Booking.com

HAYAT KAVANOZU


Ne zaman; hayatında bazı şeyler çekilmez hale gelirse,
Ne zaman; yirmi dört saat kısa gelmeye başlarsa,
O zaman; kavanoz ve iki fincan kahveyi hatırlayınız…
İşte kavanoz ve iki fincan kahvenin hikayesi
Bir gün bir felsefe profesörü, elinde bazı malzemelerle derse gelir. Ders başladığında; hiçbir şey söylemeden, önüne büyükçe kavanozunu alır. Sonrada kavanozu ağzına kadar tenis topları ile doldurur. Ardından öğrencilerine kavanozun dolup dolmadığını sorar…
Bütün öğrenciler hep bir ağızdan dolduğunu söylerler.
Bunun üzerine; profesör önündeki kutulardan birinden aldığı çakıl taşlarını, kavanoza döker. Çakıl taşları kayarak, tenis toplarının aralarındaki boşlukları doldurmaya başlar. Profesör yeniden kavanozun dolup dolmadığını sorar.
Öğrenciler yine hep birlikte; ‘evet doldu’ derler.
Profesör bu defa da, masanın üzerindeki diğer kutuyu eline alır ve içindeki kumu yavaşça kavanoza döker. Tabii ki kumlar da çakıl taşlarının aralarındaki boşlukları doldurur. Profesör yine aynı soruyu sorar. Öğrenciler de yine koro halinde ‘evet doldu’ derler.
Profesör bu kez ise masanın altında hazır bekleyen iki fincan kahveyi alır. Başlar kahveyi kavanozun içine dökmeye. Bu kez de kahve de kumların arasında kalan boşlukları doldurur. Bunun üzerine öğrenciler gülmeye başlar… Ardından profesör öğrencilerine nasihat etmeye başlar;
‘Bu kavanoz sizin hayatınızdır.
Tenis topları; Hayatınızdaki önemli şeylerdir. Yani aileniz, çocuklarınız, sağlığınız, arkadaşlarınız gibi. Diğer şeyleri kaybetseniz de, bunlar hayatınızı doldurmaya yeter.
Çakıl taşları ise; Sizin için daha az önemli olan diğer şeylerdir. Yani işiniz, eviniz, arabanız gibi.
Kum ise; diğer ufak tefek şeylerdir. şayet kavanoza önce kum doldurursanız; Çakıl taşlarına ve özellikle de tenis toplarına yeterli yer kalmaz.
Aynı şey hayatımız için de geçerlidir. Vaktinizi ve enerjinizi; ufak tefek şeylere harcar, israf ederseniz; Bu defa da önemli şeyler için vakit kalmayacaktır. Dikkatinizi mutluluğunuz için önemli olan şeylere çevirin.
Çocuklarınızla oynayın.
Sağlığınıza dikkat edin.
Sevdiklerinizle yemeğe çıkın.
Evinizin ihtiyaçlarını karşılayın.
Öncelikle tenis toplarını kavanoza yerleştirin.
Öncelikleri, sıralamayı iyi bilin.
Gerisi hep kumdur…’
Bu arada bir öğrenci merakla şu soruyu sorar; ‘Hocam peki, o iki fincan kahve nedir?’ Profesör gülerek cevaplar; ‘Bu soruyu bekliyordum. Hayatınız ne kadar dolu olursa olsun; Her zaman dostlarınız ve sevdiklerinizle bir fincan kahve içecek kadar yer vardır…!

"KABUL ETMENİN ÖZGÜRLÜĞÜ" M.YARDIMCI ile WORKSHOP "RUHUN DERİN HAREKETLERİ"



Meral YARDIMCI ile WORKSHOP "RUHUN DERİN HAREKETLERİ"
Bir çoğumuzun yaşamı ailemizin gizli dinamikleri tarafından yönetilmektedir. İlişkilerde, iş hayatında yaşanan zorluklar, hastalıklar, mutsuzluklar bu dinamiklerin sonucu olabilir. Aile Dizimi ile yaşamımızı zorlaştıran problemlerin arkasında yatanlar ruhsal planda şifalandırılır.. 

KONULAR :
1) BİLİNÇ EVRELERİ :

FETÜS RUHU :


ERGENLİK RUHU:


2) EBEVEYN ÇOCUK İLİŞKİLERİ:


3) ERİL VE DİŞİL ENERJİLERİMİZ:


4) BAĞLANMA BOZUKLUĞU:


5) DIŞLANAN KİM?


6) GÖLGE VE MASKELERİMİZ:
**********************************************************************************************************************************
BİZ OLANI RED ETTİĞİMİZDE KENDİMİZİ RED EDİYOR,
OLMUŞ OLANI RED ETTİĞİMİZDE YAŞAMIN KENDİSİNİ RED EDİYOR oluruz...
Bert Hellinger; aile kendindeki belli bir formu, bireysel kökenli ailesinden mirası ile ilgili geliştirmiştir.
Her birimiz uzun bir aile Klan soyundan gelmekteyiz.Köklü gelenekler, deneyimler ve bu deneyimler toplumun kendi içinde doğmaya devam etmektedir. Bu şekilde, bizim güçlü alışkanlıklarımız atalarımızın kaderi ile bağlantılıdır.
“Dede erik çalmış, torunun dişi kamaşmış.”
Bu ilişki önemli bir özellik ile gider, herkesin bir aile veya aile sisteminde tanınması ve haklı bir yere oturtulması ile gider çözüme kavuşur..
Bert Hellinger bu hakka ait çağrıyı Love (Sevgi )"Düzenleri".diye açıklar
Nerede?
Bu düzenlemeler, bir kişinin veya yaşamı hak etmeyen birisinin ;ailede olan üyelik hakkı dışlanma,isteğe bağlı düşük,kürtaj ile engellendi ise ailede bir yer işgal etmede, bozulma vardır. Bu; önceki adaletsizlikler, sonraki nesillerde, bilinçsiz kefaret ödeme ve hastalık oluşturarak kendisini belli eder. . acısını ortaya çıkarır.
Bir ailede etkili dinamiği gün ışığına çıkartmakla bu bağlantıları ve bu tür dengesizlikleri bir çözüm ile gidermek mümkündür.

Annem derdi ki: “Terli terli su içme.”

içten içe kızardım ona
Oyunun en tatlı yerinde
Bu müdahale de niye?
Hastalanınca anlardım ki!
Annem haklıymış.

Annem derdi ki: “Sakın geç kalma.”
Meraklanırmış sonra
içten içe hayıflanırdım ona
Gidenin dönmesini beklerken anladım ki !
Annem haklıymış.

Annem derdi ki: “Odanı dağıtma.”
içten içe karşı gelirdim ona
Toparlamayı erteleyip dururken
Hayatımı dağıttığım anlarımda anladım ki !
Annem haklıymış.

Annem derdi ki: “Öfkende fakir ol, sevginde zengin.”
içten içe önemsemezdim bakışlarımla
Kırdığım kalpleri telafi edemediğimde anladım ki !
Annem haklıymış.

Annem derdi ki: “Tek kişilik yaşama.”
Diğer türlüsü bencillik olur
Sevilmezmişim sonra
içten içe güler geçerdim bu kelâma
Yalnızlık ağır gelmeye başlayınca anladım ki !
Annem haklıymış.

Annem derdi ki: “Doğal ol, yapmacık olma.”
içten içe burun kıvırırdım ona
Ezberlediğim yaşam biçiminin tatsızlığını fark edip
Rollerimi karıştırmaya başlayınca anladım ki !
Annem haklıymış.

Annem derdi ki: “Gençliğinin kıymetini bil, geri gelmez bir daha.”
içten içe sitemkâr davranırdım ona
Yüzümdeki çizgiler
Saçımdaki beyazlar zafer kazandıkça anladım ki !
Annem haklıymış.

Annem derdi ki: “Bir dilek tut, gerçek olana kadar çabala.”
içten içe söylemesi kolay, yapması zor derdim ona
Hayatımı sorgulamaya başlayıp
Sürekli yapamadıklarım aklıma geldiğinde anladım ki !
Annem haklıymış.

22 KASIM 2014 YENİ AY

22 Kasım 2014 günü, saat 14:33'de Yeni Ay gerçekleşiyor.
YeniAy'ın bu güzel enerjisiyle hayatımın Yaradan'ın bana sunmuş olduğu sevgiyle sarıldığını görüyorum...Sağım, solum, önüm ve arkamda baktığım her yerde sevgi görüyorum.. Etrafım beni koşulsuz sevgiyle seven insanlarla çevrelenmiş ve ben herkese içimden dolarak taşan sınırsız sevgimi aktarıyorum...

Bu yeniayın güzel enerjisinde tüm güzel dileklerinizi bütünün ve sizin en yüksek hayrınıza olacak şekilde yazın, dileklerinizin içine Türkiye'mizin sevgiyle, barışla ve tüm güzelliklerle kucaklaşmasını da yazın lütfen..

Ya Rabbim, Yeniayın enerjisiyle bana sunmuş olduğun tüm güzellikleri; bolluğu, bereketi, mutluluğu, huzuru, sevgiyi, sağlığı, sevinçleri, neşeyi, başarıyı, bol parayı ve maddi manevi tüm hediyeleri sevgiyle alıyorum sevgiyle kabul ediyorum...Şükürler olsun hamd olsun...Teşekkür ederim Allah'ım ve sevgili meleklerim...
Kendimi tüm evrenin kaynağı olan güce teslim ediyorum... Bu benim için son derece güvenli...Bütünün ve benim hayrıma olan ilahi zamanda her şey bana sunuluyor ben de sevgiyle kabul ediyorum...
Daha sonra yüreğinizden gelen olmasını istediğiniz tüm dilekleri (insanlar için,dünyamız için,tüm hayvanlar,bitkiler için dahil) beyaz bir kağıda yazın isterseniz sizin için kutsal,özel olan bir yere koyun,akan tertemiz bir suya bırakın ya da bir çiçeğin dibine toprağa gömün....Çiçeğinizi suladıkça nasıl o yeşeriyorsa sizin de dileklerinizin dualarınızla yeşerdiğini düşünün...Bütünün ve sizin hayrınıza OLsun...Ve öyle de OLdu:))))

YeniAy saatini kaçırırsanız o saate niyet ederek de yapabilirsiniz

Bülent Gardiyanoğlu WORKSHOP



Bülent Gardiyanoğlu

WORKSHOP
-İZMİR-
6-7 ARALIK 2014
İki Tam Gün (11:00 – 17:00)
I.Gün Atalardan Bağ Kesme / Geçmişi Şifalandırma
II.Gün Düşünceleri Şifalandırma / Anda Kalmak

ADRES : Kaya Prestige Hotel – İzmir

BİLGİ ve REZERVASYON İÇİN
(0224) 225 43 43 - 0532 457 93 93

MUTLU OLDUGUNUZDA MUTLULUGU YAŞAYAN SADECE KENDİNİZ DEGİLSİNİZ




Sevgi dolu oldugunuzda, sevgiyi yaşayan ,sadece kendiniz degilsiniz. Barış ve huzur içinde oldugunuzda, barış ve huzuru yaşayan, sadece kendiniz degilsiniz. Mevlana oldugunuzda, Mevlanalığı yaşayan, sadece kendiniz degilsiniz. Siz bir yandan bunları yaşarken, bir yandan da farkında olmadan, evrenin enerjisini yükselterek, pek insanin hayatını etkiliyorsunuz. Yaşadıklarınız ile oluşan düşük veya yüksek frekanstaki enerjiniz ile, siz farkına olsanız da olmasanız da, inansanız da inanmasanız da, görsenizde görmeseniz de, toplu bilinçteki yaşam enerjisini fazlası ile etkilemektesinizdir .
-
Kanadalı doktor David Hawkins araştırmaları sonucu vardıgı deger şöyle

Pozitif ve herşeyi oldugu gibi kabullenen mutlu bir insanın yaydıgı enerji,
90.000 insanin yaydıgı düşük enerjiyi dengelemektedir.

Sevgiyi gerçek anlamda yaşayan bir insanın yaydıgı enerji,
750.000 insanin yaydıgı düşük enerjiyi dengelemektedir.

Barış ve huzur içinde yaşayan bir insanın yaydıgı enerji,
10 milyon insanin yaydıgı düşük enerjiyi dengelemektedir.

Mevlanalığı yaşayan bir insanın yaydıgı enerji,
70 milyon insanin yaydıgı düşük enerjiyi dengelemektedir.

Peygamber,budha seviyesinde yaşayan bir insanın yaydıgı enerji ise
tüm insanlıgın yaydıgı düşük enerjiyi dengelemektedir.

Bugün, peygamber,budha veya mevlana olmasanızda,
90 bin insani mutlu etmeye ne dersiniz ?

"Kararsızlıktaki karar" ne işe yarar?

“Ya düşlerinin peşine düşmeyi seçersin, ya da olanları kabullenmeyi. “İyiki”lerinle güçlenir, “keşke”lerinle tükenirsin! Karar senin” – Charles Bukowski
 
Hayat koşturmacası içinde hiç kararsız kaldınız mı?
Hiç “hangi yöne gitsem acaba?” diye düşündüğünüz oldu mu?
Her türlü ihtimale bakıp da hiç bir karar veremediğiniz oldu mu?
Karar veremediğiniz için kendinizi paralizeolmuş ve mutsuz hissettiğiniz oldu mu?Pişman oldunuz mu?
Nehrin diğer tarafındaki ışığı görüp de nehri geçmeye cesaret edemediğiniz hiç oldu mu? Ya da nehri bile görmeden daha iyi bir yol olduğunu hisseden iç sesinizi mantığınız kullanarak bastırdığınız ve kalbinizin sesini kıstığınız?
Bunları yaşamadım diyen yoktur elbet. Varsa da ya büyük bir yaşam üstadıdır, velidir, nebidir ya da kendini bilmeyecek derecede kendine yalan söyleyen bir kişidir.
Tanrı suretinde yaratıldığımız Eski Ahit’te ve daha da öncesinde Sümerlilerin tabletlerinde yazar. Ancak insan olmak demek etten ve kemikten bir beden içinde baştan aşağı duygularla donanmış olmak demek. Ve hayat tiyatrosundaki zıtlıkların dansının ortasında, duygularımızın bir o yöne bir bu yöne aklımızı çekiştirmesi, aklımızın özgürlüğüne ket vurması bizleri içimizdeki o Tanrısal potansiyele bırakın ulaşmamızı çoğu insan için o potansiyeli, o özü fark etmesini engeller.
Hayatımızın her anı  bir seçimdir. Kalbimizin çalışması, sindirim sistemimizin çalışması gibi bilinçaltımız tarafından idare edilen fonksiyonlardan bahsetmiyorum. Bilincimiz ile, verileni kullanabildiğimiz derecede hür olan özgür irademizi le günlük yaşam içinde yaptığımız seçimlerden bahsediyorum.
Seçim olmazsa eylem olmaz, hareket olmaz. Ancak seçim yapmayı genelde en az 2 veya daha fazla ihtimal arasından birini seçmek ve ilerlemek olarak görmeyelim. Kararsızlık da bir karardır ve belki de en kötü karardır. Zira en kötü karar bile kararsızlıktan iyidir.
Çünkü, kararsızlık bir kaos varsa o kaosun düzenleyici sistemlerle çözüme kavuşturulmasını engeller...
Çünkü,  kararsızlık güzel giden bir şeyin devam etmesini bile engeller...
Çünkü, kararsızlık korku nehrinin ötesinde yatan ışıklı vadiye nehri yüzerek geçmemizi engeller....
Çünkü, kararsızlık bizi hayallerimizden alıkoyar...
Kararsızlıktaki karar ne kötüdür; çünkü eyleme dönmemiş hayaller pişmanlıktan başka bir şey getirmiyor.Kararsızlıktaki karar kararsızlığı seçmektir. Karanlığı seçmektir.
Ne geçmiş, ne de gelecek; sadece ama sadece ŞİMDİ var karar vermek ve daha iyiye doğru harekete geçmek için. Bu da önce zihinsel bir karar ve sonra da fiziksel bir eylem ile oluyor.
İŞTE bu yüzden sevgili dostlar...
İşte bu yüzden hiçbir şeyin sizi kararsızlığa itmesine ve kararsız kalmanıza izin vermesine seyirci kalmayın. Kötü bile olsa bir karar verin ve yola girin. Yanlış bir karar bile verseniz düzeltilir. Her zaman daha iyi bir yol vardır. Yeter ki suç ve kabahat içeren bir şey yapmayın; günahsız, kabahatsiz olun, adap, edep, ahlak ile davranın.
Yanlış kararlarımız olmasa bugün olduğumuz kişi olamazdık. Onlar olmasa öğrenemezdik. Tekamüledemezdik. İnsan hayatta gelişmek, tekamül etmek için var. Her şey insanın tekamülü için ona kaderi planı gereği yaşatılan tiyatro sahneleri. Bu bile bir seçim aslında.
Bugün spor, müzik gibi alanlarda imrenerek seyredilen birçok başarılı insan uzun yıllar süren çalışmalar ve pratiklerin sonucu bugün oradalar. Bazı çalışmalar bir işte ustalaşmak için 10.000 saat gerekli diyor. Mantıklı geliyor kulağa.
Evet. Kararsızlıktaki kararın karanlık yanını tanıyorsunuz. ŞİMDİ aklınızın özgürlüğünü ele alıp kararsız kaldığınız durumlarda derin bir nefes alıp, Chi, Prana, Ki, evrensel enerji, Kuantum enerji alanı, kara madde enerjisi vs ne derseniz deyin içinize çekmek ve Allah’tan size yardımcı olmasını dileyerek rahatlayın. Karın nefesi ile bunu yapın ve birkaç saniye içinizde tutun ve sonra içinizdeki kararsızlığın verdiğiniz nefesle evrene uçup gittiğini imgeleyin. Ve sonra da kararınızı verin. Kararsız mı kaldınız; inanın iç sesininiz size doğru yolu gösterecektir, yeter ki egonuzun sesi olan içsel kritiğinizin sesi onu gölgelemesin...
Aşkla 

KORKULAR İÇİN OLUMLAMALAR (Uygulayın, Çok işe yaradığını farkedeceksiniz!...)

Güvensizlik Korkusu için;
Yaşamın akışına güveniyorum.
Her ne oluyorsa benim için en güzel şekilde gerçekleşiyor.
Ben kendime güveniyorum.
Ben tüm insanlara güveniyorum.
Ben her halimle güvendeyim ve bunun için şükrediyorum.

Gelecek Korkusu için;
Geleceğimin güzelliklerle dolu olduğunu biliyorum
Geleceğimi sevgiyle kucaklıyorum
Geleceğimin sağlıklı,varlıklı ve iç huzurlu olduğunu biliyorum ve bunun için şimdiden teşşekkür ediyorum.
Yetersizlik Korkusu için;
Ben her halimle her konuda yeterliyim.
Kendi iç gücüme inanıyor ve hayatımın her alanında yeterli olduğumu biliyorum.
Her halimle yeterli olduğum için teşekkür ediyorum özbenliğime ve Yüce Yaradanıma
Çaresizlik Korkusu için;
Ben her zaman her şeyin çaresini bulurum,
Her şeyin bir çözümü vardır ve ben daima kolay çözümler bulurum
Benim zihnim herşeyim çaresini bulacak kadar güçlüdür.
Değersizlik Korkusu için;
Ben her halimle, olduğum gibi, tüm özelliklerimle değerliyim.
Ben biricik ve tekim benden başka bir ben daha yok bu evrende.
Ben her halimle özelim, her halimle güzelim ve çok değerliyim.
Kendi değerime sahip çıkıyorum ve bu yüzden kendimi takdir ediyorum.
Güçsüzlük Korkusu İçin;
Ben kendi gücüme güveniyorum ve sahip çıkıyorum.
Ben her halimle güçlüyüm ve bu yüzden kendimi takdir ediyorum.
Evrenin gücünü içimde hissediyorum
Ben ne zaman neyi istersem yapabilecek güce sahibim.
Hastalık Korkusu için;
Ben her halimle sağlıklıyım
Benim hücrelerim, organlarım, hormonlarım ve bedenim çok sağlıklı.
Aldığım her nefeste hücrelerim gençleşiyor ve sağlığım herzamankinden daha iyiye gidiyor.
Ben sağlıklı gıdalarla besleniyorum ve sağlıklı yaşıyorum.
Ben sağlıklı yaşamayı seçiyorum ve bedenime değer veriyorum.
Kaybetme Korkusu için;
Ben elimdekilerin değerini biliyorum ve şükrediyorum
Ben sahip olduklarımı özgürce seviyorum
Sevilmeme Korkusu için;
Ben sevmesini bilen ve sevgisini gösterebilen biriyim bu nedenle sevgilerin en güzelini hak ediyorum.
Ben kendimi seviyorum, ben tüm canlıları seviyorum bu nedenle hayat bana sevgisini armağan ediyor.
Tüm insanlar tarafından seviliyorum çünkü bunu hak ediyorum.
Parasız Kalma Korkusu için;
Evren bolluk içinde, evrenin bolluğu bana akıyor, maddi,manevi zenginlik içerisindeyim, para bana çoğalarak geliyor.
Arzu ettiğim herşeye uygun olan en güzel zamanda sahip oluyorum.
Ben çok parayı ve varlıklı yaşamı hak ediyorum.
alıntı

• Kâinatta hepimize yetecek kadar mutluluk vardır.
• Huzurun merkezindeyim.
• En büyük yolculuk kendi içsel yolculuğumdur.
• Her gün yeni şeyler öğrenerek, rehber insanlarla karşılaşıyorum.
• Bedenimin ve evrenin mesajlarını dinleyerek yaşam amacıma doğru yol alıyorum.
• Her anlamda zenginim.
• Ruhumu, zihnimi geliştirirken, servetimi de arttırıyorum.
• Yaşam eylemi ödüllendirir.
• Hayallerimi gerçek kılmak için eyleme geçerim.
• Gülümsemek için sayısız nedenim var.
• Her şey ya güzeldir ya da sonuçları itibariyle güzel…
• Sahip olduklarım her geçen gün arttığı için şükranla doluyum.
•Hayallerimin ötesindeki nimetleri kendime çekiyorum.
• Her şey benim ve bütünün hayrı için çalışıyor.
• Hayatın döngüsüne ve insanlara güveniyorum.
• Kendimle olan dostluğum çok özel ve keyifli.
• İçimdeki çocuğa sarılarak, onu sevgiyle kucaklıyorum.
• Düşünce, duygu ve davranışlarımın efendisiyim.
• Ne düşünüp, ne hissedeceğimi ve nasıl davranacağımı ben seçerim.
• İyi ki varım!
• Hayatımda her şeyden bolca mevcut;sağlık,huzur,neşe,zaman,para ve şükür..
• Zekâma, yeteneklerime, sezgilerime güveniyorum.
• Var olan potansiyelim, içsesim bana bilgeliğin kapılarını açtırır.
• Ben benzeri yaratılmamış olan orijinal bir bireyim.
• Yeryüzünde aynı isim, beden, zihin, ruh ve deneyimlere sahip iki insan yoktur.

BENİMLE ONLAR ARASINDA FARK VAR MI? (Anlamlı Bir Hikaye!!!)

Küçük kar tanesi süzüle süzüle aşağıya inerken mutluluktan uçuyormuş. Aheste aheste mutluluk ile ilerlerken çevresindeki onunla aynı olan taneleri inceliyormuş. Bir de bakmış ki herkes onunla aynı şeyi hissediyor. Benimle onların arasında fark mı var demiş?                              Aa!! diye bir çığlık atmış o anda, yok tabi yok. Tabi ki hepimiz aynıyız demiş heyecanla. Düşünmeye başlamış nasıl olduk biz diye… Geriye gitmiş, oluşum esnasına, bir film şeridi gibi geçmiş gözünün önünden her şey.
snowflake-bl
Ama o an içinde kıpırtı ve şaşkınlık hissetmiş, karışık hisler içinde gerçekliğini algılamaya çalışmış. Yanlış mı algıladım herşeyi diye düşünmeye başlamış. Daha da derine gitmiş, en kökenine, oluşum anına, dünyaya inmeye adım adım hazırlandığı an’ı algılamaya çalışmış.
O an bir gerçekliği farketmiş, hepimizin kökeni aynı, öz’ümüz aynı ama hepimiz özeliz. Hepimiz aynıyız, mesela hepimizin 6 köşesi var, hepimiz aynı kurallara sahibiz, hepimiz aynı şeydeniz, aynı hızla iniyoruz dünyaya ama hepimiz kendimize özgüyüz… Bunları derken içinden bir ses, boşver detayı ÖZ’üne bak demiş küçük kar tanesine. O da bırakmış kendini huzura…
Hepsi de aynıymış işte. Git gide yaklaştığı yere doğru şöyle bir bakmış, herkes toplanıyor. Onların yanına gideceği için birden bir heyecandır kaplamış içini. ‘Acaba bütün olunca ne olacak ki?’demiş. Bu düşünceler içinde kendini akışa bırakmış.
Aşağıdaki karıncaların koşuşturup yuvalarına kaçtıklarını görüp izlemeye başlamış. Hepsi nasıl da ahenkle yapmalarını gerekenleri yapıyormuş. Onlara da bakmış şaşkınlıkla, onlar da aynıymış. Onlar da bir olunca herşeyi değiştirip güzelleştiriyorlarmış. Çok sevmiş karıncaların ahenkle çalışmalarını, kendilerini akışa bırakmalarını. Şarkı söyleye söyleye mutlulukla yere yaklaşmanın heyecanını daha da hissetmiş içinde.
071220131256109835306_2
O esnada insanları görmüş, herkes bir yere koşuşturuyormuş. Kafası karışmış birden kar tanesinin, ‘ee demiş bunların da özü aynı’. Daha bir dikkatle incelemeye başlamış bu sefer. Aşağıda gördüğü herşeyden, daha da farklı şeyler görmeye başlamış insanlarda. Herkes farklı bir yere koşturup duruyor. Herkes sadece kendisini düşünüyor, kendisini düşünürken de diğerlerinden daha önce olmayı şart belliyormuş. Arabaları görmüş; bir anda herkes daha önce gitmek istiyor gibi bir sıkıntı içindeymiş. Kar tanesinin kafası iyice karışmaya başlamış. Çünkü kimisi arabanın içindeyken, kimisi köşede otobüs bekliyor, kimisi öylece duruyor, kimi koşuyor, kimisi gülüyor, kimisi de bağırıyormuş, kimisinin elinde şemsiye varmış. İyice şaşırmış kar tanesi. Bunlar bizden galiba korkuyor demiş şaşkınlıkla. Anlamadığı şeyler varmış artık kar tanesinin. Huzursuzluk oluşmaya başlamış içinde, dünyada herşey ahenkle, akışta süreçlerine devam ederken, bu insanlar farklı davranıyorlarmış. ‘Halbuki en büyük enerjiye onlar sahip’ diye üzüntü içinde söylenmiş yine kar tanesi. İnsanların haline üzülmeye başlamış. Yere inme heyecanının yerine, insanların gereksiz yere yaşadıkları karışıklığa takılmış. Ama demiş, ‘biz karışıklık bilmeyiz ki. Bizde yoktur karışılık diye bağırmış birden.’ Kar taneleri ona şaşkınlıkla bakmış. Sanki hepsi ne yapması gerektiğini biliyormuş gibi yerde toplanmaya başlamışlar. Git gide büyümüşler, git gide büyümüşler.
hakkaride-iki-kisi-cig-altinda-kaldi-19720
Eski heyecanından daha büyüğünü hissediyormuş artık kar tanesi. Yere inmek o toplulukla bir olmak için ‘daha da hızlanalım’ demiş kar tanelerine. Daha da hızlanalım. Hepsi huzurla uymuş bu isteğe. Hepsi hızlanmaya başlamış. Aşagıda gitgide büyüyen bir topluluk oluşturmuşlar.

Kar tanesi bağırmış evrene;
Ben küçük bir kar tanesiyim
Yere inince anında eriyenim
Eriyip yok mu oldum ben,
Eriyip hiç mi oldum ben,
Bakın bize ey insanlar,
Bakın bir dakikada görün,
Bakın bizler küçük kar taneleri, indik yere, bir olduk, aynı olduk, herşey olduk.
Tekken yok olan ben , bir olarak var olduk. Sizin değişinizle kocaman olduk.
Var olduk. Güç olduk. Biz olduk. 
Şimdi ister yok ederiz, ister var ederiz…
Kar tanesi heyecanla bağırıyormuş. Herkes ona eşlik etmiş artık. Herkes bir ağızdan aynı cümleleri bağırıyormuş. Kar tanesi artık mutluluk içinde bir olmanın keyfini çıkartırken, insanlara bir örneği göstermenin keyfiyle yine gülümseyerek akışa bırakmış kendini.

KAYNAK: http://indigodergisi.com/2014/11/cigin-icindeki-kucuk-kar-tanesi/#.VFihqXNT01s.facebook
Sonsuz bir karanlığın içinden doğdum.

Işığı gördüm, korktum.

Ağladım.

Zamanla ışıkta yaşamayı ögrendim.

Karanlığı gördüm, korktum.

Gün geldi sonsuz karanlığa uğurladim sevdiklerimi. ..

Ağladım.

Yaşamayı ögrendim.

Dogumun, hayatın bitmeye başladığı an oldugunu;

aradaki bölümün, ölümden çalınan zamanlar oldugunu
ögrendim.

Zamanı ögrendim.

Yarıştım onunla...

Zamanla yarışılmayacagını,

zamanla barışılacağını, zamanla ögrendim...

Insanı ögrendim.

Sonra insanların içinde iyiler ve kötüler oldugunu...

Sonra da her insanın içinde 
iyilik ve kötülük bulundugunu ögrendim.

Sevmeyi ögrendim.

Sonra güvenmeyi...

Sonra da güvenin sevgiden daha kalıcı oldugunu,

sevginin güvenin sağlam zemini üzerine kuruldugunu

ögrendim.

İnsan tenini ögrendim.

Sonra tenin altnda bir ruh bulundugunu...

Sonra da ruhun aslında tenin üstünde oldugunu ögrendim..

Evreni ögrendim.

Sonra evreni aydınlatmanın yollarını ögrendim.

Sonunda evreni aydinlatabilmek için önce çevreni

aydınlatabilmek gerektigin ögrendim!

Ekmeği ögrendim.

Sonra barış için ekmegin bolca üretilmesi gerektigini.

Sonra da ekmeği hakça üleşmenin,

bolca üretmek kadar önemli oldugunu ögrendim.

Okumayı ögrendim.

Kendime yazıyı ögrettim sonra...

Ve bir süre sonra yazı, kendimi ögretti bana...

Gitmeyi ögrendim.

Sonra dayanamayıp dönmeyi...

Daha da sonra kendime ragmen gitmeyi...

Dünyaya tek başına meydan okumayı ögrendim genç yaşta...

Sonra kalabalıklarla birlikte yürümek gerektigi fikrine vardım.

Sonra da asıl yürüyüşün kalabalıklara karşı olması gerektigine aydım.

Düşünmeyi ögrendim.

Sonra kalıplar içinde düşünmeyi ögrendim.

Sonra sağlıklı düşünmenin kalıpları yikarak düşünmek
oldugunu ögrendim.

Namusun önemini ögrendim evde...

Sonra yoksundan namus beklemenin namussuzluk oldugunu;

gerçek namusun, günah elinin altindayken, günaha el
sürmemek oldugunu ögrendim.

Gerçegi ögrendim bir gün...

Ve gerçegin acı oldugunu...

Sonra kararında acının, yemege oldugu kadar hayata da

lezzet kattığını ögrendim.

Her canlının ölümü tadacağını, ama sadece bazılarının
hayatı tadacağını öğrendim.

Ben dostlarımı ne kalbimle ne de aklımla severim.

Olur ya ...

Kalp durur ...

Akıl unutur ...

Ben dostlarımı ruhumla severim.

O ne durur, ne de unutur ...

MEVLANA

İÇSEL GELİŞİM

İnsan “yeni” olana “alan” açtığında içsel olarak gelişir. Bu yeni de çoğunlukla daha önce “reddedilen” bir şeydir, kişinin “kendi gölgesi” sözgelimi. Ya da “pişmanlık”duyduğumuz bir “kişisel suç.”
Reddetmiş olduğuma bakıp “Evet, sana şimdi ruhumda bir yer veriyorum” dediğimde büyürüm. Suçsuz değilimdir hala ama büyümüşümdür. Masumlar büyüyemez. Hep aynı kalırlar. Çocuklar gibi kalırlar her zaman.
Bu yalnızca kişinin kendi ruhunda da böyle değildir, ailesiyle ilintili olarak da durum budur. Kimileri ana babalarında bir şeyi reddederler. “Bu böyle iyi değil” derler. İyi ile kötüye, doğru ile yanlışa ilişkin hükümler veren yargıçlar olarak kendilerini ebeveynlerinin üstüne çıkarırlar. Ama çocuk “Varolduğunuz için seviniyorum” derse büyür. En zavallı çocuklar ana babaları mükemmel olanlardır. Onlar gelişemez. Mükemmel olmayan ana babalar için bir teselli olabilir bu.
Kişi, kendisini, ebeveynini, ailesini olduğu gibi kabul ederse bunun etkilerini kendi ruhunda hisseder. Tepeden bakılanları da ruhuna alır –ve gelişir.
Sonra kendi ailesinin ötesine geçmelidir. Bazen birine kızarız -kızdığımıza göre haklıyızdır elbette- ama sonra daralmış olduğumuzu fark ederiz. O zaman da “Evet, senin benimle aynı değerde olduğunu ve kendine has tarzınla benim için yalnızca iyi değil önemli de olduğunu kabul ediyorum” demekten başka yapacak şey kalmaz. İşte o zaman büyürüz.
İnsanın reddetmiş olduğunu değiştirmek istemeden ve kendisiyle eşit hak sahibi olarak kabul etmesi barışın da ilkesidir aslında. Tersi de geçerlidir elbette. Kendime diğer herkesle eşit hak sahibi olarak değer veririm. O zaman da barış olur.
İnsanların eşitliği üzerine güzel sözler söylenmiştir. Örneğin: “Göklerdeki babam iyi ile kötü üzerinde ayrım gözetmeksizin ışıldatmış güneşini, yağmurunu haklı ile haksızı birbirinden ayırmadan yağdırmış.” Arada fark yoktur.
Bunu içselleştirdiğimde gelişebilirim. Sonunda, her nasılsa herkese “Daha büyük bir şeyin önünde herkesin benim için eşit olduğunu kabul ediyorum” diyebilirim. İşte o zaman barış olur. Bunu olanaklı kılan da budur. Bir yandan herhangi bir şeyi diğerine yeğlemeden, herhangi bir şeyden yüksünmeden, duygulara esir olmadan, diğer yandan da daha yüksek bir düzlemdeki bu sevgiyle hareket etmek.