakmalıyız. Güvenmeliyiz.


Seni seviyorum cümlesinde her şeyi değiştiren 3 element var. Minnettarlık, hürmet ve dönüşüm.


Dünyada olan bir program ve bizler ona yakalanıyoruz. Biri kaptığında ve sen de bunu fark ettiğinde, sana da geçmiş oluyor. Olay %100 sorumluluk almaktır. Kendini arındırdığında herkesten o programı arındırmış oluyorsun.


Hayattaki tek seçim arınmak ve arınmamak. Ya hatıradan ya da esinlenmeden gelirsin.


Tanrı yukarıdan aşağıya zihninize bir mesaj (ilham) yollar. Eğer hatıralar canlanıyorsa hemen hemen her zaman canlarılar, bırakın ilhama göre hareket etmeyi, onu duymayız bile. Zihninizdeki görüntüyle o kadar meşgulsünüzdür ki, onu duymazsınız.


Tanrı bir mesaj yollar ve sen de ya buna göre hareket edersin ya da etmezsin. Hareket edersen her şey yolundadır. Etmezsen sorunlar olabilir.


Sadece 2 yasa deneyimleri gerçekleştirir. Tanrısal olandan gelen esinlenme ve Bilinçaltında depolanmış hafıza, önceki yepyeni ve sonraki eski.


Kısacası niyet esinlenme ile karşılaştığında zayıf bir kırıntıdan başka bir şey değildir. Bir şey yapma konusunda niyet etmeye devam ettiğin sürece, onun ne olduğuyla savaşmaya devam ediyorsun. Kendini esinlenmeye teslim ettiğin anda ise, yaşam başkalaşıyor.


Sıfır konumundayken ve sıfır sınırlar varken, orada senin için olanı yapmaktan başka hiçbir şey yapmazsın, niyetlere ihtiyaç duymazsınız. Sadece alır ve harekete geçersiniz. Ve mucizeler gerçekleşir.


Seçimin arınmak ya da arınmamaktır. Eğer netsen, o zaman esin geldiğinde sadece harekete geçersin. Onun hakkında düşünmezsin. Onun hakkında düşünmeye başlarsan o zaman esini bir şeyle kıyaslıyorsun demektir. Kıyasladığın şey hatıradır. Hatırandan arın ve seçim yapmak zorunda kalma. Sadece esin olsun ve düşünmeden o esin üzerine harekete geç. Bu kadar.


Herkes kendi rolünü oynadığında sonuçlar iyi olur. Sorunlar siz ben gibi ya da ben siz gibi olmaya çalıştığımızda başlar.


Net olduğunda para sahibi olabilirsin. Eğer kırgınlarsa net değiller demektir. Hatıralar parayı uzaklaştırabilir. Evren sana parayı eğer sen onu kabul edersen verir. Parayı uzak tutan ya da onu görmeni engelleyen tekrar eden hatıralardır.


İnancın yönlendirdiği bir dünyada yaşıyoruz. Neye inanırsan o oluyor. Bu her şekilde günü geçirmenizi sağlar. Deneyimlerinizi size anlamlı gelen algılamalarla sınırlar. Ve dünya görüşünüzle, inanç sisteminizle uyuşmayan herhangi bir şey yolunuza çıktığında, onu mantığınıza göre açıklamanın bir yolunu bulursunuz ve uyuşmasına zorlarsınız. Ya da bir antidepresan alırsınız.


Egonuzu ve egonuzun isteklerini fark ettiğinizde size yol gösterecek çok daha iyi bir şeye izin verirsiniz. Tanrıya.


“SENİ SEVİYORUM” u ve diğer ifadeleri söylerek, aydınlanmanın en az üç evresi vardır.


1- SİZ KURBANSINIZ. Hepimiz güçsüz olduğumuz duygusuyla dünyaya geliriz. Çoğumuzda bu duyguyu taşımaya devam eder. Dünyanın bizim, dışımızda döndüğünü düşünürüz. Hükümet, komşular, toplum, kötü insanlar hiçbir etkimizin olmadığını hissederiz. Yakınırız şikayet ederiz. Protesto ederiz. Hayat genelde, bazı istisnalar hariç, berbattır.


2- İDAREYİ ELE ALIYORSUNUZ. Bir an gelir, bir sebeple kendi gücünüzün farkına varırsınız. Amaç edinmenin gücünü fark edersiniz. İstediğiniz şeyi gözünüzde canlandırmak, harekete geçmek ve ona ulaşmak için gereken güce sahip olduğunuzu görürsünüz. Mucizelerle kaşılaşmaya başlarsınız. Bazen çok iyi sonuçlar edinirsiniz. Hayat, genel olarak gayet güzel görünmeye başlar.


3- UYANIYORSUNUZ. İkinci evreyi geçtikten sonra, amaçlarınızın kısıtlamalarınız olduğunu fark etmeye başlarsınız. Yeni bulduğunuz güçle hala her şeyi kontrol edemediğinizi görmeye başlarsınız. Daha yüce bir güce teslim ettiğiniz zaman, mucizelerin gerçekleştiğini fark etmeye başlarsınız. Anbean Tanrı ile olan bağlantınızın farkındalığını deneyimlemeye başlarsınız. İlham size geldiğinde onu fark etmeyi ve ona göre hareket etmeyi öğrenirsiniz. Seçim yapabileceğinizi ama yaşamınızı kontrol edemeyeceğinizi anlarsınız. Yapabileceğiniz en harika şeyin her anı kabul etmek olduğunu anlarsınız. Bu evrede mucizeler olur ve her seferinde sizi şaşkına çevirir. Genelde sürekli bir şaşkınlık, hayret ve şükran duygusu yaşarsınız.


ZERO LİMİT (SIFIR SINIR) TEMEL İLKELER


1- NELER OLDUĞUNA DAİR HİÇBİR BİLGİNİZ YOK.


İçinizde ve etrafınızda olan her şeyin, bilinçli ya da bilinçsiz, farkında olmanıza imkan yoktur. Tam şu anda kendi gerçeğinizi yaratmaktasınız. Ama bu olay bilinçli bilginiz ya da kontrolünüz dışında, bilinçsizce olmaktadır. Bu nedenle istediğiniz kadar olumlu düşünün yinede yaralanırsınız. Yaratıcı olan bilinçli zihniniz değildir.


2- HERŞEYİ KONTROLÜNÜZ ALTINDA TUTAMAZSINIZ.


Elbette ki, olan her şeyden haberiniz olmadığı için onları kontrol de edemezsiniz. Dünyaya emredebileceğinizi düşünmek egosal bir hatadır. Seçim sizin elinizde ama kontrol değil. Ne deneyimlemeyi tercih edeceğinize karar vermek için bilinçli zihninizi kullanabilirsiniz, ama onu ifade edip edemeyeceğinizi ya da bunu nasıl ve ne zaman yapacağınızı kendi haline bırakmalısınız. Teslimiyet anahtardır.


3- YOLUNUZA HER NE ÇIKARSA ONU İYİLEŞTİREBİLİRSİNİZ.


Yaşamınızda önünüze çıkan her şey, oraya nasıl geldiğine bakmaksızın, iyileştirmek içindir. Çünkü şu anda sizin radarınızdadır. Buradaki Varsayım eğer onu hissedebiliyorsanız, iyileştirebilirsiniz de. Eğer onu fark edebiliyorsanız, ona sahipsinizdir. Neden hayatınızda olduğunu yada oraya nasıl geldiğine dair hiçbir bilginiz olmayabilir, ama artık farkında olduğunuza göre, onu serbest bırakabilirsiniz. Karşılaştığınız şeyleri ne kadar iyileştirirseniz, tercih ettiklerinizi ifade etmekte o kadar net olursunuz, zira başka şeyler kullanmak için gereken enerjiyi serbest bırakmış olursunuz.


4- TÜM DENEYİMLERİNİZDEN % 100 SORUMLUSUNUZ.


Hayatınızda başınıza gelenler sizin suçunuz değildir. Ama sizin sorumluluğunuzdur. Kişisel sorumluluk kavramı, söylediğiniz, yaptığınız, yada düşündüğünüzün ötesindedir. Hayatınızda yer alan diğer herkesin dediklerini, yaptıklarını ve de düşündüklerini içerir. Kısacası şu anki gerçeğiniz için hiç kimseyi ya da hiçbir şeyi suçlayamazsınız. Tüm yapabileceğiniz, onun sorumluluğunu almak, yani onu kabul etmek, ona sahip çıkmak ve onu sevmektir. Karşılaştığınız şeyleri ne kadar çok iyileştirirseniz kaynak ile o kadar uyumlu olursunuz.


5- SIFIR LİMİTE BİLETİNİZ “SENİ SEVİYORUM” CÜMLESİNİ SÖYLEMEKTİR.


Bu cümleyi Tanrıya söylemek içinizdeki her şeyi temizler ve böylece şu anın mucizesini yaşayabilirsiniz. Amaç her şeyi sevmek. Fazla kiloyu, bağımlılığı, sorunlu çocuğu yada komşuyu, eşi sevin hepsini sevin. Sevgi sıkışıp kalmış olan enerjiyi değiştirir ve serbest bırakır. Seni Seviyorum demek Tanrıyı deneyimleme dileğinizin gerçekleşmesidir.


6- İLHAM NİYETTEN DAHA ÖNEMLİDİR.


Niyet zihnin oyuncağıdır. Esinlenme Tanrı dan bir bildirimdir. Niyet egonun sınırlı görüşünü temel olarak hayatı kontrol etmeye çalışmaktır. Esinlenme Tanrı dan gelen mesajı almak ve buna göre hareket etmektir.


“ÖZÜR DİLERİM” ve “LÜTFEN BENİ AFFET”


Bunu ne olduğunu bilmediğimiz bir şeyin beden/zihin sistemimize girmiş olduğunu kabul etmek için söylersiniz. Oraya nasıl girdiği hakkında hiçbir bilginiz yoktur. Bilmek zorunda değilsiniz. Eğer fazla kilolu iseniz, sizi bu hale getiren programa yakalanmışsınızdır sadece. “Özür Dilerim” derken Tanrı ya içinizden size getirmiş olduğu şey için af dilediğinizi söylüyorsunuz. Tanrı dan sizi affetmesini istemiyorsunuz. Tanrı dan sizi sizin kendinizi affetmeniz için yardım istiyorsunuz.


Bundan Sonra “Teşekkür Ederim” dediğiniz zaman, minnettarlığınızı ifade etmiş oluyorsunuz. Sorunun onunla ilgili olan her şeyin mutlak iyiliği için çözüleceği inancını gösteriyorsunuz.


“Seni Seviyorum” tıkanık enerjinin akmasını sağlar. Sizi Tanrı ya bağlar. Sıfır konumu saf sevgi ve sıfır limit olduğu için, sevginizi ifade ederek o konuma gelmeye başlıyorsunuz.


Bundan sonra olacaklar Tanrı ya kalmıştır. Bir esinleme doğabilir. Bu her ne ise, onu yapın. Yapacağınız hareketten emin değilseniz aynı iyileştirme metodunu kafa karışıklığınız için kullanın. Net olduğunuzda ne yapmanız gerektiğini bileceksiniz.


Sorunlar neler olduğunu bile bilmeden çözülebilir. Bunu fark etmek ve takdir etmek benim için bütünüyle bir rahatlama ve sevinçtir. Sorunları çözmek için, iki soru sorulmalıdır. Ben kimim? Kim Sorumlu?


Bilinçaltı zihin dolaylı olarak taklitçi ve yankı yapan hatıraların tekrarını deneyimler. Tamamen hatıraların dikte ettiği şekilde hareket eder, görür, hisseder ve karar verir. Bilinçli zihinde farkında bile olmadığı hatıraların tekrar etmesiyle işlev görür.


1- Bilinçli zihin, hatıraları boşluğa dönüştürmek için Tanrısal Zekaya bir dua olan Ho’ oponopono sorun çözümleme sürecini başlatır. Sorunun bilinçaltı zihninde tekrar eden hatıralar olduğunu ve onlardan %100 sorumlu olduğunu bilir. Dua bilinçli zihinden Bilinçaltı zihnine doğru hareket eder.


2- Duanın aşağıya, Bilinçaltı Zihnine akışı hatıraları yavaş yavaş değişime alır. Bundan sonra dua Bilinçaltı Zihinden yukarıya, süper bilinçli zihine doğru hareket eder.


3- Süper bilinçli zihin duayı gözden geçirir, gerekli değişiklikleri yapar. Çünkü o daima Tanrısal Zeka ile aynı tınıdadır, gözden geçirme ve değiştirme gücüne sahiptir. Bundan sonra dua son defa incelenmek ve göz önüne almak üzere Tanrısal Zekaya gönderilir.


4- Süper bilinçli zihin tarafından yukarıya gönderilen duanın gözden geçirilmesinden sonra, Tanrısal zeka dönüşüm için gereken enerjiyi süperbilinçli zihne yollar.


5- Dönüşüm enerjisi buradan aşağıya, bilinçli zihne akar.


6- Ve bundan sonra dönüşüm enerjisi Bilinçli zihinden aşağıya Bilinçsiz zihine akar. Dönüşüm enerjisi önce belirtilen hatıraları etkisiz hale getirir. Etkisiz hale gelen enerjiler yok olurlar ve yerlerini boşluğa bırakırlar.
Düşünme ve Suçlama tekrar eden hatıralardır.


Hatıralardan tek bir kerede ve sonsuza dek kurtulmak için, tamamen arındırılması gerekir.


Bütün yaşam deneyimleri tekrar eden hatıraların ve esinlenmelerin ifadeleridir. Depresyon, düşünme, suçlama, fakirlik, nefret, gücenme ve keder, sızlanmaların ön üzülmeleridir.


Bilinçli zihnin bir seçimi vardır. Ya sürekli bir arınma başlatacaktır, ya da hatıraların sürekli olarak tekrar etmesine izin verecektir.


Ho’oponopono yu kullanma şekli


Dışarıda kendini …………………….. olarak gösteren içimde deneyimlediğim her ne ise seni seviyorum özür dilerim lütfen beni affet teşekkür ederim. Andan ana ho’oponopono.


(……….. yerine sorun her ne ise o söylenecektir.)

Kitaptan bazı öneriler
“Teşekkür Ederim” tıpkı “Seni Seviyorum” daki gibi zihinsel olarak tekrar tekrar söylenebilir.
Çilek ve Yaban mersini hatıraları temizleyen bitkilerdir.
Kapağı metal olmayan mavi renkli bir cam şişe alın. İçine su doldurun. Mavi şişeyi güneşin altına ya da elektrik ampulünün altına en az 1 saatliğine koyun. İçin, yemek pişirin, Banyodan sonra onunla durulanın. Bilinçaltı zihindeki tekrar eden hatıraları temizler.
Su içmek bilinçaltındaki (çocuk) anıları, tekrar eden sorunları değiştirir ve bedenin hepsinden arınmasına ve Tanrının içeri girmesine izin verir. Bedenin kendi kendine çalışmak için en çok sevdiği şey sudur. Aç olduğunu hissedebilirsin, ama aslında bedenin sana susadığını anlatmak istiyor olabilir.
Bedeninle konuş. “Seni bu halinle seviyorum. Benimle olduğun için teşekkür ederim. Eğer her hangi bir nedenle benim tarafımdan kötüye kullanılmış olduğunu hissettiysen, lütfen beni affet”. Bedenini ziyaret et. Ziyaretin sevgi ve şükran ziyareti olsun. “Beni taşıdığın için teşekkür ederim” Küçük bir çocuğa konuşur gibi konuş, Hayat arkadaşın olarak gör. Bir hizmetçi olarak değil.


ZERO LİMİT Kitabının kısa bir özetidir