Booking.com

BİREY OLMA ÜZERİNE

İnsanın kendisini bilmesi ve kendisi olması, mutluluğun anahtarıdır.

Özgürlükten kaçmaktansa onu kucaklamayı seçebiliriz. Olumlu bir özgürlük oluşturmanın yolu, içinden geldiği gibi davranmaktır.

Yani gerçek arzularımızı yaşamak ve ifade etmek. Ne yapmamız gerektiğini değil de, ne yapmak istediğimizi anladığımızda içimizdeki bu duyguları da ifade edebiliriz. Bu demeyim bireyselleşmedir."

Erich Fromm (psikanalist, sosyolog)

BİZİ DAHA GÜÇLÜ KILAN 16 ACI GERÇEK

Güvensizliklerimizi saklamaktansa onları açığa vurmak daha fazla cesaret ister, insanlarla ilişki kurmak onları baskılamaktan daha fazla güç gerektirir, kör bir refleksle değil üzerinde düşünülmüş ilkelerle hareket etmek daha fazla erkeklik ya da kadınlığa bağlıdır. Sertlik kaslarda ya da olgunlaşmamış bir zihniyette değil, ruh ve maneviyattadır.” 

Alex Karras

10543605_834826513259312_593907552486107550_n

Hayat kolay değil.
Çok çalışmak insanları şanslı kılar; hayaller bu sayede gerçeğe dönüşür. O yüzden her sabah, bir önceki günden daha ileri gitmeye ve daha fazla mücadele etmeye hazır olarak kalkın.
Bazen başarısız olacaksınız.
Bunu ne kadar hızlı kabullenirseniz, o kadar hızlı ve başarılı bir şekilde hayatınızda ilerleme kaydedersiniz. Hiçbir zaman bir işin yürüyeceğinden %100 emin olamazsınız fakat hiçbir şey yapmamanın işe yaramayacağından %100 emin olabilirsiniz. O yüzden ne yapmak istiyorsanız yapın. Ya başarırsınız ya da bir hayat dersi alırsınız. İkisi de kazançlı bir durum.
Şu anda bilmediğiniz çok şey var.
Öğrenmeyi bıraktığınız gün, yaşamayı da bıraktığınız gündür. Yeni bilgileri benimseyin, onlar hakkında düşünün ve kendi içinizde ilerlemek için bu bilgileri kullanın.
Yarın olmayabilir.
Şu anda, dünyanın bir yerinde birileri yarın öleceklerinin farkında olmadan planlar yapıyor. Acı ama gerçek. O yüzden zamanınızı akıllıca kullanın ve biraz duraksayıp, onun değerini bilin.
Kontrol edemeyeceğiniz çok şey var.
Zamanınızı, yeteneğinizi ve duygusal enerjinizi kontrolünüzün dışındaki şeyleri kontrol etmeye çalışarak harcamak, hayal kırıklığı, mutsuzluk ve verimsizliğin reçetesidir. Enerjinizi, kontrol edebileceğiniz durumlar üzerinde kullanın.
Dışarıdan öğrendiklerimiz, gerçek bilgi değildir.
Bilgi, deneyimle kazanılır. Bir iş hakkında yüzlerce kere konuşabilirsiniz, fakat bu tartışmalar size sadece felsefi bir kavrayış sağlayacaktır. Bir işi gerçekten bilmek için, onu ilk elden deneyimlemek gerekir.
Değer katmadan başarılı olamazsınız.
Zamanınızı başarılı olmak için değil, değer yaratmak için harcayın. Etrafınızdaki dünya için değerli olduğunuzda, başarılı da olacaksınız.

Hep sizden daha fazlasına sahip olanlar olacak.
Konu ister para, ister arkadaş, ister eşya olsun, her zaman sizden daha fazlasına sahip olan insanlar olacaktır. Ama unutmayın, ne kadar fazlasına sahip olduğunuz değil, onlara sahip olma konusunda ne kadar tutkulu olduğunuz önemlidir. Yani bütün mesele yolculuğun kendisi.
Geçmişi değiştiremezsiniz.
Maria Robinson’ın bir keresinde söylediği gibi: “Kimse geçmişe gidip yeni bir başlangıç yapamaz, fakat herkes bugün başlayıp yeni bir son yaratabilir.” Olanları değiştiremezsiniz, ama olanlar karşısındaki tepkilerinizi değiştirebilirsiniz.

Sizi mutlu edebilecek tek kişi, yine sizsiniz.
Mutluluğunuzun temeli, kendinizle olan ilişkinizde yatar. Tabii ki dışsal öğeler ruh haliniz üzerinde etkilidir, fakat uzun vadede hiç bir şey kendinizle ilgili düşündükleriniz kadar önemli değildir.
Sizi sevmeyecek insanlar mutlaka olacak.
Herkesin her şeyi olamazsınız. Ne yaparsanız yapın, sizden farklı düşünen biri mutlaka olacaktır. O yüzden doğru olduğunu hissettiğiniz şeyleri yapmaya odaklanın. Diğerlerinin sizin hakkınızda düşündükleri ve söyledikleri o kadar da önemli değil. Önemli olan, sizin kendiniz hakkında nasıl hissettiğiniz.

İstediklerinizi her zaman elde edemeyeceksiniz.
Mick Jagger’ın dediği gibi, “Her zaman istediğinizi alamazsınız fakat denerseniz, bazen ihtiyacınız olanı bulabilirsiniz.” Etrafınıza bakın. Şu anda sahip olduklarınızın kıymetini bilin. Birçok insan bu kadar şanslı değil.

Hayatta ne verirseniz onu alırsınız.
Eğer sevgi istiyorsanız, sevgi verin. Eğer arkadaş istiyorsanız, arkadaş canlısı olun. Eğer para istiyorsanız, değer yaratın. Gerçekten bu kadar basit.

İyi arkadaşlar gelir ve gider.
Lisedeki arkadaşlarınızın çoğu üniversitedeyken arkadaşınız değildir. Üniversitedeki arkadaşlarınızın çoğu da 20’li yaşlarınızdaki iş hayatınızda yer almaz. 20’li yaşlardaki arkadaşlarınızın çoğu, eşinizle ikinci çocuğunuzu dünyaya getirirken orda olmayacaklardır. Fakat bazı arkadaşlar hep kalır. Zamanı sizinle aşan bu arkadaşlar, asıl önemli olanlardır.

Her gün aynı şeyleri yapmak kişisel gelişmeyi engeller.
Eğer aynı şeyleri yapmayı sürdürürseniz, aynı şeyleri elde etmeyi de sürdürürsünüz. Bir şeyleri değiştirdiğinizde büyürsünüz. Yeni şeyler denediğinizde, güvenli bölgenizi genişletmiş olursunuz.
Yeni bir şeyler denerken hiç bir zaman %100 hazır hissetmeyeceksiniz.
Bir fırsat oluştuğunda, kimse tam anlamıyla hazır hissetmez. Çünkü hayattaki büyük fırsatların çoğu, bizi güvenli bölgemizden çıkmaya zorlar. Bu da tam anlamıyla rahat ve hazır hissedemeyeceğimiz anlamına gelir.
Unutmayın, başkası gibi olmaya çalışmak, olduğumuz kişiyi harcamak demektir. Güç, kendinizle barışık olmak ve olduğunuz kişiden memnun olmakla kazanılır.

HAYATINIZI BOŞA HARCAMAMANIZ İÇİN KAÇINMANIZ GEREKEN 50 SEÇİM

Eğer hayallerinizin peşinden gitmiyor ve kalbinizin sesini dinlemiyorsanız, hayalinize ulaşma olasılığınız da oldukça düşüktür. Hayatta doğru soruları sormadığınız sürece, alacağınız cevaplar da yanlış olacaktır. Eğer ileriye yönelik adımlar atmazsanız, her zaman olduğunuz yerde kalırsınız. Hayat seçeneklerle dolup taşan bir macera…
1. Zamanınızı geçmişte yaptıklarınızdan dolayı pişmanlık duyarak ve kendinizi hırpalayarak geçirmek.
2. Problemleriniz konusunda sürekli şikayet edip onları çözmek için bir şey yapmamak.
3. İşler kötüye gittiğinde hemen vaz geçmek.
4. Tutkularınızı bırakıp paranın peşinden gitmek.
5. Bir sonraki ödeme gününüze bağımlı bir hayat yaşamak.
6. Kazandığınızdan daha fazla harcayıp kendinizi sürekli borca sokmak.
7. Her şeyi kontrol etmeye çalışıp, kontrol edemediklerinizle ilgili endişe duymak.
8. Olmasını istemediğiniz şeylere odaklanmak.
9. Tamamen anlamadığınız şeylerden dolayı korku duymak.
10. Herkesin sizin hakkınızda karar vermesine izin vermek.
11. Ufak tefek problemlerin daha büyük sorunlara neden olmasına izin vermek.
12. Herkesi kıskanmak.
13. Öfkeye tutunup kimseyi affetmemek.
14. Her zaman hep haklı olmak ve kimsenin sizden daha haklı olmasına izin vermemek.
15. Kendinizin yeterince iyi olduğunu düşünmeyip sürekli dışardan onaylama ve takdir beklemek.
16. Yaptığınız her şeyin birilerini etkilemesini ummak.
17. Kendinize ve etrafınızdakilere yalan söylemek, onların da size yalan söylemesine izin vermek.
18. Ölene kadar sürekli aynı şeyleri yapmak, yeni şeyler denememek.
19. Başladığınız hiçbir işi bitirmemek.
20. Hep aynı yerde kalmak, asla keşfetmemek, seyahat etmemek.
21. Kendinizi sürekli sizden daha başarılı insanlarla kıyaslamak.
22. Kendinizi küçümsemek ve sizi küçümseyen insanlarla birlikte olmak.
23. Asla yeni şeyler öğrenmemek.
24. Yaptığınız davranışların sorumluluğunu almayıp, hep başkalarını suçlamak.
25. Kimsenin size yardım etmesine izin vermemek.
26. Şüpheci olup kimseye güvenmemek.
27. Aynı anda onlarca şey yapıp, hiçbir şeyi tek seferde yapmamak.
28. Hayatınızın her dakikasını sorumluluklarla doldurup nefes almaya fırsat bırakmamak.
29. Zorunlu kalmadıkça kimseye yardım etmemek, sadece çıkarlarınıza uygun işler yapmak.
30. Sürekli sahip olmadığınız şeyleri düşünüp, surat asmak.

kararlar1




 31. Egzersiz yapmamak, abur cubur ve yağlı gıdalar tüketip, sağlığınızı bozmak.
32. Aslında demek istemediğiniz şeyleri söylemek, kendi duygularınızı açığa vurmamak.
33. Karşınızdakine asla nasıl hissettiğinizi ya da ne düşündüğünüzü söylememek.
34. ‘Seni seviyorum veya ‘Özür dilerim!’ gibi cümleler kurmaktan kaçınmak.
35. Başkalarının problemlerine müdahale edip, onlara kendinizinmiş gibi üzülmek.
36. İhtiyaçlarınızı sürekli başkalarının üzerinden karşılamaya çalışmak.
37. Başkalarına kendilerini kötü hissettirmek.
38. Her gün saatlerce televizyon izleyip, internette boşuna zaman kaybetmek.
39. Sık sık ilaç kullanıp, çok fazla alkol tüketmek.
40. Asla eğlenmeyip sürekli çalışmak.
41. Hobilerinizin yok olmasına izin vermek.
42. İlişkilerinizi uzun süre devam ettirmemek.
43. Herkesi ciddiye alıp, her şeyi kişisel algılamak.
44. Olumsuz sözleri hatırlayıp, iltifatları çabucak unutmak.
45. Asla plan yapmayıp, her şeyi son dakikaya bırakmak.
46. Her şeyi içinizde saklı tutmak.
47. Çevrenizdekilerin fikirlerini ve önerilerini sürekli önemsememek.
48. Hayalini kurduğunuz planları gerçekleştirmek için harekete geçmemek.
49. Değişime direnmek ve değişimden korkmak.
50. Sürekli sıkı çalışıp, elinizden geleni yaptığınız halde mükemmeli elde edemediğiniz kendinize kızmak.
Bu listede yer alan davranış ve kararlar, hepimizin hayatında az ya da çok yer alıyor. Önemli olan ne kadar süredir bunları devam ettirdiğiniz değil, yanlış yolda olduğunuzun farkına vardığınız anda en yakın dönüşten geri dönmektir.

BU MESAJ SANA” HİÇ ARKANI DÖNÜP ETRAFINA BAKMA . BU MESAJ GERÇEKTEN SANA!

large (23)

”Bu Mesaj Sana” Hiç arkanı dönüp etrafına bakma .
Bu Mesaj gerçekten sana!
Eğer başka bir gelirin yoksa zaten,
Elindeki paranın sana yetmeyeceğini düşünmek anını zehir etmek sana hiç bir şey kazandırmaz.
Kıtlık zihinde başlar ve hayatta karşına çıkar.
Her zaman farklı bir yol daha vardır.
Sana uyan o farklı yolu araştır.
Önce düşüncelerini düzelt ve temizle.
Bu yeni düşünce tarzına göre hayatını yeniden şekillendir.
Artık sana uymayan ve yapmaya zorlandığın o şeyleri hayatından çıkart.
”Sigara içmek hem sana, hem etrafındakilere, hem de bütçene zararlı.
Spor yapmak için ille de spor merkezine gidip para ödemek zorunda değilsin.
Bunu yapmaya gerçekten karar verdiğinde farklı yollar aklına gelecek.
Onları uygula.
Yapmak istediğin her şeyi yapa bileceğini hatırla.
İstemediklerini de zaten yapmak zorunda değilsin!
Hatta mümkünse yapmaktan zevk aldığın işi yap.
Sana mutluluk getiren o iş ilk başlarda düşük bir gelir getiriyormuş gibi görünse de
niyetini temiz tutuğun ve hayat amacında ilerlediğin sürece eskisinden daha mutlu yaşadığını fark edeceksin.
Ve bu farkındalıkla birlikte bazılarının mucize dediği,
belki de hep hayal gibi gözüken o güzelliklerin sana aktığına şahit olacaksın.
Ve unutma!
Niyetini temiz tutmaya devam et ki
o güzellikler katlanarak sana gelmeye devam etsin.
Söylemesi kolay ama uygulaması zor!
Deme hiç
Her şey senin kabulüne ve reddine bağlı.
Bu günden itibaren dene.
Düştüğünde yapamadım deyip bırakma.
Bunu denediğin için kendini kutla ve tekrar dene ki
bir daha kendini kutlaya bilesin.
Bir daha ki seferde başara bileceğine inan!
Sen gerçekten güçlüsün.
Seni yaratan Allah neden diğerlerinden farklı yaratsın?
Sende herkes gibisin.
Şu anki farkını kendin yarattın!
Ne olduysa oldu, başkalarını suçlamayı bırak ve artık anını yaşa.
Geçmişi hatırlayıp hayıflanma.
Ya da geleceği düşünüp korkma.
Bu günün güzel olursa geleceğinde güzel olur.
Sana Sevgiler Gönderiyorum Güzel Arkadaşım.
Evet sana!
Arkadan bakmayı bırak artık..
sevgiyle

--alıntı--

NE İSTEDİĞİNİ BİLEREK YAŞAMANIN CAN ALICI NOKTASI

*Nereye gittiğinizi ve en önemlisi ne istediğinizi çok iyi bilin.
*Fırsatları iyi değerlendirin. Farkında olun.Amacınıza bağlı kalın.
*İstediğiniz şeyler için zaman ayırın. Karar verin eyleme geçin.
*Umut ve dilekleri bırakın.Ne istediğinizi bilinç altınıza kodlamak için yazın.Sabitleyin.
*Eliniz boş durmasın. Yazın ki sizinle istekleriniz arasında zihinsel bir köprü oluşsun.
*Beyninizdeki başarısızlık mekanizmasının düğmesini kapatın.Kendinizi başarıya programlayın.
*Yaşamınızın kontrolünü elinize alın.Önce karar verin.Net olun.
*Odaklanma noktasını bilinçli olarak kullanın.İstedikleriniz üzerinde yoğunlaşın.
*Nereye odaklanırsanız oraya doğru gidersiniz gitmek istediğiniz yönden emin olun. İşinizi şansa bırakmayın
*Sadece elde etmek istediklerinize odaklanın.
*Düşüncelerinizin, duygularınız ve davranışlarınızın isteklerinizle uyumlu olmasına çok özen gösterin.Ancak o zaman ne istediğiniz bilerek yaşama gücüne sahip olursunuz.
Hatırlayın;
Ne isterseniz size “O” içinizde olduğu kadarıyla verilecektir…
“Tutkunuzu Takip Edin. Mutluluk sizi bulacaktır.”

Mustafa KILINÇ



large (4)

BİZ GELECEK İÇİN PLAN YAPARKEN BAŞIMIZDAN GEÇEN OLAYLAR ZİNCİRİ…

Bazen isteklerine erişememek, vazgeçmek ama kopamamak,
gülümsemek ama gülememek,
ağlamak ama ağladığını belli etmemek,
 sevmek kimi zaman ama sevdiğini söyleyememek,
sevilmek ama seni seveni sevememek,
 kızmak ama kızdığını incitememek,
Hayat…
Hayat…
Daha iyi olsun diye çalışıp çabalarken hızla geçen zaman dilimi…
Hayat…
Günlük işlere dalıp o yoğunlukta geri kalan kısmı yaşamayı unuttuğumuz kavram…
 Hayat…
Paran, sağlığın ve huzurun varsa güzel, yoksa yandı gülüm keten helva…
 Hayat…
doğumla ölüm arasındaki çizgi

ETERİK KORDONLAR (BAĞLAR) İLE İLGİLİ

Çakralarda, çoğu zaman onlardan dışarı çıkan “eterik kordonlar (bağlar)” vardır. Bu kordonlar, ilişkimiz olan diğer insanlardaki çakralara uzanır.
Eterik kordonlar en genelde yakınlarımız ile, babamız, annemiz, eşimiz, eski eşimiz, eski sevgililerimiz, şimdiki sevgilimiz, evimiz, çocuklarımız ve yakın arkadaşlarımıza uzanır.
İlişkilerimizdeki korkular bu kordonları oluşturur. Korku, bağımlılık, bağlılık, birbirine – bağımlı olma, terk edilme korkusu veya bağışlamama şeklinde karakterize edilebilir. Eterik kordonlar her iki insan arasında enerjinin ileri geri yönlendiği hortuma benzer şekilde davranır.
Kordonlara sahip olmak, problem anlamına gelir.
Eğer bağlantınız olan kişi (kordon vasıtası ile) bir zorluk yaşıyorsa, bir meydan okuma ile karşılaşmışsa, sizden enerji çeker. Enerjinizi eterik kordon vasıtası ile çeker. O zaman, neden olduğunu bilmeden tükenmiş hissedersiniz.
Çok sıklıkla, cinsel ilişki yaşadığınız insanlar sizin sakral (2 nci) çakranıza bağlanmıştır. Tartışma deneyimlediğiniz insanlar solar pleksusunuza bağlanır. Üzüntü duyduğunuz/sizi mutsuz eden insanlar kalp çakranıza bağlanır. Acı verici ilişkiler yaşadığınız insanlar veya tüm yükü omuzlarınızda taşıdığınız bir ilişki yaşadığınız insanlar omuzlarınıza bağlanır. Benim deneyimimde, bu, omuz ve boyun ağrısının kök nedenidir.
Bir kadın müşteri maddi, sağlık ve sevgi yaşamında çoklu zorluklara, meydan okumalara sahip olmaktan şikayet ediyordu. Sırtından ve omuzlarından uzanan çok sayıda eterik kordonu gördüm. Kordonların, kadının çekişmeli bir ilişki yaşadığı vefat etmiş olan babasına bağlandığını fark ettim. Kordonları keserken, babasını bağışlama istekli olup olmadığını sordum. Aynı anda, babasına kendisini bağışlamaya istekli olup olmadığını sordum, çünkü kızı ile geçmiş ilişkisi ile ilgili pişmanlık duyuyordu. Her ikisi de tamamen bağışlamaya istekli olduklarında, kordonlar ayrıldı. Müşterimin, seansımızdan sonra, yaşamının tüm alanlarında hızlı gelişmeler bildirdi.
Evimize veya coğrafik yerlere bağlı olduğumuz zaman, ayaklarımızın altından zemine eterik kordonlar uzanır. Taşınmak isteyen bir müşterimle çalıştım. Ancak, evinin satılamadığından şikayet ediyordu. Ayaklarının altından evin temeline uzanan bir çok kordonu gördüm. Evine bağlılığın evin satışını engellediğini açıkladım. Onun izni ile, kordonları kestik. İki gün sonra, evi tam istediği fiyata satıldı.
Kordonları kesmek “Seni sevmiyorum ya da artık seninle ilgilenmiyorum” anlamına gelmez. Kordon kesmenin ayrılmalara veya ilişkileri bırakmaya neden olması gerekmez. Bu, ilişkilerinizin yanlış fonksiyonlarını salıvermeniz anlamına gelir. Hatırlayın, korku sevginin karşıtıdır ve eterik kordonlar (ve tüm bağlantılar) korkudan yaratılır.
Bazı insanlar, kendi ruh parçaları ile olan kordonları kesebileceklerine üzülürler. Yani, travmatik olaylar sırasında kopup giden kendilerinin parçaları. Bunun olması olası değildir, ancak sadece ful sevinci ve enerjiyi hissetmenizi bloke eden kordonların kesilmesine niyet ederek, bunun olmasından kaçınabilirsiniz. Bu niyeti ederek, ruh parçalarınızın kordonları kesilmemiş kalır.
Veya, ruh parçalarınızı geri çağırabilirsiniz ve bedeninizi çevreleyen beyaz ışık duşu vizüalize ederek kendinizi yeniden bütünleştirebilirsiniz. Zihinsel olarak kendinizin tüm parçalarının gerçek benliğiniz ile tamamen yeniden birleşmesini isteyin. Küçük “sizlerin”, küçük kauçuk bir bandın üzerindeki küçük varlıkların size doğru bungie jumping yapması gibi size doğru zıpladığını görebilirsiniz. Bu küçük ruh parçaları, beyaz ışık duşuyla size yeniden girerken korkunun veya travmanın tüm kalıntılarından tamamen iyileşmiş olacaklar.
ETERİK KORDONLARI/BAĞLARI KESME
Eterik bağları/kordonları kesmenin en hızlı ve en kolay yolu Başmelek Mikail’in yanınıza gelmesini ve sizden enerji çeken tüm kordonları kesip uzaklaştırmasını zihinsel olarak istemektir. Eğer Başmelek Mikail’e yabancı iseniz, o, diğer meleklerin “yöneticisi” olarak hareket eden bir melektir. Başlıca rolü tüm karanlık enerjileri temizlemektir. Her istediğinizde Başmelek Mikail’in yanınıza gelmesini isteyebilirsiniz. Sizinle daimi olarak kalmasını bile isteyebilirsiniz. Herkesle aynı anda birlikte olma yeteneğine sahiptir.
Mikail’den bağları kesmenizi istediğiniz zaman enerjide ve huzurda anında bir artış fark edersiniz. Uyuşmuş hissettiğiniz zaman, melekleri çağırın. Sizi huzurlu enerjinin doğal haline geri getirirler.
(CEVIRI ; Saffet Güler)

Mutlu Olun !

Mutlu olun ! Yaşamınızda, size haz vermeyen ne varsa
uzaklaştırın. Onların ne olduğunu siz bilirsiniz .

Yapmanız gereken tek şey etrafınıza bakmaktır. Sizi kendine esir eden nedir? Sizi sınırlayan nedir?

Etrafınızdaki hangi şey düğmenize basıyor (da sizi yönetiyor)? Neye mal olursa olsun, bu şeylerin hayatınızdan uzaklaşmasına izin verin.

Duvarlarınıza bakın. Oraya ne asmışsınız? Ne
okuyorsunuz? Kendinizi neyle dolduruyorsunuz?
Size sevinç vermeyen her ne ise. kurtulun ondan !

Bu tıpkı bir sülük gibidir! Eğer ilişkilerinizde mutlu değilseniz, söyleyin! Dürüst olun, kendi doğrunuzu yaşayın!

Ömrünüzde ilk defa kendi doğrunuzu yaşayın! Harekete
geçmek mi istiyorsunuz, geçin! Size engel olan nedir?

Size sevinç, haz vermeyen hiçbir şey yapmayın. Eğer
yaparsanız kendinizi sevmiyorsunuz demektir.

Kendinize karşı adil olun. Kim ne derse desin, size haz , sevinçveren şeyleri yapın.

Bunu, içinizdeki Tanrı aşkına yapın! Gidin ve Yapın!
RAMTHA

Başkalarına yönelttiğimiz eleştiriler ve önerilerimizi genellikle kendimiz duymak ve ikna olmak için söyleriz

Kendisi ile sorunu olan insan aynı ya da benzer sorunu karşısındaki insanda görme eğilimindedir. Hayatta herkesin karşısına eş olarak kendisi çıkar. İnsanlar kendi problemleri ile yüzleşmekten korktuklarında bu sorunu ilişkide oldukları insanlarda görerek kendilerini rahatlatırlar. Böylece karşısındaki insana yansıttığı problemi ile bağını koparacak ve kendini haklı görecektir. Örneğin insanlara güvenmek ile ilgili sıkıntı yaşayan biri, insanları güvenilmez bularak bu korkusunun yersiz olmadığını ispat eder.
Oysa ki bizde olmayan hiçbir özelliği başkasında göremeyiz, bu evrensel ayna fenomenidir. Bir kişinin partnerinde olmasını istediği özellikler aslında kendi gelişim planı olmalıdır. Hayat bize zaman zaman gelişmemiz gereken konularda sıkıntılar yaşatır, bunları bir ipucu olarak görüp bu konularda kendimizi geliştirdiğimizde ise sonsuz potansiyeli ile ödüllendirir.
Kendi gelişimini tamamlamaya çalışan ve eksikleri ile ilgili farkındalık sağlamış insanlar, ilişkilerinde daha başarılı ve mutlu olanlardır. İlişkilerin daha olumlu olması için harcanması gereken enerjiyi, diğerini suçlamak için harcayan birey sonuçta yalnız kalacaktır. Kendi içindeki kızgınlığı, saldırganlığı, kabalığı değiştirmeyenler nereye giderlerse gitsinler, dünyanın saldırgan ve kaba insanlarla dolu olduğunu söyleyeceklerdir.
Aslında bütün dünya kendi zihnimizden başka bir şey değildir. Başkalarına yönelttiğimiz eleştirleri ve önerilerimizi genellikle kendimiz duymak ve ikna olmak için söyleriz. Kendi söylediklerimizi duyup; hayatımızı değiştirebiliriz, hemen bugün!


TELEPATİ



-Kalbiniz üzerinden beyninize yayılan Kablosuz serbest enerji-

Telepati, iki zihin veya ruh arasında herhangi bir aracıya gerek kalmadan (kelime-ses- yazı- telefon vb. gibi) düşünsel yolla kurulan haberleşme ve bilgi alışverişidir. 

Bu tür ruhsal ve zihinsel irtibatlar derin telepatik birleşmelerdir ve evrensel bir iletişim aracıdır. Telepatide alıcı ve verici olmak üzere en az iki kişi vardır. Düşüncesini gönderen ajan verici(agent), alıcı (percipiant) ise süjedir. Aslında eski ve körelmiş olduğu düşünülen bir yetenektir.

Tanınmış bilinç uzmanı ve yazar Gary Schwartz tüm iletişim şekillerinin enerji değişimiyle bağlantılı olduğunu söyler.

Evreni algılama şeklimize göre bir kelimeyi düşünerek bile zihnimizde titreşim yaratırız. Yazılı veya sözlü kelimeler bir insan tarafından algılandığında gizli enerji tepkilerini ortaya çıkarır.

Sadece düşünerek zihnimizde yarattığımız titreşimlerin bir alıcı tarafından algılanması ile de telepatik bir iletişim gerçekleştirebiliriz.

İlkel kabul edilen Aborjinlerde, Afrika kabilelerinde, Kızılderililerde, Hint yogilerinde, Uzakdoğu rahiplerinde telepatik haberleşme yeteneği medeni toplumlara göre daha fazla korunup kullanılmıştır.

Freud'dan Einstein'a, C. Gustav Jung'dan William Crookes'e kadar değişik alanlardaki bilim adamlarının ilgisi ruhsal konulara yönelmiştir.

Nikola Tesla’nın en büyük hayali kendi beyninde imgelendirdiği bir objeyi başka bir beyine iletebilmekti. Yani amacı beyinler arasında telepatik görüntü transferi yapmaktı. Fakat o dönemin katı materyalist bilim anlayışı ve bu anlayışın getirdiği aforoz korkusu bazılarına geri adım attırmıştır.

Nikola Tesla, sonraki dönemlerde insan aklını ve beyin dalgalarını araştırmaya koyuldu, Dünya’nın rezonansını ölçme, düşünceyi ekrana yansıtma deneyleri yaptı ve telepati üzerine çalıştı.

Persinger, telepatik iletişimde bulunan iki beynin özel bir tür elektrik bobini olan iki adet ''Tesla Bobinler'' ile karşılaştırıldığı bir benzetme sunmuştur.

Tesla bobinlerinin kendine has bir özelliği vardır. Bir Tesla Bobini titrediğinde belirli bir uzaklıkta bulunan bir diğeri aynı güçle (veya genlik, amplitüd) olmasa da aynı frekansta titrer.

Tesla bobinleri aynı zamanda elektrik yayarak kısa bir mesafede tutulan bağlanmamış floresan ışıkları yakabilir.

Bir diğer benzetme ise bir obje ses ile titreştiğinde meydana gelen sempatik rezonanstır. En basit örnek olarak şarkı söyleyen birisinin sesi ile camı kırması verilebilir.

Aynı zamanda klarnet de çalan bir fizikçinin belli bir notayı her çaldığında bir uğultu sesi duyması ile keşfedilmiştir. Bu kişinin adı Helmholtz'du, kendisi ayrıca okarinayı da (akustik alanında birçok yenilik ile birlikte) icat etmiştir.

Çalışma odasına notayı çalarak gezmiş ve sesin kaynağını dinleyerek bulmaya çalışmıştır. Nihayetinde bir kavanozun kapağından geldiğini bulmuştur. Kavanoz ile kapağı arasındaki boşluğun boyutu çalınan notanın frekansı ile aynıdır. Nota çalındığında kapak titreşmektedir.

Tesla bobinleri elektriği yaymakta iken Helholtz'un klarneti ses dalgaları yaymaktadır. Peki beynimiz ne yayar?

Beyinde, diğer her yerde olduğu gibi, elektrik akımına manyetik alanlar eşlik eder. Bir aksondan (nöronlar arasında bir bağlantı) içeri giden her bir elektrik akımı aynı zamanda manyetik bir darbe de yaratır.

Manyetik alanlar kaynağından uzaklaşıldıkça zayıflar. Yokmuşçasına zayıf ve belirsiz olabilirler, ancak asla sıfıra düşmezler ve yok olmazlar, bu sayede taşıdıkları veya taşıyabilecekleri her türlü bilgi saklanır. Beynimizin faaliyetlerini manyetik çıktısı aracılığı ile her zaman dışarıya yayınlarız.

İlginçtir ki, yapılan çiftlerin katılmaya gönüllü olduğu çalışmalardan birinde araştırmacılar en çok bağlı olan ("duygusal ahenkli") çiftlerin en çok "birbirlerinin düşüncelerini okudukları" hissi vakası bildiren çiftler olduklarını fark etmiştir.

Burada yapılan çıkarım insanlar duygusal bağlamda bağlı olduklarında telepatinin daha kolay olduğu yönündedir.

Aslına bakarsak, beyinlerimiz içine kurulmuş kocaman bir manyetik sisteme sahip görünmektedir. Bu sistem beyin dokusunun her bir gramında bulunan beş milyon manyetit kristalinden oluşmaktadır.

1992 yılında keşfedilmiştir ve bilim insanları şu ana kadar işlevlerini henüz tam olarak anlamış değillerdir, ancak bir olasılık vardır ki o da sahip olabilecekleri diğer işlevlere ek olarak beynimizdeki bilgilerin manyetik olarak yayınlanması için bir temel teşkil ettikleridir.

Elektriksel faaliyet karmaşasının, tüm frekansları, darbe ve atımları, patlamaları, "trenleri" ve hatta rastgele ses parçaları ile başka bir beyinde nasıl anlamlı bilgilere dönüştürülebildiğini açıklamak için holografik hafıza kuramına başvuruyoruz.

Bu kuram, bilim insanları tarafından evrensel olarak kabul edilmese de pek çok alanda kabul görmüştür. Kurama göre anılarımız hologramlara dayanır. Sistemin bütününde mevcut olan bilgilerin hepsinin her bir parça içinde yer aldığı bilgi paketleri.

Hologramlar ayrıca popüler bir sanat formudur. İçlerine holografik imgelerin gömüldüğü kolyeleri satın alabilirsiniz. Bir hologramı ikiye böldüğünüzde her iki parçada da imgenin tümü yer alacaktır, ancak parçalardaki imgeyi görebilmek için doğru açıda tutarak bakmanız gerekir.

Hologramlar özel bir ayna kullanılarak ikiye bölünen bir lazer ışınından faydalanılarak meydana getirilir. Hologramın (özel bir ayna kullanılarak) bölünmesi birbirinden hafif miktarda faz dışı olan iki lazer ışını meydana getirir.

Lazerler bir objeye doğrultulduğunda lazer ışınlarından her biri objeyi hafif derecede farklı olarak görür. Hologramlar genellikle cam ortamlar üzerinde satılır. Bu iki lazer ışını tekrar bir araya gelip tek bir imge oluşturulduğunda söz konusu imge sadece üç boyutlu olmakla kalmaz, aynı zamanda kırıldığında parçalardan her biri imgenin tümünü içerir.

Günümüzde bu teknoloji o kadar basittir ki, dergi kapakları ile gıda ürünlerinin kutularında dahi hologramlar görebilirsiniz. Bu konuyu daha iyi anlamak isterseniz holografi üzerine yapılacak bir İnternet araştırması pek çok bilgi sunacaktır.

Mühim olan nokta holografinin her bir parçanın taşıdığı hafıza ile bilincin bütünü ima edişini nasıl açıkladığını anlamaktır. Şimdi, diyelim ki beyninizin bilgi babındaki içeriği hemen şu an bir parça cam üzerine holografik olarak yazılacak. Ardından bu cam parçasını alıp kıracaksınız. Parçalardan birini elinize alın, isterse en küçüğü olsun, beyninizde yer alan tüm bilgi bir şekilde bu ufak kırık parça üzerinden erişilebilir olacak.

Gerçek bir hologramda mesele o kırık parçaya tam olarak doğru olan açıdan bakmaktır. Parça ne kadar küçükse, görme açısı da o kadar hassas olacaktır.

Holografik hafıza kuramı anılarımızın ve hatta bilinçli farkındalık deneyimlerimizin zihinlerimizde var olan hologramlardan oluştuğunu söyler. Her bir algı, anı, düşünce ve duygu bir bütüne aittir ve aslen parçalarına ayrılamaz. Beyin faaliyetlerinin görüntülerini oluşturan teknolojilerden birisi (PET, BT, EEG, MRI gibi) için çıkartılan sinirsel etkinleşme örüntüsüne baktığımızda yalnızca parçalardan bir tanesini görürüz.

Holografiden anlamayan insanlar için zor bir tasavvurdur ve holografiler henüz yeni olduklarında insanlar onları sadece tanımlara dayalı olarak anlamakta zorluk çekiyordu. Anlamak için görmeniz lazımdır.

Bir holografi de beyin gibi oldukça küçük bir alan içerisinde muazzam miktarda bilgi depolayabilir. Doğrusu, holografik hafıza kuramının bu kadar kısa sürede bu kadar popüler olmasının sebeplerinden birisi budur.

Ayrıca bir bireyin beyninin diğer insanların beyinlerindeki imge, sözcük ve duyguları uzaktan nasıl algılayabildiğini anlamamıza imkan verir.

Holografik kuram bize her bir parçanın bütünü kapsadığını söyler. Başka bir bireyde neler olduğunu algılayabilmesi için psişiklerin yalnızca az bir miktarda bilgi edinmesine gerek vardır.

Bir bireyin zihninde yer alan küçük bir bilgi parçası bir başka bireyin erişimine açıksa bundan çok daha büyük bir bilgi yığını çıkartılabilir.

Çoğu psişik algı görseldir, yine de başka biçimler de vardır. Çok az sayıda psişik, ve konuşmuş olduklarımdan hiçbiri algıların işitilecek şekilde söylenen sözler olarak ortaya çıktığını söylemiştir. Hemen hemen her defasında sözlü olmayan bir biçimde görülürler.

Bundan yapılacak çıkarım, dil merkezlerinin bulunmadığı beynin sağ yarım küresinin psişik algıların doğmasını beklediğimiz yer olduğu yönündedir. Daha da tam anlamıyla, sağ taraftaki hipokampüsün konu ile ilişiği olduğu gösterilir. Ahtapot Rs 3'ün selefi ve ilham kaynağı ile yapılan deneylerde beynin sağ tarafı soldan daha fazla tepki vermiştir.

Aktarım Ortamı

Dünyanın manyetik alanı beyinler arasında bilgi aktarımı için uygun bir ortam sağlar.

Her bir beyin kendisi hakkında bilgi yayınlamakla kalmıyor, beyinlerin tümü tek bir manyetik alan üzerinde yer alıyor. Dünyanın manyetik alanının belirli rezonansları vardır. Bunlara Schumann rezonansları denir.Frekansı teta bandıdır, insan beyninde de bir dizi frekans meydana gelir. Beyindeki teta etkinliği alacakaranlık uykusu, hayal görme ve hipnozun yanı sıra meditasyon hali, trans ve benzer rahatlama aktiviteleri esnasında ortaya çıkan imgeler ile ilişkilendirilir.

Psişik sanat öğreticilerinin pek çoğuna göre bu zihin halleri psişik algıya müsait olan hallerdir. Eski "istihbarat teşkilatı" uzaktan görü uzmanı Ingo Swann ile yapılan araştırma sağ oksipital lobda (artkafa lobu) göze çarpan belirgin bir 7 Hz'lik örüntü bulmuştur.

Psişik algı ile ilişkilendirilen frekanslar dünyanın manyetik alanından gelenlerle ile üst üste örtüşerek psişik beceriler kullanılarak algılanan bilgilerin aktarımı için ortam olarak jeomanyetik alanı en ideal aday haline getirmiştir.

Bu, iki beyin arasında bilginin nasıl aktarıldığını açıklayabilir, ancak insanların bazen nasıl geleceğe dair bilgi elde ettiğini, önseziyi açıklayamaz. Bunun için bir miktar kellifelli spekülasyona başvurmamız ve bu noktada laboratuvar çalışmalarını arkamızda bıraktığımıza dikkat çekmek gereklidir.

Aşağıda verilen bilgilerin hiçbirinin arkasında laboratuvar çalışmaları bulunmaz, ama sahip olduğundan daha fazla kesinlik taşıyormuş gibi rol yapmadığımız sürece bunda yanlış bir şey yoktur.

Manyetik alanlar birer kuvvettir, kütlenin (madde ve/veya enerji) hareket ettiği (veya etmediği) yolu "değiştiren ya da değiştirme eğiliminde olan" şeylerdir. Manyetizma, yer çekimi gibi bir kuvvettir. Kuvvetler partiküllerden (foton veya elektronlar gibi) meydana gelmez.

Bir fizikçiye göre, "Newton'ın Evrensel Yasasında yer çekimi hızının kayıtsız, koşulsuz ve şartsız olarak sonsuz olduğu pek tabi ki geniş ölçüde kabul edilmektedir, o kadar geniş ölçüde bilinmese bile" (1) 2002 yılında gerçekleştirilen bir deney, (2) yer çekimsel alanlar ışık hızının %95'i hızında yayılır ama büyük bir (%25) hata payı ile yayılır.

Sonuç tartışmalıdır çünkü deneyin kurulumunda kullanılan Genel İzafiyet yer çekimsel alanların ışık hızında hareket ettiğini öngörür, bu sebeple eleştiri sahipleri deneyin sonuçlarının bu şekilde çıkmak üzere programlandığını öne sürer. Deney geçerli olsa bile hata payı yer çekimsel alanların ışıktan daha hızlı yayılması olasılığına imkan sunar.

Manyetik alanların hızı hakkında neredeyse bir şey bilinmemekte. Konu hakkında yapılan bir "Google araması" yalnızca 20 sonuç çıkarmış, bunlardan nitelikli kaynaklardan bulunan olmamıştır. Buna karşın "yer çekimi hızı" için yapılan bir arama 73.000'in üzerinde sonuç çıkarmış ve bunlardan çoğu da üniversite fizikçilerindendir.

Hem manyetizma hem de yer çekimi birer kuvvettir. Her ikisi de kaynağından uzaklaştıkça üstelik de aynı oranda zayıflar. Birinden diğerine ışık hızından hızlı aktarım ihtimali anlamını çıkarmanın anlamsız olmayacağı kadar ortak yöne sahiptirler.

Her halükarda manyetik alanların yer çekimi gibi ışık hızını aşan hızlarda hareket edebileceği varsayımını yapacağız, bu varsayım (veya önerme) çağdaş fiziğe uygundur.

Şimdi iyi bir varsayımın kabul edenler üzerindeki muazzam gücünü kullanarak prekognitif (önsezisel) algının nasıl mümkün olabileceğini sorabiliriz.

Dünyanın manyetik alanı telepati ile uzaktan görü için uygun bir ortam ise bu aynı zamanda önsezi (geleceği görme) gerçeğe uygun (veya geçerli) olarak kabul edildiğinde ima edildiği üzere bilginin gelecekten şimdiki zamana nasıl gelebildiğini de açıklayacaktır.

Tartışmanın bu noktasında açıklamayı tahmin etmek zor olmasa gerek. Dünyanın manyetik alanı içerisine gömülü bilgiler ışık hızından daha hızlı hareket ederek bilgiyi şimdiki zamanda mevcut kılar. Holografik ambalajı büyük miktarlardaki bilgilerin oldukça küçük birimler içerisinde hareketine olanak sağlar.

Dünyanın manyetik alanı dahilindeki mekanizma için uygun bir aday, münferit, "kendi başına duran" bir dalga olan kompleks bir manyetik soliton olacaktır.

Hem psişiklerin algıladığı bilgiler hem de psişiklerin beyinleri dünyanın manyetik alanı içerisine gömülüdür. Bilgi; gelecekteki olayların holografik temsili gelecekteki olayın olduğu zamanda çalışan bir uzaktan görücüye olduğu kadar şimdiki zamanda da mevcut durumdadır.

"Ahtapot Rs 3" ile yapılan deneyler önsezi/geleceği görme ile alakalı olmasa da, geleceğe dair öngörülerin yapıldığı günlerdeki jeomanyetik etkinliğin bu öngörülerin doğrulanma günündeki ile aynı olduğunu bulan bir çalışma vardır. T

Telepati üzerine yapılan çalışmaların sonuçlarındaki pek çok varyasyondan jeomanyetik varyasyonların sorumlu olduğu göz önüne alındığında telepati ile önsezi altında yatan mekanizmaların aynı olduğu varsayımı mantık dışı olmuyor.

Geleceği görme için yapılan bir başka açıklama Kaluze-Klien kuramı aracılığı ile ortaya çıkar, bu kuram dördüncü boyut zaman olmak üzere, dörtten fazla boyut bulunduğu fikri ile işleyen bir fizik alanında yer alır.

Mekan (uzay) için birden fazla boyut olduğunu farz edersek, spesifik bilinç hallerinin zaman ve uzayda "pencerelere" erişim imkanı vermesi ihtimal dahiline girer, böylece kelimenin olağan anlamı ile herhangi bir aktarımın meydana gelmesine gerek kalmaz.

Bu modele göre geleceği görme olgu ve olayları bulundukları ortamda vasıtasız olarak algılama ile ilgili olacaktır. Bu konsept bizi anlaşılması güç çapraşık fiziğe doğru götürür ve bu münazaranın kapsamı dışındadır.

Ve Kuantum deneyleri yeni açıklamalarla ilginç bir telepati gerçeğini de ortaya koyuyor:

Kuantum dünyasında atom altı parçacıklar ‘telepati’ kurabiliyorlar.

Aralarındaki mesafe ne olursa olsun, özel koşullar altında iki parçacık birbiriyle sonsuz hızda haberleşebiliyorlar ve bu haberleşme zamanda geriye ya da ileriye doğru olabiliyor.

Birleşik varlıklar alanında tüm evren birbirine görünmez ağlarla ve titreşimlerle bağlı, tıpkı âşıklar arasındaki telepatik bağ gibi! Ses, resim, kelime, yazı, lazer, telepati, atom altı parçacıklar, beyin dalgaları… Aracımız ne olursa olsun bu bağın gücünü hissettiğimizde bütün aşklara inat o en büyük aşkın titreşimlerinde kayboluyoruz.

Bedensel iletişimlerin keyfine dalıp kendi ruhumuzun ve evrenin titreşiminden kopmamak dileğiyle…

Etrafınızdaki hangi şey düğmenize basıyor......

Mutlu olun ! Yaşamınızda, size haz vermeyen ne varsa
uzaklaştırın. Onların ne olduğunu siz bilirsiniz .

Yapmanız gereken tek şey etrafınıza bakmaktır. Sizi kendine esir eden nedir? Sizi sınırlayan nedir?

Etrafınızdaki hangi şey düğmenize basıyor (da sizi yönetiyor)? Neye mal olursa olsun, bu şeylerin hayatınızdan uzaklaşmasına izin verin.

Duvarlarınıza bakın. Oraya ne asmışsınız? Ne
okuyorsunuz? Kendinizi neyle dolduruyorsunuz?
Size sevinç vermeyen her ne ise. kurtulun ondan !

Bu tıpkı bir sülük gibidir! Eğer ilişkilerinizde mutlu değilseniz, söyleyin! Dürüst olun, kendi doğrunuzu yaşayın!

Ömrünüzde ilk defa kendi doğrunuzu yaşayın! Harekete
geçmek mi istiyorsunuz, geçin! Size engel olan nedir?

Size sevinç, haz vermeyen hiçbir şey yapmayın. Eğer
yaparsanız kendinizi sevmiyorsunuz demektir.

Kendinize karşı adil olun. Kim ne derse desin, size haz , sevinçveren şeyleri yapın.

Bunu, içinizdeki Tanrı aşkına yapın! Gidin ve Yapın!
RAMTHA

DÜŞÜNCE GÜCÜYLE TEDAVİ - Bölüm 4-

HER ŞEYİN MALZEMESİ DÜŞÜNCEDİR, VE DÜŞÜNCELERİMİZİ DEĞİŞTİREBİLİRİZ

Sorunumuz ne olursa olsun, yaşadıklarımız, iç dünyamızın dışarıya yansıyan sonuçlarıdır.

Kendinden nefret etmek bile, kendiniz hakkındaki nefret dolu düşüncelerin ürünü. “Ben kötü bir insanım” diyen bir düşünceniz var. Bu düşünce bir duygu yaratıyor ve siz bu duyguya kendinizi kaptırıyorsunuz.

Oysa öyle bir düşünceniz olmasaydı, böyle bir duygunuz da olmayacaktı. Düşünceler ise değiştirilebilir. Düşüncenizi değiştirin, duygularınız da ortadan kaybolacaktır.

Tüm bunları size inançlarımızın nereden geldiğini göstermek için anlattım. Bu bilgileri lütfen, acımızın içine gömülmek için mazeret olarak kullanmayalım.

Geçmişin üzerimizde gücü yok. Olumsuz bir düşünce kalıbını ne kadar uzun sürdürmüş olmamızın önemi yok. Güç noktası şimdiki anda. Farkına varmak için ne harikulade bir şey. Şu andan itibaren özgür olmayı seçebilirsiniz!

İSTER İNANIN İSTER İNANMAYIN, DÜŞÜNCELERİMİZİ BİZ SEÇİYORUZ

Aynı düşünceleri bir alışkanlık olarak o kadar tekrar tekrar düşünüyor olabiliriz ki, bu bize düşüncelerimizi kendimiz seçmiyoruz izlenimi verebilir.

Ama ilk seçimi biz yaptık. Bazı düşünceleri düşünmeyi reddedebiliriz. Ne kadar sıklıkla kendiniz hakkında olumlu bir şey düşünmeyi kabul etmediniz? Pekala, aynı şekilde kendinizle ilgili olumsuz düşünceleri de reddedebilirsiniz. Bu konudaki çalışmalarım esnasında çalıştığım herkes az ya da çok kendinden nefret ve suçluluk duygularıyla boğuşuyor.

Bu iki olumsuz duygu ne kadar fazlaysa, hayatımız da o kadar mutsuz oluyor. Bu iki duygu azaldıkça da yaşamımız her boyutuyla daha iyiye doğru gidiyor.

HEMEN HERKESİN ÇEKİRDEK İNANCI: “YETERİNCE İYİ DEĞİLİM”

“Yeterince iyi değilim” inancının yanı sıra “Yeterince çaba gösteremiyorum” ya da “Layık değilim” inançları da var. Bunları söyleyenlerden misiniz? Yeterli olmadığınızı düşünüyor ya da hissediyor musunuz? Ama kime göre? Kimin standartlarına göre?

Eğer bu inancınız güçlüyse, o zaman nasıl sevgi dolu, mutlu, başarılı, sağlıklı bir hayat yaratabilirsiniz? Bu güçlü bilinçaltı inancınız, yaşamınıza sürekli çelişkiler getirecek, bir yerlerde aksamalar olacak, bir şeyler sürekli yanlış gidecek.

KIRGINLIK, YARGILAMA, SUÇLULUK VE KORKU HER ŞEYDEN ÇOK SORUN YARATIR

Bu dört duygu hem bedenimiz, hem de yaşamımızdaki temel sorunların kaynağı oluyor. Bu duygular, yaşam deneyimlerimizin sorumluluğunu almak yerine, başkalarını suçlamaktan kaynaklanıyor.

Evet, yaşamımızdaki her şeyden yüzde yüz sorumlu olursak, suçlayacak kimse kalmayacak değil mi?

“Dışarıda” olan her şey, iç düşüncemizin aynası. Diğer insanların kötü davranışlarına göz yummuyorum, ama bize böyle davranacak olan kişileri bize çeken şey, KENDİ inançlarımız.

Eğer kendinize şunları söylüyorsanız: “Herkes bana şöyle şöyle davranıyor, beni yargılıyor, asla benim için bir şey yapmıyor, beni paspas gibi kullanıyor, sömürüyor…” o zaman bu sizin DÜŞÜNCE KALIBINIZ.

İçinizdeki bazı düşünceler, bu tür davranışları gösteren kişileri yaşamınıza çekiyor. Bu tür düşüncenizi değiştirdiğiniz zaman, o tür kişiler de başka kapıya gideceklerdir. Artık o insanları hayatınıza çekmeyeceksiniz. Bu dört olumsuz duygu, fiziksel boyutta da ortaya çıkıyor.

Kırgınlık (gücenme, darılma, öfke) uzun zaman içte tutulduğunda bedeni yemeye başlıyor ve kanser dediğimiz hastalığa neden oluyor. Sürekli kendimizi ya da başkalarını eleştirmek, yargılamak romatizmanın kaynağı. Suçluluk duygusu daima ceza arar ve bu ceza da ağrılar yaratır. Korku ve gerginlik kellik, ülser hatta ayak ağrılarına neden oluyor.

Kırgınlık (gücenme, darılma) duygusundan bağışlama yoluyla kurtulmak kanseri bile yeniyor. Bu size basit gibi gelebilir ama işe yaradığına tanık oldum, bunu yaşadım.

Bir Nevi Mucize: Benzediği Organa İyi Geldiğini Kanıtlayan 10 Yiyecek


iyi-geldigi-organa-benzeyen-yiyecekler

Yemeğe dair efsane cümlelerden biridir: Bir yiyecek neye benziyorsa ona iyi gelir.
Yıllarca bu cümlenin geyiğini, sulu şakalarını yaptık. Arkasını araştırmak, üzerinde durmak aklımıza gelmedi. Tabii çocuktuk çoğu zamanında.

Zencefil – Mide

erinjanus

Zencefil midenin en yakın arkadaşı olarak bilinir. Öyle ki yüzyıllar öncesinde kusma ve deniz tutması gibi durumlarda insanlar zencefil tüketirdi. Henüz bilim kanıtlamadan önce bile midenin dostuydu.

Üzüm – Akciğer

erinjanus
Akciğerin en büyük hazinesi alveollar. Bu arkadaşlar oksijeni kan dolaşımına veren arkadaşlar. Üzümün akciğere en faydalı olduğu bölge de alveollar. Böylece akciğer kanseri riskini de azaltmış oluyorlar. Üzüm ayrıca, proantosiyanidin adı verilen bir antioksidana sahip. Kendileri alerjik astıma iyi geliyor.

Tatlı patates – Pankreas

erinjanus

Tatlı patatesin pankreasa yaptığı en büyük iyilik, kan basıncını düzenleyerek, görevini daha rahat yapmasını sağlamak. Asıl bomba bu değil ama. Tatlı patateste yüksek oranda, pankreas kanserinin büyümesini engelleyen B6 vitamini var.

Mantar – Kulak

erinjanus

Kesilmiş mantar kadar kulağa benzeyen bir şey yok. Aynı zamanda, kulak için, D vitamini içerdiğinden dolayı duyma kaybını engelleyen mantar kadar değerli bir şey yok.

Domates – Kalp

erinjanus

Domates kalbin aynasıdır. Cidden. Öyle yakınlar birbirlerine. Bunun sebebi de domatesin içerdiği likopen. Likopenin kod adı kalbin ve kanın yiyeceği. Kalbe gelecek bütün hastalıklara karşı savunucu. Domates aynı zamanda C vitamini memba. C vitamininin kalp için ne kadar değerli olduğunu biliyorsunuz.

Greyfurt – Göğüs

erinjanus

Greyfurtta limonoid adında fitokimyasal madde var ki bu arkadaş göğüs kanserini hiç sevmiyor.

Avokado – Uterus

erinjanus

Avokado ve uterus’un birbirine benzerlikleri Hansel ile Gretel’de yok. Avokado’nun en büyük becerisi, rahim ağzı kanserini önlemek ve hormonları düzenlemek. Aynı zamanda güzel de bir tesadüfü var. Avokado’nun avokado olup yenmesi için ağaçta 9 ay geçirmesi gerekiyor.

Ceviz – Beyin

erinjanus

Hızlı girelim: Ceviz, omega-3, folik asit ve E vitamini açısından en değerli kuruyemiş. Beyin için de.

Havuç – Göz

erinjanus

Bütün bu benzerlik havuçtaki beta-karotene teşekkür edebilir. Zira retinaya iyi gelen arkadaş bu arkadaş.

Kereviz – Kemik

erinjanus

Kereviz'de silisyum var. Silisyum, kemiğe gücünü veren element. Aynı zamanda bir gerçekleri daha var: Kereviz de kemik de yüzde 23 oranında sodyuma sahip.

Hangi organ kendini kaç günde yeniler…

Bilim adamları, vücuttaki organların yaşlanma sürecini aydınlattı. Göz ve beyin dışında kalan tüm organlar kendini yenileyebiliyor ve böylece vücudumuz hayat boyu 10 yaşın altında kalmayı başarabiliyor

İngiltere’de yayınlanan Daily Mail gazetesinin haberine göre bu durumun nedeni, hücrelerin yenilenmesi yani eski hücrelerin yerini yeni hücrelerin alması olarak açıklanıyor.

Ancak bu “kalıcı gençlik” durumundan nasibini alamayan şanssız organlar da yok değil. Beyin, gözler ve sinir sistemi kendini yenileyemiyor.

Beyinde; koku alma ve öğrenme merkezleri haricindeki diğer hücreler, tıpkı tam anlamıyla oluşumunu tamamladıktan sonra yenilenemeyen sinir sistemi ve kornea haricinde yenilenemeyen gözler gibi, yaşlanmaya karşı direnemiyor.

KALP KENDİNİ 20 YILDA YENİLİYOR

Yıllarca kalbi oluşturan hücrelerin doğduktan sonra değişmediği sanıldı.

SAÇLAR KENDİSİNİ 3-6 YILDA YENİLİYOR

Yaklaşık 100 bin adet olan saçların her bir teli ayda 1.25 santimetre uzuyor.

MİDE DUVARI KENDİSİNİ 3-5 GÜNDE YENİLİYOR

Midedeki asit karşısında hücrelerin dirençli olmadığını belirten İsveç-Karolinska Enstitüsü’nden Jonas Frisen, hücrelerin 3 ila 5 gün arasında yenilendiğini vurguladı.

MİDE DUVARI KENDİSİNİ 3-5 GÜNDE YENİLİYOR

Midedeki asit karşısında hücrelerin dirençli olmadığını belirten İsveç-Karolinska Enstitüsü’nden Jonas Frisen, hücrelerin 3 ila 5 gün arasında yenilendiğini vurguladı.

bu hücrelerin hızla yenilendiklerini ve bu sürenin 2 ila 5 gün arasında değiştiğini ifade etti.

İSKELET SİSTEMİ KENDİSİNİ 10 YILDA YENİLİYOR

İskelet de vücudun sürekli kendini yenileyen bölümlerinden biri.

Kemiklerin 10 yılda bir tam anlamıyla kendini yenilediği tahmin ediliyor

DİL KENDİSİNİ 10 GÜNDE YENİLİYOR

Tat moleküllerini sinirler yoluyla beyne ileten dilde bulunan 10 bin tomurcuğun her birinde 50 hücre bulunuyor

Bu hücreler her 10 günde bir kendini yeniliyor.

KARACİĞER KENDİSİNİ 6 AYDA YENİLİYOR

Yağ, protein, şeker ve kan yapımı için gerekli olan maddeleri depolayan karaciğer vücudun en güçlü organlarından biri.

İngiltere Karaciğer Vakfı tarafından yapılan açıklamaya göre karaciğerin kendini yenileme süresi 6 ay.

AKCİĞER KENDİSİNİ 1 YILDA YENİLİYOR

Akciğerde hücreler farklı periyotlarda yenileniyor. Bu da havanın temizliğine, sigara içilip içilmemesine göre değişiyor

Yenilenme süresi ise altı ayla bir yıl arasında…

Affetmek üzerine...


Affetmek, başkalarının yarattığı koşullardan ve yanlışlardan dolayı kendimize acı vermeye, ya da başkasının bize acı vermesine izin vermemize son vermek demektir.

Affetmek, bir kesiftir… Bir yanlışı silmek değil, affettiğimiz kişiyle aramızdaki benzerliği keşfetmektir.

Affetmek unutmak değildir.. Geçmiş unutulmaz..

Unutmamalıyız da.. Ama geçmişte yapılanların yıkıcı etkisini ortadan kaldırmaktır. Artık acıyı hissetmemektir.

Affetme süreci, yas tutma sürecidir.. Kişi affetse de kaybetme duygusunun ve yaralanma duygusunun acısını hissedebilir. Onarım zaman gerektirir.

Affetmek yapılanları onaylamak, hoş görmek değildir..

Yapılanları önemsiz farz etmek, örtbas etmek, yapılanların kötü olduğunu geçersiz farz etmek ya da o kişinin hakli olduğunu zannetmek de değildir..

Tam tersi “yapılanlar kotuydu.. İncitti ” diyerek ve yüzleşerek yola çıkılır.

Affetmek o kişiye kendimizi daha büyük hissettirerek onu bize karşı borçlu kılmak ta değildir.. Bu bir ego oyunu olabilir ancak.

Affetmeyi seçtiğimizde kimse bize borçlanmayacaktır. Diğer insanin da affetmesini, özür dilemesini, değişmesini ve Bizim istediğimiz gibi olmasını beklemeyeceğiz. . Çünkü biz ancak kendimizi kontrol etmeye muktediriz..

Bir başkasının seçimlerini kontrol edemeyiz. Böyle bir gücümüz yok..

Affetmek fedakarlık değildir.. Katlanmak hiç değildir.. ” iyilik perisini” oynamak ta değildir.

Affetmemiz için illa o kişiyi anlamamız gerekmez.. Olayları illa hatırlamamız da gerekmez.

Affetmek o ana mahsus bir durum değildir.. Bir süreçtir..

Zaman içersinde sabırla yavaş yavaş olur.

Affetmek bir secimdir.. Amaç bizim öz mutluluğumuz, rahatlamamız, özgürleşmemiz, hastalanmamamız ve hayatimizi sağlıklı ve mutlu yaşamamızdır.

Affetmek, o kişiyi sevmek değil, o kişiyle konuşmak zorunda olmak değil, O kişiyle ilişkiyi sürdürmek değil,

O kişinin beklentileri doğrultusunda davranmak değil,

O kişiyi suçsuz ya da hakli bulmak değildir.

Affetmeyi gerektiren her yara ve travma, içinde önemli bir dersi de barındırır.

Dersi görebilmek için yarayı yeniden deşmemiz, yüzleşmemiz gerekebilir. .

Cesurca bunu yapmalıyız.. Zira affetmenin gerçek yolu buradan gecer.

Affetmek öfke ve intikama yatırım yapmaktan vazgeçmektir.

Affetmek kendimize verdiğimiz en büyük armağandır..

ACI, öfke ve çaresizlik hislerinden özgürleşmektir. .. Geçmişe değil, şimdiye ve geleceğe yatırım yapmaktır.

Affetmek kendini yiyip bitirmek ya da kişiye bedel ödetmek yerine, var olan enerjimizi kendimizi geliştirmek için kullanmamızı sağlar.

Gerçek affediş, mazeret uydurmak ta değildir.. ” annem babam yapabileceklerinin en iyisini yaptılar.. Naapsinlar.. Ah canim benim” demek te değildir.

Öfke ve affetmek birbirinin zıttı degıldır. Üzerinde birlikte çalışılması gereken olgular ve duygulardır.

Affetme süreci nasıl başlar?? Nasıl affedebiliriz?

1) Önce acıyı, travmayı kabul etmek ve yüzleşmeye kendimizi hazır hissetmek

2) Kendimizi tanımak, bu süreç içersinde bir yandan kendimizi affetmeye de başlamak

3. Basamak: sınırlarımızı çizmek.. Kendimize güvende hissettiğimiz bir alan yaratmak…

Yanı ” tamam.. Bugüne kadar yaptığın yanlıştı.. Kotuydu.. Bana acı verdi..

Ama artık dur.. Bundan sonra buna izin vermiyorum.” diyebilmek ve bu sınırı koymaya karar vermek.

4) Kendi duygusal tepkilerimizle yüzleşmek.. Değişecek olan diğer insan değil, biziz..

Yanı beklenti ondan değil, kendimizden.

5) Öfkemizi kullanacağız. .. Önce kendi öfke ve çaresizlik hislerimizi fark edeceğiz. .

Öfke enerjimizle sınırlarımızı yeniden belirleyeceğiz.

6) Affetmenin kısa yolu, sihirli tarifeleri yoktur.. Bir süreçtir,, sabır gerekir.. Herkes için farklı yaşanır.

7) Objektif olarak bize acı veren durumla yüzleştiğimiz zaman, derin bir mutsuzluk ve yoğun bir öfke,

Korku hislerinden sonra gerçek uyanış başlar ve yeniden sevme gücünü kazanma sansını elde ederiz.

8) Bütün bunları yapmadan affetmeye çalışmak sağlıklı ve yararlı olamaz.

Eğer biz bır cesaret yüzleşmezsek,Travma kendini değişik kılıflarda, obje değiştirerek yine karşımıza çıkarak tekrarlayacaktır. .bazen de ” marazı ask” kılıfı altında çıkacaktır karsımıza..

Marazı ask, çocuklukta yarım kalmış öfke ve obsesyonun erişkinlikte yeniden yaratılmış halidir.

9) Duygularımız bilinç altımızın tercumanıdır. .

Duygularımızı dinlemeyi anlamayı öğrenmeliyiz ve duygularımızın rehberliğine izin vermeliyiz..

Acılarımızı dolu dolu yasamadan yapılan affedişler gerçek affediş değildir,

Affettiğimizi söyleriz ama acı bilinçaltına gömülür, Hiç olmadık yerde hiç olmadık şekillerde farklı objelere yansımalarla patlamalar yasarız..Bu da bize zarar verir.

10) Affettikçe bir zamanlar gözümüze canavar gibi görünen insanın gittikçe boyutu gözümüzde küçülür…

Bizi bilinçli kırmaya çalışan ya da kotu niyetli davranan, zarar veren kişi Zaten kendi yarattığı cehennemi yaşamaktadır.

Zaten yaşamında mutlu olsa, kendiyle barışık olsa hiç bunları yaparmı?

Başkalarına zarar verme güçsüzlerin, sevecenlik, affedicilik güçlülerin işidir.

11) Çocukluk döneminin travmalarıyla yüzleşmek çok önemlidir..

Yoksa eşimizle olan yaşantımızda, patronumuzla ilişkilerimizde hemen aynı sorunlar karsımıza çıkıverir..

Örn: çocuğunu sevgiyle boğan kontrolcü ebeveyn,
Kendi doğrularını empoze etmeye çalışan mukemmeliyetçi ebeveyn,Babaların yonettiği yaşamlar sevgi nefret ilişkisi yaratabilir. .

Bunları bastırmaya çalışırsak ruhsal gelişimin yolunu tıkarız…
Derken önce ruh hastalanır.. Sonra beden.

12) Gerçek affediş, zarar veren kişi için ” sen kendi öfkeni kusuyordun ama bu bana zarar veriyordu..

Artık bana zarar veremezsin.. İzin vermiyorum.. Bitti..

Artık benim üzerimde hiçbir gücün yok. Ben özgürüm.” diyebilmek, hissedebilmek ve karar vermektir.

13) Öfke enerjisinin görevi bize yeniden sınırlarımızı belirlemek gücünü vermektir..

Onun için ikisi aynı süreç içerisinde yaşanır..

14) Acıyı ilaçlarla uyutmaya ve gömmeye çalışmak bir tedavi yolu değildir..

Kendimize yönelik işlediğimiz bir suçtur..

İlaç tedavi etmez sadece semptomları geçici olarak bastırır..

Kökten iyileşme ancak farkındalıkla ve kendini derinden tanıma sureciyle olur..

Bedensel hastalıklar da duyguların hastalığıdır. .

Tedavisi yine duyguların açığa çıkmış enerjisi ile sağlanır.

15) Duyguları ifade etmek bastırmaktan daha sağlıklıdır. .
Ama ideal yol, duygularımızı rehber alarak, onları kanalize edebilmektir. .

Duygularımızı bastırırsak kendimize zarar veririz..
İfade edersek karşı taraf incinebilir. .

Ama kanalize eder yani yüzleşerek sınırlarımızı net bir şekilde çizersek, bu zarara izin vermemiş oluruz.

16) Affettiğimizi nerden anlarız ?

Artık o insandan korkmuyorsak, özellikle de onun da iyileşmesi için duacı isek, Başına kötü birşey gelsin ya da mutsuz olsun beklentisinde değilsek, Ve o kişiyi kendisiyle başbaşa bırakabiliyorsak, O kişinin adı geçtiğinde artık yüreğimizde acı hissetmiyorsak, bilelim ki affetmişiz..

Lütfen bunu farkettiğimiz gün kendimizi kutlayalım..

Ama unutmayalım ki bu bir süreçtir.. Yas sürecidir.. Zaman ve sabır gerekir.. Zoru başarmaktır.

17) Affetmek kimseye yaptığımız bir iyilik ya da yücelik hali değildir…

Sadece kendi ruhumuzu tedavi etme ve iyileştirme sürecidir..
Peki affetmezsek ne olur??

Sürekli bir güçsüzlük, acizlik duygusu içinde oluruz.. Kendimizi sık sık kurban ilan edebiliriz..

Çaresizlik yakınmalarımız hep değişik objeler aracılığıyla gündeme gelir.

Zira tüm onları yapan “kötü kişi ” olacağı için biz otomatik olarak “iyi kişi” konumunda oluruz.

Affetmediğimiz surece içimizde derinlerde devamlı bir haddini bildirme arzusu, intikam duygusu,Gurur, kıskançlık, pişmanlık, kendimizi hep hakli gösterme çabası, zannedilen bir reddedilmişliğin incinmişliği,Sevgisizlik, affedemeyeceğine inanma, obur kişinin mutluluğunu istememe gibi negatif duygular içersinde olunur.

Veeee tüm bunların sonucunda:

Hayır deme zorluğu, yani kendi bireysel sınırlarını koyamama,
Farkında olmadan kendini cezalandırma ( çünkü bu duygular, arzular ve hırslar bilincin derinliklerinde “suçluluk hisleri” yaratacaktır ve bilinçaltı ” suçlular cezalandırılmalıdır ” komutu verecektir.)

Güzelliklerden mahrumiyet ve utanç
Zarar verici ilişkiler
Dürtüsel, zarar verici davranışlar
Bağımlılıklar
Kazalar
Hastalıklar
Depresyon
Yabancılaşma, yalnızlık
Büyüyememe
Risk alamama
Mutlu aile kuramama
Başkalarının hayatlarını yaşama vs. vs. olacaktır
Hiçbirşey için geç değildir!
Hepimize affetme gücü diliyorum..

* Dr. Şule Tokmakcıoğlu